24 Kasım 2019 Pazar

CUMHURİYET VE EĞİTİM





   Var olmak için bağnazlık aşılmalı. Dünyanın adaletsiz gidişinde, bağnazlığın egemenliğinde iş zor. Ama zoru gerçekleştirebilmenin keyfi de çoktur. Bu keyfe kavuşmak için roman, öykü, şiir, deneme, felsefe okumalı.


ÖNER YAĞCI
(Cumhuriyet Gazetesi)



***



   HASAN KUDAR anlatıyor:

   "İnönü gelmişti enstitümüze bir gün. Dersliklerimizi, işliklerimiz, tarım alanlarımızı gezmiş, yamaçta koyunları yayan bir kız arkadaşımıza rastlamıştı sonunda. Yanına yaklaşıp torbasında ne olduğunu görmek istemişti. Arkadaşımız kumanya torbasını açmış, bir çeyrek peynir ekmekle son okuduğu kitabı, Antiogone'u göstermişti cumhurbaşkanına. Hepimizin okuduğunu söyledi. Çok duygulanmıştı İnönü. Yanındakilere dönüp, 'Gördünüz mü' demişti, 'ekmekle kitap bir tutuluyor enstitülerde. Ne zaman erinden komutanına, cumhurbaşkanından sade vatandaşına değin ülkemde insanların azığının yanına kitap konabilirse, o zaman kurtulacaktır Türkiye." (Büyük Oğul Efsanesi - ÖNER YAĞCI)



   İSMAİL HAKKI TONGUÇ anlatıyor:

   Geziye katılan Sirer, trende bir ara bana sataştı: "Bindiğim atın benden akıllı olmasını istemem ben. Biz yöneticilerin kapısına kazma kürekle dayanmalarını mı istiyorsun bu köylülerin?"
     Sirer, o çekingen, yüzeysel de olsa saygılı meslektaş havasından çıkıyordu. Eğitim deyince onun kafasında her yaptığı doğru olan ulu bir devlete sorgusuz boyun eğecek uyruklar yetiştirmek vardı. Benim amacımsa kendi kendisini yönetecek, düşünen, tartışan, haklarını bilen, bunları almak için örgütlenebilen çağdaş cumhuriyet yurttaşları yetiştirmekti. (Büyük Oğul Efsanesi - ÖNER YAĞCI) 



***



   "Eğitimin amacı kişiyi, ülkesinin ekonomik düzenini, toplumsal koşullarını geniş halk kitleleri yararına değiştirecek, bu alanda karşısına çıkacak engelleri yenecek yetkinlik ve etkinliğe kavuşturmaktır."


İSMAİL HAKKI TONGUÇ



***



"Cumhuriyet nedir bilir misin! 
Kahramanmaraş'ta ayakkabı ustasının oğlu fakir Tahsin Yücel'in, 
Fransa'da Legion de Honour çeviri nişanı alabilmesidir."


ONUR CAYMAZ








Merhaba!
   

17 Kasım 2019 Pazar

DOĞA ELİMİZDEN GİDİYOR







   Bütün kariyeri su sorunuyla uğraşmakla geçmiş olan BM Su Birimi (UN Water) Başkanı Dr. Olcay Ünver, iklim üzerinde baskı yaratan kalkınma sorunlarının bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceğini şöyle açıkladı:
   "2050'ye doğru dünya nüfusunun 10 milyara dayanması bekleniyor. Nüfus artışıyla gıda üretiminin de yaklaşık yüzde 50 artması gerekiyor. Gıda üretimi için su gerekiyor. İklim değişikliğiyle su rejiminin değiştiğini görüyoruz. Taşkınlar ve kuraklık önümüzdeki en büyük sorun. Yağışlar istikrarsızlaştı. Dolayısıyla gıda üretimi için tehlike çanları çalıyor. Bir diğer sorun fazla tüketim. Şu anda üretilen gıdaların üçte biri çöpe gidiyor. Çürüyen çöplerden yayılan metan gazı atmosfere yayılıyor. Bu aynı zamanda çöpe atılan gıda maddelerinin üretiminde kullanılan suyun da heba olması demek. (Cumhuriyet Gazetesi)



***



   Ünlü Japon yönetmen Akira Kurosawa, "Su Değirmenleri Köyü" filminin 103 yaşındaki başkişisine ağaç üzerine şunları söyletiyor:
   "İnsanoğlu için en önemli şeyler temiz hava ve sudur. Ve bu ikisini üreten ağaç ve bitkiler. Her şey kirletiliyor, temizlenmemek üzere! Kirli hava ve kirli su insanoğlunun ruhunu da kirletiyor."
    Su değirmencisi, doğa kirliliğinin, bütün canlıların ölümüne yol açacağını, bunun da doğayı yaşanmaz kılacağını da ekliyor sözüne:
   "Günümüz insanı, doğanın bir parçası olduğunu unutmuş. Şu anda, hayat kaynakları olan doğayı yok etmeye devam ediyor. Her zaman daha iyisinin yapılabileceği sanılıyor. Özellikle bilim adamları... Akıllı olabilirler, ancak anlayamadıkları şey doğanın gücü. İnsanları mutsuz eden şeyleri icat edip duruyorlar. Daha beteri, insanların bu icatları bir mucize olarak görmeleri. Tapıyorlar onlara. Farkında değiller, oysa doğa ellerinden gidiyor..." 


ADNAN BİNYAZAR
(Cumhuriyet Gazetesi)



***



Karikatür: BEHİÇ AK
(Cumhuriyet Gazetesi)









Merhaba!
     

10 Kasım 2019 Pazar

MASALLAR NE İŞE YARAR?




   1974-75 ders yılında - programı bilmediğim için Frankfurt okullarında - yeni yürüyen bir çocuk ürkekliği ile masalla ders anlatmaya başladım.
  "Masalcı" diye şikâyet edilmem gecikmedi. Frankfurt (Milli) Eğitim Müdürü teftişe geldi ve çocukların gösterdiği ilgiden çok etkilendi:
   "Siz bu metodu Prof. Bruno Bettelheim'dan mı öğrendiniz?" "Hayır! Adını ilk kez duyuyorum" dedim. "Peki kimden öğrendiniz ?" diye yeniden sordu.
   "Ninemden!" dedim. Adam gitti, 6 ayda bir yenilenen iş sözleşmemi süresiz yaptı ve diğer okullarda da bu metodu göstermemi istedi. 



YÜCEL FEYZİOĞLU
(Cumhuriyet Gazetesi)



***



   1948 yılında Buenos Aires'te doğan Alberto Manguel, babasının elçi olmasından dolayı çocukluğunu önce İsrail'de, sonra kendi ülkesinde geçirir. Daha 3-4 yaşındayken Çek asıllı bakıcısının kendisine okuduğu ilk kitap "Binbir Gece Masalları"dır. Belki bu kitap onu denemeci, gazeteci, eleştirmen, çevirmen, yayıncı kılacak ilk tohumları eken kitaptır. 
   Görme yetisini yitiren Borges'e gençliğinde kitaplar okur. Çocukluğundan başlayarak sözcükler ve dil aracılığıyla kimliğini oluşturduğunu söylemek pek abartma olmasa gerek. Kişisel kitaplığında 35 bin kitabın bulunduğunu düşününce, ne demek istediğim kolayca anlaşılır sanırım.
   Bunca kitabı biriktirmenin, yeniden yeniden okumanın kendisine ne sağladığı sorulduğunda verdiği yanıt ilginçtir: "Son sayfasına dek güzel bir kitabı okumak tam bir mutluluk. Gelecek yaşamım konusunda bir karar versem tam tamına aynı şeyi yapar, anımsadığım ilk satırdan başlarım: Bir varmış bir yokmuş..." (AYTEKİN KARAÇOBAN - Cumhuriyet Kitap)


ALBERTO MANGUEL









Merhaba!


3 Kasım 2019 Pazar

İZMİR İZMİR




   Babam beni böyle havaya kaldırdığı zaman, evlerin, damların arasından, taaa uzakta denizi görüyorum. Mavi suyun üstünde beyaz vapurlar, daha ötede de Karşıyaka.
   - Daha da havaya uçur beni, baba! Daha da havaya!
   Denizden gelen imbat yelini saçlarımda, alnımda, boynumda duyuyorum. Ne güzel!..

  ... Konak'tan vapura binip, lokma tatlısı yemeğe gelmiştik Karşıyaka'ya. Denizin kıyısındaki masaya oturuyoruz. Ortalık bir şenlik şamata ki, sormayın gitsin, sanırsınız bayram!
   - Kuşa bak, Oşman! Hişşşt. Oşman! Kuşa bak! 
  Bir martı kuşu, hemen önümüzde, yaymış kanatlarını denizin üstüne, sanki salıncaktaymış gibi sallanıp duruyor. Perizat, sevinçler içinde.
   - Oşman! Oşman, kuşa bak!
  Öyle tatlı, öyle güzel ki bu kız; on kere, bin kere öpmek istiyorum. Öpüyorum da. Sımsıkı kucaklıyorum, kalbimin içine sokmak istiyorum Perizat'ı. (DİNÇER SÜMER - Bir Düş Müydü O İzmir)


doktor ben iyi değilim
bana iki tertip İzmir yaz
yüreğim darda bozgundayım
tütünüm acı tütmekteyim
Çatalkaya'nın dumanı gibi
bak benzim külbeyaz

doktor binsem bu gece bir trene
inerim İzmir'e gün ışırken
seçerim denize en yakın masayı
önce martılara gemilere günaydın derim
iskele kahvesinin tavşankanı çayı
ve yahudi böreğiyle kahvaltı ederim

sonra kalkar yürürüm kendi keyfimce
saparım kemeraltı çarşısına
hisarönü havra sokağı tilkilik
gezer dolaşırım aylak avare
mavi ülkesidir ilk gençliğimin
kahramanlar mahallesi ve basmane

   

DİNÇER SÜMER



***



   Halikarnas Balıkçısı, Bodrum'da ilkokulu bitiren sarı kızı İsmet Kabaağaçlı'nın İzmir'de okumasına karar verir ve Bodrum'dan İzmir'e doğru yola çıkar. Yıl 1946 sonbaharı, Halikarnas Balıkçısı İzmir'in en güzel semtlerinden birisi olan, Hatay semtimize yerleşir. İzmirli, Hatay semtli olur. İlk yerleştikleri ev, Hatay Caddesi'nde, Nokta Durağı'ndan Susuz Dede'ye giderken, Hâkim Evleri'ni geçer geçmez solda, İş Bankası Evleri'nin yanındaki, şimdiki Arı Apartmanı'nın bulunduğu yerdedir. İki katlı, bahçeli, eski bir Rum evidir. Üçüncü katı daha sonra kendisi çıkar. Hatay Caddesi'nin açılması sırasında evinin bir bölümü istimlak edilince, Nokta Durağı'ndaki evimizin karşısına yerleşirler.
  Hep düşünmüşümdür, Halikarnas Balıkçısı, niçin burayı seçti diye? Deniz ve denizciler ile iç içe yaşayan, Bodrum'un o eşsiz güzelliğini hatırlatacak, İzmir Körfezi'ni en yüksek noktadan gören, İzmir'in imbatını, güneşin batışını her akşam içine dolduracak, deniz ve doğa sevgisi ile dolu yüreği, kırların içinde, meyve ağaçlarının arasında olmasın da, nerede olsun, sevgili dostlar. (CENGİZ ÖZDEMİR - Aydınlık Gazetesi)





   Bütün mahalle yedi sekiz evden oluşuyordu. Bu mahalle İzmir Göztepe'nin kıyısında üst yokuşta Hatay Caddesi'ndeydi. Şimdiki Hatay Caddesi nerede o zamanki toz toprak yolsuz cadde nerede? Dört bir yan kırlık çayırlık. Bir de ahırlar var. Tüm mahalle yoksulluktan kırılıp dökülüyor. Tombalacılar, ayakkabı boyacıları, tütün işçileri. Elektrik yok, su şebekesi yok. Mahallelinin ortak kullandığı bir tulumbadan sağlanıyor su gereksinmeleri. Bu yoksunlukların yanında mis gibi temiz bir hava, asırlık çam ağaçları, gözün görebildiği yere kadar deniz, ayaklarının altında İzmir Körfezi'nin olması biraz da olsa insanın içini ısıtan yanlarıydı. (SEVİM KAHRAMAN - Karanlık Ve Mavi)



***



Kan kardeşi hayatın
armağanı anıların
yasemen kokar
Ay dolanır şavkı vurur
meltemin sabahına
akşamın imbatına
İzmir yaşar ve yaşanır
ömrüm, İzmir misali
yasemen kokar
Ay çıplaktır, ışığı da
İzmir hem ay
hem ayın ışığı kokar


REFİK DURBAŞ







Merhaba!