29 Ocak 2017 Pazar

KIŞIN İZLERİ




nasıl iş bu
her yanına çiçek yağmış
erik ağacının
ışık içinde yüzüyor
neresinden baksan
gözlerin kamaşır
oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor
usul usul
adım sonbahar



ATTİLÂ İLHAN










FETHİ NACİ


   Fethi Naci, 1980' lerin ortalarında Hürriyet Gösteri dergisine yazdığı bir yazıda "Acıyı yaşadım ben ve yalnızlığı ve sevgisizliği. Bir ölüm kaldı, o da umurumda değil. Ölüm yaşanmıyor ki..." demişti.
   24 Aralık 1976, biricik kızı Deniz'i 21 yaşında kaybettiği gündü. Sahil yolunda Zeytinburnu civarında denize uçan bir arabadaydı Deniz. Aynı arabada annesi, Fethi Naci'nin bir süre önce ayrıldığı eşi Emel Hanım da vardı... (TUNCA ARSLAN - Aydınlık Gazetesi)









vay bana!
bu kara gecede nereye asayım yamalı ceketimi
ki açayım bağrımı da
boşansın haddinden fazla derdim
saplanınca zehre bulanmış onca kurşun
vay bana!



NİMA YOUSHİJ










Yağmur yağar ve camlarda kışın izleri kalır.



TARIK DURSUN K.









Merhaba!

22 Ocak 2017 Pazar

UYANANLAR




   "Güç, eğer kendisine neden verildiğini özümseyemez ve anlayamazsa sahibini esir alır."

ORHAN BAHTİYAR
(Ateş Kırmızısı)









   "İmdi, kafalarını ille düşüncesiz bırakmak istemeyenler, ruhlarını düşüncenin aydınlığına atmak için direnenler, o talihsizler, sizlere söylüyorum; hiç değilse şu sırra erebilseler, düşlerden yararlansalar. Düşler bize her oluru bağışlayan bir ülkedir. İnsan, rüyasındaki özgürlüğü nerede bulur?"
   "Ne diye yüzüme öyle bakıyorsunuz. Size hiçbir yasağın giremediği biricik ülkede hürriyet satıyorum, daha ne istiyorsunuz? 'Düşünme' işkencesinden kurtulmanız için size başka ne söyleyeyim, ne öğüt vereyim! Çalınan çanları da mı işitmiyorsunuz? Bu çanlar düşünme hakkına sahip olanların çağrısıdır. Bizlere, uyuma vaktinin geldiğini haber veriyorlar. Hadi, hak savunmadan rahat rahat yatalım. Efendilerimiz memleket işi görecek! Uyanık kalıp bizi düşünecekler!"



AHMET MUHİP DIRANAS










Salyangoz üç yıl uyuyabiliyormuş! Hayret, demek o bile, en fazla üç yıl sonra uyanıyor! Gel de insan olduğundan utanma!


NİHAT BEHRAM











   "Asker kaçağı değilim. Ne bayrağımızı yakıyorum ne de Kanada'ya kaçıyorum. Burada kalacağım. Beni hapse mi tıkmak istiyorsunuz? Olur, istediğinizi yapabilirsiniz. 400 yıldır zaten hapisteyim. Üç beş yıl daha yatacakmışım ne çıkar. Ama katillere yardım edip fakirleri öldürmek için 15.000 km'lik bir mesafe kat etmeyeceğim. Ölmek istesem, burada ölürüm. Benim düşmanım sizlersiniz. Çinliler, Vietkonglar veya Japonlar değil. Özgürlüğümü istediğim zaman bana karşı çıktınız. Hakkımı aradığımda bana karşı çıktınız. Eşitlik istediğimde bana karşı çıktınız. Benden bir yere gidip sizlerin uğruna savaşmamı mı istiyorsunuz? Ben haklarımı ve dinî özgürlüğümü elde etmeye çalışırken sizler bana Amerika'da bile destek vermediniz. Kendi memleketimizde bile beni savunmadınız."
   Muhammed Ali bu sözleriyle, orduya ve savaşa katılmayı reddedişinin düşünsel gerekçesini sundu. Bunun üzerine boks lisansını kaybetti. 5 yıl hapis, 10 bin dolar para cezası aldı. (BÜLENT UÇAR - Aydınlık Kitap)


MUHAMMED ALİ 






"Oyun bitince, şah da piyon da aynı kutuya konur."

(İtalyan atasözü)









Merhaba!

15 Ocak 2017 Pazar

BİR LOKMA, BİR HIRKA



   

Fotoğraf: SERGEY PONOMAREV-Sığınmacılar
(2016 İstanbul Photo Awards ve Pulitzer Ödülü)








"Biraz vicdan, biraz matematik yeterli. Dünyada hepimize yetecek kadar, hatta ziyadesiyle zenginlik var."


PAUL LAVERTY












   FİDEL CASTRO, Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı,Rio-1992:

   Eğer insanlığın, kendisini yok etmesinden kurtarılmasını istiyorsak, zenginlikleri ve mevcut teknolojileri bu gezegen üzerinde daha adil bir şekilde bölüştürmeliyiz. Yeryüzünün kalan kısmında daha az yoksulluk ve açlık olması için birkaç ülkede daha az lüks ve daha az israf olmalı. Çevreyi felakete sürükleyen tüketici hayat tarzları ve alışkanlıklarının Üçüncü Dünya'ya transferine artık bir son. İnsan hayatını daha rasyonel kılalım. Adil bir uluslararası ekonomik düzen uygulansın. Kirletici olmayan bir sürdürülebilir kalkınma için bütün bilimi kullanalım. Dış borçlar değil, ekolojik borçlar ödensin. İnsanlık değil, açlık ortadan kaldırılsın. (soL Haber) 









DİEGO RİVERA
(Flower Festival)







   ...İçinde yaşadığımız düzenin adı kapitalizm. Kapitalizmin temel sorunlarından biri, eksik tüketim eğilimidir. Üretkenlik ve üretim artar. Ancak üretmek yeterli değildir. Üretilen ürünleri satamazsanız, zarar edersiniz. Yaratılan değerin gerçekleştirilmesi veya kapitalistin kâr edebilmesi, üretilen üretilen ürünlerin satılmasıyla mümkündür.
   Ürettiğiniz ürünleri nerede satacaksınız?
   Ya kendi ülkenizde, ya başka ülkelerde.
   Gömlek ve takım elbise de üretebilirsiniz, çamaşır makinesi, büzdolabı, akıllı telefon da.
   Sürekli üretiyorsunuz. O zaman sürekli satmak zorundasınız.
   Satmak için ne yapacaksınız?
  Ürettiğiniz ürünleri öncelikle dayanıksız yapacaksınız. Ayakkabılar, belirli bir kilometre yüründüğünde parçalanacak. Gömlekler, belirli sayıda yıkanınca eskiyecek.
   Sonra moda yaratacaksınız. Moda değişince, yepyeni elbiseler çöpe atılacak.
   Yeni teknolojiler geliştireceksiniz. Akıllı telefonunuz bir anda "eski model" kalacak. "Yeni model"in peşine düşeceksiniz. 
   Çamaşır makinenizin ömrü 10 yıl olarak belirlenecek. Bir süre sonra yedek parçasını bile bulamayacaksınız ve yenisini alacaksınız.
   Televizyonlar, gazeteler, sosyal medya da sürekli reklamlarla sizi etkileyecek. 
   Evinizdeki bazı eşyalardan "sıkılacaksınız" ve bunları yenileyeceksiniz. Komşularınız da çatlayacak.
   Arabanızı "son model" yapamadığınız için üzüleceksiniz.
   Özetle, kapitalizmin tüketim şebeğine döneceksiniz.
   Halbuki insanın kafa sağlığı açısından sade bir hayat daha yararlı.
  "Bir lokma, bir hırka" anlayışı aslında yoksulluğu değil, sade yaşantıyı anlatıyor.
   Bu anlayışta, insanların birbirine, sahip olduğu ve kullandığı eşyalarla hava atmadığı bir dünya var... (YILDIRIM KOÇ- Aydınlık Gazetesi)














