8 Mart 2020 Pazar

SUSMAYACAKSIN!




Kan yasası bu insanın:
Üzümden şarap yapacaksın
Çakmak taşından ateş
Ve öpücüklerden insan!

Can yasası bu insanın:
Savaşlara yoksulluklara
Ve binbir belaya karşın
İlle de yaşayacaksın!

Us yasası bu insanın:
Suyu şavka döndürüp
Düşü gerçeğe çevirip
Düşmanı dost kılacaksın!

Anayasası bu insanın
Emekleyen çocuktan
Uzayda koşana dek
Yürürlükte her zaman


CAN YÜCEL



***



Antigone, "Nefret etmek için değil, sevmek için yaratıldım!" der.
Şiirin de asıl işlevi budur, bize sevmeyi, sevilmeyi öğretir.


ARİ ÇOKONA
(Cumhuriyet Kitap)



***



   Gılgameş'le özgürlük ve ölümsüzlük arayan, Prometheus'un eliyle gökyüzünden aldığı aydınlığı bilimle ve sanatla yücelterek uygarlığa ulaşan insan, bunca bin yıl sonra karanlık istemiyor. İnsan ve şiir utanıyor. İnsan ve şiir aydınlığın sahibi çünkü. Şiir karanlık istemez. Şiir aydınlık ister. İnsanlığın binlerce yıllık kazanımını yok eden bombalarla kurulacak olan "yeni düzen"e lanet okur, bilimin, sanatın aydınlığıyla yaşamak ister şiir...
   Bombalara, kurşunlara, barbarlıklara, bağnazlıklara umutla direnir şiir. Ona düşen budur. Bilimin ve sanatın has çığlığı şiir, savaşa karşı çıkar. Yüzlerce şiir kitabı, dergilerde yayımlanan şiirler bunun için. Susmaz şiir. Şiire susmak yakışmaz.


ÖNER YAĞCI
(Cumhuriyet Gazetesi)



***




   Bir akşam hastanenin önünden yüzlerce çocuğun geçip gittiğini gördüm. Bu kadar çocuk nerden çıkmıştı, çok şaşırmıştım. 
   Yakınımızda eski bir apartmanın Suriyeli göçmenlerin kurduğu bir dernek tarafından çocuklar için okul haline getirildiğini söylediler. O bina epey önce yine bir iç göçle Doğu illerimizden gelen Kürt vatandaşlarımız tarafından çalıştırılan bir tekstil atölyesiydi. İşleri kötü gidince bırakıp gitmişlerdi. Eski tekstil atölyesi Suriyeli çocukların yeni okulu olmuş. Merak edip gittim okula. Bir Türk rehber yardımcı oldu konuşmamıza. Okulun idarecisi olan öğretmenlere "bir ihtiyaçları olup olmadığını" sordum, "hastane olarak, hekim olarak yardıma hazır olduğumuzu" da söyledim. Önce kuşkuyla karşıladılar beni. "Neye ihtiyacınız var?" diye ısrar ettim. Para, sağlık hizmet vs. 
  Bir süre sustuktan sonra içlerindeki en yaşlısı konuştu: "Bizim güvene ihtiyacımız var" dedi. Güven... Anlayamamıştım. Alınır, satılır somut bir şey değildi çünkü istedikleri. 
    'Neden' der gibi baktım yüzüne. 
   "Buraya geldikten sonra, bugüne kadar beş küçük kızımızı çaldılar" dedi. Bir eşya gibi bir paket gibi bir nesneden söz eder gibi ama derin bir acıyla konuşuyordu.
    Çocukların çalındığı, alınıp satıldığı bir dünya bize artık cehennem değilse nedir? Bu cehennem hepimizin. Böylesi bir cehennemde sayıların ya da paranın ne önemi olabilir?
   Devletlerin ve politikacıların büyük ve süslü cümlelerin arkasına saklayarak yarattıkları insan trajedilerinin suç ortağı olmamalıyız. Onlar için basit sayılar gibi telaffuz edilen insanların, kadın, erkek ve çocukların bir parçası da biziz çünkü.
   Yeryüzü bizden önce de vardı, bizden sonra da var olmaya devam edecek. Bir büyük sofranın tesadüfen bu çağda yerini almış misafirlerinden başkası değiliz. Sadece yaptıklarımızdan değil yapmadıklarımızdan, olan bitene sessiz kaldıklarımızdan da sorumluyuz. Birbirimizi bizi sayılar olarak gören yöneticilerin gözleriyle görmekten vazgeçmeliyiz.

   
ERCAN KESAL
(BirGün Gazetesi)



***



"Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün bir topluma, bütün insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur çağımızda."

   ... Susmayı, bir yaşam biçimi olarak benimseyen insanlar vardır. Özgürlükleri ve silahları konuşmamaktır. Her adaletsizlik onların eylemsizliklerinden güç alır biraz da.. Ellerini kana bulayanlar, içlerindeki korların mezar taşlarıyla yaşayanlar, aynı adaletsizliğin ve aynı suçun ortaklarıdır hep birlikte. Gözlerin açıksa göreceksin! Kulağın sağır değilse duyacaksın! Ellerin kesik değilse uzanacaksın!..


UĞUR MUMCU
(Yeni Ortam, 20 Ocak 1975)








Merhaba!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder