26 Mayıs 2014 Pazartesi

GERÇEĞE DAİR


   
                "  Bildiğini söylemek, söylediğini yapmak normal her insanın, özellikle aydının bir görevidir."



   
                                                                             YUSUF ZİYA BAHADINLI

            (d.1927  Bahadın-Yozgat)  Köy Enstitülü öğretmen, yazar.1965-69 yılları arasında Türkiye İşçi Partisi milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yer aldı. 11 yıl boyunca Fransa ve Almanya'da sürgünde kaldı.




       " Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar." diyen İtalyan papazı Giordano Bruno, Kopernik'in bir kitabını okuduktan sonra üzerindeki papaz kıyafetini atıp bilim yaymak üzere yola koyulur. Şöyle buyurmuştur Giordano Bruno: " Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım."
        Bilime inanan ve bilimsel düşünceden ödün vermeyen, söylenmesi gerekeni yerinde söyleyen Giordano Bruno geleceğin aydınlanması için kendisinin yakılması uğruna gerçekleri söylemekten geri durmadı. Roma' nın Campo dé Fiori Meydanı'nında diri diri yakılmadan önce yargıçlara " ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz " demiştir.


GİORDANO BRUNO (1548-1600) 

(İtalyan rahip, gökbilimci, filozof, şair. Diri diri yakıldığı meydana heykeli dikilmiştir.)



        Görüldüğü üzere " doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar. "  Onuncu köye varanları  ise Lenin'in şu sözleri karşılıyor:



" Hiç bir şey gerçeğin kendisi kadar devrimci olamaz"




Merhaba!  

19 Mayıs 2014 Pazartesi

BAĞIMSIZLIK





    "  Hangi istiklal vardır ki ; ecnebilerin nasihatleriyle , ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir. "

                                                                               MUSTAFA KEMAL

                                                                            (6 Mart 1922-T.B.M.M.)


    Erol Toy' un Azap Ortakları romanında Şeyh Bedreddin şöyle der:


   " Kimse egemenden yumuşak yüreklilik, insan sevgisi bekleyemez. Bunlar egemenliğin koşullarına aykırıdırlar. Kitleler adına tarih içinde her elde edilen hak, mutlaka zorla alınmıştır."


    Aşağıdaki satırlarsa Suay Karaman' a ait:

   " Üç yüz yılı aşkın süreden beri  dünyayı egemenliği altında tutan gelişmiş sanayi ülkeleri, ilk kez işgal ettikleri yoksul bir ülkeye boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Kemalist Devrim, sömürge ya da yarı sömürge olarak, büyük devletlerin egemenliği altında bulunan ezilmiş uluslara, emperyalizmin yenilebileceğini gösterdiği gibi, onlara örnek de olmuştur."


   Bülent Esinoğlu son noktayı koyuyor:

   "Dünya tarihi esas itibari ile Batı' nın Doğu' yu yağmalama tarihidir. Batı , yağmaladıkları ile kendi iç düzenini sağlar."
    
                                                                           
                                                                               Merhaba!

14 Mayıs 2014 Çarşamba

MADEN OCAĞININ DİBİNDE





    "Şimdi, Nisan güneşi toprağı ısıtıyor, vadilerden hayat fışkırıyor, tomurcuklar patlıyor, ekinler yükseliyordu. Her yandan tohumlar şişiyor, uzuyor, toprağı deliyordu. Ve arkadaşlar, tekrar tekrar, sanki yüzeye yaklaşmışlar gibi daha berrak bir şekilde vuruyorlar vuruyorlardı. İnsanlar yetişiyor, kara kin dolu bir ordu, bir asır sonraki hasada hazırlanıyor, tohumlarını patlatıyordu."

                                                                                       Germinal- EMİLE ZOLA




"Ceza talep ediyorum: Milyonların ekmeğini nasıl kazandığını bilmeyenlere, hissetmeyenlere."

ROSA  LUXEMBURG




Manisa-Soma'da 13 Mayıs salı günü saat 15.30 sularında, kömür madeninde meydana gelen trafo patlaması nedeniyle oluşan göçükte yüzlerce madenci hayatını kaybetti.

Başımız sağolsun!





11 Mayıs 2014 Pazar

ANADOLU KADINLARI


 



                                                    ESMA EKİZ (d. 1921,Alucra/Giresun- ö. 1996, Samsun)


     Tütün işçiliğinden emekli olduktan sonra yaptığı resimler ile resim otoritelerini şaşırtacak düzeyde ürettiği eserlerle dikkatleri üzerine çeken Esma Ekiz; Giresun-Alucra'dan eşiyle birlikte köyden Samsun'a göç etti ve yoksulluk içerisinde dört çocuklarını okutarak sanat dünyasında önemli yer almalarını sağladı.Üç oğlunun (Metin Ekiz, Rafet Ekiz, Rahim Ekiz) resim - heykel sanatında önemli yer edinmelerinin ardından, oğullarına nazire yaparcasına resim yapmaya başlayan Esma Ekiz, ölümüne kadar bine yakın resim üretti. Resimleri ülkemizin önemli ressamları ve hocaları tarafından incelenmekte olup, birçok sanatçıya ilham kaynağı oluşturmuştur.






Osman Şahin'in sözleridir:

Ve her doğumda ölümün birazını yenen,
her doğumda ölümün üstüne rahmi ile yürüyen,
ölüme karşı çıkan,
yaratıcı Anadolu kadınları...



Anneler Günü'nüz kutlu olsun!






Merhaba!

5 Mayıs 2014 Pazartesi

SANATÇIYA DAİR


   ağlamak ayıp değil kana kana
ama gülmeyi unutmuşlar yüzlerine baksana
o canım sevinç pırıltısı düşmüş gözlerinden
paramparça, tuz buz
bizim insanlarımız böylesine kara gülmezse
birimizden biri suçluyuz.


                                                                         BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU





        JOHN BERGER (d. 1926, Londra ) İngiliz yazar, sanat eleştirmeni. İlk romanı  Zamanımızın Bir Ressamı' nda şöyle diyor:
        "Yeteneklerimiz yalnızca içinde bulunduğumuz özel durumu, olabilecek en yüksek toplumsal yarar adına kullanmamızı sağlayan araçlardır. Boğulmakta olan bir adamın yardım istediği ırmağın kıyısında, en büyük keman ustası kemanını çalarak kendini haklı çıkaramaz."


    Fakir Baykurt ise kendinden örnek vermiş sanatın işlevi ve sanatçının görevi hakkında:
   
   " Okurun bakıp bakıp yalın gözle görmediklerini yazar olarak ben gösterebilmeliyim. Nasıl mikroskobun yardımı olmadan mikrobu göremiyorsak, sanatın, bilimin yardımı olmadan toplumsal, politik, tarihsel gerçekleri de göremeyiz. Bence sanatın böyle bir işlevi vardır."    
   

FAKİR BAYKURT


   (d. 1929 Yeşilova- Burdur - ö. 1999 Essen -Almanya) İlkokulu bitirdikten sonra Isparta Gönen Köy Enstitüsü'ne yazılır.  " Gidebileceğim başka hiçbir okul yoktu. Ailemin gücü yetmezdi. Ben okumak istiyordum, enstitü benim gibi köy çocuklarını çağırıyordu."



      Erol Toy'un " Gözbağı " romanındaki  şu satırlarsa sanatçının görevini işaret ediyor sanki:


        Fareler kara kedinin şerrinden usanıp, bir kurultay toplamışlar. Yaşlısı genci, sakatı sağlamı eşit koşullarda söz alıp, önerilerde bulunmuşlar. O bağırmış, tümümüz birlik olalım saldıralım kediye, diye. Ya yerse bizi demişler, vazgelmişler. Öteki debelenmiş bu kez, bir köpek bulup, kaçırtalım. Dışarı çıkartır mı ? demiş aklıevveller. En sonunda, bir yaşlı sıçan söz alıp, arkadaşlar demiş. Bence şimdiye değin önerilenlerin tümü boş. En iyisi, kedinin kuyruğuna bir çıngırak bağlamaktır. Bunu yaptık mı, ne zaman kıpırdanırsa, çıngırak çalar, biz de kaçarız. Sıçanın hesabı kaçmak üstüne olduğundan, bir beğenmişler bu aklı, sorma. Hemen omuzlamışlar yaşlı fareyi. Gol atmış futbolcu gibi dolaştırmışlar kurultay yerinde. Ve tümü birden onaylayıp, şenliğe durmuşlar ki horonlar, halaylar beri gelsin. Tam bu gürültünün ortasında bir topan sıçan, parmak kaldırmış. İlkin görmemişler. Sonra, de bakalım ufaklık, demişler. Sen ne diyeceksin? Bir küçücük soru benimki demiş. Onayladığımız karar üstüne. İyi hoş da, çıngırağı kedinin kuyruğuna kim bağlayacak?




   Erol Toy ( d. 1936, Alaşehir) Kitaplarında Türkiye'nin toplumsal, ekonomik, politik sorunlarını işleyen yazar, ilk basımı 1974 yılında yapılan ve Vehbi Koç'un yaşam öyküsünü anlatan "İmparator" adlı romanıyla okur kitlelerine adını duyurdu.   
                                      
                             Uzun lafın kısası, sanatçının görevi , çıngırağı kedinin kuyruğuna bağlamaktır.                                                                              
                                                                                                        
     
                                                                                      Merhaba!

1 Mayıs 2014 Perşembe

HEP BİRLİKTE



          Unutulmaması gereken bir gerçek:

     Toplumsal sorunların çözümü de toplumsaldır; bireysel çabalarla toplumsal sorunlar çözülmez.



    Vedat Günyol'un düşüncelerinin ana çizgisini şöyle özetliyor Mehmet Seyda:

    İnsanoğlu kendini tek başına kurtarmaya çabaladıkça toplum batar. Kurtulacaksak, birbirimizi destekleyerek el ele ve hep birlikte kurtulalım. Bilimin, aklın ve ahlakın gösterdiği tek yol budur.  



                                                                                 VEDAT GÜNYOL

     

       İki kurbağa süt güğümüne düşmüşler. Birisi biraz çırpınmış ve bakmış ki kurtulma ümidi yok, kendini bırakmış ve boğularak ölmüş. Öteki çırpınmaya devam etmiş. Çırpınmış, çırpınmış, çırpınmış... Tam kollarındaki derman tükenecekken bir de bakmış ki süt, çırpılmaktan tereyağına dönüşmüş. Tereyağının üstüne çıkıp, bir sıçrayışta güğümden dışarı atlarken düşünmüş, "ikimiz birlikte çırpınsaydık daha mı erken kurtulurduk?" diye.



Üçsen ikisin, ikisen birsin, birsen hiç kimse.

(Adıge atasözü)



Kutlu olsun


FİLLER SULTANI

      Filler Sultanı ordusunu toplar, bereketli karınca ülkesini işgal eder. Yeryüzünün en çalışkan hayvanları olan karıncaları ise kölesi yapar. Yardımcısı Ulukepez aracılığıyla karıncaların önderlerini huzuruna çıkartır. Hepsi Filler Sultanı'ndan aman diler. Bir tek Davut Peygamber zamanından beri demircilikle uğraşan kırmızı sakallı karınca Filler Sultanı'na başkaldırır." Savaşacaklar ! " der ve Ulukepez' in sırtından atladığı gibi kaybolur. 
       Filler Sultanı karıncaları hiç durmadan çalıştırır. Kendisine büyük bir saray ve dünyanın merkezinden çıkartılan bir taştan taht yaptırır. İstekleri bununla bitmez, ömür boyu yetecek yiyecek depolatır, her file bir saray ister, son olarak da ölümsüzlük suyunun karıncalar tarafından getirilmesini ister. Bunu yaparken her fırsatta karıncalara " fil " olduklarını telkin eder. Gazetelerle, anonslarla her karıncanın bir fil olduğu telkin edilir. 
        Dağlara çekilen Kızıl Sakallı Karınca ise burada uygun zamanı kollar. Bu sırada bol bol okur, Filler Sultanı'ndan kurtulmanın yollarını arar. Sarıca karıncalarsa sakallarını kızıla boyayarak kızıl sakallı karıncaların arasına karışırlar, bir yandan da fillere karşı savaşmaları için kışkırtırlar. Önce dağgezen karıncalar, daha sonra diğer karıncalar fillere saldırır; fakat sonuç hüsran olur. Kızıl Sakallı Topal Karınca bu durumu gördükçe kahrolur, diğer yandan fil ülkesindeki karıncalar bir fil olduklarını zannederek gece gündüz çalışmaya devam ederler. Kızıl Sakallı Karınca, yalnızca Filler Sultanı ile mücadele etmez. Karıncaların aşırılıklarına, hatalarına ve sarıca karıncaların ihanetlerine karşı da mücadele eder. Sonunda karıncalara kazanmanın yolunu gösteren de Kızıl Sakallı Karınca'nın bu doğru önderliğidir.
     Bir sabah uyanan karıncalar her yerden kadim karınca türküsünü duymaya başlarlar. Artık karıncaları durdurabilecek bir şey yoktur. Yüreklerinde, her yerlerinde bu türküyü hissederler. Ve Kızıl Sakallı Karınca, diğer karıncalara kendilerini Filler Sultanı'ndan kurtaracak yöntemi gösterir. " En iyi yaptığımız işi yapacağız " der: " Kazacağız ! "Karıncalar büyük bir hızla yerkürenin altını kazmaya başlarlar ve haykırırlar: "YERYÜZÜNÜN BÜTÜN KARINCALARI BİRLEŞİNİZ." Karıncalar kazdıkça Filler Sultanlığı'nın hızla altı boşalan bütün sarayları yerle bir olur.



Merhaba!