    Avrupa Komünist İnisiyatifi Sekreteryası'nın Ekim Devrimi'nin 99. yıldönümü için yayımladığı "Sosyalizm zorunlu ve günceldir" başlıklı açıklamanın 1. maddesi:
   Büyük Ekim, bütün insanlığa halkın kendi çıkarlarına hizmet eden bir sosyo-ekonomik sistemi seçebileceğini, kapitalizmin insanlık tarihinin zirvesi olmadığını, onun can çekiştiğini ve düzeltilebilir olmadığını gösterdi. O, savaş, sömürü, yoksulluk, sefalet, işsizlik ve mülteciler yaratmaktadır. İnsanlığın başka bir alternatifi vardır: Sosyalizm.








Merhaba!
   




   





8 Ocak 2017 Pazar

ARILAR VE ÇİÇEKLER




   "Arının yaptığı tatlı bir kuyumculuk, demişler. Çiçekten çiçeğe çapkınlığı da cabası..."


FAHRİ ERDİNÇ
(Kore Nire)









  ...Orhan Kemal'in düzyazıya başlaması Nâzım'la ayaküstü tanıştıktan sonra, 52 numaralı tecrit odasında birlikte kalmaya başladıktan sonradır. Aslında idare Nâzım'a başka oda vermiştir ama Nâzım yalnız kalmak istememektedir; "Hayal bile edemezsiniz, nasıl nefret ederim yalnızlıktan...Bir tek satır yazamam, çıldırırım." Konuşurlarken bir ara söz Orhan Memal'in şairliğine gelir. Orhan Kemal okumaya başlar, ilk dörtlük bitmeden durdurur Nâzım, ikinci, üçüncü şiir için de yargı aynıdır: "Berbat!" Aylar sonra yazdığı şiiri yine Nâzım'a okur Orhan Kemal; "Beyrutta, / Yeni İstanbul lokantasında, / Bulaşıkların başındayım. / On sekiz yaşındayım. / Saçlarım taralı ve parlak, / Aklımda Eleni." Şiirin devamı vardır ama Nâzım daha fazla katlanamamıştır. Bir başka gün raslantısal olarak roman başlangıcı geçer eline Nâzım'ın. Okur beğenir. İşte o zaman Orhan Kemal'in yazınsal yaşamını değiştirecek ve belirleyecek ünlü sözünü söyler: "Birader, neden bahsetmediniz bundan. Siz düzyazı yazın, düzyazı!" (HALİT PAYZA - Aydınlık Kitap)








TARIK DURSUN K.

   Tarık Dursun K. birlikte yaptığımız yürüyüşlerde bana, yazmakta olduğu ya da yazmayı tasarladığı roman ve hikayelerden söz eder, büyük bir alçakgönüllülükle ne düşündüğümü merak ederdi. Onun için roman yazmak, hikaye yazmaktan daha kolaydı. Çünkü, derdi, "Roman hoşgörülüdür, hataları bağışlar. Ama hikaye öyle değil. Hikaye karanfil ister." (AYDOĞAN YAVAŞLI - Aydınlık Kitap)







"Çünkü yaşanmışlık geçmiş zamana aittir. Oysa öykü geçmiş zamanı harç yaparak yeniden döküm yapmaktır."


NİHAT ZİYALAN









     Yaşar Kemal, Abidin Dino'yu konu alan bir yazısında, onun "Doksan Çiçek, Dokunsan Çiçek" başlıklı sergisine göndermede bulunmak için olacak, Anadolu'da çiçeklerin konuştuğundan söz etmişti. Ne var ki sanatçının resmine koyduğu çiçekleri resim diliyle konuşturmak da Abidin Dino'ya özgü bir yetenektir. Nitekim yıllar önce bu isim altında Ankara'da düzenlediği sergisindeki çiçek resimleri, izleyicinin görsel belleğinde benzer örneklerine belki binlerce kez tanık olduğumuz çiçek imgesinin dışında tılsımlı bir iz bırakmış olmalıdır. Benim belleğimde böyle bir iz bıraktığından rahatlıkla söz edebilirim. Şairlerin birer çiçek delisi olmalarını bir yana bırakalım... (KAYA ÖZSEZGİN - Aydınlık Gazetesi)



ABİDİN DİNO - YAŞAR KEMAL







Köşe başını tutan leylak kokusu
Yakamı bırak da gideyim  


OKTAY RİFAT







Tarık Dursun K. ayrılırken bize hep "Öpüldünüz çocuklar!" der, ardından eklerdi: "Çiçekler açtı."

AYDOĞAN YAVAŞLI








"Bir çiçeği öldürebilirsiniz ama baharı öldüremezsiniz."

CHE 

















Merhaba!

1 Ocak 2017 Pazar

EN GÜZEL ŞİİR



   HAYDAR ERGÜLEN (BirGün Gazetesi)
   Sosyal medyada yayımlandığı için artık benim de söylememde sakınca olmayan bir şey var. Nasıl desem, bana onur veren bir şey bu aslında. 2011 yılında "Mesele" dergisi benimle bir söyleşi yapmıştı, şiir, edebiyat, hayat, siyaset, uzun bir söyleşiydi, orada söylediğim bir cümleyi de kapakta kullanmışlardı. O cümle şudur: "Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiir barıştır." O sıralarda sosyal medyayla hiç ilişkim olmadığı için bir arkadaşım bu cümlenin Yaşar Kemal tarafından söylenmiş bir söz olarak yaygınlaştığını belirtti. 'Düzeltmeyecek misin?' dedi, 'hayır' dedim, çünkü hoşuma gitmişti. Kimin hoşuna gitmez hem, bir cümleniz Yaşar Kemal sözü olarak dolaşıma giriyor, yaygınlaşıyor, seviliyor. Yaşar Kemal'in diye bilinmesi ise çok doğal, çünkü barış için, Türkler ve Kürtler için bu ülkede en çok konuşan, yazan da ondan başkası değildi. Öyleyse onun vedasından bugüne daha da yakıcı olan talebimizi bir kez daha haykıralım ve 'Anadolu ermişi' Yaşar Kemal'i saygı ve özlemle analım:

   "Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiir barıştır."


Diego Rivera'nın o güzel tablosunda olduğu gibi.




   Bu Meksikalı komünist ressamın 1956 yılında, ölmeden önce hasta yatağında yaptığı resimde yüz binlerce işçi yürüyor ve hepsinin de elinde bayraklar ve pankartlar. Resmin adı "Rus Devriminin Yıl Dönümünde Geçit Resmi"...İşçiler ellerinde bir yer küre taşıyor ve taşıdıkları kocaman yer kürenin üstünde de "barış" yazıyor. Dünyanın tüm dillerinde...(soL Haber)







   "Senin çirkin olduğunu söyleyen annemden nefret ettim. Sana benim gibi bakamayan herkesten. Senin güzelliğini görememelerini anlayamadım hiç..." diyen Frida bu eserinde büyük aşkı Diego'su ile düğün günlerini resmetmiştir. Frida Kahlo deyince akla gelen ilk isim Diego Rivera'dır elbette.




   Frida Kahlo, 6 Temmuz 1907 günü doğmuş olmasına rağmen, kendisi doğum tarihini, Meksika Devrimi'nin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 günü olarak ilan etmiş, yaşamının modern Meksika'nın doğuşuyla başlamış olmasını istemiştir.
   17 Eylül 1925'te okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu çok kişinin öldüğü kazada, tramvayın demir çubuklarından birisi Frida'nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmıştı. Kazadan sonra tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçecek, omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşayacaktı. Kazadan bir ay sonra hastaneden çıkan Kahlo, ailesinin teşviki ile sıkıntı ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başladı. 1927 yılı sonunda yürümeye başlayan Kahlo, bu dönemde sanat ve politika çevreleri ile yakınlaşmaya başladı. Kahlo, 1929'da Meksika Komünist Partisi'ne üye oldu. Frida'nın Meksikalı Michelangelo olarak anılan ünlü ressam Diego Rivera ile fırtınalı bir evlilik yaşamı oldu...(Aydınlık Gazetesi)



FRİDA KAHLO









Merhaba!