17 Mart 2020 Salı

TEMEL ÇELİŞKİ: SOSYALİZM YA DA BARBARLIK




Sırbistan'dan AB'ye tepki: Dayanışma diye bir şey yokmuş

    Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'e bir mektup göndererek yardım talep ettiğini anlatan Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, Avrupa Birliği'nin (AB) üye olmayan ülkelere tıbbi malzeme ihracatını sınırlandırma kararına tepki gösterdi ve AB'nin ikiyüzlü tavrını şu sözlerle eleştirdi:
   "Avrupa'dan tıbbi malzeme alamıyoruz. Çünkü onlar için yeterince yokmuş. Bu kararı alan insanlar bize Çin'den ithalat yapmamamız konusunda ders veren insanlar. Bizden AB'nin ürünlerinin daha kaliteli olduğu varsayımıyla ihalelerin şartlarını fiyatın öncelikli olmadığı biçiminde ayarlamamızı istediler. Böylece her şeyi onlardan almak zorunda kaldık. Sırbistan'ın parasına ihtiyaçları olduğunda Avrupa şirketlerinin alması için ihaleler ve ihale şartları yapıldı. Şimdi ortada acı bir durum varken Sırbistan'ın parası kötü oldu. Sanki bedava istemişiz gibi...
   Şimdi anlıyoruz ki büyük uluslararası dayanışma aslında yokmuş. Avrupa dayanışması diye bir şey yokmuş, o yalnızca kağıt üzerinde bir masalmış. Kardeşim ve dostum Şi Cinping'e ve Çin'den gelecek yardıma inanıyorum. Bu zor süreçte bize tek yardımcı olabilecek ülke Çin Halk Cumhuriyeti'dir." (soL Haber)



***



   Küba koronavirüs tedavisinde etkili ilaçların üretilmesine yönelik garanti verdi
   
   Küba'nın ilaç endüstrisi, yeni koronavirüse karşı etkili olduğu görülen Interferon Alpha 2B başta olmak üzere, virüs tedavisinde kullanılacak 22 ilacın üretileceğini duyurdu. BioCubaFarma Müdürü Eduardo Martinez Diaz, "Yeterli kapasitemiz olmasından dolayı, şu anda birçok ülkeden talepler alıyoruz ve ülkelere gerekli olandan fazla ilaç göndermiyoruz" diye konuştu. Diaz, Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi'nin (CIGB), Interferon Alpha 2B ilacının ulusal sağlık sistemine tedariğine ilişkin tüm yetilere sahip olduğunu sözlerine ekledi. 
  CIGB Genel Direktörü Eulogio Pimentel Vazquez de, "Envanterimizde, Çin'de vakanın görüldüğü herkese tedavi uygulayabilecek sayıda ilaç bulunuyor" açıklamasında bulundu. 
   Küba, söz konusu ilacı, Çin'in Jilin bölgesindeki Çangçun Heber Biyolojik Teknoloji kurumuyla ortak çalışma sonucu kendi teknolojisiyle üretiyor. Interferon Alpha 2B ilacı 2000'deki SARS ve 2012'deki MERS salgınında da kullanılmış ve tedavide etkili olmuştu. (soL Haber)



***



Devletlerin salgınla mücadelesinde üç farklı yaklaşım ortaya çıktı

   1. Çin metodu: Sosyalist temeller üzerine kurulu Çin, insan yaşamını ekonomik çıkarların önüne koyan bir biçimde, hiç süre kaybetmeden, üretimin düşmesi ve ekonominin aksaması pahasına, salgının görüldüğü bölgelerde sert karantina önlemleri uygulama yoluna gitti. Devasa karantina merkezleri, sokağa çıkma yasağı ve zorunlu sağlık uygulamaları üzerine kurulu Çin tipi yaklaşım, 1 ay gibi kısa bir sürede olumlu sonuçlar verirken, bugün salgının başlangıç noktası Wuhan'da insanların maskelerini çıkardığı ve günlük yaşamlarına geri döndüğünü görüyoruz.
   2. İdare-i maslahatçılar: İtalya, İspanya ve Fransa gibi Akdeniz ülkelerinin yanı sıra ABD, İran, İsrail ve diğer irili ufaklı devletlerde, salgının başlangıcında ekonomiyi canlı tutmak için karantina gibi önlemlere başvurulmadığına, vaka sayısındaki artış sonrası geniş anlamda karantina tedbirleri alındığına şahit olduk. Ekonomiyi önceleyen bu yaklaşımın sonucunda, bahsettiğimiz ülkeler siyasi, ekonomik ve sosyal anlamda büyük darbeler aldılar. Salgından çıkış sonrası, halihazırda kırılgan ekonomilere sahip bu ülkelerdeki tahribatı daha canlı bir biçimde göreceğiz.
   3. Protestan model: Almanya ve İngiltere salgına karşı benzer yaklaşımlar geliştirdiler. (Bu benzerliğin altında iki devletin ortak Lutheryen mirasının olup olmadığı sorusunu değerli tarihçilerimize bırakıyorum.)    

   İngiltere Başbakanı Boris Johnson, salgınla "sürü bağışıklığı" (herd immunity) doktriniyle mücadele edeceklerini açıklarken, Alman mevkidaşı Angela Merkel, "Almanya'daki insanların yüzde 60 ila 70'ine virüs bulaşabilir (...) Hayat kurtarmak bizim görevimiz. Aynı zamanda ekonominin de çalışmasını sağlamak" açıklamaları ve ülkesinde aldığı ve almadığı tedbirlerle İngiltere'yle aynı yolu izleyeceğinin sinyalini vermiş oldu. 
 Sosyal Darwinist esintiler taşıyan sürü bağışıklığı modelinde, virüsün engellenmesi için hiçbir çaba gösterilmezken, virüsün zaman içinde nüfusun büyük kısmına bulaşması sonucu halkta ortak bir bağışıklık sistemi gelişeceği hesaplanıyor. 
   İngiltere ve Almanya'nın yaklaşımındaki temel hareket noktası ise virüsün halka bir anda değil yavaşça bulaşması ve bu suretle sağlık hizmetlerine bir anda yoğun talep olmaması.
   Financial Times'ta, sürü bağışıklığı yaklaşımını "kumar" olarak nitelendirirken, 66 milyonluk İngiltere'de, nüfusun % 80'ine virüsün yayılması halinde, % 1 öldürücülük ihtimalinde dahi 500 bin kişinin ölümüne göz yumulduğu değerlendirilmesi yapılıyor. 
  Yaşlıları ve başka hastalıklardan muzdarip olanları salgına terk eden "sürü bağışıklığı" modelinin, Nazi izleri taşıdığını söylemek abartılı olmayacak.

    TEMEL ÇELİŞKİ: SOSYALİZM YA DA BARBARLIK  
  Salgınla mücadelede üç temel yaklaşımdan bahsetsek de temelde, insanı ön plana koyan sosyalist model ve Batı tipi "demokrasi"lerin başlangıçta idare-i maslahatçı fakat işler kızışınca Nazizme doğru yol alan modeli arasındayız. 
  Bu noktada, Avrupa Birliği üyesi İtalya'nın yardım çağrılarına birliğin diğer üyelerinden değil de Çin ve Küba'dan cevap gelmesi çarpıcıdır. 
  Salgın karşısında Batı tipi "demokrasi"ler bırakınız komşularına yardım etmeyi, kendi vatandaşlarına dahi bedava sağlık hizmeti götürmekten aciz bir duruma düştüler. 
   İran'ın salgın nedeniyle ambargoyu gevşetme çağrılarına karşı ABD'nin takındığı katı tavır ve yine Çin ve Küba'dan yardıma giden doktorlar, insanlığın kalbinin Washington'da mı yoksa Asya'da mı attığı sorusuna güzel bir cevap oluşturmaktadır. (ONUR SİNAN GÜZALTAN - Aydınlık Gazetesi)



***



   Nihayet kriz içindeki kapitalizmin egemen sınıflarının tutumunu da unutmamak gerekir. Bu egemen sınıfların başlangıçta Nazi partisine mesafeli yaklaştıkları, Hitler ve SA'lara güvenmedikleri doğrudur. Ancak Hitler ve Nazi partisi, kendi içindeki ütopik unsurları temizledikten, devleti yönetebileceğini gösterdikten sonra, 1933'te yapılan o ünlü toplantıda, içlerinde Krupp, Siemens, Bayer, Opel, I.G. Farben, Agfa, Telefunken de olmak üzere 33 büyük şirketin temsilcileri, ilk seçimlerde Nazi partisinin sendikaları işçi hareketini ve sosyalist hareketi bastıracak kadar güçlenmesine olanak sağlamak için milyonlarca marklık bir fon oluşturdular.
   Bu adamlar (Nazizm esas olarak erkek bir projedir), Yahudi soykırımı sürecinden, köle emeği kullanarak Yahudi kapitalistlerin mallarına, servetlerine, sanat koleksiyonlarına el koyarak yararlandılar. Nazi savaş makinesi de bu kapitalistlerin sermayesiyle, teknolojisiyle onlara büyük kârlar getirerek kuruldu ve beslendi. 
   Kamplardaki ölüm fabrikalarının kurulması, işletilmesi de bu sanayiden gelen uzmanlar ve makinelerle, kimyasal maddelerle oldu. Yahudi soykırımını görmezden gelen bu adamlar, Hitler rejimini satın aldıkları gibi, ondan sonraki "sözde demokratik" rejimleri de satın almaya devam ettiler ve hâlâ ediyorlar. (ERGİN YILDIZOĞLU - Cumhuriyet Gazetesi)






Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder