Kimseye vermiyor ki acılardan artarsa
Kuytular çıkarıyor sevişmeler onlardan
Bu nasıl bir bakış ki dünyaya intiharla
Ya da hep kar yağıyor da düşünmesi siyahtan
Öyle ya kim sevişirdi acıları olmasa
Kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam.
(EDİP CANSEVER - Phoenix)
***
Gençliğimde Edip Cansever'in kitabını duvara çarptım "böyle şiir mi olur" diye. Babam komünist olduğu için Cansever'i, Nâzım Hikmet'i, Orhan Kemal'i okutuyordu. Benzememi değil, onlar gibi olmamı istiyordu, ikisi farklı şeyler. Bu yüzden İkinci Yeni şiirine de soğuktum. 17 yaşındayım, arkadaşlarımla Bodrum'a tatile gidiyoruz. O zamanlar otobüsler İzmir'in içinden geçiyor. Otobüs bir tren yolunun önünde beklerken gözümü açtım, bir köpek gördüm. Köpek uzaklara bakıyor. Onun baktığı yerlere bakmaya çalıştım, hiçbir şey yok, sadece dağlar. O zaman Cansever dizeleri aklıma geldi: "Kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam." Bodrum'a iner inmez bir Edip Cansever kitabı aldım. Ben onu anlayacak kapasitede değilmişim, kabahat bende, ben salağım çünkü. Şairleri anlamıyorsak bizimle ilgili bir sorundur o.
KÜÇÜK İSKENDER
***
Şimdi sıkı durun, gerçek düzyazı ustaları biçemi yani üslubu, simitçi tablası gibi başlarının üstünde taşıyanlardır. Çoğunun da kendi sözcükleri, kendi jargonları vardır. Virginia Woolf, Henry James'in kendi sözcük dağarcığını yaratmadan önce bir takım küçük öyküler yazdığını söyler.
(...)
Doğrusu biçem denilen parabellum da sabahleyin kalkıldığında yazı masasının üstünde hop diye bulunacak bir nesne de değildir. Onu ele geçirmek için yazarların yüz uyku uyumaları, yüz yaşam devirmeleri gerekir. Bu işte onlara kendilerinden başka kimse de arka çıkmaz. İngiliz romancısı John Cowper Powys, kendi yaşamını anlattığı kitapta şöyle der:
- Cambridge'de kimse biçem güzelliğini anlamama yardımcı olmadı. Oysa biçemin bir gizi vardır. Onu büyük bir oburlukla atıştırdığım kitaplardan elde ettim.
(...)
Bir demeye göre Proust da genç yazarlara hep okumayı öğrenmelerini öğütler.
Ona göre insanların çoğu kitap değil, sözcük okur. Yani okumasını bilmez. Yani ham hum hem okur. Yani dandin bakar, dandin okur. Yazarın ne demek istediğini de zırnık çakmaz.
Bu biraz da sadece yazarların ne fink attıklarına bakmalarından gelir. Onların, o fingi atmak için ne terskâfir eliflamlara katlandıklarını, sözcüklerle nasıl pençeleştiklerini, sözcükleri nasıl sustaya getirdiklerini bir türlü umursamazlar.
Oysa, şairlerin ilk adımı sözcükse, son adımı da sözcüktür.
Bir başka deyişle, şair sözcüksel bir hayvandır.
(SÂLAH BİRSEL - Yapıştırma Bıyık,1985)
***
[Fazıl Hüsnü] Dağlarca, ölümünden kısa süre önce Norgunk'un yöneticisi Alpagut Gültekin'e benimle görüşme isteğini iletmişti, birlikte gittik Kadıköy'deki evine, uzun bir sohbetimiz oldu.
Kitaplarının geleceğine ilişkin kaygılarını paylaştı benimle, neler yapması gerektiği konusunda görüşlerimi almaktı asıl tasası. Sonra daha özel konulara geçtik. Bir ara, durup dururken, "Sen de bir şiir hayvanısın" deyince şaşırdım, bilen bilir mültefit değildi Dağlarca, açıkçası aldığım en anlamlı ödüllerden biri sayarım o cümlesini.
(ENİS BATUR - Cumhuriyet Kitap, Söyleşi: EROL TOYGUN)
Merhaba!