FİKRET MUALLÂ
Fikret Muallâ ile dönemin ünlü ressamı Picasso arasında geçen "Picasso'nun tablosunu satış olayı", ressamımızın yaşayış tarzını çok güzel ortaya koyan bir olaydır. Bu olay ekseninde Muallâ'nın çektiği maddi sıkıntıları, bu sıkıntılar yüzünden Muallâ'nın neler yapabildiğini, meşhur gelgitleri nedeniyle aynı olayı farklı kişilere ya farklı bir şekilde anlattığını; ya da bu kişilerin aynı olayı kulaktan dolma bilgilerle farklı bir şekilde yorumlayarak başkalarına aktardıklarını ve Muallâ'nın keyfi yerinde olmadığında tanıdıklarını bile tanımazlığa geldiğini görmek mümkündür. Üstat Hıfzı Topuz'dan okuyup aktardığımıza göre bu olayın kısa hikâyesi, Muallâ'nın kendi ağzından şu şekilde gelişmiştir:
1947 yılında, Muallâ'nın beline ne olduğunu anlamadığı ağrılar musallat olur. Acıdan kıvranmaktadır. Tam bu günlerde Picasso ile tanışır. Picasso Muallâ'yı atölyesine çağırır. Muallâ gider. Atölyede Picasso Muallâ'ya, "beğendiği bir şey varsa alabileceğini" söyler. Bunun üzerine Muallâ bir "kadın başı" resmini beğendiğini söyler ve Picasso da resmi ona hediye eder. Muallâ atölyeden çıkar, eve dönecektir ama yine "zil vaziyettedir, cebinde metelik yoktur!" Tam o sırada tanıdığı bir kadına rastlar. İlk anda çıkaramaz ama, Paris'e geldiği ilk yıllarda onu tanıdığını, ondan hoşlanıp aşık olduğunu, (demiştik ya Muallâ'nın aşık olmadığı kadın yok gibi!!) hatırlar. Zaman geçmiş, kadın tam bir hanımefendi olmuş ve resim koleksiyonu yapıyormuş! Muallâ hemen elindeki Picasso'yu gösterir. Tabii tablo kadının çok hoşuna gider ve hemen "sat bana!" der. Muallâ baştan tabloyu satmaya yanaşmaz ve "Picasso'nun hediyesi" diyerek kadını başından savmaya çalışır. Ama kadın, "15 bin Frank (1946-47 yıllarında 1 TL ~ 100 Fransız Frankı - k.n. notu) veririm ve seni evimde 15 gün misafir ederim" deyip de diretince "bel ağrılarını ve zil durumda olduğunu" hatırlar ve tabloyu satar. Muallâ, kadın ve kocası 15 gün güney Fransa'ya giderler. Muallâ, Picasso'nun gittiğini, ama kendisinin 15 gün prensler gibi yaşadığını, tabloyu satmasına hiç üzülmediğini söyler. Ama, Muallâ'yı uzun yıllar boyu koruyan ve ona destek çıkan Fransız sanatsever ve koleksiyoncu bayan Fernande Angles 1970'te İstanbul'a geldiğinde, "o tabloyu İsviçre'de bulduğunu, satın almak istediğini ama 22 bin İsviçre Frangı istediklerinden alamadığını" söylemiş ve şöyle devam etmiştir: "Picasso'nun Muallâ'ya tablo hediye etmesi sanatçının değerini göstermez mi? Picasso kaç kişiye tablo hediye etmiştir?"
(Prof. Dr. TURGUT TURHAN - Kıbrıs Gazetesi)
***
"Babam İstanbul'a, Picasso'yla birlikte gelmişti, değil mi?"
"Evet, 1966 yazında, Picasso ölmeden yedi yıl önce, Paris'teki büyük sergisinin olduğu yıl."
"Sizin de aralarında olduğunuz bir fotoğrafı göndermişti babam. Ayasofya'nın önünde çekilmiş bir fotoğraf."
"Evet, Picasso İstanbul'a gizlice gelmişti. Fransızlar, Sultanahmet Meydanı'nda dolaşırlarken onu tanımışlardı. O da, 'Benzerlik,' demişti. 'Sadece benzerlik. Ama o şaklabanın yerinde olmak isterdim," deyip herkesi güldürmüştü. Sonra, o kalabalıktan birisi, 'Hayır, sen kesinlikle Picasso'sun,' demişti. 'Hiç kimse böyle bakamaz çünkü.' 'Bütün deliler böyle bakar dostum,' demişti Picasso da. O meydanda durmuş, başrolünü kaptığı bir oyun oynuyordu ve çekip gitmiyor, lafı uzatıyordu. 'Hem,' demişti, 'Ben Picasso olsam, hepinizin tek bir kelime etmeden ayaklarıma kapanmanız gerekmez miydi?' Birden inanılmaz bir şey olmuş, kırk kişilik turist kafilesi, Picasso'nun ayaklarına kapanmış, o da Sultanahmet Meydanı'nda 'Ben, Pablo Picasso!' diye çığlıklar atmıştı."
(ŞEBNEM İŞİGÜZEL - Sarmaşık / İletişim Yayınları)
***
"Bir deliyle benim aramda bir tek fark var. Deli aklının yerinde olduğunu sanır. Ben deli olduğumu biliyorum."
SALVADOR DALİ
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder