Çocukların gözbebeklerinde karanlık kuyular açılıyor.
Yoğun bombardıman altında trenlere, gemilere bindirilmeye çalışılan çocuk kafileleri. Hangi rıhtım, hangi liman, hangi ülke, hangi zaman? Küçük çantalar, heybeler, çıkınlar. Çocuklarına sarılan kadınlar, analarına sarılan, ağlayan çocuklar; kollarında oyuncak bebekleri, ayıcıkları: Kısacık geçmişlerinden belirsiz geleceklerine taşıyacakları son anılar. Yürüyemeyecek kadar küçükleri kucaklarında taşıyan çaresiz, umutsuz görevliler. Çekiştirilip götürülürken geride kalanlara son bir bakış. Küçük kızın sorgu ve korku dolu bakışı, sarı kafalı oğlancığın gözlerindeki korkuyu, kaygıyı aşmış boş bakış... Binlerce yıl önce, yüzlerce yıl önce, 20. yüzyıl boyunca, şimdi hâlâ... Savaşların çocukları, göçlerin, sürgünlerin, büyük açlıkların çocukları... "Savaşların gerçek mağdurları..."
(...)
Zaman: Binlerce, yüzlerce yıl boyunca her zaman. Yer: Her yer. İspanya'da, Kamboçya'da, Baltık sahillerinde, Leningrad'da, Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da, dünyanın her yanında ateş altında çocuk kafileleri: Kurtarılmaya çalışılan çocuklar... Dipsiz kuyular gibi gözbebekleri... Geçmişlerini silen, yok eden belirsiz gelecek; vatansızlık, köksüzlük, yetimlik bedeline kazanılan kurtuluş; yaşam boyu sürecek, neye olduğu belirsiz, dinmeyen özlem. Geçmişe yabancı, bugüne yabancı, geleceğe yabancı yaşamlar.
Çocukların gözbebeklerinde karanlık kuyular açılıyor.
(OYA BAYDAR - Hatırlamanın ve Unutuşun Kitabı, Can Sanat Yayınları)
***
Avrupa'ya musallat olan hayaletler!
Türlü türlü nedenlerle yersiz-yurtsuzlaştırılan ve sınırların acı yüzüyle karşılaşıp kamplarda yaşamaya zorlanan mülteciler, sığınmacılar ya da Zygmunt Bauman'ın ifadesiyle "hiçliğe fırlatılmış kapımızdaki yabancılar"ın yegâne amacı geçip gitmek. Fakat yarattıkları "güvenlik sorunu" nedeniyle buna izin verilmiyor. Macaristan'ın popülist lideri Victor Orbán, Avrupa'da pek çok insanın bilinçaltında yatanı dışavuruyor bu bağlamda: "Bütün teröristler göçmendir." Örülen duvarlar ve çekilen dikenli teller ise sorunun kaynağını maskeliyor yalnızca.
Niki Giannari, Yunanistan'ın İdomeni bölgesindeki mülteci kampında yaşananlara bakıp haklı ve hayatî bir soru yöneltiyor: "Bir insan nasıl gider? Neden gider? Nereye?" Onların geçip gidememe hâlini "yalnızca tarihi tekrar tekrar aşmak istiyorlar" diyerek özetleyen Giannari'ye Georges-Didi Huberman, "Duvargeçenler" metniyle destek oluyor ve kimilerinin "öteki" kimilerinin "başkası" diye nitelediği mültecileri anlatan Musallat ortaya çıkıyor.
Giannari'nin "musallat hayaletler" olarak ironiyle özetlediği göçmenlik meselesine "tarihsel sürgünlük" diyen Huberman, Giannari'nin tanıklığından ve kamptaki çalışmalarından hareketle eski hayatı terk etme ve yeni hayatı sürdürme gerilimine yoğunlaşırken çekilen bir filmi anlatımının merkezine koyuyor.
Giannari'nin, yakın arkadaşı Maria Kourkouta'yla beraber İdomeni'de çektiği film, Huberman'a göre "iki öteki arasındaki tanıklığın" bir ürünü: "Avrupa'ya musallat olan hayaletlerin" hâlipürmelali ve "ev sahipleri"nin ruh hâlinin çözümlemesi: "Mültecileri, düşman ülkelerden gelen istilacı kalabalıklar olarak gördüğümüzde, onların yabancılığını düşmanlıkla karıştırdığımızda, aslında daha önce olmuş bir şeyi aklımıza getirmeye çalışıyoruz demektir: Kendi soy ağacımıza ait olup bastırdığımız bir şeyi. Bu şey, hepimizin göçmen çocuğu olduğumuz ve 'uzaklığına' rağmen (kuzenlerden bahseder gibi), göçmenlerin yalnızca geri dönen atalarımız olduğudur."
Giannari'nin görüntülediği kampta yaşayanlar birer "hayalet"; Huberman'ın deyişiyle asla "saf" veya "arî" olmayan Avrupalıların "aile içindeki yabancıları".
(...)
Huberman, oraya bakarken zihnimizi zorlayan bir yorumla çıkageliyor yine: "Asıl mesele, 'Avrupa'nın hayaletleri'nin şunlar mı, yoksa bunlar mı -Yahudiler, paganlar, Bizanslılar, komünistler, Müslümanlar, paryalar, sömürgeleştirilmişler ya da başkaları- olduğu değildir. Esas mesele, Avrupa'nın neden hayaletler ürettiğidir."
(ALİ BULUNMAZ - BİRGün Kitap)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder