26 Temmuz 2020 Pazar

NAMUSLU ADAM: ORHAN KEMAL



   DÖNÜŞ

   Tren gecenin on ikisinden sonra şehrin garına girdi. Adam dehşetli yorgun ve uykusuzdu. Bavullarla sepetleri karısı vagonun penceresinden uzattı, o aşağıdan aldı. Öyle yorgun, uykusuzluktan öyle bitikti ki, neredeyse yıkılacaktı... Kadın, gene pencereden kızını, sonra da kırk günlük oğlunun kundağını kocasına uzatıp trenden indi. 
   Kadın, kocasının uykusuz ve aç olduğunu biliyordu. Biliyordu ki kocası, karısına böyle şeyleri sezdirmek istemediği için uyku ve açlıkla mücadele halindedir!
   Etrafa bakındı. "Ya şimdi, burdan da kaldırırlarsa?" diye düşündü. Bu takdirde nereye gideceklerdi? Olanca paraları 78 kuruş...


ORHAN KEMAL
(Ekmek Kavgası)





   "İş vermiyorlardı Orhan Kemal'e. O kadar seveni vardı yardım etmek istiyorlardı, fakat görünmez bir duvar çıkıyordu karşımıza her defasında. Son olarak denediği pazarcılık işi de yürümeyince, ailece Malatya'ya gitmeye karar verdik. Oğlumuz Nâzım henüz üç haftalık filandı. Malatya'daki arkadaşı buraya gel, sana iş buluruz demişti. Neyimiz varsa satıp savdık, yol parası yaptık, Malatya'ya gittik. Arkadaşı bizi misafir etti. Gerçekten iş de vardı. Fakat iki hafta sonra fabrika idaresi "Askerlik teskeresi" yüzünden işine son verdi babamızın. Yine açıkta kalmıştık ve "dönüş" perişanlıktı."
   "Hayatımızın en acı sahnelerinden biridir bu "dönüş" . Kocamın ilk hikâye kitabı "Ekmek Kavgası" nın hikâyelerinden birinde, Malatya'dan Adana'ya dönüşümüzün, gece yarısı Adana garında nereye gideceğimizi bilmeden kalışımızın, iki küçük çocukla ve yorgunluktan perişan olmuş halde istasyonun betonları üzerine uzanıp sabahı edişimizin unutulmaz acısı yazılıdır."
   "78 kuruş vardı kocamın cebinde. İki küçük çocukla üçüncü mevki vagonda yapılan uzun ve yorucu yolculuktan sonra garın ortasındaydık. Sepetler, bavullar, ötemiz berimiz ve dördümüz yığılıp kalmıştık oraya. Gidecek yerimiz yoktu..." * 

*Orhan Kemal 1970 Haziranında öldü. O günlerde karısı ile yapmıştım bu görüşmeyi. (SADUN TANJU - Kutsal İnekler)



*** 



    "3 Haziran'dı, bisiklete biniyorum. Babam Bulgaristan'da Sofya'da... PTT binası önünden geçerken memur çıktı, 'Git çabuk ablanı çağır gel' dedi. Ablamı çağırdım, içeri girdi telefonla konuştu. Bulgaristan'dan telefon gelmiş sabah 10-11 civarı. Çıktığında ağlıyordu. 'Babam ölmüş' dedi. 13 yaşındayım. Ölmek kavramının ne olduğunu bilmiyorum. 5 Haziran'da Kapıkule'den aldık. Çok müthiş bir araç konvoyu vardı. Babaeski'de işçiler karşıladı. Hâlâ duran o yazı vardır, 'Biz işçiler hatıran önünde saygıyla eğiliyoruz.' En büyük ödül o..." (IŞIK ