tag:blogger.com,1999:blog-52410359641749780942024-03-29T16:28:00.312+03:00Karvenarkarvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.comBlogger573125tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-21404100150194703342024-03-26T22:21:00.000+03:002024-03-26T22:21:29.175+03:00FİGARO'NUN DÜĞÜNÜ <p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6iYzU3wgzxmxN_sNyWyfqsFZ_cAVhLad0BzNoCT4QhrKE8GdnH0JlzlmM2Jrywc9-iJ-8f8ObOnxoFNp6N7fNVb9ouzL305quvnr-8cX5x1e8X_3TnbvWaWd0r4dEUXxZn5eSL1_HqEgnB8pZSWh05Hlrga5ugAdm1ox9_s1QL4WH8bKRNq-N3RmH1QA/s1011/3006429_23c6256b24b6752d3bb84d437b8d94e1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="824" data-original-width="1011" height="261" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6iYzU3wgzxmxN_sNyWyfqsFZ_cAVhLad0BzNoCT4QhrKE8GdnH0JlzlmM2Jrywc9-iJ-8f8ObOnxoFNp6N7fNVb9ouzL305quvnr-8cX5x1e8X_3TnbvWaWd0r4dEUXxZn5eSL1_HqEgnB8pZSWh05Hlrga5ugAdm1ox9_s1QL4WH8bKRNq-N3RmH1QA/s320/3006429_23c6256b24b6752d3bb84d437b8d94e1.jpg" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">12 Ekim 1781. <i>Versailles </i>sarayında küçük bir salonda <i>Kraliçe Marie-Antoinette</i>'in baş hizmetkârı <i>Madame Campan, Kral XVI. Louis </i>ve<i> Kraliçe'ye </i>henüz yayınlanmamış ve sahneye konulmamış <i>Çılgın Gün veya Figaro'nun Düğünü </i>başlıklı bir tiyatro oyununun metnini okuyordu.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i>Beaumarchais (Pierre-Augustin Caron De Beaumarchais) </i>dünya çapında bir üne erişmesini sağlayacak bu oyunu 1778'de yazmış ancak içeriğinin sakıncalı bulunması nedeniyle 5 yıl boyunca hiçbir tiyatroda oynatamamıştı. Sonunda sansür komitesinin onayını almayı başarsa da <i>XVI. Louis </i>bu karara karşı çıkmış, oyun hakkında son kararı bizzat vermek istemişti. <i>Madame Campan</i> oyunun tümünü okuyup bitirdikten sonra yerinden fırlayan kral hiddetle haykırır: <i>"Nefret edilesi bir oyun bu! Asla sahnelenmeyecek!"</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Ve birkaç yıl sonra kendisine karşı yapılacak <i>Devrim</i>'i bilinçsizce öngörmüş gibi ekler: <i>"Oynanmasının tehlikeli bir tutarsızlık olmaması için, Bastille Hapishanesi'nin yıkılması lazım!"</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i>Beaumarchais </i>oyunun sahnelenmesi için uzun bir süre beklemek zorunda kalacaktı. Ancak 3 yıl önce büyük ilgiyle karşılanan <i>Sevil Berberi</i>'nden sonra <i>Beaumarchais </i>bu oyunun devamını yazmak istediğini açıklamış olduğundan, herkes birbirine bu yeni oyunu soruyor, ne zaman sahneleneceğini merak ediyordu.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(...)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Sonunda oyun ilk kez <i>Vaudreuil Kontu'nun, Gennevilliers</i>'deki şatosunda oynanır ve büyük bir ilgiyle karşılanır. İlk izleyicilerin tümünün oyunun cazibesine kapıldığını öğrenen ve gerçek bir tiyatrosever olan <i>Marie-Antoinette </i>dahi <i>Figaro'nun Düğünü'nü </i>çok merak ettiği için <i>XVI. Louis </i>geri adım atmak zorunda kalır ve oyun ilk kez 27 Nisan 1784 günü, yazıldıktan tam altı yıl sonra Paris halkının karşısına çıkmayı başarır. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Tıklım tıklım dolu salonlar önünde 64 kez (ki bu o dönem için çok büyük bir rakamdı) temsil edilen oyunun ünü kısa sürede tüm Avrupa'ya yayılacaktır.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(...)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i>Figaro'nun Düğünü</i>, klasik efendi/hizmetkâr karşıtlığının ötesinde, soylular ve halk arasında geçen çatışmayı ön plana çıkarır. 18. yüzyıl Fransa'sının sosyal düzenine meydan okuyarak aristokrasiye sert eleştiriler yöneltir.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiATSYFgU2C2rOmbDSfxshND5ND_dpBptVj9TrvWyQjbHB0JTk_7OSoNY5nuqogfsuWTYuaNxsqp7hKfhckuS7saIVMT7C-wQUpK-egm-RF-f-F7KC6VjF152Vl4rpCm67pXD6dNFhHt-50S9yaoneq747MZv5lHRaZTtOXJ8XHMx2rgsxncQNyJTHfYxM/s1349/wi_800.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1349" data-original-width="800" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiATSYFgU2C2rOmbDSfxshND5ND_dpBptVj9TrvWyQjbHB0JTk_7OSoNY5nuqogfsuWTYuaNxsqp7hKfhckuS7saIVMT7C-wQUpK-egm-RF-f-F7KC6VjF152Vl4rpCm67pXD6dNFhHt-50S9yaoneq747MZv5lHRaZTtOXJ8XHMx2rgsxncQNyJTHfYxM/s320/wi_800.jpg" width="190" /></a></div><div style="text-align: justify;">İlk gösterimden birkaç ay sonra, oyunun yol açtığı polemiklerin ortasında yazdığı önsözde <i>Beaumarchais</i>,<i> </i>suçlamalara şöyle yanıt verir: <i>"İşlediğiniz konuda sosyal bir tutarsızlıktan kaynaklanan etkileyici durumlar olmaksızın tiyatro sahnesinde ne büyük bir duygusallık, ne derin bir ahlak dersi, ne de iyi ve gerçek bir komedi ortaya konamayacağını düşündüm her zaman ve hâlâ da öyle düşünüyorum."</i></div><div style="text-align: justify;">Ve bu metni yazdığı anda, bütün engelleri aşmış ve büyük bir başarıya imza atmış olmanın verdiği özgüvenle, oyunu yazarken güttüğü esas amacını da artık gizleme ihtiyacı hissetmez: "<i>Bu oyunu yazarken, planımı topluma zarar veren bir dizi istismarı eleştirecek şekilde oluşturdum."</i></div><div style="text-align: justify;">Yapıtın sahnelenmesine 5 yıl boyunca engel oluşturan bu eleştiriler, yapıtın çeşitli sahnelerinde, özellikle<i> Figaro</i>'nun beşinci perdedeki uzun monoloğu aracılığıyla izleyiciye iletilir. <i>Figaro </i>en önce kaderin belirsiz ve rastlantısal doğasını vurgular. </div><div style="text-align: justify;">Ve <i>"Eğer Tanrı isteseydi, bir prensin oğlu olurdum" </i>diyerek aslında dönemin toplumsal koşullarının tüm yapısını sorgular.</div><div style="text-align: justify;">Aynı doğrultuda, <i>"Güçlüler için ılımlı ve zayıflar için sert" </i>olan adalet kavramıyla da alay ederek efendisinin aşağılayıcı tutumundan sızlanırken, soyluların sınırsız kibrinin, doğuştan gelen ayrıcalıklarının ne kadar saçma olduğunu ortaya koyar: <i>"Asalet, servet, rütbe, mevkiler, hepsi sizi çok böbürlendiriyor! Bütün bunlara sahip olmak için ne yaptınız ki? Doğma zahmetine katlandınız, hepsi bu. Sonuçta epey sıradan bir insansınız."</i></div><div style="text-align: justify;">(...)</div><div style="text-align: justify;">İkiyüzlü ve art niyetli saray mensubu dalkavuklar da bu eleştirilerden nasibini alır, zira onların yaşamı da üç eylemden ibarettir: <i>"Kabul etmek, almak ve istemek, işte üç kelimelik sır budur." </i>Bir anlamda, birkaç yıl sonra gerçekleşecek <i>Fransız Devrimi</i> sonrasında ilan edilecek olan <i>İnsan Hakları Bildirgesi</i>'nde yer alacak ve <i>Aydınlanma</i> dönemi filozoflarının da yapıtlarında savunduğu fikirlerin özeti gibidir bu replikler.</div><div style="text-align: justify;">(...)</div><div style="text-align: justify;">Genellikle felsefi anlamda bireyin doğuşunu temsil ettiği söylenen <i>Figaro</i>, aslında aynı zamanda politik anlamda da bir birey olarak ortaya çıkmıştır ve bir takım abes ayrıcalıklara değil, salt liyakate dayalı, gelişmekte olan burjuva sınıfının ideolojisini savunur. Nitekim <i>Fransız Devrimi</i>'nin güçlü liderlerinden <i>Danton</i>, birkaç yıl sonra yapıt üzerine bu görüşü doğrular gibi yaptığı keskin yorumda <i>"Soyluları Figaro öldürdü!" </i>diyecektir.</div><div style="text-align: justify;"><i><br /></i></div><div style="text-align: justify;">(FERDA FİDAN - Cumhuriyet Kitap)</div><div style="text-align: justify;"><i><br /></i></div><div style="text-align: justify;"><i><br /></i></div><div style="text-align: justify;"><i><br /></i></div><div style="text-align: justify;"><i><br /></i></div><div style="text-align: justify;"><i><br /></i></div><div style="text-align: justify;"><i><br /></i></div><div style="text-align: center;">YAŞASIN TİYATRO !</div><div style="text-align: center;"><i><br /></i></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-76868344991044017202024-03-17T11:48:00.000+03:002024-03-17T11:48:47.069+03:00İSTASYON BOŞ<p> </p><p style="text-align: center;">İstasyon boş.</p><p style="text-align: center;">Sabah.</p><p style="text-align: center;">Hava soğuk.</p><p style="text-align: center;">Üşüyor Tante Rosa.</p><p style="text-align: center;">Elinde bir mektup.</p><p style="text-align: center;">Yanında sandığı.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8yucKRlS2sc3ZLCVd9a7kVeVV-7L92lJuH68UmtiL68DHemRQOmKINecykdLxO-nN2_hvhsazI4xGDgdbVMR7gFuq_ZIbf-O5T3XaGf5Nu8JfvCq6y9AH7fPuy1yXVD1GWL2P-Xcy_rlikMdYe0gznFM2xP1m_2df3eemuufGUmde08RYVApqns8a6rY/s400/sevgi-soysal.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="274" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8yucKRlS2sc3ZLCVd9a7kVeVV-7L92lJuH68UmtiL68DHemRQOmKINecykdLxO-nN2_hvhsazI4xGDgdbVMR7gFuq_ZIbf-O5T3XaGf5Nu8JfvCq6y9AH7fPuy1yXVD1GWL2P-Xcy_rlikMdYe0gznFM2xP1m_2df3eemuufGUmde08RYVApqns8a6rY/s16000/sevgi-soysal.jpeg" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">SEVGİ SOYSAL</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">***</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Ana, küçük istasyonun kuytu bir köşesine, rüzgârı kesen duvara sırtını verip çömelmişti. Başını da saran kalınca atkısına bürünmüş; ellerini, kollarını da atkının içine almıştı. Saat sabahın beşine yaklaşıyordu; yine de gökteki yıldızlar silinmemişti.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Ananın içi içine sığmıyor, dolu dolu gözlerini, bir yıldızlara kaldırıyor, bir istasyonun arkasından gecekondulara uzanan yola çeviriyor, bir trenin geleceği yöne dikiyordu. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">İstasyon memuru, elinde fener, hatboyuna çıktı, makasa doğru yürümeye başladı. Her sabah ilk gelen bu banliyö katarını kör hatta alır, bir buçuk saat beklettikten sonra gerisin geriye yol verirdi. Katar, bu saatte fabrikalardaki gece vardiyası işçilerini getirir; istasyonlarda indire indire buraya ulaşır; sonra da gündüz vardiyasına girecekleri, toparlaya toparlaya döner giderdi</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Bu istasyon son duraktı.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(SAMİM KOCAGÖZ - Gecenin Soluğu, 1980)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Merhaba!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-14158861906171425582024-03-14T10:40:00.000+03:002024-03-14T10:40:37.477+03:00METİN ALTIOK ve KIZI <p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVohlQF-ZcE6IR8VHjMqZWVJZ0DdQUwqBVXjRRl3cf1ij_W_blPRgYwztdvZa-fOEeVcQw4FuvpIaPi1TnutwC6Aer14FmR4UN201HUyNrnH6pzOPA38g6PEVZg_aL9Vdt4XpvSXeIqG8p6c6We38SDPrAjglZDstLn81tqwrAyOpxXc7B22ORQiXCZSk/s242/3639_Bir_Aciya_Kiraci-Metin_Altiok512.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="212" data-original-width="242" height="280" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVohlQF-ZcE6IR8VHjMqZWVJZ0DdQUwqBVXjRRl3cf1ij_W_blPRgYwztdvZa-fOEeVcQw4FuvpIaPi1TnutwC6Aer14FmR4UN201HUyNrnH6pzOPA38g6PEVZg_aL9Vdt4XpvSXeIqG8p6c6We38SDPrAjglZDstLn81tqwrAyOpxXc7B22ORQiXCZSk/w320-h280/3639_Bir_Aciya_Kiraci-Metin_Altiok512.jpg" width="320" /></a></div><p style="text-align: center;">Desen: METİN ALTIOK</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: center;">"Bende sönen şavkıması sürsün diye yaşamın</p><p style="text-align: center;">Bu kuşları senin için gözlerimde sakladım"</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: justify;"><i>"Nar çiçeğim, burada yaşamımı ayakta tutan iki temel direk var. Önce sen, sonra şiir. Seni çok seviyorum bunu bil. Aramız derya-deniz de olsa, sıra dağlar da, en ufak bir sıkıntıda aşar gelirim. Hep babanın var olduğunu bilerek yaşa. Bingöl dağlarının tepesinde oraya nereden geldiği bilinmeyen bir pars iskeleti de olsa... Canım!" </i></p><p style="text-align: justify;">(4. 9. 1980, Bingöl - Metin Altıok'tan Zeynep'e Mektuplar)</p><p style="text-align: justify;"><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjf1tZW27zPWHS7lS45wwc006JHSnHPzEYrox1HbQEJBLlEUWGqxkZQahDilukNWmOrK7NbCTx_EVu-0yRJ8Ma8pWK7trBxzbDuFd_Jmzty3_hftYXCFlCmBN6HPw5K0qijPEkhB_JMXd2U5gy_N0OZ2erudYoE5Ms-TkSsmVjRR2UHpPdfmiNnEZjYVgI/s450/metin-altiok-ve-kizi1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="335" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjf1tZW27zPWHS7lS45wwc006JHSnHPzEYrox1HbQEJBLlEUWGqxkZQahDilukNWmOrK7NbCTx_EVu-0yRJ8Ma8pWK7trBxzbDuFd_Jmzty3_hftYXCFlCmBN6HPw5K0qijPEkhB_JMXd2U5gy_N0OZ2erudYoE5Ms-TkSsmVjRR2UHpPdfmiNnEZjYVgI/w298-h400/metin-altiok-ve-kizi1.jpg" width="298" /></a></div><br /><p style="text-align: justify;">Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü'nü aldığı 1980'de Nebahat Çetin ile evlenir. Ne var ki, Çetin'in eş durumundan olan tayini epey gecikir. Gene zordur Altıok'un hayatı. Çünkü, sevdiklerinden, kızından, dostlarından ayrı düşer. Bir de 80'li yılların Bingöl'ü var. Öyle ha deyince gidilecek bir yer değil. Hele kışın kar yolları kapadığında. Sınıfının penceresinden Çapakçur Deresi'nin etrafındaki kavak ağaçlarını seyredalar sık sık Altıok:</p><p style="text-align: center;">"Bedenim üşür, yüreğim sızlar.</p><p style="text-align: center;">Ah kavaklar, kavaklar...</p><p style="text-align: center;">Beni hoyrat bir makasla</p><p style="text-align: center;">Eski bir fotoğraftan oydular.</p><p style="text-align: center;">Orda kaldı yanağımın yarısı,</p><p style="text-align: center;">Kendini boşlukta tamamlar.</p><p style="text-align: center;">Omzumda bir kesik el,</p><p style="text-align: center;">Ki durmadan kanar.</p><p style="text-align: center;">Ah kavaklar, kavaklar...</p><p style="text-align: center;">Acı düştü peşime, ardımdan ıslık çalar."</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: justify;">Ankara ve orada bıraktıkları, koca bir özlem olarak yanıbaşındadır. Bingöl'de geçirdiği yıllarda onu en çok etkileyen şey, kızına olan dinmeyen özlemidir. Sürekli ona mektup yazan ve onu herkese anlatan Metin Altıok için bu katlanılması en zor durumdur:</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: center;"><b>Kızım/lar</b></p><p style="text-align: center;"><i>her şeyin üstünde sulusepken bir kar;</i></p><p style="text-align: center;"><i>bir aşkı delik deşik ediyordu/lar.</i></p><p style="text-align: center;"><i>bense inatla susuyordum</i></p><p style="text-align: center;"><i>ve kızımı seviyordum ekmek kadar.</i></p><p style="text-align: center;"><i><br /></i></p><p style="text-align: justify;"> (MELTEM KOFOĞLU - aksisanat)</p><p style="text-align: center;"><i><br /></i></p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: center;">Özlemle!</p><p style="text-align: center;"><br /></p>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-24915194795257872512024-03-08T00:01:00.000+03:002024-03-08T00:01:07.039+03:00DEVRİMCİ PRENSES<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOrekNiEeHT1UG3wUoOyav2UO3_XDcRNwWgffNpXsHpdyhxIJ7ggoZRIyE_gMFiWEIxHWdYW-454oq695yMdm8DwsgHwJph2xlr9PkQEvPvtHy97p6xYkqE3YYURV9Ut7DnJISeQGdyxHkMXyDVE6I-UAOkYbRhdsLLhiICpcDSoi4blwW9Ye4kB_STQs/s1504/121023065-ic4.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="811" data-original-width="1504" height="346" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOrekNiEeHT1UG3wUoOyav2UO3_XDcRNwWgffNpXsHpdyhxIJ7ggoZRIyE_gMFiWEIxHWdYW-454oq695yMdm8DwsgHwJph2xlr9PkQEvPvtHy97p6xYkqE3YYURV9Ut7DnJISeQGdyxHkMXyDVE6I-UAOkYbRhdsLLhiICpcDSoi4blwW9Ye4kB_STQs/w640-h346/121023065-ic4.jpg" width="640" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(ZEYNEP ORAL / Anadolu'da Bir Devrimci Prenses - İnkılâp Kitabevi)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Bu, gerçek bir öykü. Yaşanmış bir öykü. Yaşadığımız hiçbir şey gökten zembille inmiyor. Her şey, içinde yaşadığımız politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel gerçekliğin, olguların, birikimlerin bir sonucu. <i>Prenses Cristina</i>'nın yaşadığı dönemde <i>(1808-1871)</i>, 19. yüzyılda Avrupa'nın özellikle İtalya'nın tarihi; İtalya'nın krallıklara bölündüğü, kâh Avusturya kâh Fransa'nın çıkar ilişkileri, egemenliği altında olduğunu; en ufak bir direnişe izin verilmediği ve bağımsızlık mücadelesi bilinmezse, prensesimizin hiçbir düşüncesine, hiçbir eylemine akıl erdiremeyiz.<i> </i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(...)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i>Prenses Cristina</i> yaptıklarının hiçbirini, kimseye herhangi bir mesaj vermek için yapmıyor. Başka türlü davranamadığı için yapıyor. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Hayatı bir mesaj: Kendinizi yetiştirin, okuyun, öğrenin, yardım edin, özgür, bağımsız bir hayat düşleyin, kadınların gücüne inanın diyor. İnandığınız doğrular yoluna mücadele etmekten korkmayın diyor. Yazılı bir mesaja 2021 yılında (Ölümünün 150. yılı - k.n.) Milano'da dikilen heykelinde rastlıyoruz: Heykeltıraş <i>Giuseppe Bergomi </i>onu, kaidenin üzerinde yükselen bir divana oturtmuş. Bir elinde kitaplar bir elinde günlükleri...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; font-style: italic; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOV8Pf02qI8NyRFi9U-G28LxmgFo3GJLyNb0ezcnpoNJpBKuID7YitAzf2LxaW9OfI2SJnxhWnHryX5fXDl4v34u_ycvmGCYMeQytrMRE01sCO3FMUW5HsnYrymD9cHjbBXwuCvw3mNkIBO2sK02ExVo9JVXlOfygHCKN5hnXDhf5bAJ3HPHCqE9Nn1lQ/s1400/copertina-CTB-cristina-trivulzio.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="698" data-original-width="1400" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOV8Pf02qI8NyRFi9U-G28LxmgFo3GJLyNb0ezcnpoNJpBKuID7YitAzf2LxaW9OfI2SJnxhWnHryX5fXDl4v34u_ycvmGCYMeQytrMRE01sCO3FMUW5HsnYrymD9cHjbBXwuCvw3mNkIBO2sK02ExVo9JVXlOfygHCKN5hnXDhf5bAJ3HPHCqE9Nn1lQ/w640-h320/copertina-CTB-cristina-trivulzio.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; font-style: italic; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i> </i>Kaidenin arka yüzünde onun kaleminden çıkmış şu sözler yazılı:</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i>"Geleceğin onurlu kadınları,</i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i>geçmişte kadınların yaşadıkları acıları, aşağılanmaları, mücadeleyi düşünsünler</i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i>ve onların asla tatmadıkları,</i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i>olsa olsa ancak düşleyebildikleri güzel günlerin yollarını </i></b><b><i>onlar için açanları, </i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i>minnetle, şükranla ansınlar."</i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i><span style="color: red;">Cristina Trivulzio di Belgiojoso, 1866</span></i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i><span style="color: red;"><br /></span></i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i><span style="color: red;"><br /></span></i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><b><span style="color: red;">* </span>İlk sürgün hayatı Paris'te, ondan sonra İstanbul ve Anadolu... Bu tercihleri, neden nasıl yapıyor?</b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Sürgüne yollanmıyor, tutuklanacağını öğrendiği an ülkesinden kaçıyor. İlk kaçışı Paris'e... Avusturya İmparatorluğu tüm mal varlığına el koyuyor. Hayatında ilk kez çalışmak zorunda kalıyor. İlk yıllar çok zor, sabahlara kadar çeviri yapıp, dikiş dikip, ders verip geçinmeye çalışıyor; son yıllarında ise yüksek sosyeteye ve sanat çevrelerine giriyor. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Fransız şair <i>Alfred de Musset</i>, Alman şair <i>Heinrich Heine </i>ona aşıklar... <i>Franz Liszt, Chopin, George Sand, Rossini </i>ve <i>Vincenzo Bellini </i>dostları... <i>Balzac, Chateaubriand </i>ve <i>Madame Récamier </i>gibi ünlüler çevresinde...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Bir gazeteciye göre o sıralar Paris'in yüksek sosyetesi ikiye ayrılıyor: <i>Prenses Cristina'ya hayran olanlar ve ondan nefret edenler...</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Af çıkınca ülkesine dönüyor. Ancak uslu durmuyor. Direniş hareketine, sokak isyanlarına katılıyor. Ve üstelik artık annedir... Tam yeniden tutuklanacağını öğrenince kızını ve kızının mürebbiyesini katığı gibi önüne çıkan ilk gemiye binip kaçıyor. Gemi Malta'ya kadar gidiyormuş.. Elbet Paris salonları ve Roma sokak savaşlarında sonra küçük Malta Adası, <i>Cristina</i>'ya çok sıkıcı geliyor.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Bu arada Osmanlı İmparatorluğu tüm göçmenlere kucak açmış durumda... Malta'dan bindiği ikinci bir gemi onu İstanbul'a getiriyor. Ancak Saray çevresini hiç ama hiç benimsemiyor.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Toprağa yakın, ona <i>Lombardia</i>'yı anımsatacak kırsal alanda bir çiftlik kurmak üzere arayışa giriyor...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Ve... Karabük, Safranbolu... <i>Çakmakoğlu Çiftliği</i>'ni alıyor... Amacı kızına ve kendine hem üretken hem huzurlu bir hayat sağlamak...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Yöre halkı ilk andan onu bağrına basıyor. Çünkü kapısı herkese açık. Çünkü Roma'da hastaneler kurmuş, hemşirelik yapmış, hemşireleri <i>Florence Nightingale</i>'den önce örgütlemiş, tıp bilgisi olan bir kadın. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">İlk zamanlar <i>"Osmanlı'ya sığınan Frenk kadın" </i>diye görüyorlar köylüler onu ama kısa zamanda tüm yörenin <i>"iyileştiricisi" </i>oluyor.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Bütün hastalara bakıyor, her gün evinin önünde hasta kuyrukları oluşuyor. Kimseyi geri çevirmiyor. Ona gelemeyen hastaların evine o gidiyor. Çocuklara okuma yazma öğretiyor, hijyen dersi veriyor. Bütün kadınların dert ortağı, neredeyse suç ortağı oluyor... Ve köylüler onu <i>"bizden biri" </i>ya da <i>"hepimizin annesi" </i>diye benimsiyor...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(ZEYNEP ORAL - Söyleşi: GAMZE AKDEMİR / Cumhuriyet Kitap)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> </div></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-19083348483192206422024-03-03T12:43:00.000+03:002024-03-03T12:43:03.944+03:00YUMRUK<p> </p><p style="text-align: justify;">Mehmet Özer'in o dönem çektiği fotoğraflardan bazıları uluslararası alanda işçi sendikaları ve mücadelesinde de yankısını bulmuş ve olumlu tepkiler gelmiş. Belki de kendi alanında uluslararası ilk örneklerdi bunlar. Eline alıyor bir tanesini ve gösteriyor:</p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho8l1P5Y_gnETu_XM3CNvycwJMAjQtyX5EhT1dUXi57LBBHIjCKxtD9_8dFOyLS7jgP2C0moJ6FKGq9MJWcmOxMwVDqAGWhYts_scpwZiWRegpN7PRPPWYb9n3OO0dLaoq553FKATw8tR7BmEfF_E_x-TJWE2z0lZanUX-xGFehJ143Nq9BWM8-BGL5TM/s1000/ic%CC%A7erik2.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="563" data-original-width="1000" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho8l1P5Y_gnETu_XM3CNvycwJMAjQtyX5EhT1dUXi57LBBHIjCKxtD9_8dFOyLS7jgP2C0moJ6FKGq9MJWcmOxMwVDqAGWhYts_scpwZiWRegpN7PRPPWYb9n3OO0dLaoq553FKATw8tR7BmEfF_E_x-TJWE2z0lZanUX-xGFehJ143Nq9BWM8-BGL5TM/w640-h360/ic%CC%A7erik2.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i>"Bak mesela bu. İngiltere'de madenciler tarafından yılın fotoğrafı seçildi. Adına da 'Sınıfın Öfkesi' dediler. Bu fotoğraf yasaklandı sonra. Katıldığım etkinliklere izin çıkmadı bu fotoğraf yüzünden. İşçi sol yumruğunu kaldırmış diye. Sağ kolu yoktu o işçinin. İş kazasında kopmuştu. Yasağı koyanlar işçinin kolu neden koptu diye sormadı da geriye kalan kolun sıkılı olmasından korktu" </i>diye anlatıyor.<i> </i>(sol Haber)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i>"Bayrakları severim tutsaklığa yumruk gibi savrulan bayrakları</i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i>İnsanları severim haksızlığa yumruk gibi sıkılan insanları"</i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">dizeleriyle kavganın,</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i>"düşer barış cemreleri sabah çaylarımıza"</i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">dizeleriyle barışın şiirini yazıyor <b><i>Hasan Hüseyin.</i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; font-weight: bold; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhz98at8l_m8k0T9vz6Z4Hj4WUQC_Qrr4POAkSjrDguS0K3cq8AoCRgPEaGMw3HFvrb-SbDByAVuqJ6_kH54wtWCIfJNDLWB3iO87kyRGYgz0uYb8HfSyQd04Rn4BspJ5m5zraMjI3kdItrCd9oa-BWbM68_9mQLVOYx7frRcS_8Qfzbh9SHex2eVHwnYw/s800/hasan-huseyin-korkmazgil-baskaldiran-dizeler-hayati-sanati-siirleri-kapak-gorseli.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="335" data-original-width="800" height="269" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhz98at8l_m8k0T9vz6Z4Hj4WUQC_Qrr4POAkSjrDguS0K3cq8AoCRgPEaGMw3HFvrb-SbDByAVuqJ6_kH54wtWCIfJNDLWB3iO87kyRGYgz0uYb8HfSyQd04Rn4BspJ5m5zraMjI3kdItrCd9oa-BWbM68_9mQLVOYx7frRcS_8Qfzbh9SHex2eVHwnYw/w640-h269/hasan-huseyin-korkmazgil-baskaldiran-dizeler-hayati-sanati-siirleri-kapak-gorseli.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><i>"Denize varmaktır amacı nehrin, denize varmak ey yolcu" </i>diyen <i>Hasan Hüseyin </i>rahatsızlanmıştı, aylardır ölümle savaşıyordu.</div><div style="text-align: justify;">Cezaevi günlerim sürüyordu. Çanakkale'deydim. O günlerde yazdığım <i>"Hasan Hüseyin" </i>adlı şiirimden birkaç dizeyle 26 Şubat 1984'te aramızdan ayrılan (4 Mart 1927 doğumlu-k.n.) şiirimizin yürek işçisi, onurlu damarı <i>Hasan Hüseyin</i>'i saygıyla anıyorum:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;"><b><i>Hastaydın yatağında nehir</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>açtık şiirini hüzünlendik</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>okuduk 'nehirler aka aka'yı</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>konuştuk nehir olmak nedir...</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Yolları acılarla dolu olsa da</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>yolcusu tükenmez denizin</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>ve nehirler denize varacaktır</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>bilirsin hasan hüseyin.</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: justify;">(ÖNER YAĞCI - Cumhuriyet Kitap)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;">Merhaba!</div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-66426909510868537862024-02-25T11:10:00.000+03:002024-02-25T11:10:38.605+03:00BİNBİR ÇİÇEKLİ BAHÇE<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8Bj3QcrgiTsHZVFe529jblBsyqIYLe3Ft7i_Fw-Mr1aRRINw1dsW2wPejHL0UTnuvggxxf5SFQJn3QZXV8OX0oMSMB4i5s1a2u9p0_NMwAQGq3z3VbItew1gPq32hb9Lw39eaW20E7JLgjQv-3MdDwoNaRdY-SBXvkv7zoTcOi9HnWoZk_OFjBsMuCfQ/s420/yasarkemal26.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="420" data-original-width="331" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8Bj3QcrgiTsHZVFe529jblBsyqIYLe3Ft7i_Fw-Mr1aRRINw1dsW2wPejHL0UTnuvggxxf5SFQJn3QZXV8OX0oMSMB4i5s1a2u9p0_NMwAQGq3z3VbItew1gPq32hb9Lw39eaW20E7JLgjQv-3MdDwoNaRdY-SBXvkv7zoTcOi9HnWoZk_OFjBsMuCfQ/s320/yasarkemal26.jpg" width="252" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Çukurova'nın sarı sıcak güneşinde yanan, esmer tenli, iri yarı bir adamdır o. Çukurova toprakları kadar esmer, Toros Dağları kadar büyük bir Anadolu bilgesidir Yaşar Kemal. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Gençliğinde adı komüniste çıkmıştı. Sık sık gözaltına alınıyor, herhangi bir işte bir aydan fazla çalıştırılmıyordu. Bu yüzden gençliğinde neredeyse yapmadığı iş yoktu; ırgatlık, ırgat kâtipliği, bostan bekçiliği, öğretmen vekilliği, traktör sürücülüğü, arzuhalcilik...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Adana'da barındırmadılar onu.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(...)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">1951 yılında İstanbul'a geldiğinde ilk evi, Gülhane Parkı'nda bir çınarın altı oldu. Uzun süre burada yatıp kalktı, oltayla balık avladı, yediklerini yedi, diğerlerini sattı.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Sonra Abidin Dino ve Behçet Kemal Çağlar aracılığıyla "Bebek" öyküsü geçti Nadir Nadi'nin eline. Nadir Bey, bu saçı sakalı birbirine karışmış, teni güneşte kalmaktan kapkara olmuş gencin öyküsüne hayran kalmıştı. Bu öyküyü gazetede tefrika edecekti.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Ancak Yaşar Kemal için düşündüğü asıl iş röportaj yazarlığıydı. Böylesine güçlü bir dili olan bu genç adamın müthiş röportajlar çıkaracağını düşünüyordu. O dönemler röportaj; edebiyatın bir uzantısı olarak görülüyordu ve yazarların insanlar, yerler ve olaylarla ilgili inceleme ve araştırmalarına kendi görüş ve gözlemlerini de ekleyerek oluşturduğu bir yazı türüydü. Şimdiki soru-cevap şeklindeki söyleşiler röportajdan sayılmıyordu.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Nadir Bey'in talimatıyla muhasebeden 1500 lira alan Yaşar Kemal, ilk olarak Diyarbakır'ın yolunu tuttu. Gazeteye yazılarını yolluyordu ama yayımlanıp yayımlanmayacağını bilmiyordu. Röportajları beğenmeyip yayımlamazlarsa, baba yurdu Van'a gidip orada bir süre arzuhalcilik yapıp gazeteye borcunu ödeyecekti.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Anadolu'yu karış karış gezip röportajlar yazıyordu. Tatvan'dan Van'a giderken feribotta bir yüzbaşının okuduğu Cumhuriyet gazetesinde ilk defa yazılarının çıktığını gördü. O zamana kadar gerçek adı olan Kemal Sadık Göğceli'yi kullanıyordu. Fakat görmüştü ki Cumhuriyet'te adını değiştirmişlerdi, artık yeni adı "Yaşar Kemal"di. Çünkü gerçek adı fişlenmişti bir kere, mimliydi. Gazete yönetimi ona taze bir başlangıç yapma fırsatı vermişti bu yeni adıyla. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Bir yeri sel mi bastı, deprem mi oldu? Otobüslere, trenlere, gemilere binip yolculuklara çıkan Yaşar Kemal hemen oraya varıp muhteşem röportajlar yazıyordu. Gazetedeki adı "ağır işçi"ye çıkan Yaşar Kemal, 1950'li yıllar boyunca Anadolu'yu gezip durdu. Çoğu kez yanında fotoğrafçı olarak Ara Güler ile birlikte hem de.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(...)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Fırsat buldukça aklında dönüp duran romanı yazıyordu. Hayli yaman geçen 1953 kışında İstanbul Boğazı'nı donduran o feci soğuklarda, eldiveniyle tuttuğu kurşun kalemiyle <i>İnce Memed</i>'i tamamlamıştı nihayet.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Götürüp Cumhuriyet'in Yazı İşleri Müdürü Cevat Fehmi Başkut'a teslim etti romanı. Beklemeye başladı, ses seda çıkmayınca 15 gün sonra Cevat Fehmi'ye romanı okuyup okumadığını sordu. <i>"Yarısına kadar okudum" </i>dedi Cevat Fehmi. <i>"Hayır, okumamışsın" </i>dedi Yaşar Kemal, <i>"Eğer o romana başlasaydın yarısında duramazdın".</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Cevat Fehmi bir ay sonra Yaşar Kemal'i odasına çağırdı, <i>"Önceki gün başladım romanına, bu sabaha kadar durmadan okudum. Sen haklıymışsın. Hemen yayımlayalım" </i>dedi.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i>İnce Memed</i>, 1954 yılında ocak-nisan arasında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edildi. Kısa bir süre sonra gazeteye Ankara'dan "yayını durdurma" uyarısı geldi. <i>"Ağalara başkaldıran bir eşkiyayı yücelterek komünizm propagandası yapıyordu" </i>Yaşar Kemal! Fakat gazete bu ikazı dinlemedi. Yaşar Kemal, dünyada en az kendisi kadar ünlü <i>İnce Memed</i>'i ertesi yıl kitap olarak çıkardı.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Işığın türkücüsü Yaşar Kemal, 28 Şubat 2015'de <i>"o güzel atlara binip gittiğinde" </i>92 yaşındaydı. Bu topraklardan dünyaya açılan en güzel pencerelerden biriydi.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(OLCAY BAĞIR - Cumhuriyet Kitap)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Sözü Yaşar Kemal alsın:</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i>"Bilinçli olarak ben aydınlığın türküsünü, güzelliğin türküsünü söylemek istedim. Romanlarım yaşam gibi doğru söylesin, yaşamla birlik olsun istedim. Çünkü yaşam umutsuzluktan umut üretmektir. İnsan umutsuzluktan umut üreterek bugüne kadar gelmiştir. İyi ki dünyaya geldik, yaşadık, ışığı gördük. Ya gelmeseydik, ya bu güzellikleri görmeseydik..." </i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhECCKmlBtyn8i69f334M1K-fYnobApPbxo7CjfiWm3PCNcLMeliQr6nhaJkREczBBgMGZPQnkaKHPZnLU_PXuSP56B5PPflt5kpV2mBR7DI4a5cxv76bkDmifAdA42BxXD4dM1rg9Aw2pyJoEIPSDSvWFIV22BtmoCBKx0plL6B6bxEmNdBnyf-VWYDa0/s236/images%20(6).jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="236" data-original-width="213" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhECCKmlBtyn8i69f334M1K-fYnobApPbxo7CjfiWm3PCNcLMeliQr6nhaJkREczBBgMGZPQnkaKHPZnLU_PXuSP56B5PPflt5kpV2mBR7DI4a5cxv76bkDmifAdA42BxXD4dM1rg9Aw2pyJoEIPSDSvWFIV22BtmoCBKx0plL6B6bxEmNdBnyf-VWYDa0/w289-h320/images%20(6).jpg" width="289" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i>Yaşar Kemal</i>'in anlatı dünyasının keşfi <i>"binbir çiçekli bahçe"</i>yi andırır. Onun söz dünyasına adım attığınızda karşınıza çıkan her imge, konu, olay, insan gerçekliğinde öylesine çok şey bulursunuz ki bunu bir <i>"keşif yolculuğu" </i>olarak nitelendirmek yabansı gelmemeli.</div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(FERİDUN ANDAÇ - Cumhuriyet Kitap)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Merhaba!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-80905748690245228472024-02-18T11:05:00.000+03:002024-02-18T11:05:02.182+03:00TARİH BAĞIŞLAR MI SANIRSIN ?<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7aToIC0nQVNAZuVmiNM4xHqHe_jG18Idc2MTyOL-63XeEIduXq-rBxUMM3mnKuINoX7ao576XCuBLtk3ZJ3E0k_uQcQB8izQFj5E-aTzw8PSW1q1pX67Rn2bQodYrsWb6zY11hHkz4SyDgqx4BVgYVB8U5-7KaAs7ZVhro97YhsZr_Kiu4rPO0ZL3Zz0/s750/mustafa-kemal-ataturk_2090520.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="741" data-original-width="750" height="395" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7aToIC0nQVNAZuVmiNM4xHqHe_jG18Idc2MTyOL-63XeEIduXq-rBxUMM3mnKuINoX7ao576XCuBLtk3ZJ3E0k_uQcQB8izQFj5E-aTzw8PSW1q1pX67Rn2bQodYrsWb6zY11hHkz4SyDgqx4BVgYVB8U5-7KaAs7ZVhro97YhsZr_Kiu4rPO0ZL3Zz0/w400-h395/mustafa-kemal-ataturk_2090520.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Cumhuriyet'in onuncu yıl şenlikleri İstanbullular için olağanüstü bir anlam taşır. Beyazıt Alanı'nda saatlerce süren görkemli bir geçit resmi yapılmış, gece bütün minareler ve resmî yapılar elektrikle donatılmıştı. Ana caddelerde insan selleri akıyordu. Sevinçli, heyecanlı ve umutlu. Yabancı askerlerin dolaştığı karanlık "Mütareke yıllarının" mezarlıkların ve yatır türbelerinde titrek mumlar yanan sokakların ürperti veren havası, arkada kalıvermişti. Cumhuriyet sözü her şeyi düzeltiverecek bir büyü gibiydi. Genç gırtlaklar, "Çıktık açık alınla on yılda her savaştan! On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan!" diye çın çın öttürüyordu şehri. Ne var ki, büyü hiçbir zaman gerçekleşmedi. 1938'de Kasım ayının onuncu günü İstanbul bir daha dalgalandı, sarsıldı ve durgunlaştı. Bayraklar yarıya inikti. Hüzünlü yüzler şehri doldurdu. Son umut da elden gitti, demek ister gibi.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> 'Atam, sen kalk ben yatam!' diye manzumeler döktüren "yeni aydın"ların mangalda kül bırakmadığı bir dönem başlıyordu.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (BURHAN ARPAD / Hesaplaşma - May Yayınları, 1976) </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4WW0o4RYnXAtFVOOm3EIm1bopn5OoWn5GvdmimdnARxBEwxD7vktgoJ1pe0UqYoOKL1p-nmnDJKMHxw-iX8-KvYYKJak53CmE9CTFYlwNcoSxKh8EUz1XTsKPM0K7wpT6VnlDa_jeymGdh6ONiX5lrk0wPHmC9Pq9-Q7KbgXa6cQZcDAB4lJF3RnTCfI/s1353/100711656-ataturk-kadinlar-1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1353" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4WW0o4RYnXAtFVOOm3EIm1bopn5OoWn5GvdmimdnARxBEwxD7vktgoJ1pe0UqYoOKL1p-nmnDJKMHxw-iX8-KvYYKJak53CmE9CTFYlwNcoSxKh8EUz1XTsKPM0K7wpT6VnlDa_jeymGdh6ONiX5lrk0wPHmC9Pq9-Q7KbgXa6cQZcDAB4lJF3RnTCfI/w640-h426/100711656-ataturk-kadinlar-1.jpg" width="640" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Aklın, doğrunun sınanması biter mi? Yarı sömürge edilmişliğimizi bilgi ile, akılla denkleştirip sonuçları yeniden tartacağız. Çıkarları gereği yalan söyleyerek bu yalanları egemen güçlerin payandalamasıyla doğrulaştırmaya çalışanları daha iyi tanımalıyız. Tarih bağışlar mı sanırsın? Gönüllü kanışların aydınlar arasındaki geçerliliği, sanımca en tehlikeli olanıdır. Nasıl kullanıldıklarını bilmezlerse başa çıkılmaz olurlar. O aydın kibirliliği yok mu, odur onlara halkı unutturan.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (FÜRUZAN / Kırk Yedi'liler - Yapıkredi Yayınları)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCsJFFGGF9Y5KeYypaucJzxvwoQx_30ksMs7DI2lZJ3OCgKu1EbLYBVPkYEki_knm17aIcbciFrnUyexT5lG7e39CxDfgKQO1IzhR_jwTWxSnmD7jD2JQhBjYjB6rU5xDQZDPn_MFbEnvaItUbCzpKreWYtQ06ZQizm6bBD6PUDHqhd6MEwC-HDCqYlXY/s450/57066305-288-k188668.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="288" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCsJFFGGF9Y5KeYypaucJzxvwoQx_30ksMs7DI2lZJ3OCgKu1EbLYBVPkYEki_knm17aIcbciFrnUyexT5lG7e39CxDfgKQO1IzhR_jwTWxSnmD7jD2JQhBjYjB6rU5xDQZDPn_MFbEnvaItUbCzpKreWYtQ06ZQizm6bBD6PUDHqhd6MEwC-HDCqYlXY/w256-h400/57066305-288-k188668.jpg" width="256" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Aziz Nesin, Türkiye halkının yüzde şu kadarı aptaldır derken bu değerlendirmesinin içine aydınları da katmış mıydı bilmiyorum. Fakat Aziz Nesin'in ünlü özdeyişini yinelediklerinde aydınlarımızın kendilerini bu yüzdenin dışında tuttuklarını gözlemliyorum. Aydınımız, halkımızın genellikle aptal olduğunu düşünürken kendi zekâsının ve bilgi birikiminin de tartışılabileceğini aklına getirmek istemiyor. Burada bence, ülkemizde halk ve aydın ilişkisi bakımından irdelenmesi gereken ciddi bir sorun var.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Aziz Nesin'in korkarım ki zaman içinde yapıtlarından daha çok popülerleşecek sözü, bana kalırsa halkımızı aşağılamak için değil, bir ölçüde onu sarsmak, bir ölçüde de üzüntüyle söylenmiş olmalıdır. Öyle de olsa, ben bu değerlendirmeyi de, söyleniş biçimini de doğru bulmuyorum. Halkımız aptal değil, eğitimsiz. Zaten dünyanın herhangi bir halkının aptal olabileceğini de düşünmüyorum. Bizim halkımıza gelince, Türkiye coğrafyasının herhangi bir yerindeki sıradan halk insanının zeki ve duyarlı olduğunu gözlemlemek pek de güç değil. Bütün sorun bu halk insanının eğitimsizliğinde ve aydınımızın toplumsal sorunların çözümüne öncülük yapmadaki yetersizlik, yeteneksizlik ve isteksizliğinde... Bunun başlıca bir nedeni, eğitimli olduklarını düşünen kişilerimizin (aydınlarımızın) genellikle yanlış ve eksik bir eğitim almış olmaları olsa gerek...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (...) </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Halk, bazı aydınlarımızın düşündüğünün tersine, büyük bir çoğunlukla, dincilik ya da sağcılık gibi nedenlerle değil, ekonomik sıkıntılarına çözüm bulunabileceği umudu ve kendisine başkaca da güven verici bir seçenek sunulmadığı için bu insanlara oy verdi.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Bugün halk insanları arasında yapılacak bir araştırma, halk sağduyusunun, bugünkü iktidarın içyüzünü anlamada da kimi aydınlarımızdan daha ileride olduğunu gösterecektir. Fakat sorun bir kez daha doğru bir siyasal iktidar seçeneğinin, doğru bir biçimde bu halka bugün de sunulamıyor olması ve böylece de kabahatli olanın bir kez daha halk değil aydınlar, aydın geçinenler olduğudur...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (...)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Ekonomik değerlerimiz yağmalanırken, ülkenin kültürel yapısı geriye doğru zorla bozulup değiştirilmek istenirken (ve bu yönde ne yazık ki epeyce de yol alınmışken), emperyalist güçler en açık ve kaba biçimde ülke ekonomisini ve siyasetini yönlendirmekteyken; kişisel ve grupsal çıkar hesaplarından, bencilliklerden arınarak ortak bir sağduyu platformunda buluşmak bu kadar mı olanaksız?</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Bu soruların yanıtı bence, aydınımızın kendi kimliğini, kişiliğini irdelemeyi başarabilmesinden geçiyor.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Ne yazık ki hepimiz ya da birçoğumuz, yüzeysel bilgilerle ve bunun sonucunda da karmaşık kişilik sorunlarıyla bugünlere geldik.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Kendimize karşı dürüst olma yeteneğini tümüyle yitirmemişsek, bunun böyle olduğunu görmek çok güç değil...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Halk, her şeye karşın, bulunduğu yerde sapasağlam duruyor...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Sorunlarıyla, o sorunlara çözüm bulmaya çalışan ve çoğu kez de bunu başarabilen pratik aklıyla, binlerce yıldan süzülüp gelmiş yaşama kültürüyle, gelenekleriyle, doğal ve gösterişsiz yurtseverliğiyle...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Halktan şikayetçi olmak için bir neden yok.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Tam tersine, bakmasını biliyorsanız eğer, en güç zamanlarda (ve özellikle de öyle zamanlarda) mucize yaratabilecek sağlam bir halk olduğunu görüp gözlemlemek pek de güç değil...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Sorun bence aydınımızın, nedenleri ayrıca ve önemle irdelenmesi gereken kafa karışıklığında, omurga zayıflığında...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (ATAOL BEHRAMOĞLU / Aziz Nesin'li Anılar - Tekin Yayınevi)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Merhaba!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-67273011310902078562024-02-11T12:06:00.000+03:002024-02-11T12:06:11.235+03:00DİKENLİ YOLUN YOLCULARI<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAsTngfPNs7ybA3UWTW7XxhQHJRW-A_cTUW7msHM9GP930v5FREbs8RkpCR5pYdLR-r4iIvW2geIm9oqmNDLlFrAo0Z3UTLRX-ciCoGHFmmHDV-5b1zSaFOqwuDGqQszttOX2K67lKBaARGnEoaruAR8z_vpzxWKWBYwXL-XeD65-TqbEY54D30WzHSm0/s800/1642000721259-333.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="800" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAsTngfPNs7ybA3UWTW7XxhQHJRW-A_cTUW7msHM9GP930v5FREbs8RkpCR5pYdLR-r4iIvW2geIm9oqmNDLlFrAo0Z3UTLRX-ciCoGHFmmHDV-5b1zSaFOqwuDGqQszttOX2K67lKBaARGnEoaruAR8z_vpzxWKWBYwXL-XeD65-TqbEY54D30WzHSm0/w400-h225/1642000721259-333.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Karikatür: TAN ORAL</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Tan Oral'ın karikatürü ne kadar güzeldi: Tuşları dikenli bir yazı makinesinde elleri yara bere içinde kalmış bir kişi yazı yazmaya çalışmakta...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Tuşlara her basışımda bu acıyı çekiyorum ben de. Her sözcük içimizden bir şey koparıyor. Yazmak, büyük bir sorumluluk yüklenmektir. Seçilen her sözcük, seçilmeyen nice sözcüğün hesabına konuşmak zorundadır. Dönem dönem bu tür güçlükleri yaşıyoruz. Yazar olmak, hele her gün konuşmakla görevli bir yazar olmak, dikenli bir yolda yürümekten de beter...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (OKTAY AKBAL - Yaşayıp Görmek)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">***</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Otursam bir deniz kıyısında bir şiir söylesem. Hem de şiir olduğu için değil, çocuklar söylediği için şiir olan bir şiiri. Belki de dünyadaki tek arı şiiri:</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b>Çocuktum ufacıktım, top oynadım acıktım.</b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><br /></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Top oynamış ufacık bir çocuğun acıkması gibi bir açlıkla yaşadı bütün yazarlar. Hele geri ülke yazarları... Daima mutluluğa, insanlığa, anlayışa acıkarak ve daima da aç kalarak...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Geri ülkelerde yazar olmak, mezbahada ressam olmak gibi bir şeydir. Koyunlarla kasaplar dünyasında sanat göstereceksin. Sürüler kesilmeye gelirken tuvalini devirecek, kasaplar kanlı ellerinin bıçaklarını paletinde temizlemeye kalkacaklar...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Ve sen fırçanla mutlu dünyalar çizmeye uğraşacaksın.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Kalkınmış sermaye ülkelerinde yazarın bir yeri vardır, sosyalist ülkelerde de yazarın bir yeri vardır. Geri ülkelerde yazarın yeri kalabalık bir otobüse zar zor binmiş bir yolcunun yeri kadardır. Bir arkadan, biri önden, bir, yandan iter... </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (ÇETİN ALTAN / Kopuk Kopuk - Bilgi Yayınevi)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Merhaba!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"> </div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-90610116329702838152024-02-04T00:10:00.000+03:002024-02-04T00:10:19.752+03:00ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR ?<p> </p><p style="text-align: justify;">Ejderha Ateşi <i>(Dragon Fire)</i>, İngiltere'nin yeni savunma silahının adı. Aşağıdaki fotoğraf dikkatle incelendiğinde görülecek ki savaş sevdalısı İngiliz yöneticiler, bu silaha isabetli bir isim bulmuşlar. Silah, 'Bayraktar' ailesi için kötü bir haber niteliği taşıyor. Zira, bu teknolojik mucizenin ana hedefi insansız hava araçlarının düşürülmesi ve İngiltere ya da müttefiklerinin hava sahasının etkin bir biçimde korunması. Silah, gökyüzüne gönderdiği etkili ışık huzmeleriyle 'Yıldız Savaşları' filmindeki ışın silahlarını andırıyor. </p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEge3zl0Kn60G-oEwkFKfIlUA78ZIP0s6bq3CFScq8CqGinyD_ax2rukzqQmgIPoI_wAOQzUrfDFJEW1JVUhvTKXkN3BsLXA8fyTILRuDvA-CCdfwDkndHhd0DBrUs1tlfZPJL_6JXYTosIVk0IURMCdywhSFljmbL8bByqOsqCcOgsNLXJPVHk7HsSZC6U/s1600/resim-3.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEge3zl0Kn60G-oEwkFKfIlUA78ZIP0s6bq3CFScq8CqGinyD_ax2rukzqQmgIPoI_wAOQzUrfDFJEW1JVUhvTKXkN3BsLXA8fyTILRuDvA-CCdfwDkndHhd0DBrUs1tlfZPJL_6JXYTosIVk0IURMCdywhSFljmbL8bByqOsqCcOgsNLXJPVHk7HsSZC6U/w400-h225/resim-3.png" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Bir filmden örnek vermek her zaman konunun ağırlığını hafifletir. Biz konuyu çok fazla hafifletmeyelim ve hatırlatalım; İngiltere eski Genelkurmay Başkanı Nick Carter'ın dediği gibi, ülke hızla küresel bir savaşa (3. Dünya Savaşı'na) hazırlanıyor.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">İngiltere Savunma Bakanlığı kaynaklarına göre, teknolojinin bu son harikası, oldukça ekonomik bir silah. Bu lazer silahını 10 saniye boyunca ateşlemenin maliyeti, evde kullanılan bir ısıtıcının bir saat çalışmasıyla harcadığı enerjiye denk. Bu da silahın atış başına maliyetinin oldukça düşük olduğunu gösteriyor. Bu silah hem kara ordusunun hem de kraliyet donanmasının hava savunma yeteneklerinin bir parçası olacak ve İngiltere'yi kendi başına açtığı belalardan sözde kurtaracak.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><b style="color: red;">İnsanların evsizlikle, ısınma sorunlarıyla ve gıda bankalarından yardım alarak yaşamak için mücadele ettiği </b>İngiltere'de 'Tory' hükümeti, multi milyon sterlin boyutundaki bir bütçeyi savunmaya (silahlanmaya) ayıracak. Anlaşılan o ki yeni icatlar kapıda ve insanlık bu icatları yine savaş denilen melanetin teşvikiyle bulacak. Tıpkı radyo ve internette olduğu gibi...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWe5kvBhLLhF8kyMTRvxw8vM9_big8l00tI4P7PxeE65MS3Q4pBC2-85cY7AWCOeC41RqgwJ6K-lzXbF2QmLbEHf_kWEAxloxeZ35Bg1drN2ivodSG6uWfNouKFs6pzC7kuVFUJedfXE9FPswMbsKNbgEo4boA1RovQdpGJYDTdx5vJlW0cqM1H05LEhM/s1200/1657775.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="675" data-original-width="1200" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWe5kvBhLLhF8kyMTRvxw8vM9_big8l00tI4P7PxeE65MS3Q4pBC2-85cY7AWCOeC41RqgwJ6K-lzXbF2QmLbEHf_kWEAxloxeZ35Bg1drN2ivodSG6uWfNouKFs6pzC7kuVFUJedfXE9FPswMbsKNbgEo4boA1RovQdpGJYDTdx5vJlW0cqM1H05LEhM/w400-h225/1657775.webp" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Avrupa, geliştirilen tüm bu epik silahların gölgesinde hızla irtifa kaybediyor. Irkçı ve Nazivari yönetimler hızla iktidara yürüyor. Peki, Nazilerin yeniden iktidara gelmesi nasıl bir anlam taşıyor? Sermaye, tüm Avrupa'yı bir savaş pozisyonuna geçirebilmek için kendi savaş kabinelerini bir bir oluşturmaya çalışıyor. Yalnız bu seferki ırkçı deneyimi geçmişte Almanya'da yaşanan Nazi deneyimiyle karıştırmamak gerekiyor. Kesişim noktaları olmakla birlikte, bu sefer 'Avrupa Merkezci İdeoloji'nin hâkim olduğu bir ırkçılıkla yüzleşeceğiz. Martin Bernal'ın işaret ettiği gibi Avrupa-Atlantik sınırının ötesinde kalan ya da bu ideolojinin onayından geçemeyen halkların hızla dehümanizasyona tabi tutulacağı bir döneme giriyoruz. Bu yüzden Ukrayna savaşından sonra Avrupa'ya göç etmek zorunda kalan Ukraynalıların elde ettikleri ayrıcalıklara ve Ukraynalı olmayan mültecilerin karşı karşıya olduğu muamelelere ve ikiyüzlülüğe iyi bakmak gerekiyor. Bu tür bir ırkçılığın temel kodlarını orada bulabiliriz. Bu yüzden Avrupa merkezci ideolojiye sıkı sıkıya iman etmiş bir patron olan Rishi Sunak esmer teniyle pekâlâ bu inanç uğruna savaşabilir ve kendi teninden olan insanları gözünü kırpmadan insanlıktan çıkarabilir. Yeni bir dünya savaşı için etkili bir ideolojiye ihtiyaçları var ve bu etkili ideoloji cephaneliklerinde mevcut. Bir savaş pilotunun ses hızını geçerek ulaştığı düşman topraklarında bombalayacağı evleri, çocuk parklarını ve diğer her şeyi insana ait bir obje olarak görmemesini sağlayacak olan tek şey bu! Örneğin: İsrail'in Gazze'de yaptığı şey tam olarak buydu. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIOevUWImVn0RPKaKFOcn6JdtFsVTACP0_X0BREQPYyzMByFr8WgivJ0GGsOCMdlOhOCWezmrEpGkmpt85w7fBiJbkI5wcakTOF5ZtsVFpnwGSbWjjMDuYvNMyak1Pj6zyl3X2p2JQFhsNWTmlUFWNz8wpgjcqP_2sfhWjXDYFfwHN_QM3DBGGOjPM1bA/s1600/abd-den-3-dunya-savasi-senaryosu-ucuncu-dunya-savasi-ne-zaman-cikacak_1627285254.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIOevUWImVn0RPKaKFOcn6JdtFsVTACP0_X0BREQPYyzMByFr8WgivJ0GGsOCMdlOhOCWezmrEpGkmpt85w7fBiJbkI5wcakTOF5ZtsVFpnwGSbWjjMDuYvNMyak1Pj6zyl3X2p2JQFhsNWTmlUFWNz8wpgjcqP_2sfhWjXDYFfwHN_QM3DBGGOjPM1bA/w640-h360/abd-den-3-dunya-savasi-senaryosu-ucuncu-dunya-savasi-ne-zaman-cikacak_1627285254.webp" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Şimdi tek tek yaşanan gelişmelere bakalım...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">- İngiltere Savunma Bakanı Grant Shapps, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada 5 yıl içerisinde küresel bir savaşın başlayabileceğini ve bunun için hazırlıkların hızlandırılması gerektiğini söyledi. Savunma Bakanı Shapps, ayrıca 2024 yılının İngiliz savunması için bir dönüm noktası olduğunun altını çizdi. Bakana göre, İngiltere'nin irrasyonel güçlerle karşılaşması kaçınılmaz (tıpkı 1. Dünya Savaşı öncesi İngiliz raporlarını andırıyor bu söz... İngiltere'nin Almanya ile karşılaşması şart ve kaçınılmaz). Peki kim bu ülkeler? Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore. Bakan Grant Shapps, hızını alamıyor ve ekliyor: "İngiltere savunma alanında yapacağı yatırımı GSYİH'nın % 2,5'ine çıkarmayı hedefliyor." NATO üyesi ülkelerin savunma yatırımında geri kalmaması ve hızla buna odaklanmaları gerektiğini de sözlerine ekliyor. Türkiye'de bir anda patlama yapan mucizevi silah üretimini bununla ilişkilendirmek mümkün mü? <span style="color: red;"><b>Peki, çanlar kimin için çalıyor?</b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">- Türkiye'de televizyonda denk geldiğim bir habere göre, önde gelen bir NATO yetkilisi, Batı'daki sivillerin ve silahlı kuvvetlerin Rusya ile başlayacak bir savaşa hazırlıklı olmaları gerektiğini söyledi. Memlekette habercilik yerlerde süründüğünden gazeteciliğin en önemli sorusu olan 'kim?' sorusunu unutmuş görünüyorlar. Şimdi, kim sorusuna yanıt arayalım. Açıklamayı yapan kişi NATO Askeri Komitesi Başkanı Amiral Rob Bauer. Bauer, 'barışın devam etmesi kesin değil' diyor. Kabiliyetli Amiralimiz, Rusya ile bir savaşa hazırlanıyoruz diyor. Askeri tarihçi John Keegan'ın modern dünyada savaşta olma tezini takip edersek eğer, diplomatların susup komutanların konuştuğu bir evreye savaş evresi diyebiliriz. <span style="color: red; font-weight: bold;">Demek ki ilerleyen günlerde askerler daha çok konuşacak ve yoksullar daha çok ölecek. </span><span>Kısacası bu teze göre zaten savaştayız.</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="color: red; font-weight: bold;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span>- Davos'ta gazetecilere açıklama yapan İrlanda Başbakanı Leo Varadkar, Ukrayna için verilen mücadelenin Avrupa değerleri için verilen bir mücadele olduğunu belirterek, Avrupa konseyinin Şubat ayında beklemede olan 50 milyar Avroluk Ukrayna yardım fonunu onaylamak için bir oylama yapacağına inandığını söyledi. Varadkar, Ukrayna'daki savaş ne kadar sürerse sürsün Ukrayna'nın yanında olacaklarının altını çizdi. AB ve ABD'ye Ukrayna'ya maddi destekte bulunma çağrısı yapan İrlanda Başbakanı, Avrupa'daki yoksulluğa ve krizlere rağmen 50 milyarlık dev bir hibenin Ukrayna'ya verilmesi gerektiğini söylüyor. <span style="color: red;"><b>İşte ücretsiz eğitime ve sağlığa harcanması gereken paraların gittiği yerler. Demek ki bu dev kamusal bütçeleri bir grup göçmen ya da mülteci yemiyor. Bu bütçeler açık açık zenginlerin savaşına harcanıyor. Not: İrlanda'da evsizlerin sayısı yeni bir rekor kırdı ve 13.500'e ulaştı.</b></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span><b>Dünyayı yöneten tekellerin savaştan başka bir seçeneği yok gibi görünüyor.</b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span><b>Bir dünya savaşı yoksullar cephesindeki en kötü ihtimal.</b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span><b><br /></b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span>İşçi sınıfı örgütsüz ve dağınık olduğu için maalesef kendisine karşı hazırlanan bu yeni cehenneme duyarsız ve yabancı görünüyor. En azından İngiltere'den bakınca durum böyle görünüyor. Yakın gelecekte daha fazla insan savaşlarla öldürülecek ve pek çoğu evlerini, yurtlarını kaybedecek. Bu yüzden milyonlarca insan akın akın savaş bölgelerinden göç edecek. Nükleer bombaları ya da insansız hava araçlarını ışın silahıyla yok etmeyi planlayan İngiltere bu insanlarla ne yapacak? Avam kamarasından geçip, lordlar kamarasına doğru yol alan Ruanda gibi planları mı işletecek? Bu ölümcül cendereden kurtulmak istiyorsak bizi savaşlara, kıtlığa ve vahşi kapitalizmin kıyma makinesine sürükleyen hükümetlerimizi alaşağı etmek zorundayız. İşte o zaman gerçekten konuşma hakkını elde etmiş olacağız!</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span>(ÇAĞDAŞ GÖKBEL - soL Haber)</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyk6da1c2ikefWyjHBOFVXtcNjkNbc_QSbhKYzZ_pRRWBhyphenhyphenvXsr_BmsheQOZy3xPbUS4o_KfjuZnXgpBWaXU_LwsUcH3VC4qQfFyxZMdr-9iKC8owgnP82J1_0y3aX3nKP0V_E2UWKbfd1U2FPsRBmisSayzN2EtiRkmqfR_pTw4Aqvr-wVSyenAAkSow/s1792/1697888226-3-dunya-savasi-cikar-mi_.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1024" data-original-width="1792" height="229" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyk6da1c2ikefWyjHBOFVXtcNjkNbc_QSbhKYzZ_pRRWBhyphenhyphenvXsr_BmsheQOZy3xPbUS4o_KfjuZnXgpBWaXU_LwsUcH3VC4qQfFyxZMdr-9iKC8owgnP82J1_0y3aX3nKP0V_E2UWKbfd1U2FPsRBmisSayzN2EtiRkmqfR_pTw4Aqvr-wVSyenAAkSow/w400-h229/1697888226-3-dunya-savasi-cikar-mi_.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b>"Savaş şayet iyi bir şey olsaydı, onu asla ama asla yoksullara bırakmazlardı."</b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><br /></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(TEKİN DENİZ)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Merhaba!</div></span></div></div> <p></p>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-85204052089311638482024-01-28T11:28:00.000+03:002024-01-28T11:28:28.479+03:00FARK<p> </p><p style="text-align: center;"><i>"Görmek ve resmetmek ve şiirleştirmek zorunda olduğum</i></p><p style="text-align: center;"><i>Sizin için yalnızca bir bostan</i></p><p style="text-align: center;"><i>Benim için oysa, bir gizemli selam."</i></p><p style="text-align: center;">(HERMANN HESSE)</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: center;"><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXYyTYjFOvC3rfRl8Ggh6uCLk5a1T8RUJXqZ6UBplmmDAtEAdnC3Hs9uhKJOigzmv6Wk4sbIncf-qY6bpQvpGSrRwKluxOp7cKsDkupELLRBUQnK-uul_DDG_DyLU1arp40ISqTE3zgZqpP7-2FaermWhv9XSa1oL0idl2qmXYUxUdZU0JOw39PJdpnhE/s737/2-3.jpgALIREZA%20KARIMI%20MOGHADDAM.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="737" height="391" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXYyTYjFOvC3rfRl8Ggh6uCLk5a1T8RUJXqZ6UBplmmDAtEAdnC3Hs9uhKJOigzmv6Wk4sbIncf-qY6bpQvpGSrRwKluxOp7cKsDkupELLRBUQnK-uul_DDG_DyLU1arp40ISqTE3zgZqpP7-2FaermWhv9XSa1oL0idl2qmXYUxUdZU0JOw39PJdpnhE/w400-h391/2-3.jpgALIREZA%20KARIMI%20MOGHADDAM.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İllüstrasyon: ALIREZA KARIMI MOGHADDAM</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Şöyle izah edeyim. Çok sevdiğinizi bildiğim Vincent van Gogh'un, en yakın dostu Gauguin'in hasretinden çektiği acılarla yarattığı ayçiçekleri resimlerini getirin aklınıza. İşte o resimler, şimdilerde kimilerinin salonunda süs olarak boy gösteriyor. Şaraplı, sohbetli, bol kahkahalı gecelerde duvarları renklendiren yüz yıllık bir ızdırap! Sanatı bu yönden değerlendirince ne hazin bir vaziyet çıkıyor ortaya, değil mi?</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(ARLİN ÇİÇEKÇİ / Beşerbazın Mârifeti - Holden Kitap)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgInFmELEnNvmV9FNVsKdR9LfGtxAwnqlhe0_stJzxOjVOxHIkj_uCSu80c7UPs-G7_DqsF96Rdzwjx4xWk6lQWvhfiOtgUubWFarfp2dqVZEDHuepKvUKRrn3GVBkxMntlKCnrNS6rHoNR_nnSC6f-Mw7JUnHD9Y1udMlS-POULl4GdN3M6tUsV-FMIQY/s1000/Vincent-van-Gogh.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="750" data-original-width="1000" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgInFmELEnNvmV9FNVsKdR9LfGtxAwnqlhe0_stJzxOjVOxHIkj_uCSu80c7UPs-G7_DqsF96Rdzwjx4xWk6lQWvhfiOtgUubWFarfp2dqVZEDHuepKvUKRrn3GVBkxMntlKCnrNS6rHoNR_nnSC6f-Mw7JUnHD9Y1udMlS-POULl4GdN3M6tUsV-FMIQY/w400-h300/Vincent-van-Gogh.png" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">VİNCENT van GOGH</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>"Bugün Van Gogh, </i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>ona yemek vermeyecek restoranların duvarlarını, </i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>onu akıl hastanesine kapatacak doktorların muayenehanelerini, </i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>ve onu hapse tıktıracak avukatların yazıhanelerini süslüyor." </i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(EDUARDO GALEANO)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7b50dUNcPiavAwiKbomy6aFI_HhEUFlcAzBJbY0FlikD5Tgi4i-x4ysjKGDwXByq_3sjFa34u85Y3a60SKhAgKLaInzxGQl8qbmKyhe2eGS3tUutZMU1h0sn30VXf4szfZ9PjXM6XqDvqA7k_XUrl9Vf7Y4AysAyZ_iNry2GiQPM41emRJRhvDciIlLs/s450/Caravaggio-boy-with-a-basket-of-fruit.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="430" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7b50dUNcPiavAwiKbomy6aFI_HhEUFlcAzBJbY0FlikD5Tgi4i-x4ysjKGDwXByq_3sjFa34u85Y3a60SKhAgKLaInzxGQl8qbmKyhe2eGS3tUutZMU1h0sn30VXf4szfZ9PjXM6XqDvqA7k_XUrl9Vf7Y4AysAyZ_iNry2GiQPM41emRJRhvDciIlLs/w383-h400/Caravaggio-boy-with-a-basket-of-fruit.jpg" width="383" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Resim: MICHELANGELO CARAVAGGIO - Meyve Sepeti Taşıyan Çocuk, 1593</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Caravaggio'nun resimleri kaç para etti, fırçasını nasıl kullandı, boyasını nasıl karıştırdı, aynalarla ne yaptı, kullandı mı, tuvaline ışık gelsin diye odasının tavanının neresine delik açtı, artık beni ilgilendirmiyor. Bunları sanat tarihçileri tartışarak boşa kürek çeksin. Sanatçıyı sanat yapan bir çay kaşığı ilham, yüz çorba kaşığı ter. Para mı eder, çöpe mi gider, Nasreddin Hoca'nın kürkü bilir. Yakında herkes on beş dakikalığına bile olsa meşhur olamayacak. Meşhurluk bitti, bitecek.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">1600'lerden bu yana unutulduktan sonra onu çağımızda meşhur yapan ne?</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Resmi aynı kaldığına göre biz değiştik.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhw1R0a6QR_o155tK6R73WO13OabEY-UT54XXdvqaViP7LRfvq3VQgYKaVRcl0mgCClXpKmZTSmfdVCoMIW_-rPAISXdYlJwM8Qt-3YTeYOQ8LdytO9B9B_GKfYJdFemZZg6J42I0KlLa07GkfWBoQCvPJCerLPTRyFyyx4wkc6mtsif08pa9Bk5-ngNrI/s1000/incredulity-of-saint-thomas-1602.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="740" data-original-width="1000" height="474" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhw1R0a6QR_o155tK6R73WO13OabEY-UT54XXdvqaViP7LRfvq3VQgYKaVRcl0mgCClXpKmZTSmfdVCoMIW_-rPAISXdYlJwM8Qt-3YTeYOQ8LdytO9B9B_GKfYJdFemZZg6J42I0KlLa07GkfWBoQCvPJCerLPTRyFyyx4wkc6mtsif08pa9Bk5-ngNrI/w640-h474/incredulity-of-saint-thomas-1602.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>Resim: CARAVAGIO - Aziz Thomas'ın İnançsızlığı, 1603</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div style="text-align: justify;">Şu kesin:</div><div style="text-align: justify;">Bir şey ne kadar gerçek görünüyorsa o kadar gerçekten uzak, ne kadar gerçekten uzak görünüyorsa o kadar gerçek. Boş felsefe yapmıyorum.</div><div style="text-align: justify;">Antik Yunan ressamlarının hikâyesi.</div><div style="text-align: justify;">Zeuxis ve Parrhasius resim yarışmasına katılır. Süre biter.</div><div style="text-align: justify;">Zeuxis resmini örten perdeyi kaldırır. Bildik meyve tabağı. Herkes hayal kırıklığında. Sıra Parrhasius'a gelmişken bir kuş Zeuxis'in tablosuna dalıp resimdeki üzümleri gagalayınca alkış kopar. Sonuç bellidir.</div><div style="text-align: justify;">Zeuxis, rakibini küçük düşürmek istemez.</div><div style="text-align: justify;">"Eserini görmekten bizi yoksun bırakma," deyip resmini örten perdeyi kaldırmasını ister. Parrhasius oralı olmaz.</div><div style="text-align: justify;">"Perdeyi kaldırsana. Bak, bizi güneşin altında bekletiyorsun."</div><div style="text-align: justify;"> Parrhasius, "Resim karşınızda," der.</div><div style="text-align: justify;"> Yakından bakarlar.</div><div style="text-align: justify;"> Parrhasius duvara perde resmi yapmıştır.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"> (GÜNDÜZ VASSAF / Ressamın İsyanı - Everest Yayınları)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihVYIHCnTezRVMaEwX5FXkuLAii6QEhIZA0UxdHMb4ZcuGGC55Ktnl_L72swqvAlV8z5FES95nURNNn8Ja5EPq5ZnAl-ciZhnxTm-ElseUNd7nR60_fn2HcLtiP67TI3UsxP1HvPY-R4XryNmJsUrkN438kR46nT7CTA8tfqp3Ig-D-sdMGch7HADv1XA/s892/Screenshot_20231106-153239_Instagram.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="892" data-original-width="712" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihVYIHCnTezRVMaEwX5FXkuLAii6QEhIZA0UxdHMb4ZcuGGC55Ktnl_L72swqvAlV8z5FES95nURNNn8Ja5EPq5ZnAl-ciZhnxTm-ElseUNd7nR60_fn2HcLtiP67TI3UsxP1HvPY-R4XryNmJsUrkN438kR46nT7CTA8tfqp3Ig-D-sdMGch7HADv1XA/w510-h640/Screenshot_20231106-153239_Instagram.jpg" width="510" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İllüstrasyon: ALIREZA KARIMI MOGHADDAM</div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;">Merhaba!</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-5191408416756057382024-01-21T10:37:00.000+03:002024-01-21T10:37:08.628+03:00GÜNCEL<p> </p><p style="text-align: center;">ÇETİN ALTAN, <span style="color: red;">1981</span> yılında yazmış:</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: justify;">Gökte bulut kümeleri, ağaç yapraklarında bayağı üşütmeye başlayan Eylül rüzgârı... Yollarda da gitgide daha geç kuruyan yağmur ıslaklığı... Bu yıl da tatil bitiyor işte.</p><p style="text-align: justify;">Karşımda gözlüklü bir genç:</p><p style="text-align: justify;">- Türkiye'nin durumu ne olacak, diye soruyor.</p><p style="text-align: justify;">Geçen yüzyılın başından beri bir türlü yanıtı verilemeyen soru, bütün katılığıyla yine dikilmiş duruyor önümüzde.</p><p style="text-align: justify;">Genç:</p><p style="text-align: justify;">- Siz bu gidişe ne diyorsunuz, diyor.</p><p style="text-align: justify;">Gözlüklerimin camlarını silerek:</p><p style="text-align: justify;">- Ne varmış ki gidişte, diyorum.</p><p style="text-align: justify;">- Battı ağabey, battı...</p><p style="text-align: justify;">- Ne battı yahu?</p><p style="text-align: justify;">- Türkiye battı.</p><p style="text-align: justify;">- Yok canım, niye batsın?</p><p style="text-align: justify;">- Öyle deme ağabey gerçekten battı.</p><p style="text-align: justify;">Türkiye'nin durumunu konuşmak, bu durumu yeni yeni görmeye başlayanlar için ateşli bir ilginçlik taşıyor, ama benim için o kadar bilinen bir şey ki... Ne yeni bir yönü, ne bir sürpriz, ne de kafa yormaya değer, oyuncaklı bir bilmecesi var.</p><p style="text-align: justify;">- Ne diyorsun ağabey bu iktisadi çıkmaza?</p><p style="text-align: justify;">- Gayet normal diyorum. Koşullar gitgide daha da ağırlaşacaktır.</p><p style="text-align: justify;">- Nasıl ağırlaşacak?</p><p style="text-align: justify;">- Önümüzdeki yıl yumurta beş liranın üstüne çıkacak örneğin.</p><p style="text-align: justify;">On yıl önce bir sorgu sırasında, bir savcıya söylediğim sözün iki kez daha büyütülmüşü bu...</p><p style="text-align: justify;">Savcıya:</p><p style="text-align: justify;">- Benim yazılarıma kızıyorsunuz ama demiştim, yumurta iki buçuk liraya çıktığı zaman, çoluğunuza çocuğunuza bir kahvaltı masası bile hazırlayamayacaksınız.</p><p style="text-align: justify;">Sonra o savcı emekli oldu. İki yıl önce bir sabah yürüyüşünde karşılaştım kendisiyle, iki elimi birden tuttu:</p><p style="text-align: justify;">- Ne kadar haklıymışsın, ne kadar haklıymışsın, deyip durdu. Oysa emekli olmadan önce yedi buçuk yıl hapsimi isteyenlerdendi.</p><p style="text-align: justify;">- Haklı olup olmamak neyi çözdü ki, dedim, gülümseyerek devam ettim yürümeye.</p><p style="text-align: justify;">Gözlüklü genç:</p><p style="text-align: justify;">- Hiçbir çare yok mu sizce, diye soruyor.</p><p style="text-align: justify;">Sorduğu soruların yanıtları kitaplarda yazılı ama, bir kez okumak hemen anlamaya yetmiyor. İkincisi de, konuşmak daha tatlı geliyor bizim insanlarımıza.</p><p style="text-align: justify;">- Ağabey bütün suç yönetimde değil mi?</p><p style="text-align: justify;">"Öyle" desem rahatlayacak belki ama, dilim varmıyor buna... </p><p style="text-align: justify;">- İki yüz yıldır neden yönetim bir türlü düzelmiyor ki..</p><p style="text-align: justify;">- Bilinçsizlikten...</p><p style="text-align: justify;">Aman bu düz ayak, klişe sözcüklerden.. Bilinçsizlik ama neyin bilinçsizliği?</p><p style="text-align: justify;">- Neyin bilinçsizliği, diye soruyorum. Bilinçsizlik bir neden değil, bir sonuç. İnsan malzemesindeki kalite eksikliğinin sonucu...</p><p style="text-align: justify;">Boş boş bakıyor yüzüme genç dostum. Besbelli ki ilk kez karşılaşıyor böyle bir mantıkla.</p><p style="text-align: justify;">- Sizi şaşırtan nokta, halklaşma süreciyle birlikte, su üstüne vuran insan malzemesindeki kalite eksikliği, toplumsal birikimsizlik yani...</p><p style="text-align: justify;">- Bunda yönetimin bir suçu yok mu?</p><p style="text-align: justify;">- Yönetimin böyle oluşunda toplumun hiç suçu yok mu?</p><p style="text-align: justify;">- Peki siz ne öneriyorsunuz, ne yapmalı?</p><p style="text-align: justify;">İşte padişahçılıkla, aşiret beyliğinin alışkanlığından kalma bir soru. Birikimsiz toplumlardaki halklaşma süreçlerinde öneriler uzun süre etkisiz ve boşlukta kalırlar. Ta ki makineleşme, ortalığı hurdahaş ederek toplumun üretici yönüyle, üretici olmayan yönünü elemeye ve dayanılmaz depremlerle insanlarda yeni değer yargıları pekiştirmeye başlayıncaya kadar...</p><p style="text-align: justify;">- Ben mi ne öneriyorum? Ne önermemi istiyorsun? Örneğin hangi fakülteye gidiyorsun sen?</p><p style="text-align: justify;">- İktisat...</p><p style="text-align: justify;">- Yeryüzü ölçüsünde bir iktisatçı olma tutkusu var mı içinde?</p><p style="text-align: justify;">- Var ama, koşullar elvermiyor tabii...</p><p style="text-align: justify;">- Elvermiyor elvermesine, ama senin gözün kesiyor mu böyle bir doruğa varmayı... Örneğin dilediğin bir toplumdaki bir fakülteye gitsen yepyeni bir tezle çıkabilir miydin dünyanın karşısına? </p><p style="text-align: justify;">Gözlüklü genç dürüst davranıyor:</p><p style="text-align: justify;">- Çıkamazdım, diyor.</p><p style="text-align: justify;">- Neden?</p><p style="text-align: justify;">- Yetişme biçimi, bilgi yetersizliği, çaba eksikliği...</p><p style="text-align: justify;">Araba sürmesini kıvıramamak, helaları kullanamamak, bin altı yüz yıllık başkent olan İstanbul'u, kargaşa bataklığına çevirmek, denizde balık, karada orman bırakmamak, otuz altı padişahtan onunun adını sayamamak, yüzlerce ozandan elli dize bilememek, geçmişle gelecek arasında hiçbir köprü kuramamak, düşün dünyasına yabancılık, matematikten kopukluk, beyinsel donatımsızlık, hangi öneriyle bir anda düzelebilir ki? Hiç değilse bir kadro birikimi olsa, kalkınma alternatifleri üstünde daha renkli bir forum açılabilirdi. Böyle bir forumun oluşması çok zorlandığı halde orada da kadro eksikliklerinin boşluğu çıktı ortaya. Artık toplum kendi dinamizmasının depremlerini yaşamakla yüz yüze geldi. Bunların hepsini yaşayacak. Gözlüklü genç ise bunun birkaç öneriyle kestirmeden olmasını istiyor. Nerdeee o yoğurdun bolluğu?</p><p style="text-align: justify;">- Yani siz umutsuzsunuz.</p><p style="text-align: justify;">- Hiç de değilim.</p><p style="text-align: justify;">- Öyle görünmüyorsunuz.</p><p style="text-align: justify;">- Türkiye'nin gerçek yüzü çıkıyor ortaya. Bu zaten kaçınılmazdı. Bütün bu çapaçulluklar yavaş yavaş arınacaktır...</p><p style="text-align: justify;">- Ne kadar zamanda?</p><p style="text-align: justify;">- İki kuşak boyu, aşağı yukarı yüz yıl içinde... O süreçte toplum kargaşadan uyum dönemine geçecek... Tabii epey fire vererek. Verdiği fire eskiden görünmüyordu, şimdi görünüyor. O nedenle de Türkiye bazılarına batıyormuş gibi geliyor. Battığı falan yok, çağdaşlık karşısında ırgalanıyor sadece.</p><p style="text-align: justify;">- Yani bizler yandık desenize.</p><p style="text-align: justify;">- Zorlanacaksınız biraz... Donatımsızlar çatırdayacak okkanın altına gidecek. Sonra donatımsızları da yetiştirmenin yolları aranacak, otuz kırk yıl içinde...</p><p style="text-align: justify;">Genç dostum pek hoşnut kalmadı otuz kırk yıl sözünden. Ona çok uzun göründü bu. Oysa o kadar hızlı geliyor ki eylüller, o da bunu yine böyle bir eylül ikindisinde anlayacaktır elbet...</p><p style="text-align: justify;">(ÇETİN ALTAN - Gölgelerin Gölgesi, 1981)</p><p style="text-align: justify;"><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLRU9wI4efYyOGyRoSsnpZ2MHGP5cX7w5nuqOv35uGU-yV9jgGpc00uF1ChUpqCn64uXktIZEsNZqC4nY3knqREc0X_kNoQsh0W2V7EBOn9RBRulqRAHb_7PLTDuGJsNdkJaEl7D9evwzMEhqM29IqdsJACr4ETH_kbERuyguonRs-8jZrLKhlXWkBCd8/s652/cetinaltan1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="652" data-original-width="500" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLRU9wI4efYyOGyRoSsnpZ2MHGP5cX7w5nuqOv35uGU-yV9jgGpc00uF1ChUpqCn64uXktIZEsNZqC4nY3knqREc0X_kNoQsh0W2V7EBOn9RBRulqRAHb_7PLTDuGJsNdkJaEl7D9evwzMEhqM29IqdsJACr4ETH_kbERuyguonRs-8jZrLKhlXWkBCd8/s320/cetinaltan1.jpg" width="245" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İlahi ÇETİN ALTAN, sanki bugünleri yazmışsın!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Merhaba!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-64237615376906232522024-01-14T13:27:00.001+03:002024-01-14T13:27:47.496+03:00DUVARI AŞMAK<p> </p><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPkyfP8rBn5vddY6VcW7SFluLdKsXpQGheiuqBzltaxZV-3GEvJlsEMGh6u_x2yrX4O1sAggPmbW1j5GDXmpbRG9DNiyXJvg7AY_g_Hiq8ooEYgBSXK_9lpamuG7vfabshT66Cf_5HpRiyoiFqwyyM2Bt1kunqlM12eItwUlBGGIjdP7O4vXYTbV_GHQc/s1156/kapidaki-kadin-65099ad82569c.webp" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1156" data-original-width="800" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPkyfP8rBn5vddY6VcW7SFluLdKsXpQGheiuqBzltaxZV-3GEvJlsEMGh6u_x2yrX4O1sAggPmbW1j5GDXmpbRG9DNiyXJvg7AY_g_Hiq8ooEYgBSXK_9lpamuG7vfabshT66Cf_5HpRiyoiFqwyyM2Bt1kunqlM12eItwUlBGGIjdP7O4vXYTbV_GHQc/w138-h200/kapidaki-kadin-65099ad82569c.webp" width="138" /></a></div><div style="text-align: justify;">Sana önce bu Kervansaray'da toplananlardan söz etmeliyim. Ama en başından söyleyeyim. Sen neysen buradakiler de o işte. Daha açık söylersem, yoksullar toplanmıştır burada çoğunlukla. Topraksız köylüler. Aybaşını getiremeyen küçük memurlar. İşçiler. Yolunu şaşırmışlar. Neyle karşılaşırsa karşılaşsın yolunu şaşırmayanlar. Hayat yorgunları. Sarhoşlar. Aramızda Vasya'lar da var, Sergeyler de, Madolar ve Sonyalar... Parasız yatılı öğrenciler. İncinmiş genç kızlar. Çok âşık adamlar. Yaralı kadınlar. Yazarlar, çizerler, ressamlar, oyuncular, müzisyenler... Bak, şurada çocukları kayıp anneler oturuyor. Onlar da anlattı burada hikâyelerini. Çocukları öldürülmüş tüm anneler. Anneleri, babaları öldürülmüş tüm çocuklar. Koca bir halk burada. Yalnızca borsa yok. Döviz yok. Altın yok. Fırtınadan kaçırılacak malımız yok. Yazıklanacağımız paramız da. En değerli korunağımız Kervansarayımız. Çünkü burada toplanıp dışarıdan gelecek saldırılara karşı kendimizi koruyabiliyoruz. Dünya açgözlüler yüzünden hâlâ tehlikelerle dolu. <b>Tüm kapıların açıldığı, bütün duvarların yıkıldığı bir dünyada özgür yaşayacağımız günler gelecek elbette. </b>Ama o zamana kadar biz bu Kervansaray'ı korumak zorundayız.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">(FERDA İZBUDAK AKINCI / Kapıdaki Kadın - Delidolu/Tudem Yay.)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;">***</div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Duvar, geniş çağrışımlara açılan bir sözcük; en kısadan ifade ile "duvar", hem koruyan hem sınırlayan hem de aşılacak olandır. Tarih bize göstermiştir ki korunan iktidar, sınırlandırılan tebâ'dır. <b>Duvarın aşılması eylemi ise bütün bir devrimci tarihin kendisidir.</b></div><div style="text-align: justify;"><b>(...)</b></div><div style="text-align: justify;">Kadim kültürlerde günün ilk ışığının, duvarın önünde doğuya dönülerek beklenmesi, her gün ve her gün yaşamın yeniden doğması ve umudun da her gün yeniden boy vermesi... Ve duvar, önünde bekleyenlere karşı belleği ve umudu ortaya çıkartarak, onları, kendisini aşmaları için kışkırtıyor.<b> İyi de duvarı aşmak kolay mı? Bilgi, kararlılık, emek ve direnç istiyor.</b></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">(İSMAİL MERT BAŞAT - Cumhuriyet Kitap)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;">Merhaba!</div><div style="text-align: center;"><br /></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-54822869045422779232024-01-09T13:41:00.000+03:002024-01-09T13:41:58.847+03:00CEMAL SÜREYA & SÜREYYA BERFE<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfkvcqnhKLkOarmHciSTpSUUdN-mKx3lrUOD2Lr4ypDoIPonhTWduwt0lfi2y7WvXQvPmq7roeXUoZ2L6sPOOqiCmlnCjWcf1Fm2YwNYv_gR52R41kHMB7QWEuPlem_tx2Voiwu3l7iyCrVZpPcZTg5_yIBt14tSoLhsTmAps13n-Ad4Dxx2wmRLQtA3k/s520/c5cfcbcdb71017878b6b05e208466ce3.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="520" data-original-width="358" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfkvcqnhKLkOarmHciSTpSUUdN-mKx3lrUOD2Lr4ypDoIPonhTWduwt0lfi2y7WvXQvPmq7roeXUoZ2L6sPOOqiCmlnCjWcf1Fm2YwNYv_gR52R41kHMB7QWEuPlem_tx2Voiwu3l7iyCrVZpPcZTg5_yIBt14tSoLhsTmAps13n-Ad4Dxx2wmRLQtA3k/s320/c5cfcbcdb71017878b6b05e208466ce3.jpg" width="220" /></a></div><div style="text-align: center;"> <b><i>"Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: justify;"><i style="font-weight: bold;"> </i>Cemal Süreya'yı Cemal Süreya yapan dizeler. Bugüne kadar aşka, sevdaya dair ne kadar şiir yazıldıysa, bu altı kelimede hepsinden biraz vardır. O kadar çok benimsemiştir ki şiir severler bu dizeleri, herkes kendince bir şeyler karalamaya çalışmaktadır artık sonu <u style="font-style: italic;">'Keşke yalnız bunun için sevseydim seni'</u> ile biten, ki bu zaman zaman asıl Cemal Süreya satırları hangileri idi diye kafaları karıştırmaktadır. </div><div style="text-align: justify;"> Bu dizeler ilk defa, birinci baskısı Dönem Yayıncılık tarafından 1 Nisan 1988'de yapılan <i style="font-weight: bold;">Güz Bitiği </i>isimli şiir kitabında karşımıza çıkmıştır. Şairin bu kitabında 1 düzyazı, 16 dize, 11 beyit ve her birinin sonu bu dizeyle biten 20 şiir bulunmaktadır. </div><div style="text-align: justify;"> Burada bahsi geçen 20 şiirin başlıkları sırasıyla: <i>İki Kalp, Eşdeğeriyle Yan, Atı'lar Deltalara, Çekirge Bulutu, Sülünün Yüzü, İlkokulu Bitirdiği, Bilgisayar Olarak, Afyon Garındaki, Daha Ben, İçtim O, Bir Mineli, Metinlerde Buluştuk, Küçük Anne, 18 Aralık, Hiçbir Semtte, Mutsuzluk Gülümseyerek, Bir Kış, Piri Reis, Bir Çiçek ve Gece Bitkilerinden</i>'dir.<i> </i>Şiirlerin son iki dizeleriyse yine sırasıyla şöyledir:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Seni o kadar yakından görünce,</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Hızla geçen otobüslerin ardında benzeşmek...</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"İyi anlarında sesin kalınlaşıyor.</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Baktım yeri toparlıyor ayak izleri</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Eşiklere oturmuş bir dolu insan</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>" Fazıl Hüsnü diyor ki, ne diyor Fazıl Hüsnü?..</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Ortaoyunumuzun dekoru bir kâğıt mendil</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Ve konsolun üstünde noksan bir gümüş kutu</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Uzaklardaydın, oracıkta, öbür kıtada,</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"İkinci bir parıltı var senin bakışlarında</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Kehanet adlı kısacık bir şiir buldum</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Yürüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"İki çay söylemiştik orda, biri açık</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim,</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>"An ki fıskiyesi sonsuzluğun</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: justify;"><i style="font-weight: bold;"> </i>(bizboyleyiz.wordpress.com)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIIzoNt08WwAcswNVC9PdSLBWtHjBVJpRYqgocNvwNhS_4xWt3wdGVozvhtWi3nas14FK1gVu3948_MNmkZtMFhVqagqe-1qjQqHTewg0n73ScG4PAFxLcTBZHfrDUtqAPOvBb7IaAjF1ptbJ7mC1dtE3kE0nqvvO2C-C69M29vVqIchXkc6J1VjKF8GM/s720/baharla-yol-alan-dizeler-1043071-5.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="720" height="356" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIIzoNt08WwAcswNVC9PdSLBWtHjBVJpRYqgocNvwNhS_4xWt3wdGVozvhtWi3nas14FK1gVu3948_MNmkZtMFhVqagqe-1qjQqHTewg0n73ScG4PAFxLcTBZHfrDUtqAPOvBb7IaAjF1ptbJ7mC1dtE3kE0nqvvO2C-C69M29vVqIchXkc6J1VjKF8GM/w640-h356/baharla-yol-alan-dizeler-1043071-5.jpg" width="640" /></a></div><div><br /></div><div><br /></div><div style="text-align: justify;"> Kitapta dikkat çeken kimi ara metinler, göndermeler de var. O göndermelerden biri de <i>Cemal Süreya</i>'nın <i>Güz Bitiği </i>kitabına ve <i>"Keşke Yalnız Bunun İçin Sevseydim Seni" </i>şiirine.<i> </i></div><div style="text-align: justify;"><i> </i>Bu şiirin doğuşunun öyküsünü soruyorum kendisine, <i>"Nereden başlayayım ki?" </i>diyor. <i>Süreya </i>ile yaptıkları bir sohbette gırgır, şamata konuşup şakalaşırken konu <i>Berfe</i>'nin sevgilisine gelmiş. <i>"O dönem sevgilimden ayrılmıştım. Cemal de konuyu dolaştırıp ona getiriyor. Başladı kızı methetmeye. O söylüyor, ben 'Yahu haklısın be keşke bunun için sevseydim' diyorum. O söylüyor, ben 'Yalnız bunun için sevseydim' diyorum. Bu hikâyeden doğdu o şiir." </i>diyor tebessümle. Bu dizeden hareketle yazılmış, esin verenini dahi duygulandıran şiir.</div><div style="text-align: justify;"> Bir derin ah çekiyor burada <i>Berfe, "Cemal ile baş edilmez" </i>diyor, <i>"Ondaki zekâ, edebiyatımızdakilerde pek azdır." </i>Giden dostun ardından bir an duraksayarak: <i>"Ahhh Cemal ahhh... Kalk Cemal kalk, ortalığa bak!"</i></div><div style="text-align: justify;"><i><br /></i></div><div style="text-align: justify;"><i> </i>(BERRİN KARADENİZ - Cumhuriyet Kitap)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;">Bugün Cemal Süreya'nın aramızdan ayrılışının yıl dönümü. </div><div style="text-align: center;">Ne yazık ki Süreyya Berfe'yi de 34 yıl sonra aynı gün kaybettik.</div><div style="text-align: center;">Işıklar içinde uyusunlar.</div><div style="text-align: center;"><br /></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-57551331569005167722024-01-07T11:36:00.000+03:002024-01-07T11:36:18.340+03:00MASA DA MASAYMIŞ<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikRVRRXGkY096HRhCKQ08qzswSeNIB7phCxqFSNiLscu026Y8aqh456FkuBnADk_rvJ4u4e_wD4zwMd950h4AYFavCgQVT3kzk9EnWWyw9raG8Kf8JukWYfdXfJVYF2xvH2MrDNf_KwM9DVvD6nEqc9z8IjoxNrS3Vn8hudSEjV6vZmqUuNc6zCKABtcY/s640/10965584.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="454" data-original-width="640" height="454" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikRVRRXGkY096HRhCKQ08qzswSeNIB7phCxqFSNiLscu026Y8aqh456FkuBnADk_rvJ4u4e_wD4zwMd950h4AYFavCgQVT3kzk9EnWWyw9raG8Kf8JukWYfdXfJVYF2xvH2MrDNf_KwM9DVvD6nEqc9z8IjoxNrS3Vn8hudSEjV6vZmqUuNc6zCKABtcY/w640-h454/10965584.jpg" width="640" /></a></div> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Fotoğraf: GOETHE EVİ & MÜZESİ</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Frankfurt'a gelen herkese <i>"Goethe'nin evini gezdin mi?" </i>diye sorulurmuş. <i>Ahmet Haşim, </i>kente geldiği ilk gün <i>Goethe</i>'nin evine koşar: </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i>"Evin içi talebe yaşındaki çocuklardan, kızlardan, şık kadın ve erkeklerden, yaşlı efendilerden müteşekkil gayet temiz ve heyecanlı büyük bir kalabalıkla" </i>doludur. <i>Goethe</i>'nin çalışma odasına vardıklarında rehber, <i>"Üstü baştan başa mürekkep lekeleriyle kaplı eski bir yazı masası önüne gelip de 'Goethe, Faust'u bu masa üzerinde yazdı!'" </i>deyince <i>"kalabalığın son hadde varan merakı ve heyecanı, ışık halinde gözlerden" </i>taşar. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (GÜLTEKİN EMRE - Cumhuriyet Kitap)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">***</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9TeSWZZ6uWLR5cXJYyvau-fjbbpREnaavTErQ6PfsLuqiTG3QVHt80KVNQXITi9xYCmSem4VrDld9lYKywsiHSEjVRoztnGNY6WnPdC2I-hqxWTCslGXN-K7QcC_ISQ3TtZMgkH6AeX42eOtZB-25Ix4ZxW5nf9Ok6qRKqjW-aGeHpD1NFr0Fj4h0/s1491/Charles-Dickens.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1491" data-original-width="1245" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9TeSWZZ6uWLR5cXJYyvau-fjbbpREnaavTErQ6PfsLuqiTG3QVHt80KVNQXITi9xYCmSem4VrDld9lYKywsiHSEjVRoztnGNY6WnPdC2I-hqxWTCslGXN-K7QcC_ISQ3TtZMgkH6AeX42eOtZB-25Ix4ZxW5nf9Ok6qRKqjW-aGeHpD1NFr0Fj4h0/w334-h400/Charles-Dickens.webp" width="334" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">CHARLES DICKENS</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Dickens'ın yatak odasındayım. İki yıl bu evde yaşamış, bu odada yatmış kalkmış, düş kurmuş. Önemli romanlarını bu evde yazmış. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Oda oda geziyorum. Ondan sonra başkaları oturmuş bu evde. Sonra, çok çok sonra müze yapmışlar. 1920'de Charles Dickens Dostları Derneği evi satın almış, bir düzene sokmuş, yazarın anısını yaşatan bir müze haline getirmiş. El yazıları, mektupları, resimleri, kitapları. Bütün yazdıkları, dünya dillerindeki bütün çevirileri. -Bütün dedim ama Türkçedeki çeviriler yok ne yazık ki!- Dickens için yazılan kitaplar. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(...) Vitrinlerin içindeki resimler, mektuplar, içinde yaşadığım andan koparıp uzaklara götürüyor beni. İşte küçücük masası. O masaya dayanır, kitabını üstüne kor, romanlarından parçalar okurmuş. Para vererek gelirlermiş bu toplantılara. Amerika'yı, İngiltere'yi gezmiş böyle. Çok para getirmiş ona bu iş. Ama bu küçük masasını istermiş. Amerika'ya giderken yanında götürmüş. İşte bir gazete kupüründe bir resim. Romanını okuyor dinleyicilerine. Gene bu küçük masa. Dili olsa anlatsa, anılarını yazsa neler demez bu masa bize...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(OKTAY AKBAL - Yazmak Yaşamak / Kitaş Yayınları) </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">***</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Adam masaya</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Aklında olup bitenleri koydu</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Ne yapmak istiyordu hayatta</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İşte onu koydu</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kimi seviyordu kimi sevmiyordu</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Adam masaya onları da koydu</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Üç kere üç dokuz ederdi</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Adam koydu masaya dokuzu</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Pencere yanındaydı gökyüzü yanında</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Uzandı masaya sonsuzu koydu</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(...)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Masa da masaymış ha</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Bana mısın demedi bu kadar yüke</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Bir iki sallandı durdu</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Adam ha babam koyuyordu.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(EDİP CANSEVER)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Merhaba!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-5177379066062791842024-01-01T10:35:00.000+03:002024-01-01T10:35:27.836+03:00HAYDİ GÜLÜMSE<p> </p><p style="text-align: center;">Ne çıkar siz bizi anlamasanız da</p><p style="text-align: center;">Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar</p><p style="text-align: center;">Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.</p><p style="text-align: center;"><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUGwRdwHWYUWECgI0Cb-usK6uwkRnDIDagDHGRnIVSCxGrEeFsZLqRVUBm0dVkkmy-lie_bKlgrrFu7mVUvRoyljs_EO6GbBDc1dHGoZuD5JJAZmwv-tKzkT24CsfzS98o8AzXv4pn65PiVBtd_1ZoauXAhOZPMZtJim7wmBEaQIjtEvVvavtdilxotUs/s600/s_9.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUGwRdwHWYUWECgI0Cb-usK6uwkRnDIDagDHGRnIVSCxGrEeFsZLqRVUBm0dVkkmy-lie_bKlgrrFu7mVUvRoyljs_EO6GbBDc1dHGoZuD5JJAZmwv-tKzkT24CsfzS98o8AzXv4pn65PiVBtd_1ZoauXAhOZPMZtJim7wmBEaQIjtEvVvavtdilxotUs/s320/s_9.jpg" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">EDİP CANSEVER</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(Fotoğraf: ARA GÜLER)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Vapur bu, biraz çakırkeyif isen, kaçar da kaçırırsın da! Hele Can Yücel isen! Ne yapacaksın, e arkadaşın var, o da şair, iyi de yemek pişirir. Gidersin evine gece yatısına, çalarsın kapısını. Onun adı Edip Cansever. O sıralar Yerçekimli Karanfil kitabını yazıyor. E, sen Can Yücel'sin ya, rahat durmazsın, Edip'in notlarını karıştırır, kitabın taslağını bulur, çizip durursun sayfaların üzerini, "Burası fazla, şurayı at! Bu mısra olmamış" falan diye. Yıl 1956 olmalı. Yapma derdim sana, o tarihte dünyada olsaydım!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Edip bu, has şair, hoşlanır mı senin, şiirinin orasını burasını ellemenden! Hem de hiç hoşlanmaz. Sepet havası çeker sana, arkadaşsan şiire de ortak değilsin ya... Küser üstelik. Gün gelir karşılaşırsın yine Edip ile Beyoğlu'nda. Yanında eşin Güler abla. Bak ona abla diyorum, hanım değil! Bütün şairlerin ablasıydı o da ondan. Masanıza çağırır dargın şairi, Edip sana kızgın, Güler ablaya "Gel, seninle öpüşelim, ama ben bu herifle konuşmuyorum. Herifin önüne içki koyuyoruz, tutup benim şiirlerimi tasfiye ediyor. Huysuz! Ben o herifin yanına oturmam," der. Buldun mu şimdi papazı!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">E, Güler abla da az cin değil, "Sen Can'a kıyamazsın, seversin Can'ı" der. "Niye ya?" diye sorar Edip. "Çünkü senin soyadın Cansever" deyip kahkahayı basar Güler abla. Edip'i de güldürür, barıştırır sizi.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Ve sen, Can Yücel, bir Nâzım Hikmet ölünce sabaha kadar ağlarsın, bir de Edip ölünce...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(AKGÜN AKOVA)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">***</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdCAIIWNuvTl4IG5DDkyzXnw4-nuUDFZ0uke9Sv2W3cEujlXkOT4t79rRDe5mMSm0ipkZT6CpMUt_dZEoz8-Yp59JtdQarq2TDSGjicUwyOtB0wZrBH5eyElEKBpe6W9WNmyNExenmBz5Bh4JtuEGXFAfqEwIqDutvgBB_-6Pq1l9msDwUbVus48Lvq4Y/s1119/5d586abcd3806c0c28d9dff3.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1119" data-original-width="588" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdCAIIWNuvTl4IG5DDkyzXnw4-nuUDFZ0uke9Sv2W3cEujlXkOT4t79rRDe5mMSm0ipkZT6CpMUt_dZEoz8-Yp59JtdQarq2TDSGjicUwyOtB0wZrBH5eyElEKBpe6W9WNmyNExenmBz5Bh4JtuEGXFAfqEwIqDutvgBB_-6Pq1l9msDwUbVus48Lvq4Y/w210-h400/5d586abcd3806c0c28d9dff3.webp" width="210" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Gazeteci, araştırmacı, yazardır ama hepsinden önce sıkı bir okurdur <i>Ergun Hiçyılmaz</i>... Uzun yıllar bir sahaf dükkânında ahbaplık etmiştir kitaplarla, orada ağırlamıştır dostlarını, sohbetler orada koyulmuştur. Yeni şanslar vermek istediği kitaplardan bir bölümünü, o sımsıcak ama dopdolu sahaf dükkânının girişine yerleştirmiştir. Gece de orada bırakır onları. <i>"Çalmıyorlar mı?" </i>diye sorar bir gün, çocuk yazınının uzun yollar emekçisi <i>Yalvaç Ural</i>.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Gülümser, <i>Ergun Hiçyılmaz: "Çalsınlar diye bekliyorum!"</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">İki sevgili dostun bu sohbetini anımsayınca bakın ki nerelere vardı yolculuğum:</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Yıllar süren / bitmek bilmeyen savaş koşullarında kimi kitapları, kocaman bir yığın olarak her gece dükkân kapısının önünde bırakan Iraklı kitapçıya da aynı soruyu yöneltir dostları:</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i>"Çalmazlar mı?"</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i>"Hırsızlar okumaz, okuyanlar da çalmaz!"</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Bir ara, hatta sıklıkla okumayı aralayıp kendi kitaplığımda ne zamandır hatırlarını soramadığım, seslenemediğim kitaplara göz gezdirdim; kimilerinin tozunu aldım, karıştırdım kimilerini, yerlerini değiştirdiklerim de oldu.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Sonra gözüm gibi koruduğum, yazarından imzalı olanlar düştü aklıma; hemen kapağın ardında sessizce bekleyen, yazarın benim için yazdıkları...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Onların birçoğunu okudum yeniden. İmzaladığım kitaplarımdan kimilerini kitapçı rafında görmelerimi de anımsadım. Tam da o an <i>Hüseyin Rahmi</i>'nin inceliğini anımsadım. <i>Necati Güngör</i>'ün köşe yazılarından birinde okumuştum.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i>Hüseyin Rahmi Gürpınar</i>, zaman zaman arşınladığı kaldırımlardan birinde, kendi kitabının da satıldığını fark edince kitaba uzanır. Bir arkadaşına imzaladığı kitabıdır bu! Hemen satın alır. İç sayfasını yeniden imzalayarak arkadaşına gönderir.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Üstat, ne mi yazmıştır: <i>"Size ikinci kez saygılarımı sunma fırsatı verdiğiniz için teşekkürler..."</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">(Y. BEKİR YURDAKUL - Cumhuriyet Kitap)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">MUTLU YILLAR!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="text-align: justify;"> </span></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-43954706422427810262023-12-24T11:58:00.000+03:002023-12-24T11:58:11.913+03:00PARADOKS<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijMPbDNW4ysq-R-E2dw3PQsoH_fIVkckwxCqwAC3vXSafIX1NMHe5YRD2tB6Qv9WMlQhd7jUmRrWDNsUMjhIBesPT4sq1ibtgXA_yS9plL2nNWbr58Cxcc0NBuOdJHPJhW1C873L9rmQTR8FJmO4Us5VHbTqSgT43BVtnI0MIe2-tIERTcYM5tOZFpURU/s297/indir%20(3).jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="170" data-original-width="297" height="229" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijMPbDNW4ysq-R-E2dw3PQsoH_fIVkckwxCqwAC3vXSafIX1NMHe5YRD2tB6Qv9WMlQhd7jUmRrWDNsUMjhIBesPT4sq1ibtgXA_yS9plL2nNWbr58Cxcc0NBuOdJHPJhW1C873L9rmQTR8FJmO4Us5VHbTqSgT43BVtnI0MIe2-tIERTcYM5tOZFpURU/w400-h229/indir%20(3).jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(2023 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> <u style="font-weight: bold;">Küresel ısınmanın yol açtığı iklim krizi tüm canlıların ve uygarlığın geleceğini tehdit eden en önemli gelişmedir. </u>Bu gelişmeyi ve krizin derinleşmesini durduracak önlemleri tartışmak için Dubai'de 30 Kasım-12 Aralık arasında 198 ülkenin,<b> </b>binlerce delegenin katılımıyla gerçekleşen COP28 zirvesi <b>bir kaytarma operasyonu </b>olarak tamamlandı. Anlaşılan 2024 yılında da dünya geri dönülmez noktaya doğru ısınacak, iklim krizi derinleşmeye devam edecektir.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Birleşmiş Milletler iklim panelinin ısrarla vurguladığı gibi bugünkü durumu koruyabilmek için bile küresel sıcaklık artışının Sanayi Devrimi düzeyine göre 1.5 derecenin altında kalması gerekiyor. Bunun için 2030 ya da en hiç olmazsa 2050 yılına kadar, yıllık karbon emisyon artışı "0" düzeyine inmeli. Üretimi ve tüketimi atmosfere CO2 ve çeşitli zehirli gazlar salan fosil yakıtlara aşamalı olarak son vermek, yoğun tarım ve hayvancılıktan kaynaklanan CO2 ve metan gazı emisyonlarını hızla azaltmaya başlamak gerekiyor.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> 1997'de benimsenen Kyoto Protokolü hedefleri konusunda COP28 zirvesine kadar, elle tutulabilir bir gelişme kaydedilemedi. Sonuç olarak bugün dünyada yaşam ve uygarlık, <i style="font-weight: bold;">Grönland ve Batı Antarktika buz tabakasının çökmesi, "kalıcı don" alanların (permafrost) erimeye başlayarak, atmosfere, CO2'den 20 kez daha zararlı metan gazını salmaya başlaması, giderek ısınan okyanus sularındaki mercan resiflerinin ölmesi ve Kuzey Atlantik'te Golfstrim Akıntısı'nın çökmesi </i>gibi bir seri yaşamsal kırılma noktasına doğru hızla ilerliyor. Dahası bu kırılma noktaları birçok açıdan birbiriyle ilişkili. Bir noktada başlayan bir çöküşün ötekilerin üzerinde domino etkisi yaratma riski var. Bu koşullarda, <u style="font-weight: bold;">tarım ürünlerinin rekoltesinde gıda krizlerine yol açacak sert düşüşlerin, kimi bölgelerde ekosistemin çökme, kitlesel göçlerin, toplumsal huzursuzluklar ve savaşların sıklaşma olasılığı </u>da son derecede güçlü. tekrar vurgularsak bu felaket senaryolarının gerçekleşmemesi için küresel sıcaklık artışının 1.5 derecenin altında kalması gerekiyor. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Bugünkü küresel ısınma eğilimi, sıcaklık artışının 2030 yılına kadar 2.5-3 derece düzeyine ulaşma olasılığını gittikçe güçlendiriyor. COP28'deki manzara ne yazık ki bu acil durumla uyumlu değildi. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJWOsdy-b54qfOJYyA2fv36ueBVfby7nTskDv-LKBM9ZxEp6zWGhuJm2SoamEwzUXELQW42iTwsu_9h1G2-szqk4QadDf_MSoB7NJJfkjQQpexE3RtvSIO31DDrQ-MQGhsnfTxx_YV9ivb5mQByYvcIvHFV_VC-afaADy2VtEdQq7lcu0GsQgnwflnPW0/s275/indir%20(2).jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="183" data-original-width="275" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJWOsdy-b54qfOJYyA2fv36ueBVfby7nTskDv-LKBM9ZxEp6zWGhuJm2SoamEwzUXELQW42iTwsu_9h1G2-szqk4QadDf_MSoB7NJJfkjQQpexE3RtvSIO31DDrQ-MQGhsnfTxx_YV9ivb5mQByYvcIvHFV_VC-afaADy2VtEdQq7lcu0GsQgnwflnPW0/s16000/indir%20(2).jpg" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> <u style="font-weight: bold;">COP28 zirvesine BAE'nin ulusal petrol şirketi Andoc'un başkanı Sultan el Caber başkanlık ediyordu. </u>Caber'in başkan olması ABD, Avrupa ve G77 (gelişmekte olan ülkeler) tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. <b><u>Açış konuşmasını, dünyanın en büyük toprak sahiplerinden İngiltere Kralı Charles yaptı. Zirveye 97 bin delege katıldı, fosil yakıt şirketleri 2500 delege ile temsil edildi. Çoğu özel uçaklarla gelen bu delegelerin toplam 200 bin tondan fazla, COP28 toplantısının da 2.4 milyon tona yakın CO2 emisyon ürettiği hesaplanıyor. Dahası gelen devlet başkanlarının çoğunun özel jet uçağı, makam arabası filoları var. Brunei Sultanı'nın 300'ü Ferrari olmak üzere 7 bin lüks otomobili varmış. </u></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> COP28 toplantısına giderken gazeteler el Caber'in <i style="font-weight: bold;">"fosil yakıtların küresel ısınmaya yol açtığına ilişkin iddianın arkasında bilimsel kanıt yok" </i>sözlerini, BAE'nin, COP28 zirvesini doğalgaz ve petrol tüketiminin küresel çapta teşvik edilmesine yönelik lobi etkinlikleri için bir platform olarak kullanmaya hazırlandığını aktarıyorlardı. COP28 biterken Caber ve petrol lobileri, sonuç bildirgesinden <i>"fosil yakıtlara dayalı enerji kullanımını sonlandırmak" </i>ifadesini çıkartmak için büyük mücadele verdiler, tartışmaları uzadı ve sonunda, <i>"sonlandırmak" </i>yerine <i>"kademeli olarak uzaklaşmak" </i>ifadesi kondu. Alınan kararların bir bağlayıcılığı olmadığını da ekleyelim!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Özetle, <b><u>küresel ısınmayı engellemek için yapılan COP28 zirvesi, fosil yakıt üreten şirketlerin, egemen sermayenin, büyük toprak sahiplerinin, küresel ısınmaya karşı alınacak önlemleri engellemeyi amaçlayan bir kampanya platformuna, <span style="color: red;">kaytarma operasyonuna </span>dönüşmüş oldu. <span style="color: red;">Paradoks da işte buradaydı.</span></u></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><b><u><span style="color: red;"><br /></span></u></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span> (ERGİN YILDIZOĞLU - Cumhuriyet Gazetesi)</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span>Merhaba!</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i> </i><i> </i> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-90719221605730136822023-12-17T10:51:00.002+03:002023-12-17T10:51:47.237+03:00ÜRETİM YOKSA OYUN DA YİTER<p> </p><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwTMiR3ewzlV5HTWQWT2mtZcqdYj12oONKFiFHfVrASSWNBPPSkf9cneoge7DbZIyPYGLNbsOI2v_WrMNIPoJzc0SzwKuf5YbkoxCsTickMqjLJa-7BA0x1Ox4H5cdmi-8caiwIqg7K-5VEcsy12dRhKYeUJuUSG2ORVYtNG_wXbtPZFvgQwjYhi1HkK4/s400/245.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="280" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwTMiR3ewzlV5HTWQWT2mtZcqdYj12oONKFiFHfVrASSWNBPPSkf9cneoge7DbZIyPYGLNbsOI2v_WrMNIPoJzc0SzwKuf5YbkoxCsTickMqjLJa-7BA0x1Ox4H5cdmi-8caiwIqg7K-5VEcsy12dRhKYeUJuUSG2ORVYtNG_wXbtPZFvgQwjYhi1HkK4/s320/245.jpg" width="224" /></a></div><div style="text-align: justify;"> 1960'lı yıllarda ABD'den aldığım bir takım elbiseyi düzelten terzi, Sümerbank etiketini gördüğünde çok şaşırmıştı. O yıllarda Sümerbank kumaş ve Beykoz ayakkabı fabrikası kaliteli mallar üretmekte ve dışarıya satmaktaydı. Günümüzde ise lüks giyim mağazaları yurtdışından getirilen kumaş örneklerini müşterilerine beğendirdikten sonra, provasını yaparak bilgileri internetle Milano'ya göndermektedir. Bir iki haftada gelen marka elbiseler 46-156 bin liraya kadar satılmaktadır. Piyasa mekanizması böylece lüks malların satın alımına yönelerek dış açığın artmasına katkıda bulunmaktadır. Bu açık ise yoksulların ödediği vergilerle karşılandığından, yoksulluk giderek daha da artmaktadır.</div><div style="text-align: justify;"> Atatürk'ün kurduğu sosyal fabrikaların amacı sadece mal ve hizmet üretimi olmayıp ülkenin sosyal ve kültürel yönden de ilerlemesini sağlamaktı. Uygulamanın sonunda Türkiye; enflasyonun olmadığı, dış ticaret fazlası verildiği, Türk Lirası'nın İngiliz Poundu'ndan daha değerli bir ülke olduğu gibi, reel büyüme oranının da şimdiye kadar dünyada görülmeyen yüzde 15 gibi bir orana erişmesi sağlandı. Bu sihirli ekonomik, sosyal ve kültürel ilerlemenin nasıl sağlandığını aşağıdaki Nazilli sosyal fabrika örneğiyle açıklamaya çalışacağım: </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"> <span style="text-align: left;">* Ülke düzeyinde yoksul ailelere, tekstil ürünlerinin ücretsiz dağıtımı,</span></div><div style="text-align: justify;"> * Sıtma eradikasyon merkezi ile bölgedeki bataklıkların kurutulması,</div><div style="text-align: justify;"> * Çalışanlar için emeklilik fonunun oluşturulması, </div><div style="text-align: justify;"> * Çalışanlar ve bölge halkına hizmet veren 40 yataklı hastane ve eczanesi,</div><div style="text-align: justify;"> * Köylere hizmet veren sağlık ünitesi,</div><div style="text-align: justify;"> * Hasta bakıcı yetiştirme okulu, 40 çocuk için 24 yataklı hastane ve kreş,</div><div style="text-align: justify;"> * 1000 işçi için yapılan 264 lojman dairesi ve 350 bekâr işçi evleri,</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQEp8AZAOTvu7WcrOEamW9GHunJlFtPz29iYJFU1pqzNaNcu4USOvLbiHKaSa21EH4ZNJjKOClTocPv8nRvdKaI13ZqX83eBz8qyjkF_h7c_7n-l7FeZhw8Bs0lX0ElXnMx8n_DHRTdqQ0caBX4y3uqbrnlnC5EZQiuSaZq5CK1vLaFr3POjgvtaYag7w/s1200/54cccef2-1b88-405e-bf84-e19400c35a94.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="764" data-original-width="1200" height="408" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQEp8AZAOTvu7WcrOEamW9GHunJlFtPz29iYJFU1pqzNaNcu4USOvLbiHKaSa21EH4ZNJjKOClTocPv8nRvdKaI13ZqX83eBz8qyjkF_h7c_7n-l7FeZhw8Bs0lX0ElXnMx8n_DHRTdqQ0caBX4y3uqbrnlnC5EZQiuSaZq5CK1vLaFr3POjgvtaYag7w/w640-h408/54cccef2-1b88-405e-bf84-e19400c35a94.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> * İşçi kooperatifi tarafından işletilen lokanta, misafirhane, kantin ve fırın,</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> * Tarımsal ve üretilen mallar için kurulan araştırma ve geliştirme ünitesi,</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> * Fabrika ve Nazilli için üretilen elektrik ve temiz su üretim birimleri,</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> * Demir ve çelik üretim ile tamirat atölyesi,</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> * Sümerspor futbol, basketbol, bisiklet, güreş, yüzme ve boks takımları,</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> * Kaliteyi artırmak amacıyla kurulan tasarım atölyesi ve okulu,</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> * Türk hamamı,</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> * İlkokulu bitirmemiş işçiler için beş yıllık gece eğitim programı,</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> * Türk ve Batı klasik müziği korosu,</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> * Sosyal etkinlikler için kurulan halk evi ve kütüphanesi,</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> * 700 koltuklu sinema, balo, dans ve halk oyunları salonları,</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> * Nazilli halkının sosyal etkinliklerden yararlanmaları için işletilen Gıdı-Gıdı treni.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg68uWkipfLA0xwGsKPf4dwGQl2P96awjIi8WbcJyRBM6vIFhAirDCTff5Z9wIIa-n4NJokCjxYXYPlPB1C4X8rqlxbIzw1mQQ1mfvr-b1oPYTvLDGPs5PdG_FmKgjzdTOilc6L8v17dtpcycYNKcnuv2QmCNLEhqbp_ONsKeFMDGy6OqjsvZTCl6J2IRk/s960/salon.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="700" data-original-width="960" height="466" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg68uWkipfLA0xwGsKPf4dwGQl2P96awjIi8WbcJyRBM6vIFhAirDCTff5Z9wIIa-n4NJokCjxYXYPlPB1C4X8rqlxbIzw1mQQ1mfvr-b1oPYTvLDGPs5PdG_FmKgjzdTOilc6L8v17dtpcycYNKcnuv2QmCNLEhqbp_ONsKeFMDGy6OqjsvZTCl6J2IRk/w640-h466/salon.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: justify;"> Yukarıda sıralanan, çalışanlar için yaratılan "içsel" ve çevre halkı ile ülke düzeyinde sağlanan "dışsal ekonomilerin" toplamı olan "sosyal fayda", minimum maliyetle maksimum düzeye çıkarılmıştı. Bu tür sosyal fabrikaların kurulmasında Sovyetler Birliği'nden alınan teçhizat ve personel yardımları ise döviz olarak değil narenciye karşılığında sağlandı.</div><div style="text-align: justify;"> Sonuç: Ne var ki bu kuruluşların satılmaları ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel; her alanda önemli gerilemelere yol açtı. En kötüsü ise değişim isteyenlerin bile sosyal fabrikaları devletleştirme zorunluluğundan söz etmemeleridir.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"> (Prof. Dr. ORHAN ŞENER - Cumhuriyet Gazetesi) </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;">***</div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgl5Y6lfBa_xCahD92ycl9XX4kq-l7M0wTnJU6zchbV1IpN3Lo4d7foXsy9qva_zKURSh_-52JPBuEGMpvavHYZzZjgLdNSRzyK3SCu4Ip4vwYLnHE8DZcl2z9rS5N8l1qUeeVkXzkHce9Glm0v4i2JnpF5OJcjpYO7XuSvDZo-ORWOm36-wfgr0J4rS5A/s1536/kusluic-1536x803.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="803" data-original-width="1536" height="334" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgl5Y6lfBa_xCahD92ycl9XX4kq-l7M0wTnJU6zchbV1IpN3Lo4d7foXsy9qva_zKURSh_-52JPBuEGMpvavHYZzZjgLdNSRzyK3SCu4Ip4vwYLnHE8DZcl2z9rS5N8l1qUeeVkXzkHce9Glm0v4i2JnpF5OJcjpYO7XuSvDZo-ORWOm36-wfgr0J4rS5A/w640-h334/kusluic-1536x803.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Desen: ÖYKÜ AKARCA</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Bir kalem bir fırça... el ele dokunuvermişler hayatımıza; kendilerince zarif, incelikli, gürültüsüz patırtısız... Ama ne dokunuş! Yazınsal yolculuğunun otuz beşinci yılında bir sözcük ustası: <i>Sevim Ak</i>... Geride kalan onca yıla karşın gepegenç sözcüklerle titretiyor gönül tellerimizi. Yanı başında bir renk, desen ve ayrıntı ustası <i>Öykü Akarca</i>...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Elimizden göz göre göre kayıp gidenleri, kalabalıklar arasında yalnızlaşmalarımızı; toprağın, ürünün, doğanın uzağında çırpınıp durmalarımızı, çoğun ne hallerdeyiz onu bile fark edemeyişlerimizi hiçbirimizi üzmeden anımsatmaya, şu olup biten, yitip gidenler üzerine bir daha düşünmelerin iklimini kuruyorlar hepimiz için.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_SVDlBVwq6U8VNtMJvByE2aYINf5NCwzsSqnZ7Liz6BcgAo1FDs3g7_iLqS8Fo0rD_wRzxqRb2lNgEPCkJIjG4ZTMVaIvSpz1FCpe5PGcX4HquHTLCN-YUi8OIsX9zSV3Xdde_6t-cwHnLk-9AhcmANJKHYe3fK5iZK3kDC2j5HD6-S1P5rVCO2MiD-8/s800/kuslu-koy-64f0a7c005f62.webp" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="800" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_SVDlBVwq6U8VNtMJvByE2aYINf5NCwzsSqnZ7Liz6BcgAo1FDs3g7_iLqS8Fo0rD_wRzxqRb2lNgEPCkJIjG4ZTMVaIvSpz1FCpe5PGcX4HquHTLCN-YUi8OIsX9zSV3Xdde_6t-cwHnLk-9AhcmANJKHYe3fK5iZK3kDC2j5HD6-S1P5rVCO2MiD-8/w320-h320/kuslu-koy-64f0a7c005f62.webp" width="320" /></a></div> Bir köyde buluveriyoruz kendimizi hem de ansızın, daha iki usta bizi nereye çağırıyor hele bir bakalım derken. Duvarlarda uçan kuşlar, doğan güneş, oyuna durmuş çocuklar... Pembenin, yeşilin, morun canlı tonları... Kuşlu Köy burası, kıraç bir tepenin eteğine yaslı... Tepenin ardı kesif ormanlık bir alan, hiç yerleşim yok o yanda... Çıkıyorum öyküden ne ki aklım da öyküde bir yandan. <i>Öykü Akarca</i>'nın desenlerine uğrak vere vere, yakından bakıyorum <i>Kuşlu Köy</i>'e<span style="color: red;">*</span>.Bağrında barındırdığı öyküyü yakalamaya duruyorum. Toprağın altı üstü, gecesi gündüzü, börtü böceği, kuşu ağacıyla onca yalnızlığımıza karşın <i style="font-weight: bold;">"dönün kendinize, anımsayın o elinizden kayıp gideni" </i>çığlığında asla vazgeçmiyor; oraya çağırıyor hepimizi. Sonra <i>Sevim Ak</i>'la yeniden başlıyor yolculuğum. O güzelim <i>Kuşlu Köy</i>'ün terk edilmiş ancak için için yeniden hayata dönme düşleri kuran, o gizilgücünü hiç yitirmeyen evlerinde dolaştırırken aslında <b>gözümüzün önünde, gözümüze sokularak yaşanan Anadolu'nun terk edilişini </b>söylüyor bize...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Bugün büyük bir inat ve dirençle 100 yaşına erişen Cumhuriyetin neredeyse 75 yılı bulan diliminde ilkin insandan, sonra üretimden derken kuş seslerinden uzak düşmüş köylerini hatırlatıyor, anlatıyor bize...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Sahi, <i>"Başımıza gelenlere şaşırmadık" </i>neler olup bittiğini <i>"Sormadık, kanıksadık" </i>mı? <i>"Tembelliğimize geldi" </i>belki de. Bahçeler, bostanlar, kuşların ötüşü, doğuşu güneşin bizimken; tarlalar, bahçede su bizimken, akarken gürül gürül kaç tür elma, armut, kayısı ya da domates yetişirdi köylerimizde/bostanlarımızda?</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Bir iki çeşide, hepsi tornadan çıkmışçasına düzgün bir türe razı gelir olmuşsak bugün, unuttuklarımız ne denli azaldığımızın da kanıtı değil mi? Bütün yitirdiklerimiz kuşlar gibi ağır yavaş mı geçip gitti dünyamızdan değilse biz mi fark edemedik? Ne o tat kaldı ne o koku ne de o lezzet...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> <i>Ay</i>'ın hallerini bilirdik, ekim dikim işlerimiz ona göreydi. Mevsim geçişleri de malumumuzdu, hava hareketleri de öyle... Binlerce yılda çözdüğümüz doğanın dilini ne ara ve nasıl terk ettik? O bilgiye yasladığımız hayatın akışına ilişkin çözümlerimizi <i>"eski alışkanlıklarımızı tu kaka edip terk etmeyi kimler öğretti bize"</i>. Oysa <i>"silip attıklarımızda, unuttuklarımızda neler neler gizli"</i>ydi! </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Kulaktan kulağa anlatılır söylenirdi öykülerimiz, masallarımız; her söylenişte yaşamın yeni başka bir gerçeği sızardı aralara, o da masalın bir kıyısından bilgi olur gülümserdi hepimize...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Sonra, <i style="font-weight: bold;">Öykünüz de masalınız da budur; bizim anlattığımızdır! Ötesini aramayın... </i>dendi. İlkin ellerimizin, işin yerini uzaktaki hayaller aldı, derken sofralar küçüldü.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Dereler kurudu, ağaçlar mahzunlaştı, direnen yeşilleri ateşe verdi birileri... Ve kuşlar da gitti. Tarlalar, bağ bahçeler yalnızlaşınca çocuklar da varmaz oldu o güzelim oyunlara...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> <span style="color: red;"><b>ÜRETİM YOKSA OYUN DA YİTER</b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Oyunlar ki her biri üretimden doğmuş, dönüşüp hayatın başka pencerelerinden gülümser olmuştur hayata... Üretim yoksa ne eskisi sürer oyunların ne yenileri çıkagelir; çocukların olmadığı bahçede durur mu oyunlar? </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> <span style="color: red;">*</span>Kuşlu Köy / SEVİM AK, ÖYKÜ AKARCA - Can Yayınları</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (Y. BEKİR YURDAKUL - Cumhuriyet Kitap)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Merhaba!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-37791188190386348052023-12-10T12:07:00.000+03:002023-12-10T12:07:15.400+03:00BALABAN<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMVttEvtgG_q5Pia_WjsCyml0t_u5BOTUReSV-YNUQStRIOhGmW63QfO7KqeL3XOrn9IfYsaoMeS3yR8PhgHwPHedpBdNhD2y6Lx4dQ_POEYR1BF294s_IUTl8Z2dWY03nf5zTnaPFMzuqyUV_pv95irbRtVYpuagtQB9AAE2nejokwL-UlKnV7-i0ZWw/s1289/32a49ffb14d7d7e2cdaceb1522d34d44.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1048" data-original-width="1289" height="325" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMVttEvtgG_q5Pia_WjsCyml0t_u5BOTUReSV-YNUQStRIOhGmW63QfO7KqeL3XOrn9IfYsaoMeS3yR8PhgHwPHedpBdNhD2y6Lx4dQ_POEYR1BF294s_IUTl8Z2dWY03nf5zTnaPFMzuqyUV_pv95irbRtVYpuagtQB9AAE2nejokwL-UlKnV7-i0ZWw/w400-h325/32a49ffb14d7d7e2cdaceb1522d34d44.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Resim: İBRAHİM BALABAN</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Balaban söylemek istediğini kestirmeden söylemesini biliyor. Bu kestirmeden söylemeyi, bu ustalıkla söylemeyi Balaban nereden öğrenmiştir? Asıl iş burada işte. Nakış var, oya var, kilim var, çorap var. Yüz yıllardır Anadolu halkı renkle haşır neşir olmuş. Balaban da söyledi, dedi ki: "Ben bugünlerde öğrendim bunu. Büyük Batı ressamlarının tablolarına bakınca öğrendim. Bizim köydeki kadınlar, Batılı büyük ustalar nasıl renk değerlendiriyorsa, onlar da öyle renk değerlendiriyorlar. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Bir de türküler var. Bir olayı anlatmada türküler kadar kestirmeden giden hiçbir söz, sanat yoktur desek yeridir. İşte Balaban bunlardan alacağını da almış. Ben, Balaban'ın her tablosunu bir türküye benzetiyorum. Şöyle ki: Her türkü bir hikâyedir. Bir olaydan çıkmıştır. Olaydan çıkmayan hiçbir türkü yoktur. Olayı anlatınca da hayatı en kestirmeden anlatıyor türküler. İşte Bursa'nın Seç köyünden Balaban'ın her tablosunun bir hikâyesi var. Ve hayatından bir parça her tablosu... Rengi ile, ışığı ile bir parça.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Sergisini bir daha gezdikten sonra, Balabanla karşı karşıya oturduk. Güya ben, Balaban'a soracağım, o da söyleyecek. Kararımız bu. Birbirimize bakıştık kaldık. Ne o bir şey söyleyebildi, ne ben sorabildim. Sonra ben, çocukluğuma dalmışım. Köyde bütün çocuklar, kumun üstüne resimler çizdik. Şimdi hatırlamıyorum. Bu bir oyundu sanıyorum. Balaban'ın ressamlığı buradan gelmiş olmasın!.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Birden, bir:</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> "Merhaba" duydum.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Ben de:</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> "Merhaba" dedim ve kendime geldim.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> "Sergi açılalı iki gün oldu" dedi.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> "Boş ver buna da, eskiden anlat bana, çocukluğundan" dedim.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> "Resim yapmaya nasıl başladım, onu mu? Herkesin ilk sorduğu bu zaten."</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> "Sen anlat."</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> "Ben ilk olarak anamı nakış yaparken gördüm. Nakış beni bir sardı ki deme gitsin. Her gün akşamlara dek anamın karşısına oturur, onu seyrederdim. Çocuklarla oyunu, her şeyi bırakmıştım. İşim gücüm nakış seyretmekti, anamın gergefinin üstüne elimi sürmekten çok tad duyardım. Anam bana gergefi yırtarım diye kızardı. Ama ben gene de bildiğimi işlerdim. Her gün de anama yalvarırdım bana işleme versin diye. Bir gün elime iş verdi anam. Öyle iyi işledim ki, bu işe anam da şaştı kaldı. Gergefe yeni yeni nakışlar bulup koymuştum. Sonra ben yedi yaşına değince, babam beni mektebe gönderdi. Öğretmen, tarlada otlayan bir eşek yapmamızı söyledi bir gün. Sınıf hiç yapamamıştı. Benimkini görünce öğretmen, "hah, böyle işte" diye bağırdı ve yaptığım resmi sınıfa gösterdi. Ondan sonra benim için varsa da resim, yoksa da resim." </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzsHfuZ92awWxmHkNO9MVmqeiAYghTfzzZ8lLtSW7k-cSQgVoaDwNsiKCEnDAoTGj0Rurp3d7lfExsKzKjTLI-dI5bQSFMiqy24MBtcQsRX44HN0FCF8UtbZNrIUBlzkp3FeQ7ivYtylLJf5_SMG9cf1dXLJTtmY4FdLE0Mz8rBUpT8YEpW_Lph6akiLA/s360/27823_3eKDh_1517354808.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="217" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzsHfuZ92awWxmHkNO9MVmqeiAYghTfzzZ8lLtSW7k-cSQgVoaDwNsiKCEnDAoTGj0Rurp3d7lfExsKzKjTLI-dI5bQSFMiqy24MBtcQsRX44HN0FCF8UtbZNrIUBlzkp3FeQ7ivYtylLJf5_SMG9cf1dXLJTtmY4FdLE0Mz8rBUpT8YEpW_Lph6akiLA/s320/27823_3eKDh_1517354808.jpg" width="193" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">YAŞAR KEMAL</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(Bu Diyar Baştan Başa - Cem Yayınevi, 1973)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><p style="text-align: center;">Merhaba!</p><p style="text-align: center;"><br /></p>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-58638629462802524102023-12-03T10:08:00.001+03:002023-12-03T10:08:54.434+03:00İSTANBUL, BİLDİĞİNİZ GİBİ<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjh7lNk6mkwvL2haLLdIkWzsBs0daxOqDvz-hnBtc6ap6sTJOI3CC2ehadbLMnZMkbvXVx1GMDaTs9e3PQd_X16AmYGVkdouzy_UlF8czXBjO2SHJlStQ9DT5E7L4NBofQK0om3bkyPt-Vw88KyrmIMjwduZtVdSMvoDHIWftPh8PqqKxTVVKjzL0W6JAg/s853/ll.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="795" data-original-width="853" height="373" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjh7lNk6mkwvL2haLLdIkWzsBs0daxOqDvz-hnBtc6ap6sTJOI3CC2ehadbLMnZMkbvXVx1GMDaTs9e3PQd_X16AmYGVkdouzy_UlF8czXBjO2SHJlStQ9DT5E7L4NBofQK0om3bkyPt-Vw88KyrmIMjwduZtVdSMvoDHIWftPh8PqqKxTVVKjzL0W6JAg/w400-h373/ll.webp" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Konstantinopolis de Roma gibi 7 tepeli bir şehirdi</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"> ve yine Roma gibi yönetim açısından 14 bölgeye ayrılmıştı.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(Fotoğraf: İstanbul Dünya Kenti Sergisi - YKY)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Dünya tarihinin en büyük kıyımlarından biri 1182 İstanbulu'nda. Vicdan şıklığımızla uyuşmadığından unutuldu gitti. Rumlar, imparatorluğun ticaret ve ulaşımını üstlenen şehrin Latin nüfusunu katletmiş. Hastanelere saldırmış, evleri, kiliseleri, vakıfları yağmalamış, Katolik kardinalin kafasını kesip bir köpeğin kuyruğuna bağlamış, sonra hayvanı kovalamışlar. Katlettikleri Venedik, Cenova ve Pisa kökenli altmış bin kişiden arta kalan dört bin kişi Türklere köle olarak satılmış. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> İstanbul öksüz.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> İşine geldiğinde herkesin kardeş, işine gelmediğinde herkesin piç olduğu şehir.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Delacroix gibi ressamlar Osmanlı'nın 1453 saldırısının dehşetini resmederken Hıristiyanların Dördüncü Haçlı Seferi'ni, Ayasofya'yı, şehrin sakinlerini katleden vahşetini görmezden gelirler.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> İstanbul unutmaz. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Tanrılarla sıradan ölümlüler</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Kaynaşırken masallarımda</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Zeus torunu Byzas kulları</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Byzantium derlerdi bana</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Romalı Konstantin</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>İmparatorum, dedi, adını verdi</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Rumca Istınpoli'den</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Türkler esinlendi</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>İsim nedir ki?</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Nova Roma, Aylana,</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>İslambol, Kanatorya,</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Köşe kapmaca oyunlarında</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Kimlik krizlerinin</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Doğu-Batı sahnelerinde</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Bulamadılar yerimi</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Atın yaftaları</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Bana bakın.</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>(...)</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Fethedildim. Yağmalandım</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Nice donanma demir attı sularımda</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Gelen giden bayraklarını dikti topraklarıma</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Bayrağım yok</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Dinim yok</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Sadakat aramayın bende</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Biri gider öteki gelir</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Ben kalırım</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>(...)</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Sustum, zulüm gördüm,</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Zalimler barındırdım konaklarımda.</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Tarihin meddücezrinde</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Gurbetçilerimin hasreti.</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Benden gidenlerin düşleri</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Hakkımda çok şey yazıldı</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Küllerimde kıvılcım aramasın beni hüzünlü bulanlar</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Kapımda kalmasın meçhulden korkanlar</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Sahipsiz bir evim gelenlere</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Kimi korur kimi kirletir beni</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Eski parayım, bilenlere değerli.</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Geçmişimde geleceği görenlere ilham</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Engelim gelecekle yetinenlere</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Asırların sabrında yaşadım değişimi.</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Haliç kıyılarından bakın yedi tepeme</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Göreceksiniz zaman beni korudu</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>Sizden tek istediğim de bu!</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibCLbVB2jpx5VxpRbCq-5YDpuaxrVpW9sBJRRfl_YNa8bUHM_El-n4JCVSazVuL3XoofWWt0vZs3FjpdyrLEgLDvTRjeM0y2-niHBJQL5ZSvawB5R6xg9H8l3E5Zq2F1Nk2xF2qRjFtBV7JHd-dVTlzyNlarKxPBrUHXdEfG19yltlCik_U-5iqVR-WK4/s1159/ressamin-isyani-643f99421c1f3.webp" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1159" data-original-width="800" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibCLbVB2jpx5VxpRbCq-5YDpuaxrVpW9sBJRRfl_YNa8bUHM_El-n4JCVSazVuL3XoofWWt0vZs3FjpdyrLEgLDvTRjeM0y2-niHBJQL5ZSvawB5R6xg9H8l3E5Zq2F1Nk2xF2qRjFtBV7JHd-dVTlzyNlarKxPBrUHXdEfG19yltlCik_U-5iqVR-WK4/w221-h320/ressamin-isyani-643f99421c1f3.webp" width="221" /></a></div><div style="text-align: justify;"> İstanbul Bahtsız şehir.</div><div style="text-align: justify;"> Yeni Roma diye anıldığında, "Bu şehrin sokaklarında insandan çok tanrılar geziyor," denirken tarihin ilk dini diktatörlüğü burada. İskender, Avrupa'yla Asya'nın kültür ve dinlerini çoğulcu bir toplumda buluşturmuşken, kilise Yunan'dan gelen soru sormanın, kritik düşüncenin, sivil yaşamın sonunu getirmiş.</div><div style="text-align: justify;"> (...)</div><div style="text-align: justify;"> Yetmemiş.</div><div style="text-align: justify;"> Kırda kentte tapınak, heykel, kütüphane, tiyatro, forumları yağmalayıp tahrip ettikten sonra Roma tanrılarına inançlarını sürdürenler, Yunan felsefesini benimseyen aydınlar, Yahudilerle evli olanlar katlediliyor. Günlük hayat dini buyruklarla ilkelleşiyor. Konstantinopolis'e kâbus çöküyor. Sevişmeye, gülmeye, sanata, eğlenceye şeytanın bizi ele geçirmesi diye bakılıyor.</div><div style="text-align: justify;"> Kilise, Roma lejyonlarının hiyerarşisi ve rütbelerinin taklidinde örgütlenirken, saflarına kattıkları toplumun dışlanmışlarını, paralı askerleri, köylerinden kopan gençleri manastırlarda askeri disiplinle koşullandırıyorlar. Köy-kent bakmaksızın halkı İsa'yla sindirmeye, katliama ve yağmaya yolluyorlar. </div><div style="text-align: justify;"> Olimpiyatlar kaldırılıyor, at arabası yarışları, hayvanlara işkence edilen eğlenceler yaygınlaşıyor, çocuk yapmak dışında cinsellik lanetleniyor, tiyatro İsa öğretisine indirgeniyor, klasik Yunan tragedya ve komedileri, halkın dans etmesi yasaklanıyor. Sanat içimizdeki tanrıyı yaşatırken, tanrıları sanatı susturuyor.</div><div style="text-align: justify;"> Gülmek, güler yüzlü olmak kınanıyor, Platon'un felsefe akademileri kapatılıyor, matematik dini bayramların hesaplanmasıyla sınırlandırılıyor, dönemin önde gelen astronom ve matematikçisi Hypatia, Yahudilerden miras kadın düşmanlıklarıyla katlediliyor. Köprüler, yollar, sukemerleri çökmeye bırakılıp ruhbanlarla asiller ganimetleriyle yozlaşırken şehvet yuvası dedikleri hamamlar kapatılınca kiliselerde pislikten, kokudan geçilmiyor. Yıkanmama âdeti köylü, kral fark etmeksizin Hıristiyanların olduğu her yerde yakın zamanlara kadar süregeliyor. </div><div style="text-align: justify;"> (...)</div><div style="text-align: justify;"> Karanlıklar karargâhı Konstantinopolis, Hıristiyanlığın ilk başkenti.</div><div style="text-align: justify;"> İstanbul, neler yaşamışsın.</div><div style="text-align: justify;"> Bir an için kendinden kabul et beni.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"> (GÜNDÜZ VASSAF / Ressamın İsyanı - Everest Yayınları)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;">***</div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: justify;"> <i>Marks</i>'a göre Bizans en kötü devletti. Orası doğru. Öyle prensesler yaşadı ki tahta geçebilmek için öz oğlunun gözlerini kızgın demirle dağladılar. Gerçekte son derece seçkin biri olan <i>Romanos Diogenes</i>'in sonu yürekler acısıdır. En yakın subayları bile onu satmışlardır. Kentte çıkan <i>Mavi Yeşil </i>kavgasında Hipodrom'da 20 bin kişi katledilmiştir.</div><div style="text-align: justify;"><i> </i>Öte yandan, kültür alanına gelince pek çok ilk Konstantinopolis'te görülür. Çok yönlü eğitim veren ilk üniversite bu kentte açıldı. İlk noter, saraya bağlı <i>Skholiastes </i>odaları burada çalışmaya başladı. <i>Skholiastesler </i>eski metinler üzerinde yorumlar yazan ilk bilginlerdi. İlk eleştirmenler de bu odalardan çıkmışlardır.</div><div style="text-align: justify;"> İlk küçük harf yine burada kullanıldı. Osmanlı'nın tercüme odaları buradan esinlendi. İlk ciltli kitap <i>codex </i>burada yapıldı. Toplumsal hayatta da öyle. Pazar gününün ilk kez bu kentte tatil edildiğini kaçımız biliyoruz. <i>Ayasofya </i>bugün bile bizi şaşırtan bir yapıdır. Mozaikler ise başka bir dünya.</div><div style="text-align: justify;"> Ama beni Bizans'ta en çok etkileyen toplumun dinamik yapısıdır. Ayaklanma çıkmadığı yıl çok azdır. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"> (ERDAL ALOVA - Söyleşi: MUSTAFA ERDİKEN / Cumhuriyet Kitap) </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;">Merhaba!</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><i><br /></i></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-44327193138832001042023-11-26T19:08:00.000+03:002023-11-26T19:08:16.145+03:00GELECEK İPTALİ<p> </p><p style="text-align: justify;"> <i style="font-weight: bold;">The Economist, </i>küresel ısınmayı önlemek için alınması gereken önlemlere karşı tepkilerin, bunların olası ekonomik maliyetinin, yaşam tarzlarını etkileme potansiyellerinin ve komplo teorilerinin etkisiyle, dünya çapında yükselmeye başladığını yazıyordu. Hem de dünyayı rekor sıcaklıklarla kavuran, 1.5 ºC sınırını ilk kez aşan bir yaz geride kalırken. İnanılacak gibi değil ama dünya gözleri kapalı uçuruma doğru yürüyor. Türkiye'de dinci rejimin inşaat hummasının, orman kıyımlarının sonuçları da kendilerini, kuraklıklarla, kentleri basan sellerle gösteriyor. <i>"Geleceği iptal edilmiş" </i><b>(Mark Fisher) </b>bir uygarlık, anlaşılan artık boş verdi...</p><p style="text-align: justify;"> Bu arada, bu Titanik'in güvertesinde, "<i>şezlong kapma yarışında" </i>bir yavaşlama yok.</p><p style="text-align: justify;"> Türkiye bu güvertenin ortasında: Kuzey batıda Ukrayna-Rusya, kuzey doğuda Ermenistan-Azerbaycan, batıda Kosova-Sırbistan, Doğu Akdeniz'de enerji rekabeti.</p><p style="text-align: justify;"> (...)</p><p style="text-align: justify;"> Bir kere <i>"Gelecek iptal edilmesin"</i>, aklın yerini fanteziler alırken tarihin türlü canavarları da inlerinden çıkıp, diz boyu kan içinde, dünün yıkıntıları, geleceğin molozları üzerinde dolaşmaya başlıyorlar. </p><p style="text-align: justify;"> (ERGİN YILDIZOĞLU - Cumhuriyet Gazetesi) </p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: center;">***</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: center;"> <b><i>Birlik, eğitim, üretim olmayan toplumlarda huzur da olmaz, sağlık da güç de dirlik de...</i></b></p><p style="text-align: justify;"><i style="font-weight: bold;"> </i>Olsa olsa, kapitalizmin ihtiyaç duyduğu modern köle, emperyalizmin uşağı, kartellerin en makbul tüketicisi, rant peşinde koşan siyasi iktidarların işbirlikçisi olunur. Zaten siz ne olduğunu anlayana kadar iş işten geçer. Bir de bakasınız ki sadece emeğiniz değil, beyniniz, sağlığınız, hatta geleceğiniz sömürülmüş.</p><p style="text-align: justify;"> (SEMA SOYKAN / Öteki Şeylerin Tarihi - Alfa Basım Yayım)</p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: center;">***</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: justify;"> İnsan doğası değişir mi? Değişir. Neyle? Kültürle. Kültürse, öyle şıp diye elde edilen bir şey değil. Çaba ister, zaman ister. Dünyanın gidişine bakılırsa, olacak gibi değil bu. Ama, olacak. Umutsuz da yaşanılmaz ki!</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6w6kITkzKvcTvZaIrNah8e3ERBeySVqvLTF25dF80JtAPsbI5kZUZ4Gxp3q3Ea0yxYLwEU8zM4QnouvjgUrRqQsLmlmelczPhgEvcAYfquU-Ed42-4Ykcx_ySRCMqy4huSnF1vPShyphenhyphenCoBnQJKiV_ejxRHVKfzcZOz6R64UiqXM7JoRSpNXYxFUb6Cbdg/s400/7052.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="297" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6w6kITkzKvcTvZaIrNah8e3ERBeySVqvLTF25dF80JtAPsbI5kZUZ4Gxp3q3Ea0yxYLwEU8zM4QnouvjgUrRqQsLmlmelczPhgEvcAYfquU-Ed42-4Ykcx_ySRCMqy4huSnF1vPShyphenhyphenCoBnQJKiV_ejxRHVKfzcZOz6R64UiqXM7JoRSpNXYxFUb6Cbdg/s320/7052.jpg" width="238" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">VEDAT GÜNYOL - Giderayak Yaşarken</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(Karikatür: SEMİH POROY)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">***</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Kültür dediğimiz varlık doğada hazır bulunmuyordu, keşfedilen, kazılıp ortaya çıkarılan bir şey değildi. İçinde insanın var olduğu, düşünsel, sanatsal ya da politik eylemlerle, bakış açılarıyla yaratılan ve yaşanan bir gerçeklikti, doğanın insanlaştırılma biçimiydi kültür. Yaratılan atmosfer, bir halkı evlerden dışarı çıkaran, eylemlere, mitinglere, protestolara, konser salonlarına, sinemalara, tiyatrolara, sergilere, müzelere çağıran yüzlerce dış sesten, bunlara kulak veren algılardan oluşuyordu.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Sanata geçit vermeyen dar sokaklarımızı geçiriyordum aklımdan.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (GÖNÜL ÇATALCALI / Hamdüsena Sokağı Kadınları - Tekin Yayınevi)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><br /><p style="text-align: center;">***</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: justify;"> Hayvanlar, yaşanan dramların, trajedilerin pek farkında olmadıkları için insanlardan daha mı şanslılar acaba?.. Gerçi insanların çoğu için de dramların, trajedilerin hiçbir önemi yok, yeter ki ucu kendilerine dokunmasın. Onlar bu yüzden bu tür hikâyelerin komik versiyonlarını daha çok tutuyorlar. </p><p style="text-align: justify;"> Yaşananların farkında olanlar da oturup işi şiire, öyküye, romana döküyorlar. Sanat zaten daha çok trajedilerden beslenmiyor mu? Zorlayıcı koşullar, olumsuz durumlar karşısındaki acizliğimizin, çaresizliğimizin yegâne avuntusu belki de! Sanat, metaforların dünyası...</p><p style="text-align: justify;"> Carl Sagan'a göre 'Hepimiz yıldız tozuyuz'.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhg9wAUO927325MlXMPEjjQ_XY-66ITtxgIEXuA0YvzGzpwYsVLuk9FCd8lQuJsOow4KQAG6PCpUGlNhM6YBID0KNAT1LZplF3UmtQU2NxizdaYhCG5RBkSWAbwGZAOFn2MOUOCZA9P568TH23u5DJcRXG54UKRReuq7_8I_-83DRqFfDDD7ZS9SfKPh9I/s760/kapak_180851.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="760" height="236" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhg9wAUO927325MlXMPEjjQ_XY-66ITtxgIEXuA0YvzGzpwYsVLuk9FCd8lQuJsOow4KQAG6PCpUGlNhM6YBID0KNAT1LZplF3UmtQU2NxizdaYhCG5RBkSWAbwGZAOFn2MOUOCZA9P568TH23u5DJcRXG54UKRReuq7_8I_-83DRqFfDDD7ZS9SfKPh9I/w400-h236/kapak_180851.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(CEM SAVRAN / Av - Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Merhaba!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-64339010625471939312023-11-19T11:00:00.000+03:002023-11-19T11:00:17.039+03:00GERÇEĞİ, YALNIZ GERÇEĞİ<p> </p><p style="text-align: justify;"> <i>Edebiyat, resim, sinema fark etmiyor; sanatın değil, reklama dünden razı sanatçının pazarlandığı dönemde yaşıyoruz. Che gibi kapitalizmle savaşan birinin adını tişört, bira, çorap markası olarak pazarlayanlardan, onları tüketenlerden ne beklenebilir?</i></p><p style="text-align: justify;"><i> </i>(GÜNDÜZ VASSAF / Ressamın İsyanı - Everest Yayınları)</p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: center;">***</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: justify;"> Şiire, edebiyata, sanata meraklı dostlar sık sık derler ki:</p><p style="text-align: justify;"> Her şey, toplumun düzen meselesi, ekmek sıkıntısı, istismarı önleme savaşı, fakirlik, zenginlik ve iktisat mıdır? Bunun yanında insanı insan yapan güzel duygular, müzik, ormanda kuşların ötüşü, çayırlarda kuzuların meleyişi, denizin maviliği, bulutun beyazlığı yok mudur? Bir yazar daha çok bunlardan söz açmamalı mıdır?</p><p style="text-align: justify;"> Günümüzdeki gerçekçi ve akılcı yazarlara karşı yöneltilen bu tenkide en güzel cevabı, çağımızın büyük düşünürü Jean-Paul Sartre vermektedir:</p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiILHpCGzfAVL9ZVFkmysuDKGUBvZes3V_gKobv0JXwkeFnxHSVLGD1yUdwpzqHKNaBe2V2NqU0F4pUGmp81FdboLFkkgkbEDmNYFyTBWPSmzEgEGUmC_kKrGCF8DCLbQt8Ke9ee9RKzUKNR8lQ9t9bIGjefSbTNbEjDK5vV769UQYOA711WsQZ6mn1QNM/s500/7236321-L.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="385" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiILHpCGzfAVL9ZVFkmysuDKGUBvZes3V_gKobv0JXwkeFnxHSVLGD1yUdwpzqHKNaBe2V2NqU0F4pUGmp81FdboLFkkgkbEDmNYFyTBWPSmzEgEGUmC_kKrGCF8DCLbQt8Ke9ee9RKzUKNR8lQ9t9bIGjefSbTNbEjDK5vV769UQYOA711WsQZ6mn1QNM/s320/7236321-L.jpg" width="246" /></a></div> <b> "... Biz bir belâya uğramış hayvanlarız. Ama, birden anladım ki, insanın insanlıktan çıkması, insanın insanı sömürmesi, aç kalması gibi dertlerin yanında metafizik dertler bir lükstür. Ortada açlık diye bir dert var mı, var..."</b><p></p><p style="text-align: justify;"><b> "... Aç bir dünyada edebiyatın işi nedir? Kimden yana olacak? Ahlâk gibi edebiyatın da evrensel olması gerekir. Eğer yazar herkese seslenmek ve herkesçe okunmak istiyorsa, çoğunluğun yanında, açlıktan ölen milyarlardan yana olmalıdır. Bunu yapmadıkça, mutlu bir azınlık hizmetindedir ve onun gibi sömürücüdür..."</b></p><p style="text-align: justify;"><b> "... Yazar, aç milyarlar için yazmadıkça hep bir tedirginlik duygusu altında ezilecektir..."</b></p><p style="text-align: justify;"><b> </b>Sartre, Fransa gibi çok ileri bir ülkede, yazarların her şeyden önce dünyadaki sömürülen aç kalmış milyarlarca insanı düşünmesi gerektiğini söylerse, Türkiye gibi çok geri ve çok düzensiz bir ülkede kalem işçisine düşen görev nedir? </p><p style="text-align: justify;"><b> </b>Ormanda kuşların ötüşü, çayırlarda kuzuların meleyişi, denizin maviliği, bulutun beyazlığı güzeldir. Ama bu güzellikler insanlığı insanlığa lâyık bir seviyeye eriştirmeye yetmiyor. Hatta bu çeşit bir edebiyat böyle bir çaba göstermeden kaçınanların hem şahsen avunmasına, hem de etrafını avutmasına sebep oluyor.</p><p style="text-align: justify;"> Dava, avunmak veya avutmak değil, gerçekleri ortaya koymak ve halkı bazı gizli kapaklı, sahte yaldızlarla paketlenmiş ahlâksızlıklara karşı uyarmaktır. Bunu etkili şekilde yapabilmek, bir anlamda sanatın en büyüğüdür.</p><p style="text-align: justify;"> (ÇETİN ALTAN / Kopuk Kopuk - Bilgi Yayınevi) </p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: center;">***</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: center;"> <i> </i>Ben tek bir şeye inanıyorum, gerçek diyelim bunun adına, çok büyük bir şey bu, onu keşfetmemiz gerek. Sanatçının varlık nedeni bu, gerçeğe bağlı kalmak, onu neredeyse bulup ortaya çıkarmak. </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijHfyqsx-orLYxgBkDTKU_B_o-QXHZpfCZJNAdC-eIuXIHXBTb55OFCnzczYLgCA4ad5Z6a1kVUc8Wf5l1snkC5nbJIIlcYfaF89C89oVxdAcspca2ixtlSqzcO5_M6P9f-Iw5QGVvfsKgd67E068FIG8DXDUqMKfDNY8QRWFgkaROOMYTWXZhVvV0_UI/s613/katherine.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="613" data-original-width="460" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijHfyqsx-orLYxgBkDTKU_B_o-QXHZpfCZJNAdC-eIuXIHXBTb55OFCnzczYLgCA4ad5Z6a1kVUc8Wf5l1snkC5nbJIIlcYfaF89C89oVxdAcspca2ixtlSqzcO5_M6P9f-Iw5QGVvfsKgd67E068FIG8DXDUqMKfDNY8QRWFgkaROOMYTWXZhVvV0_UI/s320/katherine.jpg" width="240" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">KATHERİNE MANSFIELD</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">***</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i>"Hayatta, dilde, anlatıda, insanlıkta her şey yolundaysa, yazılacak ne var?"</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(ADALET AĞAOĞLU)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Merhaba!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-17883742762190066692023-11-09T21:30:00.000+03:002023-11-09T21:30:53.930+03:00HANGİ GEMİDEYİZ ?<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCsMgv5Sqd0Df-mxlRFEuzkJfFVrBhARSJ7OtTpHMu44qcpKfUd95etcXg6iCMLJSfQneRlQZxVqliLk7-jcFE2fosTmhpbQEIqiEDXkMpmJxZZuuKL-n9w3pOiSMsexzIUXbulL3Kg1OPF4zYDvJ9pkuAHVT2YGlrdI_ykioA-ifGjMGabYO-_34lmXI/s1167/mustafa-kemalle-yolculuk-6504a055de7e3.webp" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1167" data-original-width="800" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCsMgv5Sqd0Df-mxlRFEuzkJfFVrBhARSJ7OtTpHMu44qcpKfUd95etcXg6iCMLJSfQneRlQZxVqliLk7-jcFE2fosTmhpbQEIqiEDXkMpmJxZZuuKL-n9w3pOiSMsexzIUXbulL3Kg1OPF4zYDvJ9pkuAHVT2YGlrdI_ykioA-ifGjMGabYO-_34lmXI/s320/mustafa-kemalle-yolculuk-6504a055de7e3.webp" width="219" /></a></div><div style="text-align: justify;"> Cumhuriyetin öğretmeni, ozan Ali Yüce'nin, <i style="font-weight: bold;">"Dersimiz Bağımsızlık" </i>şiirinde, </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;"><b><i>"Benim halkım</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Barışın özgürlüğün anası</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Tohumla sütkardeş</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Toprakla yaşıt kavgası</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Sopasıyla ordular kovalamış</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Cepheler yarmış kağnısıyla</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Büyüdükçe güzelleşmiş kavgası</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i>Destan olmuş efendiler..."</i></b></div><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div style="text-align: justify;">deyişinde dile gelen gerçeği erkenden duyumsamış büyük önderin, Mustafa Kemal'in; daha kitapları yazılmadan ortaya koyduğu örnek bir tanıtım ve halkla ilişkiler çabasını, ne zamandır unutulduğu yerden kucaklayıp <span style="font-weight: bold;">Mustafa Kemal'le Yolculuk </span>(Doğan Çocuk) yapıtıyla hayatımıza taşıyor <b>Mavisel Yener</b>:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"> <i>"Gemilerin yaşamı insanlarınkine benzer. Onlar da bu evrende birer geçici yolcudur; isimleri vardır, özlenirler, fırtınalara direnirler, bazen yollarını kaybeder, güvenli liman bulunca sığınırlar, kimi zaman da unutulup gider, kimi zaman da tarihe geçerler..."</i></div><div style="text-align: justify;"> </div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNqq4C1d088_sFgaIRt8r-olkDSPw57PXFIxRPxv05EgPO2lPftYEm7XE26Ose0B1K0iTdnzZ-mOzkRiWPvfvK54R135vsElYQq51GUy4XfH9Pl2SEIlhb9RREkpKfZ5loXXrDA1zmESYBDXTGnlvt7GhyEoDy-MISbR7jifDUX5GtR9uq0HdSF_vH-Sk/s1300/turkiye-is-bankasi-karadeniz-vapuru-96-yil-vmlyr-istanbul-bigumigu-3-1300x680.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="680" data-original-width="1300" height="334" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNqq4C1d088_sFgaIRt8r-olkDSPw57PXFIxRPxv05EgPO2lPftYEm7XE26Ose0B1K0iTdnzZ-mOzkRiWPvfvK54R135vsElYQq51GUy4XfH9Pl2SEIlhb9RREkpKfZ5loXXrDA1zmESYBDXTGnlvt7GhyEoDy-MISbR7jifDUX5GtR9uq0HdSF_vH-Sk/w640-h334/turkiye-is-bankasi-karadeniz-vapuru-96-yil-vmlyr-istanbul-bigumigu-3-1300x680.jpg" width="640" /></a></div><br /></div><div style="text-align: justify;"> Evet, Karadeniz Gemisi'ndeyiz. Onun öncesi ve sonrasında da hayatımıza <i>"karışanlar" </i>var elbette ne ki 1919-1926 arasında büyük görevler üstlenmiş ikinci gemi bu! Birinciyi çok iyi tanıyoruz, <i>Bandırma Vapuru</i>. Gelin görün ki ikinciyi bilenimiz az!</div><div style="text-align: justify;"> Oysa çoktan tarihe geçmiş bir yolculuktan, onun <i>"kahramanı" </i>bir gemiden söz ediyoruz. Bu arada yolculuk (ya da anlatı) boyunca <i>Atatürk Türkiye</i>'sinin daha hangi çaba ve çalışmalarının unutulduğunu/unutturulduğunu da düşünmeden edemiyoruz.</div><div style="text-align: justify;"> Tükenmiş bir <i>"imparatorluğun" </i>tükettiği, yoksul ve yoksun, dahası işgal altında ve yapayalnız bıraktığı koca yurt Anadolu'yu ayağa kaldırma/yeniden var etme uğraşı için yola <i>Bandırma Vapuru</i>'yla çıkan <i>Mustafa Kemal</i>, <i>Cumhuriyet </i>henüz 3 yaşındayken bambaşka bir gemi yolculuğu daha tasarlıyor.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1XV_tBMTTxf2xAf8oPYH4RLwpALWuznepeAWDgdVG-_8dNvJEG-jTJdQM98Ypf1CCcZzFd2FDZUCTCCX12bcbXbUoSuHeC7JlOrmUFvSHBnRT7lllV59_8nj6bHJ1rKQDgUOe1dZRc49ojIIIDXKvUtoiUYl4NZB4c1XbMfd5MkbG3bD9vffD7trmmUo/s417/1520154544775.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="263" data-original-width="417" height="253" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1XV_tBMTTxf2xAf8oPYH4RLwpALWuznepeAWDgdVG-_8dNvJEG-jTJdQM98Ypf1CCcZzFd2FDZUCTCCX12bcbXbUoSuHeC7JlOrmUFvSHBnRT7lllV59_8nj6bHJ1rKQDgUOe1dZRc49ojIIIDXKvUtoiUYl4NZB4c1XbMfd5MkbG3bD9vffD7trmmUo/w400-h253/1520154544775.jpg" width="400" /></a></div><div style="text-align: justify;"> Bu kez kendisi yok yolcular arasında ama onun düşleri, düşünceleri, umut ve idealleri var. Kadın-erkek sanatçı, öğretmen, gazeteci, yazar, iş insanları, çevirmenlerin oluşturduğu 285 kişilik bir tanıtım ekibini, genç <i>Cumhuriyetin</i> 3 yılı gibi kısacık bir dönemde ortaya koyduğu ürünlerin yanı sıra gelecek hedeflerini de anlatmak üzere görevlendiriyor. </div><div style="text-align: justify;"> Gemide sanat yapıtları ve ürünlerden oluşan hayranlık uyandıran bir de sergi var.</div><div style="text-align: justify;"> (...)</div><div style="text-align: justify;"> <i>Mavisel Yener</i>'in akıcı, merakımızı diri tutan anlatımıyla kurguladığı bu yolculuğa zaman zaman şaşkınlıkla, çoğun hayranlıkla arada da hüzün ve kederle tanık oluyoruz. </div><div style="text-align: justify;"> <i>Milli Mücadele</i>'nin utkuyla sonuçlandığı tarihe kadar neredeyse savaşsız bir gün geçirmemiş bir halkın <i>"gayrık yeter" </i>diyen bir önderlikle/<i>Atatürk</i>'ün özgürlük ve bağımsızlık ilkesiyle bu kadar kısa bir zamanda neleri başardığının farkına varmak, böylesine ciddi ve dikkatli, büyük bir titizlikle hazırlanmış bir tanıtım etkinliğinde kendimizi o geminin güvertesinde, salonlarında duyumsamak elbette şaşkınlık ve hayranlık uyandırıcı (Onlarca üniversitemizin iletişim fakültelerinin kaçında <i>Atatürk</i>'ün bu tanıtım çaba ve çalışmasına değinilmektedir, doğrusu yaman merak etmekteyim).</div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlPnX96oJzMIIL8qQLhL7ZjlWigxsMGUCA9twRdL3R5wuYJOkCCl0SU9IzW3ORFHepZlFwkCGoE8EjeU8k_FpyxLQGYQJxn1Zktex8PkRrzuI7X8TT35mb4SfY0FjVo5dVQTaShntymFa3n2IztnH-Ln_VL81s6weLMJKRStJWk8kjCksu5hoE4M0R38A/s460/tablo-iceren-bir-resim-aciklama-otomatik-olarak-o.webp" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="283" data-original-width="460" height="197" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlPnX96oJzMIIL8qQLhL7ZjlWigxsMGUCA9twRdL3R5wuYJOkCCl0SU9IzW3ORFHepZlFwkCGoE8EjeU8k_FpyxLQGYQJxn1Zktex8PkRrzuI7X8TT35mb4SfY0FjVo5dVQTaShntymFa3n2IztnH-Ln_VL81s6weLMJKRStJWk8kjCksu5hoE4M0R38A/s320/tablo-iceren-bir-resim-aciklama-otomatik-olarak-o.webp" width="320" /></a></div> Keder neresinde bu işin derseniz, <i>Karadeniz Gemisi</i>'nin bu müthiş yolculuğunun her anında, <i>"Bugün böyle bir tanıtım yapmaya kalkışsa yetkililer" </i>sorusunun yanıtı tadımı kaçırdı, tedirgin etti beni. Sahi o gemide kimler olurdu ve ne anlatırdı bugün neredeyse hiçbir alanda kendine yetmez halde olan, yetişmiş işgücünü <i>"dışarı"</i>ya kaçıran, ülkeler topluluğunda saygınlığı yitmiş Türkiye'miz hakkında?</div><div style="text-align: justify;"> Zorlu bir mücadelenin ardından yepyeni ve bambaşka bir güneş gibi doğmuş, üstelik <i>Osmanlı</i>'nın borçlarını da ödemeye durmuş genç <i>Cumhuriyetin </i>daha kuruluş yıllarında ortaya koyduğu öncelikle dört <i>"beyaz"</i>ı (bez, tuz, un ve şekeri) kendisinin üretme başarısı, ülkenin dört bir yanında yükselttiği fabrikaların, kısacası 25 yılda; ekmek için, hayat için yarattığı ne varsa bugün ortada olmayışı, biliyorum, <i>Karadeniz Gemisi</i>'nde yolculuk ederken sizin de tadınızı kaçıracak.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">(Y. BEKİR YURDAKUL - Cumhuriyet Kitap)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;"><i>Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.</i></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım</div><div style="text-align: center;">Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim</div><div style="text-align: center;">Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.</div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;"><i>Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.</i></div><div style="text-align: center;"><i><br /></i></div><div style="text-align: center;"><i> </i>Deniz Eskisi</div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">(İLHAN BERK)</div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">Saygıyla,</div><div style="text-align: center;"><br /></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-67898495478729976712023-11-05T11:09:00.000+03:002023-11-05T11:09:46.647+03:00İYİ Kİ ŞAİRLER VAR !<p style="text-align: center;"> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4BMvHS0YvfezuGANyI--eb6IBj_Gm2v2j5IeUp0b-8vwehAoNcMJN2RHCev_DBHXQzP6Fu52gwoQIQYtu4BUrhkZPAmPfyuU_T3h35F5ghAiEwKU4h6l6nGo6zcoh1OLuTdYAJD9qGgUXIbbDQwOwQKRaYMzcaRSj3AgpHtNgbDAdKgeYR9swAKkhzls/s864/turk-siirinde-yenilesme-hareketinin-onculerinden-cahit-kulebi-165225-20230619.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="486" data-original-width="864" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4BMvHS0YvfezuGANyI--eb6IBj_Gm2v2j5IeUp0b-8vwehAoNcMJN2RHCev_DBHXQzP6Fu52gwoQIQYtu4BUrhkZPAmPfyuU_T3h35F5ghAiEwKU4h6l6nGo6zcoh1OLuTdYAJD9qGgUXIbbDQwOwQKRaYMzcaRSj3AgpHtNgbDAdKgeYR9swAKkhzls/w640-h360/turk-siirinde-yenilesme-hareketinin-onculerinden-cahit-kulebi-165225-20230619.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">CAHİT KÜLEBİ</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> "12 Eylül 1980 darbesi, Türkiye'yi olumsuz etkilemiştir. Darbecilerin eliyle partilerin kapatıldığı, demokrasinin rafa kaldırıldığı tarihtir. Toplumun üzerinden silindir gibi geçtiği zulüm ve baskı dönemidir. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> 1983 yılı ise Türk Dil ve Tarih kurumlarının kapatıldığı, diğer devrimler gibi Dil Devrimi'ni de sonlandırma gayretinin zirve yaptığı tarih olarak kabul edilmelidir.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Türk Dil Kurumu çalışanları, üyeleri öyle adanmış ruhlardı ki 1983'te kuruma el konulduğunda, hepimiz orada olmayı görev bilmiş, toplanmıştık. Biz yuvasına yılan girmiş kuşlar gibiydik. Genel yazman Cahit Külebi hüngür hüngür ağlıyordu. Ağlamaması fısıldanınca, <i>'Ağlarım, şairleri ağlamayan milletin anası ağlar!' </i>demişti Külebi."</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (Yrd. Doç Dr. TAYYİBE UÇ - Dil Kimliktir) </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">***</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Tanrım, dedik, iyi ki şairler var!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Kim, hiçbir şeyi incitmeden, düzeysizliğe de itmeden; tam karşıtı, o düzeysizlikleri en alışılmış, sıradan sözcüklerle bile gerileterek böyle bağırabilirdi? Kim, iç sesin titreşimleriyle yinelenen en eskimiş sözleri yenileyebilir, kim, mezar taşlarını dirilerin içe akıtılmış gözyaşlarıyla sulayıp güzelleştirebilirdi? Kim, bir ân'ı, o ân içinde kendini gizlemeden, kendini beş paralık da etmeden yaşamın alnına böyle ışıltılı bir yıldız gibi çakabilir; o ân'ın kendi gerçeğiyle varolduğuna insanları kim böylesi inandırabilirdi?</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Tanrım, dedik, iyi ki şairler var!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (ADALET AĞAOĞLU - Yazsonu)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">***</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Tanpınar, büyük yetenekli bir sanatçı, bir düşünür olduğu kadar, sıcağın sıcağı bir insandı, bir çeşit "insanı kâmil"di. Bir Çin atasözüne, "Bir şair, şair olmadan önce insan olmalı" diyen atasözüne dayanarak, söyleyebilirim ki, elli altmış yıldır yakından uzaktan tanıdığım sanatçılar içinde, bu atasözünü doğrulayan çok az kimselere rastladım. Bunlardan biri, hiç kuşkusuz Tanpınar'dı. Nâzım Usta'nın, Cahit Sıtkı'nın, Bedri Rahmi'nin, Aziz Nesin'in, Yaşar Kemal'in, Abidin Dino'nun insanlıkla sanatçılığı atbaşı beraber yürüttüklerine yakından tanık olmanın mutluluğunu tatmışımdır.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Sanatçı olmak kolay değil, insan olmaksa hiç mi hiç.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Ne mutlu, insan-sanatçı olabilenlere.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (VEDAT GÜNYOL - Giderayak Yaşarken, 1987)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Merhaba!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-27284887417335153192023-10-29T10:41:00.000+03:002023-10-29T10:41:20.558+03:00RANT, KÂR; NEREYE KADAR ?<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwwtZjOKj3vngyQSeX5c-Y8EMaROs762OU0-PkUPFM4__kuMz0AIMtfZZOtKvR1fyVESSaHUaY-KoBJlltjFPohcw1MaxdTPe0mZytHqXPrXWh1fACeM4fryBkFyDRLs2Os3UxUQFgZ0D12VC8N32npZ197A64gBYbfAp9jAUgfIMkUbm3P8437vL0Fh0/s816/201801101802537621-agri-dagi-nin-eteginde-harman-goruntusu.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="576" data-original-width="816" height="453" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwwtZjOKj3vngyQSeX5c-Y8EMaROs762OU0-PkUPFM4__kuMz0AIMtfZZOtKvR1fyVESSaHUaY-KoBJlltjFPohcw1MaxdTPe0mZytHqXPrXWh1fACeM4fryBkFyDRLs2Os3UxUQFgZ0D12VC8N32npZ197A64gBYbfAp9jAUgfIMkUbm3P8437vL0Fh0/w640-h453/201801101802537621-agri-dagi-nin-eteginde-harman-goruntusu.jpg" width="640" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> 1950'lerde Demokrat Parti iktidarıyla hızlandırılan iç göç, kentleri cazibe merkezi kılmaya dönük gibi görülse de <i>"Marshall Yardımı" </i>, <i>"Truman Doktrini" </i>ülkenin her alanda dokusunu bozmaya dönük bir adımdı. <i>"Küçük Amerika" </i>yaratma hayali, üretmeyen bağımlı bir Türkiye var etmek zihniyetini yansıtıyordu. Adım adım bu proje hayata geçiriliyordu.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Göç, günümüzde, refah ve daha iyi bir yaşam arayışı olmaktan çıkmıştır bence! Bazı bölgelerde bu tetikleyici bir neden olabilir. Ama yaşadığımız coğrafyadaki iç ve dış savaş, kaynakların yağmalanması, toprağın verimsizleştirilmesi, eğitimin yetersizliği, siyasi iktidarın ülkeyi <i>"rantiye alanına" </i>çevirmesi...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Tarıma dayalı bir ekonomiyi inşa etmek varken köylülüğü ortadan kaldırma çabası, her köyü bir mahalleye çevirerek tarımsal üretim alanlarını kıraçlaştırma, köylülüğün tarımsal üretimle bağını koparma çabaları... Bu mecradaki küçük üreticinin kooperatifleşerek tarım ekonomisini gelişkin kılabilecek, kendisini de toprağa bağlı yaşatabilecek değer üretmeden uzaklaştırmak...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> <b>Suyunun, yeraltı kaynaklarının yağmalanması sonucu; bağlı, bağımlı bir kitle yaratmak siyaseti yıllardır inşa edilen bir gerçektir. </b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><b> </b>Eğer "<i>göç"</i>ü konuşacaksak öncelikle bunlardan söz etmeliyiz. Böylece <i>"göç kültürü"</i>ne nasıl bakmamız gerektiğini daha iyi anlayabiliriz sanırım.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Yerli üretimin bu denli verimsizleştirilip cılızlaştırılmasının nedenlerini sorgulayınca, asıl toprak göçünün neden/nasıl/niye başladığını anlayabiliriz.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Köylülük bugün iflas etmiştir.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Kemal Tahir, 1967'de Bozkırdaki Çekirdek'i yazarken Köy Enstitüleri gerçekliğiyle (dönemin tek parti iktidarıyla) bitevi alay etmişti. Sanırım bugünkü sonuçları görseydi o romanı yazdığına pişman olurdu!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> <i>"Yapan da biz yıkan da biz" </i>diyordu.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> (FERİDUN ANDAÇ - Cumhuriyet Gazetesi)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">***</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Çağlar boyunca insanlığın biriktirdiği, geliştirdiği, bulduğu ne varsa ki hepsinin amacı yaşamı daha kolay, eğlenceli kılmaktı... Yine insanın bula bula <i>"bulduğu" </i>kâr (aslında soygun) düzeni, bilimsel her gelişmeyi insanın zararına kullanmayı <i>"başardı" </i>, hem de gözünü kırpmadan hem de ayırmadan.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Bilimsel ve teknolojik gelişmeler; mutluluk yerine yalnızlık, rahatlık yerine umarsızlık, paylaşım yerine bencillik olarak yansıdı insan yaşamına egemen aklın / gücün büyük "başarısı"yla...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> <i>Platon</i>, yıllar değil, yüzyıllar önce ve <i>"büyük bir öngörüyle, insanlığın bazı buluşlarının iki taraflı çalışabileceğine dikkat çekmişti: İyiye kullanım ve kötüye kullanım."</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i> </i>(...)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Bula bula bulduğumuz yönetim hallerinin, onların en ahlaksızı kapitalizmin, değil <i>"bazı" , "her"</i> buluşu insanlığın zararına da kullanabileceğini öngörememiş işte <i>Platon</i>. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i> </i>(Y. BEKİR YURDAKUL - Cumhuriyet Kitap)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Merhaba!<i> </i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> </div>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5241035964174978094.post-71902637980108038952023-10-21T17:43:00.000+03:002023-10-21T17:43:09.557+03:00ACI<p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: center;"><i><b>Acı, insanı yüceltir,</b> </i></p><p style="text-align: center;">der Alfred de Musset. Hangi acı bu? Bedensel acı mı? Değil. Yürekte, düşüncede çekilen acıdır asıl insanı yücelten. </p><p style="text-align: center;">(VEDAT GÜNYOL - Giderayak Yaşarken)</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: center;">***</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p style="text-align: center;"><b><i>"Mutluluk gelimi gidimi tez bir konuktur; acı ise, gittiği yere postu seren yüzsüzün teki!.."</i></b></p><p style="text-align: center;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRY0xiK7LMCyUUzMg-rtBoD54_tLMHUwRzgR9VUk3BO4H5sHcjoDeAZE58ReadRIWbK2F33L9O0MjMEf4AuxGodr13z_jFxTsOkSKzOiS1QpQjt5RM42ioj3JG-1UpoWc8K7en7C7rEvkXk64ySylKscyF1L3heFpcocjeaDEtGkfbrdfIZ-Nh1tZeLDY/s298/adnan-binyazar.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="298" data-original-width="298" height="298" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRY0xiK7LMCyUUzMg-rtBoD54_tLMHUwRzgR9VUk3BO4H5sHcjoDeAZE58ReadRIWbK2F33L9O0MjMEf4AuxGodr13z_jFxTsOkSKzOiS1QpQjt5RM42ioj3JG-1UpoWc8K7en7C7rEvkXk64ySylKscyF1L3heFpcocjeaDEtGkfbrdfIZ-Nh1tZeLDY/s1600/adnan-binyazar.png" width="298" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">ADNAN BİNYAZAR</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(Bozkır Aydınlığında Aşk)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> Bedende yaratılan oyuklar sağalıyor da, yürek oyukluğu hep işliyor. Eş yitirmenin yarattığı oyuk ise hiç sağalmıyor. Büyük ozanlara büyük şiirleri, yüreği depreme uğratan içsel acılar yazdırtıyor olmalı. Eşimin artık yaşamadığı bir İstanbul yazında beni sabahlara kadar dinleyen Fazıl Hüsnü Dağlarca, "Eş Ağıdı - Gömüt Taşında Söylemeler" şiiriyle, acıma ağıt yaktı: </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">O Çorum'da doğmuş Hititli bir kız</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Ben Hititli bir genç</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Sevgimizi kıskanan ölüm</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Bütün ölümlerden iğrenç</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Gömüldü ya Çorum toprakları hep açar</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Nice çiçekleriyle onu</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Ben gece gündüz sevgisini açarım</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Yadsırım ölüm denen sonu</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Hitit karanlıklarında</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Sesin gecemizi aydınlık ederdi</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Sanki güzelliğin:</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">"Sen beni benden çok yaşayacaksın" derdi.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Karımı çok sevdim ben binlerce yıl</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Seviyorum da</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İşte gece bir gündüz bir çiçek</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Hitit yeli evliliğimizi büyütür Çorum'da.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Ne yazar deme karısı ölmüş de</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Acısından dev olmuş işte:</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Gök ağzında leblebi</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Bakışları Hitit elleri Çorum</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Yazar yüreğine Adnan - Binyazar</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">(Temmuz 1991)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i>"Eş yitiren, zamanın anahtarını elinden düşürür."</i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; font-weight: bold; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOBFvTNBMe8JtyV8jd4tvC3O1Bz6l72xk8dL47Dpd-3ecmgmGDhYJRplTacgoU2c3jzK504O0Jg4yGJZInVYkWiAR81bK_m2CBkGENCCHDXPO_l1_E7tWASw3LLHHYtI7K9jnqW7ZFy6g_pqas-2Dm4vNCYvz19VPp5zgOd9_tmoEAraXZ57tWJQKYaCA/s345/220px-Masalini_yitiren_dev.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="345" data-original-width="220" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOBFvTNBMe8JtyV8jd4tvC3O1Bz6l72xk8dL47Dpd-3ecmgmGDhYJRplTacgoU2c3jzK504O0Jg4yGJZInVYkWiAR81bK_m2CBkGENCCHDXPO_l1_E7tWASw3LLHHYtI7K9jnqW7ZFy6g_pqas-2Dm4vNCYvz19VPp5zgOd9_tmoEAraXZ57tWJQKYaCA/w127-h200/220px-Masalini_yitiren_dev.jpg" width="127" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; font-weight: bold; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; font-weight: bold; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; font-weight: bold; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; font-weight: bold; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; font-weight: bold; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; font-weight: bold; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Merhaba!</div><br /></div><p></p>karvenarhttp://www.blogger.com/profile/07294176165857890927noreply@blogger.com0