25 Eylül 2016 Pazar

DÜNYANIN ÇOCUKLARI






   İngiliz Parlamentosu önündeki meydana Avrupa'daki sığınmacı krizine dikkat çekmek için konulan 2 bin 500 can yeleğinden 625'inin çocuk sığınmacılar tarafından kullanıldığına işaret edilerek, 2015'in Ocak ayından 2016'nın Ağustos ayına kadar 6 bin 940 kişinin Avrupa'ya ulaşmaya çalışırken boğulduğu ya da kaybolduğu vurgulandı.





(Yunan fotoğrafçı ARİS MESSİNİS, Suriyeli mültecilerin Midilli adasına gelişini fotoğraflayarak Visa d'Or ödülünü kazandı.)


   Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Sözcüsü William Spindler, Suriyeli Aylan Kurdi'nin ölümünün ardından geride kalan bir yılda en az bin sığınmacı çocuğun Akdeniz ve Ege'de boğularak hayatını kaybettiğini söyledi.








   İtalya'nın Reggio Calabria limanı açıklarında boğulmuş halde bebek bir mültecinin cesedi denizden çıkarıldı. Fotoğrafı paylaşan Alman arama kurtarma çalışanı, "Umarım bu fotoğraf bazılarına dokunur çünkü Avrupalılar olarak bunun sorumlusu biziz ve bunun farkına varmak zorundayız" dedi. (Cumhuriyet Gazetesi)







İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Başlarını tutuşları aynı
Bakarken gözlerinde aynı merak
Ağlarken aynı seslerinin tonu

Bebekler çiçeği insanlığımızın
Güllerin en hası, en goncası
Sarışın bir ışık parçası kimi
Kimi kapkara üzüm tanesi

Babalar çıkarmayın onları akıldan
Analar koruyun bebeklerinizi
Susturun susturun söyletmeyin
Savaştan yıkımdan söz ederse biri

Bırakalım sevdayla büyüsünler
Serpilip gelişsinler fidan gibi
Senin benim hiç kimsenin değil
Bütün bir yeryüzünündür onlar
Bütün insanlığın gözbebeği

İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Bebekler, çiçeği insanlığımızın
Ve geleceğimizin biricik umudu...


ATAOL BEHRAMOĞLU









Merhaba!


18 Eylül 2016 Pazar

TÜRKÜLER YURDU ANADOLU






İnsanoğlu hiç mi idi
Öksüz sevmek suç mu idi
Biz de murada erseydik
Garip olmak suç mu idi.

NEŞET ERTAŞ



   Yaşar Kemal tarafından "Bozkırın Tezenesi" olarak adlandırılan Neşet Ertaş'ın hayatını, aşklarını ve türkülerini konu alan "Neşe'Dert'Aşk" adlı oyun Devlet Tiyatroları sayfalarında şu ifadelerle tanıtılıyordu:
   En kutsal günlerimizde onun sesi hep bizimledir; düğünlerimizde, aşık olduğumuzda, kederlendiğimizde, toprağımızda, hasretimizde, gönlümüzde..."Neşe dert aşk yazılır, Neşet Ertaş okunur!"




   "Ağıtları , türküleri halk söyler. 
Anadolu bir destan toprağı olduğu kadar türküler, ağıtlar yurdudur.
 Siz hiç Osmanlıca ağıt ya da türkü duydunuz mu?"    

OSMAN ŞAHİN






Selam sana Türkçem
sevgiler sevdalar sana
güzeller güzeli dilim
türkülerimin anası
toprağım ekinim uygarlığım
dört mevsim şiir açan çiçeğim
sensiz sılam gurbet olur
üzülür cumhuriyetim.



ALİ YÜCE





   Osmanlıcayı savunmak için "Atalarımızın mezar taşlarını okuyamıyoruz" bahanesine sarılıyorlar. Çanakkale'den Kocatepe şehitliklerimize, öz Türkçe yazılı yüzbinlerce mezar taşını okudunuz mu? Çukurova'daki ırgat mezarlıklarını gördünüz mü? Aşağıda ırgat mezarına yazılanlar, yatan ölünün günümüze uzanan çığlığıdır:


Diyeceğin diyemedi
Giyeceğin giyemedi
Yiyeceğin yiyemedi
Yetmişinde öksüz gitti Memetali




   Bir başka ırgat mezarı taşından:

Sarı sıcağın alnında
Kırk çeşmenin ortasında susuzluktan kırıldık.



"Kırk çeşme" dediği, "toprak ağalarının el koyduğu zengin, bitek Çukurova topraklarından bir avuç yere sahip olamadık" demektir.


OSMAN ŞAHİN







YURDUM

Kederlendiğim günler olmuş
Naçar dolaşmışım sokaklarında,
Sevinçli günlerim olmuş
Başım havalarda gezmişim.
Bağrımı açıp ılgın ılgın
Esen serin rüzgarlarına,
İlk defa kıyılarından
Denizi seyretmişim.
Issız çorak ovalarında
Günlerce yolculuk etmişim.

Ağladığım senin içindir
Güldüğüm senin için
Öpüp başıma koyduğum
Ekmek gibisin.



CAHİT KÜLEBİ




Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.



EDİP CANSEVER







Merhaba!








    



    








11 Eylül 2016 Pazar

AŞKA DAİR-4




Ayrılık sularda nilüfer
Görürsün tutamazsın

GÜLTEN AKIN







ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdaya dahil



   Attilâ İlhan 1948 yılında üniversite 2. sınıftayken Paris'e gider. Bu seyahatten sanatı ve şiiri derinden etkilenir. Paris'te Ermeni asıllı Fransız olan Maria Missakian ile tanışır. Birlikte gezerler ve Türkiye'den konuşurlar, çünkü atalarının toprağıdır. Attilâ İlhan Türkiye'ye dönmeye karar verir. Missakian'ı da getirmek istese de pasaportu olmadığı için getiremez. Sürekli mektuplaşırlar. Sürekli onu getirmek için uğraşsa da başaramaz. Zamanla mektuplar seyrekleşir. Daha sonra Maria'nın bir müzisyenle evlendiğini ve mutsuzluktan alkolik olduğunu öğrenir. Yağmur Kaçağı şiir kitabının içindeki Maria Missakian sayfasını imzalayıp gönderir.


yüksekkaldırım'da bir akşam
maria missakian'ı düşündüm
eğer kendimi bıraksam
yağmur olabilirdim yağardım

kasım'da bir çınar olurdum
yaprak yaprak dökülürdüm
kalbimi sıkı tutmasam


ATTİLÂ İLHAN






Yar yüzüne yüz yıl baksam az gelir
Yüz dahi baksam kanan değilim ey

KARACAOĞLAN








   Vera'nın kızı Anna Stepanova anlatıyor:

   Son günü yaklaştığında Nâzım Hikmet'in hediyesi olan altın yüzüğü parmağından çıkardı ve Türkiye'den gelen gümüş bir yüzük taktı. Yüzüğün üstüne Nâzım'ın imzası işlenmişti. Annem öldüğünde bu yüzük parmağındaydı. Yatağının başucuna Paris'te çekilmiş üç fotoğraf koymuştu. İkisi de neşe içinde bakıyorlardı fotoğraflardan. Ölmeden üç gün önce annem hiç konuşmaz olmuş, algısı kapanmıştı. Yanına yaklaştığımda acıyla ağladığını gördüm. "Unuttum!..Unuttum!.." diyordu. Nasıl olduysa unuttuğu şeyin ne olduğunu anladım. "Adını mı unuttun? Nâzım Hikmet!" dedim. Bir anda aydınlandı yüzü. Bu annemle son konuşmamız, onun da son gülümsemesiydi.
  Ve biliyorum ki gülümsemesi bana değil Nâzım'aydı.








Aşk bir eşkiyanın hayata itirazıdır...
Susarsa çatışma,
Konuşursa savaş
Yazarsa destan
Severse devrim olur
Tut ki ben bir eşkiyayım.


BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU








Merhaba!

4 Eylül 2016 Pazar

BİZ HALKIZ




   Çağımız, ortaklaşa düşünme çağıdır. Birlikte dünyayı ve hayatı anlamaya, yorumlamaya, giderek değiştirmeye çalışmak; toplumsal ve bireysel bir sorumluluktur. Hayattan, insandan ve bunların geleceğinden yana olmak, ortaklaşa çalışmayı gerektiriyor. Tek hücrelilerden amip gibi bölünerek çoğalmak değil, ancak birleşerek çoğalmak, hayatı yeniden kurabilir.


VEYSEL ÇOLAK

 




  "Fikirlerden yoksun bir hayatın ne değeri vardır ki? Jose Marti bir keresinde 'Fikir yığınları taş yığınlarından daha değerlidir' demişti. Fikirler insanlardan mı doğar? İnsanlarla mı yok olurlar? Fikirler insanlık tarihinin başından beri vardır. Türümüz var oldukça fikirler de var olacaktır. Ancak, insanoğlu akıl almaz bir kendi kendini imha kapasitesi olan ve sınırsız gözüken teknolojik gelişmeler ve siyasi az gelişmişlik nedeniyle daha önce hiç olmadığı kadar ciddi bir tehdit altındadır. Nereye baksak, soykırıma yakın savaşlar, iklim değişikliği, açlık, susuzluk ve eşitsizlik görüyoruz. İnsanların umutlu bir gelecek fikrine sıkı sıkı sarılmaya ve hayatta kalma mücadelesini bilim üzerinden yürütmeye ihtiyacı var. Bugün ancak bilimsel bir arayış adaletli olabilir. Bu parlak gelecekte, dünya çapında bir diktatörlük tarafından idare edilen günümüzün gelişmiş kapitalist sisteminin korkunç adaletsizliklerine yer olmayacaktır.
   Shakespeare, oyunlarından birinde 'Olmak ya da olmamak!' demişti. Bugün genç insanların önündeki alternatif budur. Bunu yok saymak, dünyada sadece birkaç on yıl daha yaşamayı tercih etmektir ki bu süre, tarihi düşündüğümüzde üç beş saniyeden fazla etmez."

  
FİDEL CASTRO







   


Geleceğe umutla bakması gereken gözler hayatın zorluklarıyla erken tanışıyor. Dünyayı sömüren kapitalist sistem minik bedenleri de ayırt etmiyor:
   - Ülkemizde milyonlarca çocuk işçi bulunmaktadır. Çocuklarımızın yarısı tarımda diğer yarısı ise sanayi ve hizmetler sektöründe çalışmaktadır.
   - Çocuk işçilik konusunda devlet politikalarının bir ortağı Avrupa Birliği'dir (AB). AB yetkilileri çocuk işçilik konusunda bir yandan devletin attığı adımlarla olumlu bir çizgide olduğunu söyleyerek övmektedir. Bu noktada kendi eliyle kurdurduğu ve mali olarak milyonlarca Avro aktardığı dernekleriyle sosyal bir imaj çalışması çizmektedir. Oysa Türkiye'de çocuk işçiliğin artışında AB'nin uygulattırdığı, tarımı çökerten ve sanayiyi daha da bağımlaştıran politikalar bulunmaktadır.
   - 2013 yılında çalışırken yaşamını yitiren hiçbir göçmen çocuk tespit edilememişken, 2014 yılında 5 Suriyeli çocuk, 2015 yılında 12 Suriyeli çocuk, 2016 yılında 2 Suriyeli çocuk olmak üzere 19 Suriyeli çocuk iş cinayetlerinde katledilmiştir. Genel olarak çocuklar içinde iş cinayetlerinin yüzde 9,8'inde Suriyeli çocuklar katledilmiştir. Bu durum Türkiye-AB arasındaki göçmen politikalarının doğrudan yansımasıdır.(Aydınlık Gazetesi)



   Boston Consulting tarafından yayımlanan Küresel Zenginlik 2016 raporunda dünya nüfusunun %1'inin, toplam zenginliğin %47'sine sahip olduğu belirtiliyor.
   Nüfusun %1'inin 2013'te sahip olduğu zenginliğin yüzdesinin %45 olduğu bildirilirken, artışın küresel eşitsizliğin artmakta olduğunu gösterdiği söyleniyor. 

  Günümüzde insanlığın üretebildiği ürünler, tüm insanlığın temel gereksinimlerinin karşılanabilmesi için yeterlidir. Ancak insanların küçük bir kesiminin akıl almaz bir lüks içinde yaşayabilmesi için, insanlığın büyük bölümü insanca yaşama olanağından yoksun bırakılıyor. (YILDIRIM KOÇ-Aydınlık Gazetesi)





"Dünyanın neresinde olursanız olun;
bir insan haksızlığa uğruyorsa, eziliyorsa, onun yanında olun ve ona kavgasında yardımcı olun.
Çünkü bu, bir devrimcinin en büyük özelliğidir."



CHE







Halkım ben, parmakla sayılmayan
Sesimde pırıl pırıl bir güç var
Karanlıkta boy atmaya
Sessizliği aşmaya yarayan

Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa
Tohuma dururlar yeniden
Ve halk, toprağa gömülü 
Tohuma durur bir yerde
Buğday nasıl filizini sürer de
Çıkarsa toprağın üstüne
Güzelim kızıl elleriyle
Sessizliği burgu gibi deler de

Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde.


 PABLO NERUDA






"Tarih kralların çiftliği değil, milletlerin tarlasıdır."

VOLTAIRE










Merhaba!