ÖNER YAĞCI
İnsanlık, kavgalarla, savaşlarla, kaygılarla dolu çağlar yaşıyor.
Büyük toplumsal değişimleri, dönüşümleri, devrimleri, karşıdevrimleri, kaba ve ince sömürüleri, bağnazlıkları, birleşmeleri, ayrılmaları yaşıyor insanlık.
Bilimsel ve teknolojik olanakların verdiği güçle doğayı tüketmeyi, tüketirken yoksulluğu çoğaltmayı, insanları yerlerinden yurtlarından eden iç ve dış göçleri, açlığı, katliamları, dünden gelen ve yeni keşfedilen özgürlüklerin yok edilmesini yaşıyor.
Bunlar yaşanırken kimi insanlar, "dayanışma" sözcüğü yerine sömürmeyi, egemen olmayı, ezmeyi yeğliyor; sömüren, egemen olan, ezen olabilmek için sömürene, egemen olana, ezene hizmet etme yarışına giriyor.
İnsanın kendi yaşamını, kendi dünyasını, kendi geleceğini kirleten bir yarış bu.
Bu yarışta her şey gibi edebiyat da yerini alıyor.
Çağların karanlıklarını aydınlıklara çevirmeye çalışan insanın, bu kavgasındaki en önemli silahlarından, araçlarından biri olan edebiyat da kendini kirletiyor bu yarışta.
Çağın sözcüsü, vicdanı, yargıcı, avukatı, sanığı, tanığı, adaleti olabilmeyi başardığı ölçüde güçlü olan edebiyat, bu sorumluluğunu, bu işlevini, kendi değerlerini yitirerek giriyor yarışa.
Oysa edebiyatın dünü, destanlardan, üretim şekillerinden gelen, gücünü yaşamdan, insandan alan görkemli zenginliklerle, güzelliklerle doludur ve sömürenin, egemen olanın, ezenin korktuğu bir barikattır.
(ÖNER YAĞCI - Cumhuriyet Gazetesi)
Oktay Akbal'ın öyküleriyle 1960'ların sonunda öğretmen okulu öğrencisiyken tanıştım. Önce Ekmekler Bozuldu adlı öykü kitabında yazdıklarıyla kuşatmıştı genç dünyamı:
"Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey... Çünkü yeryüzünde savaş vardı. İnsanlar sebebini bilmeden, düşünmeden ölüyor, öldürüyorlardı. Savaş kelimesi dünyanın her yerinde en çok kullanılan söz olmuştu. Radyolarda marşlar, nutuklar şaşkın insan sürülerinin üzerine savruluyor, gazeteler korkuyla okunuyordu..."
Önce Ekmekler Bozuldu için yazdığı yazıda, "Oktay Akbal'ın güvenilecek, bundan sonra yazacakları umutla beklenecek bir yazar" olduğunu söyleyen Nurullah Ataç yanılmamıştı:
Oktay Akbal, "Tek bir hikâyem yoktur ki konusu ve insanları uydurma olsun. Hepsi de aramızda yaşamış ve yaşamakta olan, bizim gibi insanlardır... Önemli olan yaşadığımız bu memleketin, içinde bulunduğumuz bu buhranlı devrin, günden güne bu sarsıntılı dünya üstünde ne yapacağını şaşıran insanların hikâyesini, romanını, şiirini yazmak, gelecek nesillere bırakmaktır."
"Tanık olmak yetmez. Seyirci kaldım demekle bir olur bu. Bir kötülüğü, bir yanlışlığı, bir adaletsizliği, bir çirkinliği ses çıkarmadan, iyi-kötü bir şey demeden seyretmekle eş olur bir yerde bu tanıklık..." diyordu.
(ÖNER YAĞCI - Cumhuriyet Kitap)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder