28 Eylül 2014 Pazar

ORTAKÇININ OĞLU-TALİP APAYDIN



   
  

   "Karanlık, uzun, engebeli bir köy yolunda, ışığa doğru yürüyen bir çocuğun fotoğrafını gördüm. Elinde bir keman tutuyor ve bir konçerto çalıyordu." (OĞUZ MAKAL)

   "Oğuz Makal'ın sözünü ettiği o çocuk, Talip Apaydın'dır. Çaykovski'nin keman konçertosundan Canzonetta'yı çalarak yürümektedir." (ÖNER YAĞCI)

   "Talip Apaydın Türk köylüsünden konçerto çalan; roman, öykü, şiir yazan aydın çıkarmanın ocağı Köy Enstitüleri'nin yetiştirdiği bir kişiliktir."

   "Köy Enstitüleri Türk Devrimi'nin buluşudur. Talip Apaydın'ın yaşamı ise, o buluşun yarattığı destansı öykünün tipik örneklerinden biridir. 'Ortakçının oğlu' Apaydın, Köy Enstitülü aydının bütün özgün ve tipik özellliklerini kişiliğinde birleştirmiştir." (ADVİYE MERAL)





TALİP APAYDIN 
(d. 1926 Polatlı-Ankara, ö. 28 Eylül 2014 Ankara)

(İlkokuldan sonra Çifteler Köy Enstitüsü'ne, ardından Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'ne kaydoldu. Daha sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü'nü bitirdi. 1979 yılından sonra emekliliğine kadar Turhal ve Amasya'da öğretmen olarak görev yaptı.)



KENDİ ŞARKIM

Yalnızlık tarlasının geniş düzünde
Tek başına yaşıyan kuşlar gibi
Yaşadım dayanabildiğim kadar
Öğüncüm bu olacak yeryüzünde

Bir yol ki kendimizden başlar
Kolay olmıyan güzel olan
Gelecek Türkiye'ye gidecektir
Geçip yalnızlığın tarlasından

İnanıyorum gerçek bu tarafta
Öyle gecelerim oldu ki apaydınlık
Pişman değilim üzgün değilim
Git kafamdan yalnızlık



UĞURLAR OLSUN GÜZEL İNSAN!




Merhaba!








23 Eylül 2014 Salı

İNSANLIK VE SANAT



"En büyük güç alçakgönüllülüktür."

DOSTOYEVSKİ




   Esengül Kaya, 11 yaşında Nesin Vakfı'na gelmiş. İlk üç yılında Aziz Nesin'i tanıma tanıma fırsatı bulmuş. Şimdi kendisi gibi vakfa sığınan çocuklara öğretmenlik yapıyor. Seramik öğretmeni Kaya, "Akşam yemeklerini Aziz Nesin'le birlikte yerdik. Eğitim üzerine toplantılar yapardık. Bize hep 'İzan nedir çocuklar...İzan çok önemli. İnsan kendini bulmalı...Hayata dair çözüm yolları üretmeli' derdi. Aziz Nesin bizlere dilin, dinin, ırkın öneminin olmadığını, önceliğin insanlıkta olduğunu öğretti" diye anlatıyor gazetedeki röportajında.




AZİZ NESİN



"Kişi, mutluluk için gerekli her şeyi kendi içinde taşır."

DİYOJEN



   Değerli sanatçı, heykeltıraş Meriç Hızal kendisiyle yapılan söyleşide "Öğrencilerinize öğütlediğiniz en önemli şey nedir?" sorusunu şöyle yanıtlamış:

   "Kendini tanı." Bu benim icadım değil, Apollon Tapınağı'nın alnında yazılı. Çünkü kendilerini tanırlarsa samimi olurlar. Lütfen diploma almak için gelmesinler. Şadi Çalık Hoca'da öyle derdi. Eğitimdeki rol modelim Şadi Hoca'dır. Atölyeye ilk girdim, asistana "ne yapayım" diye sordum."Hiçbir şey yapma, rıhtıma çık. Herkes rıhtımda" dedi. Ben başlamak için direttim. Oradan biraz çamur aldım, boynu moynu olmayan İbiş gibi bir büst yaptım. Uzun boylu bir beyefendi geldi içeri, yaylanarak yürüyordu. İncecik sesiyle, "Sen yeni mi geldin?" diye sordu. Uzun parmaklarıyla büstün göz kapaklarına belirgin bir plan yaptı. Sonra yine yaylanarak giderken "at onu şimdi" dedi ve çıktı. Atsam kıyamıyorum, atmasam hoca beğenmedi kendime yediremiyorum. Kıvranırken bir baktım kapının aralığından eğilmiş bana bakıyor; "Bana bak yeni gelen" dedi, "Her dediğimi yapma. Yoksa Şadi Çalık olursun. Sen, sen olacaksın!"
   Aynı şeyi yapmaya ve aynı duyguyu vermeye çalışıyorum.





MERİÇ HIZAL



   "Yazarın, ressamın, müzisyenin, yontucunun her zaman iki anası vardır; 
biri onu doğuran, emziren anadır,
öbürü doğup büyüdüğü kültür ortamıdır,
yani vatanıdır."

OSMAN ŞAHİN




OSMAN ŞAHİN

   
      Mahmut Makal'a göre zaman içinde, eğitim yoluyla oluşturulması gereken durum şu olmalıdır:

   Bilimsel, kültürel ve sosyal kaynaklar, yurt kaynakları, uygarlık birikiminden yöntemli bir biçimde yararlanarak edebiyat tarihi bilinci oluşturur. Bu birikimlerden yararlanmasını bilen her ulus, kuşaklararası bağıntıyı da geliştirecektir. Toplumsal katmanlar arasındaki hoşgörü de böyle gelişir.



MAHMUT MAKAL


   İnsanlığın içinde yaşadığı büyük dönüşümü en iyi anlayabilenlerden biri Bertolt Brecht oldu. Brecht, gerçek bir dram yazarıdır. En büyük amacı, kitleleri, piyeslerini görenleri, dinleyenleri değiştirmektir. İnsanlar tiyatrodan çıktıkları zaman, yalnızca sarsılmış değil, değişmiş de olmalıdırlar. Uygulamada iyiye, bilinçli uyanışa, eyleme, ilerlemeye yönelmişlerdir. Çünkü estetik etkinin işlevi, sosyal, ahlaksal bir dönüşüm oluşturmaktır. (SERVER TANİLLİ, Uygarlık Tarihi)



   SERVER TANİLLİ (d.1931-ö.29 Kasım 2011) Yazar, anayasa hukuku profesörü. 7 Nisan 1978 günü terör ortamında silahlı saldırıya uğrayıp, belden aşağısı tutmaz oldu. Fransa'ya gidip uzun yıllar Strasbourg Üniversitesi'nde çalıştı. 1980 sonrasında düşün ortamını ve özellikle de gençliği etkilemiş olan "Uygarlık Tarihi (1973) üniversitelerde ders kitabı olarak okutuldu.


   Les Lettres Françaises dergisinin 25 Mart 1945 tarihli sayısında Picasso'nun şu bildirisi yayınlanmıştı:

   "Bir sanatçı nedir dersiniz? Ressamsa yalnız gözleri, müzikçi ise yalnız kulakları, ozansa kalbinin her katında bir lir ve hatta boksörse, yalnız adaleleri olan bir ahmak mı? Tersine aynı zamanda siyasal bir kişidir sanatçı. Bütün varlığı ile tepki göstermesi gereken, acıklı, keskin, mutlu olayların karşısında her an bilinçli olması zorunlu bir kişidir sanatçı. Başkalarına karşı ilgi göstermeden yapabilir mi kişi...Kendisine bol bol canlılık getirenlerden kopabilir mi? Resim, odaları süslemek için yapılmamıştır. Resim, düşmana karşı saldırıda ve savunmada kullanılması gereken bir savaş silahıdır."


Ve düşman, Picasso'nun birçok defalar belirttiği gibi,
bencilliği ve çıkarı için başka insanları sömüren kişidir.

SERVER TANİLLİ




Merhaba!
   

16 Eylül 2014 Salı

ZİLLİ KURT



                                                                                 
                                                                                    YAŞAR KEMAL

                                                     (d. 1926- Hemite(Gökçedam) Köyü-Kadirli Osmaniye)
     (1973' te Türkiye Yazarlar Sendikası' nın kuruluşuna katıldı ve 1974-75 yıllarında ilk genel başkanlığını üstlendi. Yapıtları kırkı aşkın dile çevrilmiştir.)



                                                                                     ZİLLİ KURT
                                                                                 


     Kurtlar, Anadolu' da bir koyun damına girdimi, bir tanesini yemez, hepsinin boğazını sıkar. Kurdun ağzı değen koyun yaşamaz. Bir gece bütün bir köyün koyununu yok edebilirler. Kurt çeker gider. Köylüler atlara binip kurdun ardından giderler, silahsız, köpeklerle. Köpekler öldürmesin diye, köpeklerin boynundaki dikenli tohtları çıkarırlar. Kurdu yakaladıkları zaman fiske vurmazlar, boynuna sağlam bir kirişle zil takarlar. Kurt ne koyuna yaklaşabilir, ne köye. Acından ölür. (YAŞAR KEMAL)

                           



                                    YAŞAR KEMAL ve AZİZ NESİN                                    

    Ülkü Tamer'den okumuştum:


    Aziz Nesin Moskova'ya gitmiş. Çevirmen olarak Türkoloji'yi yeni bitirmiş Vera adlı genç bir kızı vermişler yanına.
   "Ne kadar şanslıyım", demiş Vera."Mezun olur olmaz sizin gibi ünlü bir yazara çevirmenlik yapıyorum. Üstelik iki gün sonra Yaşar Kemal geliyor, onun çevirmeni olarak da beni görevlendirdiler. Türkçemi ilerleteceğim."
    "Boşuna sevinme", demiş Aziz Nesin. "Yaşar Türkçe bilmez."
    "Türkçe bilmez mi?"
    "Bilmez."
     İki gün sonra Yaşar Kemal'i karşılamış Vera.
   Yaşar Kemal,"Merhaba bacım" demiş. Sarılmış Vera'nın boynuna, yanaklarından öpmüş. Şakır şakır konuşmaya başlamış.
    Vera şaşırmış:
   "Ne kadar güzel Türkçe konuşuyorsunuz!"
   Şaşırma sırası Yaşar Kemal'e gelmiş:
   "Anlamadım.."
   "Sizin Türkçe bilmediğinizi söylemişlerdi de.."
   Yaşar Kemal gülmüş:
   "Haa.. Demek Aziz Moskova'da."



    Şu sözler  de Osman Şahin' in:

    Yaşar Kemal gibi bir dünya devi, 300-400 yılda bir ancak gelebilir. Bu denli büyük bir romancının yarattığı roman dili de büyüktür. Çünkü Türkçe' miz büyük bir dildir. 



                                                                                     Merhaba!
   


9 Eylül 2014 Salı

BARIŞ İÇİN SANAT



Savaş ve barış ve savaş ve barış ve savaş ve barış ve savaş ve - 
Tolstoy'un romanı değil,
İnsanoğlunun sonsuz tarihi bu iki sözcüktür işte.

FERİT EDGÜ


  Yamyamlar tüm tarihleri boyunca yemişlerse on bin insan yemişlerdir. Oysa uygar dediğimiz Almanya'da Hitler, bir kaç yıl içerisinde milyonlarca insanı gaz odalarında öldürtmedi mi?




   "20. yy. insanlık tragedyalarının yaşandığı iki büyük savaşa tanıklık etti. İnsanlık bu iki büyük kıyımdan ne yazık ki dersini alamadı. Auschwitz kampında Naziler'in yaşattığı acıların insanlığa öğretemediği ders, bugün bir başka şekliyle Gazze'de yaşanıyor. Üstelik acıyı yaşamış bir toplumun siyasetçileri eliyle, yine siyasi gerekçe ve uydurma bahanelerle çocuk, yaşlı, hasta, özürlü, genç, sivil, masum, ağaç, çiçek, böcek ayırt etmeden her şey ve her değer insafsızca katlediliyor. Kan ve gözyaşı akıtılıyor. Dünya, kör şeytan misali, Hocalı, Srebrenitsa, Bağdat'ta ve diğerlerinde olduğu gibi tüm coğrafyalarda barbarca yaşananları bir kez daha sessizce izliyor."
   Diyor ve Aydınlık Gazetesi'ndeki yazısına şöyle devam ediyor Okday Korunan:
   Sanat, insanoğluna sanatlı insanı var etmeyi öneriyordu...
   ...Barbarlar, sınırlı aklın cehalet ve bağnazlığını kullanarak Tanrı'yı, toplumu ve sanatı kandırmayı seçerler. Barbarlıklarını yüzlerine vuran sanatın karşısında (dekadan sanat) sanat olmayan sanatı var ettiler. Erdem ve etik unutulduğunda suç ortaklığından ileri gidilemez...  




   Kaya Özsezgin'in sözleriyle: Türü ne olursa olsun, görsel olsun ya da olmasın, edebiyat dahil, her sanat dalının ürünleri, izleyicisiyle karşılıklı iletişim içinde olduğu sürece, onların tadından ve lezzetinden pay almayı bilen kimselere, yaşamın güzel ve alımlı yanlarını gösterir, yaşamı sevdirir.



Auschwitz'in giriş kapısı ve üzerinde yazan ünlü slogan: "Çalışma insanı özgürleştirir."


   Nazi toplama kamplarında esir tutulan bazı çocuk ve yetişkinlerin gizlice resim yaptıkları bilinir. Yakalansalar, bunun için öldürüleceklerini bilmeleri onları yıldırmıyordu. "Her gün yaşayabilmek için bunu yapmak zorundaydık" demişti oradan kurtulan biri. Sanat, özgürlük duygusunu büyütüyor.



   Ekrem Ataer'in sözleriyle: Tiranların, diktatörlerin karşısına umarsızca dikilen yegane direnç kapısı sanattır. Onun için muhaliftir sanat, onun için insana ve onun özgürlüklerine taraftır. Sanatın muhalif gücü, öğrenmenin, kitleleri uyarmanın, öğretmenin, öncü olmanın ve tanıklık etmenin tarihsel damarını besler. Onun için diktatörlerin, tiranların hedefindedir.



   Birinci Dünya Savaşı'nı başlatan Gavrilo Princip'in Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahtı Franz Ferdinand ve eşi Sophie'yi öldürdüğü suikastın 100. yıl dönümü kapsamında Saraybosna'da konser veren Viyana Filarmoni Orkertrası Başkanı ve kemancı Clemens Hellsberg, konseri "zamanda yolculuk" olarak adlandırarak, "Firavun'dan Romalılar'a, Habsburg Hanedanı'ndan üzerinde güneş batmayan tüm imparatorluklara kadar, her ne kadar yenilmez görünseler de yok oldular. Biz onları tarih kitaplarında okuyoruz, sanatın şahitliğinden öğreniyoruz. Sanat, bizim doğamızın onursuz tarafını unutmamıza yardımcı oluyor. Tek yapmamız gereken, sanatın sesini dinlemek..."şeklinde konuştu.





ÖMER HAYYAM

(d,18 Mayıs 1048 Nişabur-ö.4 Aralık 1131 Horasan)
(İranlı şair, filozof, matematikçi ve astronom)


Doyacak kadar aşın varsa,
başını sokacak bir damın,
insanoğluna kulluk etmiyorsan,
başkasının sırtında değilse geçimin,
tamam, güneşli günler içindesin.


   Amin Maalouf'un "Semerkant" romanında Ömer Hayyam ile Nizamülmülk karşılaşırlar.Ömer Hayyam "Sen bugün ölsen yerine geçecek bir sürü adam çıkar" der Selçuklu'nun efsanevi vezirine."Ama benim şiirimi benden başka kimse yazamaz!"
   Nizamülmülk büyüklüğünü, Ömer Hayyam'ın bu sözlerine hak verip şairi cezalandırmayarak gösterir.  




"Tiranı yaratan edilgen, itaat toplumudur.

ERDAL ATABEK




Merhaba!

1 Eylül 2014 Pazartesi

ADAM GİBİ ADAMLAR-RIFAT ILGAZ





    RIFAT ILGAZ
(d.7 Mayıs 1911, Cide-Kastamonu-ö.7 Temmuz 1993, İstanbul)


  Rıfat Ilgaz İstanbul'dayken hem Karagümrük Ortaokulu'nda Türkçe öğretmenliği yapıyor hem de fakültede felsefe okuyordu.
  1944'ün Ocak ayında yayınladığı "Sınıf" kitabıyla adliyeler ve hapishaneyle tanışmış oldu.6 aya çarptırılan yazar, hapishaneden çıktığında hem öğrenciliğini hem de öğretmenliğini kaybetmişti. Sağlığı da oldukça bozulan Ilgaz, Heybeliada Sanatoryumu'na yattı.1946 yılında öğretmenliğe kısa bir süreliğine dönse de sonunda 1947'de temelli olarak bu şansını kaybetti. Bununla birlikte sanatoryuma yatabilme hakkını da kaybetmiş oluyordu.






    Öner Yağcı'nın sözleriyle O,"yaşamak bir yürek işçiliği" düşüncesiyle yaşamı sanatlaştırarak aynaya yansıtan bir edebiyatçıdır. O'nun yaşamının aynası kitapları,kitaplarının aynası ise yaşamıdır.
   O, halk ve insan kaynağına yurtsever, cumhuriyetçi, özgürlükçü, demokrat, laik, devrimci, aydınlanmacı bir aydın olarak eğilmiş; eğitimciliği ve insan sevgisiyle de, Can Yücel'in dediği gibi, "Anadolu'nun yüce bir dağı" olmuş; eteklerinde kitaplar."
  İnsanın, insan emeğinin en yüce değer olduğu; insanın doğaya egemen olarak yaşamı değiştiren bir varlık olduğu; yaşamı değiştirirken kendisinin de değiştiği; tek birey olarak değil de toplumsal ilişkiler içinde yaşayan bir varlık olduğu; doğayla ve başka insanlarla ilişkilerindeki duygularının, düşüncelerinin, davranışlarının çelişkilerle dolu olduğu; bu çelişkilerin ortadan kaldırılması için insanın uğraş vermesi gerektiği; doğasında özgürlük ve ölümsüzlük arayışı olan insanın bu arayıştaki savaşımının onu asıl kimliğine ulaştırdığı...düşünceleri Rıfat Ilgaz'ın yaşamının ve sanatının ilkeleridir.




AYDIN MISIN?

Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyormusun

Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere 
Çabuk ol

Tam çağı ise başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol





İyi insan, güzel söz söyleyen değil,
söylediğini yapan ve yapabileceklerini söyleyen adamdır.

KOFÜÇYÜS



Merhaba!