27 Nisan 2025 Pazar

NEDEN - SONUÇ

 


Üçünü özenle yerleştirdim çantama. Doğruca bir kır kahvesine, beni kimselerin tanımadığı. Çok sürmedi, çaycı bitti yanı başımda. Eskilerden emanet, kitap bir yana artık gazetelerin de pek görünmediği bir kır kahvesi. Kütüphane var mıydı köyde? Güldüm kendi soruma. Köy Enstitüleri yaşasaydı değil okulsuz, kütüphanesiz köy de kalmazdı bugün. 
Kucağımda kitaplar, 85 yıl öteye vardım. Yıl 1940, belki de bugünkü gibi serin bir ilkbahar sabahı. 17 Nisan.
Aradan geçen onca yıla karşın unutulmayan, etkisi süren Köy Enstitüleri... Bir kır kahvesinde değilim de o unutulmaz enstitülerden birinin kütüphanesindeyim.
Ya da elleriyle diktikleri fidanlar tez elden ağaca dönüşsün diye onlara kitap okuyan, türküler söyleyen çocukların yanındayım.

(Y. BEKİR YURDAKUL - Cumhuriyet Kitap)

***

İç göçü ve gündelik yaşamamıza, demokrasimize, ülke yönetimine olumsuz etkilerini ve sonuçlarını irdeleyen yazılarından oluşan kitabında, ilk olarak 1950'lerde ortaya çıkan, 12 Eylül darbesinden sonra hız kazanan iç göçün ülkenin sorunlar yumağına gelişindeki etkisini tartışıyor [Hürriyet] Yaşar.

"Kentte Yeni Bir Canlı Türü"

Köyünden zorunlu nedenlerle kente göçenlerin, yerleşik kentli karşısındaki çok boyutlu derin bilgisizliklerini ve görüş darlıklarını, ülke nüfusunda, dolayısıyla toplumun "duyuş-algı-gereksinim" dengesinde altüst oluşlar yaratacak büyüklüğe ulaşmalarını, yaşadıkları köksüzlük duygusu ve bunun yarattığı güvensizlikten kaynaklanan "güçlü olma güdüsü"nün buyruğuna girişlerini, bir süre sonra kentlerde, azınlıktan çoğunluğa geçerek yurdun yönetim yerlerinde, "çoğunluktaki yöneten" olarak ülkenin ve yurttaşların geleceğini belirleyişlerini irdeliyor.
Yazar, bilimin bu insan tipini "tek insan" kimliğiyle tanıdığını söylüyor.
Ama "göçmüş köylü"nün kentlerde "çoğunluk olduğunda" nasıl davranacağı, bu çoğunluk duygusuyla "yönetim yerlerine geldiğinde neler yapabileceği ya da yapamayacağı, toplumu nerelere / nelere yöneltip nerelere / nelere yöneltemeyeceği" sorununun toplumsal bilimlerce henüz saptanmadığını vurguluyor. Kitabın en önemli tezi bu.
(...)
"İç göçün değiştirdiği insan toprağında büyüyen bir yeni insan tipini ve artık yöneten-yönetilen, seçen-seçilen tüm kesimlere rengini veren bu 'yeni insan'la içine düşülen sürüklenişi, 'alarm çığlığı' " denebilecek seslenişlerle göstermeye çalışıyor.
Ülkenin bu altüst oluşunda kapitalizmin başrolünü vurguluyor yazar. "Kente göçmek zorunda kalmış köylüyü" değil, "kente taşınmış köylülüğü" karşısına alıyor.
"Göçün Karanlığından" başlıklı yazısında, "Şu toprağın hükümetlerinin, şu toprağa ettiği en büyük kötülük nedir, diye sorsalar, "beni yerimden yurdumdan etmeleridir" derim.
(...)
Benim köylerime, kasabalarıma uğramaz, benim çocuklarımı okutmaz, beni iş sahibi, toprak sahibi yapmazsanız, köylerin kasabaların boşalmasına böyle seyirci kalırsanız, sizin o gelişmiş kentlerinizin, okullarınızın, yollarınızın altını üstüne getirip hepsini fethedeceğim.
(...)
Bundan sonraki yabanlıkların, korkunçlukların sorumlusu ben değilim. Hiçbir şeyin sorumlusu ben değilim. Kendimi koruyorum ben. Öteki korunacakları bilecek durumda değilim" diye konuşturduğu "göçmüş köylü" nün çaresizliklerini, yetersizliklerini, yaptıklarından başka türlüsünü yapmasının olanaksızlığını, kurmaca da olsa gerçekçi bir anlatımla, yüceltmeden ve suçlamadan yine ona söyletiyor.
"Köyler Geliyor, Yurt Göçüyor" başlıklı son yazıda ise "Yine de (...) Yaşanan büyük göçten, korkunç ama çok korkunç bir devingenlik çıkacak... İçlerinden, bilen öncüler çıkıp onu durdurmaz, yönünü ışığa çevirmezse, o koca ülkeyi karanlığa, geriye, başa döndürüp sonra o yolu bir de kendi alıp bugüne gelecek. Kaç yüzyılda alıp gelebilirse... Ama sayrılığı saptayıp devingenliği ışığa çevirmeyi başarırsa öncüler... O zaman o devingenliğin karşısına geçmeyi hiç denemesin sömürgenler" diyerek karanlıktaki ışığı gösteriyor.

(NİL ALGAN - Cumhuriyet Kitap)







Merhaba! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder