Çocukluk yıllarımızda yaşadıklarımız kırk elli yıl sonra 'düşte' yaşanmışa döner.
Kendimiz de öyle!..
Anlattıklarımıza inandırmak zordur gençleri...
OKTAY AKBAL
(Yaşayıp Görmek)
***
Bir arsa vardı da çok devedikenleri doluydu orası, o çocuk yaşamının ince, duygulu özgürlüğünü ne güzel derleyip topluyordu o arsalar; bu kente ne oldu bilemiyorum, çocuklara arsaları bırakmadılar...
(FÜRUZAN - Parasız Yatılı)
***
O çocuk okulun karşısındaki yer yer yıkılmış, bir zamanlar kalenin uzantısı olmuş tarihi surlar karşısında da zaman zaman bir şeyler duyumsamış olmalıydı. Taşların yaşadıklarına, tanıklıklarına kafa yormuş muydu peki? Çocukluk, bölük pörçük ışıklı anlardan kurulu kocaman kara bir boşluktu aslında ve o bu boşluğu sadece bugünün bilgisiyle aydınlatabiliyordu, boşluğu bütünüyle doldurmak ise imkânsızdı sanki. Dilini bilmediği, puslu, yağmurlu havasını sevemediği bir şehirde ilk kez tarihi bir kalıntıya dokunurken, onun geniş kapısından geçerken neler hissettiğini, neler gördüğünü niçin hatırlayamıyordu? Aklın henüz soyut olandan uzak, gözün görebildiği somutla sınırlı olmasına yorabilirdi bunu. Belki bu yüzden, çocukluğunun geçtiği şehri düşündüğünde -aslında çok ender olurdu bu- ilk aklına gelen kale ve kalenin ağzında meyve sebze satan kadının tezgâhı olurdu. İnsanların elmayı, armudu tek tek, domatesi, patatesi, soğanı ise ancak ikili üçlü satın aldığı bu tezgâhta duran, etine dolgun kırmızı yanaklı kadın yaz kış hep aynıydı.
(MENEKŞE TOPRAK / Temmuz Çocukları - Doğan Kitap)
***
Çocuklar
Çarşılarda bir şey
Biz pek aramazdık çocuklar olmasaydı.
Kasaplarda manavlarda bazı yorgun kadınlar
Hep de tenha saatleri seçerler
Sonra yavaş bir sesle
Çocuk için hasta kaç gündür yemiyor
Biraz et biraz meyva isterler.
Sevdiği bir reçeli gün aşırı yalnız ona
Kaşıklarla beraber büyür bir üzüntü
Yağların şekerlerin çayların
Uykularda bile bitiyorsa
Annelere düşündürdüğü.
İnsanlara tezgâhlara kâğıtlara kolaydı
Biz bu kadar eğilmezdik çocuklar olmasaydı.
BEHÇET NECATİGİL
(Arada, 1958)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder