"Bir zamanlar insanlar hayatlarından memnun değillerse devrim yaparlardı.
Şimdi alışverişe çıkıyorlar.
Tamamen bir hafız kaybı dönemi yaşıyoruz."
"Çok çarpıcı bir sözdür. Bizim gibi ülkelerde daha trajik yaşanıyor. Toplum bir hafıza kaybı içerisinde. Bu hafıza kaybının dışına çıkaracak olan şiirdir, müziktir, resimdir, tiyatrodur, bütün dallarıyla sanattır.
Bilim ve teknoloji hepimizin hayatını kolaylaştırır ama bizim bütünle kurduğumuz bağı paramparça eder. Bağ kuramayız, sosyal olaylarda, siyasal olaylarda, başka olaylarda yaşadığımız gerçeklik arasındaki ilişkileri göremeyiz. Dar bir alan içerisinde çırpınır döner dururuz. O bütünlüğü sağlayacak olan o yaşlardaki Çehov hikâyeleridir, bu yaşlardaki şu romandır."
(Görkemli Hatıralar, Halk Tv)
***
Ali Usta, paltosunu omuzuna atıp geldi:
"Kaş çatmanın, insanlığı geri itmenin gereği yok. Ne yaparsan yap, insan gibi yap. Ne yaparsan yap, kendinden kaçmadan yap. Yalnız başka güçlüklerden değil, kendi güçlüklerinden de kaçmadan yap. Devrimse de, sevdaysa da. Birini iyi yapan ötekini de iyi yapar zaten..."
Kapıdan sızan yarı aydınlıkta gözlerimin yaşlandığını seçmişti. En çok da o zaman utandım hocam. Artık utanmamı da, ağlamamaya çalışmamı da beğenmeyecekti Ali Usta.
"Ağla be ulan! Ağla hergele! Ağlamayandan insan mı olurmuş?"
Sonra sarıldı bana.
(...)
Tezel halam, bir seferinde İstanbul'dan gelirken güpgüzel bir tablosunu getirmişti size. Küçücüktüm. Hayran hayran bakakalmıştım. Şimdi daha iyi anlıyorum. Alay ede ede, "Nedir bu, tebeşir tahtası mı?" diyerek sandık odasına, dolabın arkasına tıkıverdin. Aysel halam, bir kitabını getirmişti. Sekiz yaşımdaydım. Bir yaklaşma, sizi bir aydınlatma çabası sayabilirdiniz bunu. Sayfalarını yırtıp yırtıp üstünde tırnak törpülediğini biliyorum. "Nedir bu İlhancığım, bir yığın harf dolu, sayı dolu. Ne işe yarar?" Babamın bile Aysel halaya ilk sorusu "Kaç para aldın bundan?" olmuştu. Bir de şaşıyorsunuz. Neden uzak duruyorlar bizden, diyorsunuz. Size yakın durmak için size benzemek gerek. Çünkü sizin onlara benzemeye hiç niyetiniz yok.
(...)
Ülke kaynıyor. Siz hâlâ oturunca, 'Anne, arayamadık sizi... Evin eşyaları değişecekti...' diyorsunuz. 'Anne, canımız burnumuzdan geldi. Bizim Gaziosmanpaşa'daki arsaya gecekondular yerleşmiş, uğraş da uğraş...' diyorsunuz. Ben şurda bir gencin vurulduğunu, burda bir arkadaşımın tutuklandığını söylüyorum. Hiç duymuyorsunuz sanki:
"Kavunlar ne tatsız çıkıyor bu yıl" diyorsunuz.
Başınıza o kavunlardan birini fırlatmak istiyorum.
ADALET AĞAOĞLU
(Bir Düğün Gecesi, 1979)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder