27 Mart 2019 Çarşamba

ÖLÜMSÜZLER PARTİSİ







  "Bir hayalden bir dünya kuranların günü kutlu olsun!
  Bugün 27 Mart. Bugün binlerce sahnede milyonlarca göz kendi hayatına tanıklık edecek. Dün olduğu, yarın olacağı gibi. Sahneden sesler yayılacak... Kulak verelim bu sese! Bu ses; bir kâbustan uyanan kadının, bir emekçinin öfkesinin, bir gencin ilk aşkının sesi olabilir. Bu ses, bir hayalden bir dünya yaratanların sesidir. Bu ses, hayatı düşlerle yoğurup, sizi kendi avuçlarınıza bırakanların sesi, bu ses tiyatronun sesidir.
   Bugün 27 Mart. Dünya tiyatrolarının kararlılığının en güçlü duyulduğu gün; vardık, varız, var olacağız!
  Bugün 27 Mart. Bugün binlerce sahnede milyonlarca göz kendi hayatına tanıklık ediyor. Shakespeare'in kadim cümleleri, Vasıf Öngören'ini sesi hâlâ çelik gibi sağlam. Haldun Taner'i dinleyelim, Bertolt Brecht'i, Lorca'yı: Cesareti, hüznü, inancı, aşkı, inadı, öfkeyi, acıyı, direnişi, anlamayı, kahkahayı... 
  Bugün 27 Mart. Emperyalist devletlerin barbarlığına karşı, tiyatronun insanı savunmasının yeni yaşı. Kutlu olsun insanın kendini, düşlerini sanatla savunması! 
  Bugün 27 Mart. Tiyatro kapılarının polislerce dolaşıldığı, sansürün, yasakların A4 kâğıtlarına resmi mühürlerle yazıldığı; umudun, barışın sesinin kısılmaya çalışıldığı bu zamanlarda, yaşasın bir hayalden bir dünya yaratanların çılgınlığı!
  Kutlu olsun 27 Mart Dünya Tiyatro Günü! Kutlu olsun sahnelerimizin, cesaretin, inancın, inadın, kahkahanın bugünü!"  
   (Kadıköy Tiyatroları Platformu - 2018) 









  ... Tiyatronun kültürler arası konumunu 70. yılında bir kez daha vurgulamak isteyen Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (ITI), bu yılki uluslararası bildirinin bir tek sanatçı tarafından değil, beş farklı UNESCO bölgesinden birer temsilci tarafından kaleme alınmasına karar verdi. Sonuçta, Asya Pasifik Bölgesi'ni temsilen Hindistan'dan yönetmen, oyuncu, akademisyen Ram Gopal Bajaj; Arap ülkelerini temsilen Lübnan'dan yönetmen, oyuncu, yazar Maya Zbib; Avrupa'yı temsilen İngiltere'den oyuncu, yazar Simon Mc Burney; Amerika kıtalarını temsilen Meksika'dan oyun yazarı, gazeteci Sabina Berman ve Afrika'yı temsilen Fildişi Sahili'nden yazar, yönetmen, oyuncu, ressam Were Were Liking tarafından yazılmış beş uluslararası bildiri ortaya çıktı...
 ... Sanatçılar gezegenimizin karşı karşıya olduğu çok yönlü tehditlerin; savaşın, ayrımcılığın, yabancı düşmanlığının, ırkçılığın, doğanın telafisi imkânsız bir biçimde tahrip edilmesinin, sanatı söyleyeceği sözden uzaklaştıran tüketim zihniyetinin karşısında kaygı duyuyorlar. Lübnan'dan Maya Zbib soruyor: "Geleceğimizi nasıl yeniden tahayyül edebiliriz? Güvenlik ve konfor hâkim söylemlerin başlıca kaygı ve önceliğini oluştururken, yine de rahatsız edici sohbetlere girebilir miyiz? Ayrıcalıklarımızı yitirmekten korkmadan tehlikeli bölgelere uzanabilir miyiz?" İngiltere'den Simon Mc Burney, "Duyarsızlığın geçer akçe, umudun kaçak kargo haline geldiği acımasız bir dünya düzeninde yaşıyoruz. Ve bu zorbalığın bir bölümü de sadece mekânı değil, zamanı da kontrol etmeyi kapsıyor. İçinde yaşadığımız zaman, şimdiden kaçınıyor" diyor. Ama umudu da yitirmiyorlar; çünkü insan, Fildişi Sahili'nden Were Were Liking'in dediği gibi, "Kendi düşünceleriyle kurabileceği, kendi elleriyle şekillendirebileceği daha iyi bir var oluş, daha iyi bir dünya özlemi"nden vazgeçmiyor, vazgeçmemeli...
   Meksika'dan Sabina Berman'ın deyimiyle, "şimdinin içinde olmanın sanatı" olan tiyatro ise, bugünün dağılmış, bölünmüş, araya duvarlar çekilmiş dünyasında korkuları aşmayı, insanları hemen şimdi ve burada bir araya getirmeyi mümkün kılacak, bir "sığınak" olarak betimleniyor. Hindistan'dan Ram Gopal Bajaj tiyatronun pedagojik önemine vurgu yaparken, "Oyunculuk sanatının ve (canlı) gösteri sanatlarının ilköğretim içinde çocuklara sunulması"nı öneriyor: "Böyle yetişecek bir kuşağın, yaşamın ve doğanın doğrularına daha duyarlı olacağına inanıyorum."
   Ve Arthur Miller'ın 1963'te kaleme aldığı Dünya Tiyatrolar Günü Bildirisi'nden şu satırlarla bitirelim: "Diplomasi ve politikanın son derece kısa ve güçsüz kollara sahip olduğu bir dönemde, sanatın o hassas ama bazen fazlasıyla uzaklara ulaşabilen kolları, insan topluluğunu bir arada tutma sorumluluğunu yüklenmelidir." (AYŞE EMEL MESCİ - Cumhuriyet Gazetesi - 2018)









   Ali Poyrazoğlu'nun, Hakan Cerrahoğlu'na verdiği Bir Gün Gazetesi'nde yayınlanan röportajından:
   
  -Tiyatroyu evrensel bir sanat yapan ana tema nedir?
   İnsanın kendisidir. İnsan kadar eski olan. Tiyatro, içindeki oynama duygusu. İnsan var oldukça, tiyatro sanatı da var olacaktır. Çünkü tiyatro sanatı insana bakar. İnsandan yola çıkarak, dünyayı, evreni anlamaya çalışır. İnsanın kendisini değiştirmesini ister. Yaşamın içinden, çağın içinden geçmesini ister. İnsan var oldukça her dönemde her devirde var olacaktır.



   ALİ POYRAZOĞLU









   Tiyatro beni bir ana gibi sarıp sarmaladı. Ne sordumsa cevapladı, öğretmekten hiç bıkmadı. Yol gösterdi, seçimde özgür bıraktı, başarınca yüreklendirdi, taçlandırdı, hatalarımın cezasını çektirdi ve bana, beni hayatın her türlü haline hazırlayan oyunlar oynattı.
   Sevgiyi, aşkı, ihaneti öğrendim. Zenginliği, fakirliği tanıdım.
   Seçim hep benimdi. O benim annemdi. Yol gösterdi. Geri durdu.
   Seçim benimdi...
   Ben insan olabilmek istedim.
   İnsan olmak zordu.
   Ben mutluluğu, zoru başarmakta buldum.


   GÜLRİZ SURURİ
(Zefiros - Ebedi Gençlik Rüzgarı)










 - Sahne mi daha gerçek yoksa hayat mı?
   Sahne ve hayat birbirinin yansımasıdır.
   Tiyatroyu sevmek lazım. Ben tiyatronun tozunu seviyorum, kokusunu seviyorum, sahneye çıkıp şöyle bir baktığım zaman bütün dünyayı kucaklıyormuşum gibi geliyor... (Cumhuriyet Gazetesi)


YILDIZ KENTER










   Şair, yazar, romancı Peter Hacks için onun oyunlarında da oynayan tiyatro sanatçısı Eberhard Esche şöyle demişti: "Hacks, ölümsüzler partisine aittir. Bilindiği gibi bu parti, en küçük partidir." (soL Haber)


PETER HACKS









Merhaba! 

21 Mart 2019 Perşembe

ŞİİR HAKKINDA



Her biriniz birer andaç
adınızla anılacak bundan sonra
söz vermek için yazılan bu şiirler

Mayısta açan gül adınızla anılacak
alanlara çıkan ses, anımsatan özlem
yarım bırakılmış bir yaşamı

Zaman adınızla anılacak Temmuza vardığında
yerinden oynayan ana yüreği
kapının her çalınışında

Adınızla anılacak körün gözünden
perdeyi kaldıran o alev
utancın yüzü yanıp durdukça

Birer adım olacak her biriniz
biri bitse bile bir başka yürüyüş için
yeniden başladıkça bu yaralı semah




Şiir, tökezleyen her şeye direnç getirmektir.


KEMAL ÖZER










   ...Şiir, dünyayı değiştirmenin araçlarından biridir. İnsan, şiirle "yeri ve formülü" bulacaktır. Şiir, insan bilincini daha ilerde bir yere atacak, insana yeni duyumlar, yeni nitelikler kazandıracaktır. Var mıdır böyle bir hayat? Vardır böyle bir hayat. Olacaktır. Nerval'in çıldırmadığı, Mayakovski'nin kendine kıymadığı, Lorca'nın kurşuna dizilmediği bir hayat...


CEMAL SÜREYA
(Şapkam Dolu Çiçekle)









Şiir, cumhuriyetçi bir konuşmadır; 
tüm öğelerinin katılımcı özgür yurttaşlar olduğu,
kendi kanunu ve amacı bulunan bir konuşma.

FRIEDRICH SCHLEGEL
















KUTLU OLSUN!

17 Mart 2019 Pazar

MÜZİK - ŞİİR - AŞK





RODRİGO AMARANTE







"Bir ağaca sarılmanın belki de en güzel yolu bir gitarı elinde tutmaktır."


ASLI E. PERKER
(Fotoğraf: MUHSİN AKGÜN)








    Söyleşi: HAZAL OCAK (Cumhuriyet Gazetesi)

   ... Türkiye'nin üç tarafı sularla kaplı, fakat dört tarafı müzikle çevrili. Müzik, Türkiye'nin suyu kadar, havası kadar, toprakları kadar kıymetli. Halk tüm yaşantısını, ayrılıklarını, hasretini, özlemini, acısını müziğe zengin bir şekilde dökmüş. Belli ki çok duygusal bir coğrafyanın insanlarıyız.
   Müzik, sınırsız dalları olan kocaman bir ağaç olsun, bizler de hepimiz bu ağacın gölgesine uzanalım. Çocuklar, gençler, büyüklerimiz, kısaca herkes... Müziğin sesi sarsın hepimizin yüreğini... (EMRE DAYIOĞLU)


EMRE DAYIOĞLU - HAYRİ DEV










ŞİRİN PANCAROĞLU










    Söyleşi: NESLİHAN PERŞEMBE (Cumhuriyet Kitap)

   ... Müziğin ve şiirin olmadığı bir şey yok. İnsanlığın zaman yolculuğunda şiir, müzik ve dans birlikte yola çıkıyor. Eski ritüellerde de üçü birlikte. Zaman yolculuğunda insanlık bunları ayrı sanatlar olarak kullansa, ifade biçimi olarak değerlendirse de ne yaparsa yapsın içinde şiir, müzik, dans oluyor. Şiir serbest de yazılsa bir ritminin, ezgisinin olması lazım. Bir şair olarak müzikten fazlasıyla besleniyorum...
   ... Sevgi muhakkak ki hayatımızın en önemli boyutu ama "aşk olmayınca meşk de olmaz" diye bir ifademiz var. Aşk muhakkak var. Aşk olmadan şiir de yazılmaz. Aşk eğer sevgiye dönüşürse ki o da emek istiyor, yaşayabiliyor. Aşk sevgiye dönüşmediği zaman, namludan çıkan bir kurşun gibi gidiyor. Birini vuruyor ve sonrası yani aşkı yaşatmak, insanlara kalıyor...

  
GAZANFER ERYÜKSEL










Sen bir çapraz bulmaca çözüyorsun
Ben bir yapboz üzerinde çalışıyorum. 
Beni yeterince seviyor musun?
Bulamadığın sözcük nedir?
Seni yeterince seviyor muyum?
Bulamadığım parça hangisi?
Dün sana bozulmuştum.
 Yeterince özen göstermiyordun.
Bana bozulmuştun.
Yeterince özen göstermiyordum. 
Sözcüklerimiz çarpıştı.
Nerede kayıp parçalar?
Kayıp sözcükler hangileri?
Yine de bir çapraz bulmacanın sözcükleri gibi
parçaları gibi yapbozun
tamamladık geçen gece birbirimizi.


LLOYD SCHWARTZ
(Çevirenler: EFE DUYAN & MELİKE İNCİ)








  

Merhaba!





10 Mart 2019 Pazar

SANAT VAR!




 

Resim: CAN GÖKNİL

   ... Huzur sevginin içinde var olabiliyor. Sevgi, gücünü doğadan alıyor. Hayvan doğaya ait. İnsan da öyle. Gerçi insan bunu unutmuş. Anımsatmak istiyorum ben de. Var böyle bir dünya. Sanat var...


CAN GÖKNİL
(Cumhuriyet Gazetesi)





   Hikmet Altınkaynak (Cumhuriyet Gazetesi):
   
   ... "Bana düşlerini anlat" demesi boşuna değil Çapan'ın. Yaşadıklarında olduğu gibi düşlerinde de sorumluluk peşini bırakmaz. Yaşadıklarında ise hep arkadaşa, sevgiliye, eşe, çocuğa, sanatçıya adanan şiirler, yolculuklar kuşatır dünyasını. Bunlardan birini "Melih Cevdet Anday'ın 80. Yaş Kutlaması" için yazar:

Ne güzel yolculuktu, aklımdan çıkmaz-
Oysa unuttum nice yolculukları-
Trenle boydan boya geçmiştik bütün Fransa'yı,
Dağların yamaçlarında açan çiçekler,
Ovalarda sabahın dağılmaya başlayan sisi,
Yol alıyorduk dar saatlerinde zamanın.
İnsan bir bilebilse nereye gideceğini yola çıkarken.
Bizimki bir kaçış daha çok, nerdeyse kendimizden.


CEVAT ÇAPAN











   Özkan Mert, şairi şöyle tarif ediyor: "Şiire yolculuk, insana, doğaya ve evrenin sonsuzluğuna yolculuktur. İnsanın, doğanın ve evrenin milyarlarca yılda geçtiği yerlerden, bir dizeyle, bir şiirle geçmeye kalkan bir çılgındır, bir delidir şair!.." 








Sanat incelikler senfonisidir; 
şiir ilk dizesinde,
 roman-öykü ilk tümcesinde, 
resim ilk bakışta, 
müzik ilk notalarında 
sarsmalı okuyanı, göreni, dinleyeni.



ADNAN BİNYAZAR
(Cumhuriyet Gazetesi)










Merhaba!







   

















8 Mart 2019 Cuma

TABİAT ANA







 ... Binlerce yıl, diğer tüm canlılar gibi kendisini de tabiatın bir parçası olarak gören ve onunla ilişkisini saygı ve uyum üzerine kurarak yaşayan insanlık, monoteizmle beraber (ki, bu yaklaşık beş bin yıllık bir süredir) tabiatın kendi malı, kendisinin de tabiatın efendisi olduğunu sanmaya, onu kontrol etmeye çalışıp, kesip biçmeye, betona boğmaya, kazıp dövmeye, alıp satmaya başlamıştır...
 ... Tabiat, doğurganlığı, bereketi, zekâsı ve direngenliği nedeniyle bir dişi, bir kadın metaforuyla hemen bütün dünya dillerinde "Tabiat Ana" olarak anılıyor. İnsanOĞLU, tıpkı kendi türündeki kadına yaptığı haksızlığı, bencilliği ve zulmü senkronize şekilde "Tabiat Ana"sına da yapmaktadır...




BUKET UZUNER
(Söyleşi: ELİF SEDEF ÇELİK - Aydınlık Kitap)










Fotoğraf: EREN KARACA



Bu ışıklı gökkubbenin altında
Birkaç dakikaları bile kalmış olanlar
Yüzlerce yıl yaşayacakmış gibi
Koşuşturup duruyorlar

Ve uzakta, binlerce yıllık suskunlukta
Dağlar, bu telaşçı kalabalığa bakarak
Donup kalmışlar haşin ve kederli
Sanki birkaç dakikaları kalmış gibi yaşayacak



RESUL HAMZATOV
(Çeviri: ATAOL BEHRAMOĞLU)










DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN!



3 Mart 2019 Pazar

SANATIN NAMUSU




Şair!    
Bize yağmurdan söz etme.
O yağmuru yağdır.

(Hint atasözü)





   "Bir kitabın bize mutluluk olasılığını sunduğuna neden inandığımı tam olarak bilmiyorum. Ama bu alçak gönüllü mucize için gerçekten minnettarım" der Jorge Luis Borges. Ancak onun yaşadığı gibi küçük mucizelere şahit olmak her zaman mümkün olmuyor tabii. Hele ki günümüzde sayısı artan, Ümit Alan'ın deyimiyle, kitap benzeri ürünler arasında nitelikli eserlere rastlamak; işte bu, önemli bir mutluluk kaynağı. Bu tarz kitaplar eline geçtiğinde eminim pek çok kişi de benim gibi mutlu oluyordur. Zira Latinlerin de dediği gibi "Ars longa, vita brevis" yani "sanat uzun, hayat kısa." (KEREM GÜREL - Cumhuriyet Kitap)








    Söyleşi: ÜMRAN AVCI (Gazete Habertürk)

   Büyü kurgudur. Sanatçının ilgi çekiciliği, insanları kurguyla etkilemesine bağlanabilir. Zaten sanatın varoluşunda büyücüler çok etken. Gösterim sanatçıları tarihin ilk büyücüleridir. Yazar, büyüsünü masasının başında yapar. Onun işi de insanı ummadığı durumlarla, kurgularla, sözlerle karşılaştırmaktır. Sanatçı, çağımızda büyücünün yaptığını üstlenmiştir. İlkel dönemlerden bu yana toplum, büyüyü kendi isteğine göre yapanı başının üstünde tutmuş, yapmayanı işkencelerle öldürmüştür.
  Sanatçı, çalgısını iktidarların havasında çalıyorsa ondan iyisi yoktur. Egemenlere eleştiri okları savuruyorsa hapislerde çürütülür. Tarih boyunca gerçek sanatçının böyle bir bahtsızlığı olmuştur. İnsanlığın hayrına bir şeyler yapıp da başına kötü şeyler gelmeyen sanatçı yok gibidir. Federico Garcia Lorca öldürüldü. Pablo Neruda, üzerinde hep bir baskının ağırlığını yaşadı. Thomas More'u düşünün. Başını gövdesinden ayırdılar! O dönemde sakal düşünürlerin simgesi; kafası idam kütüğüne yerleştirilirken, "Onun günahı yok" diyor, sakalını kütükten sallandırıyor.
   Picasso, "Resim, senin benden istediğin değil, benim sana verdiğimdir" diyor. Gerçek sanat budur. Sanatçı, talebi karşılayan bir aracı değil, yaratıcı gücünü sergileyen kişidir. Aman yarabbi, sokaklarda romancıdan geçilmiyor! Okuyorsunuz, düz anlatıdan başka bir şey yok. Dil kaygısı yok. Estetik, sanatın namusudur; o hiç yok! Yazılan estetik tat vermiyorsa, satırlar boş vagon gibi, takur tukur önünüzden geçiverir. Hangi türde olursa olsun, yazılan inandırıcı, düşünsellik belirgin olmalıdır. Röportaja başlamadan hüzünden söz ettiniz. "Bozkır Aydınlığında Aşk"ta bir cümle var: "Mutluluk gelimi gidimi tez bir konuktur; acı ise, gittiği yere postu seren yüzsüzün teki!.." Bir okur bu sözü yazıp görebileceği bir yere yapıştırmış. Demek ki, düz anlatma pek de önemli değil, anlatı düşünceyle beslenirse anlam taşıyor. Sanatçı, kişiyi düşündürmeli, beğeniyle duyarlı kılmalı. Gereksinimler göz önünde bulundurularak sanat yapılmaz. Ayrıca, sanat tevazu ister; büyücü her an içimizde olmalı, bizimle yaşamalı, bizimle soluk almalı. Yaptığını göklere çıkaranlar var. Öyle yapanı kimse ciddiye almaz.  


ADNAN BİNYAZAR
(Fotoğraf: LÜTFİ ÖZGÜNAYDIN)










    Söyleşi: DERYA AYDOĞAN (BİRGün Gazetesi)

   ... Gerçek sanatçılar tarihte her zaman zorluklar yaşamış insanlardır. Müzikte öyle, heykelde öyle, resimde öyle, hepsine bir bakın. Tiyatroda da öyle oldu haliyle. Bu bakımda bu onların kaderidir demek istemiyorum. Sanat satılacak bir şey değildir. Böyle dükkânını açıp sanatı satamazsınız. Zaten sanatı satanlar çok zengin oluyorlar ama sanatçı olamıyorlar. Onun için bu bir ruh meselesi. Yani ben hem zengin olurum hem sanatçı olurum gibi bir şey yok. Tekrar söylüyorum, yok öyle bir şey. Mümkün değil. Çünkü ruhunuz yozlaşıyor. Yani işin içine para girdi mi, ticaret girdi mi aşk uçar gider. 
   Şöhreti taşımak çok zordur. Eğer entelektüelseniz, şöhreti taşırsınız. Çünkü okursanız bilgi sahibi olursunuz, nerede olduğunuzu bilirsiniz, haddinizi bilirsiniz, neyin ne olduğunu, neyin doğru olduğunu bilirsiniz. Sanatı daha bilimsel bir şekilde yapmak, dünya meseleleriyle ilgili olmak, dünyaya açık olmak ve okumak, okumak... O zaman şöhret size hiçbir şey yapamaz.



ZELİHA BERKSOY













Merhaba!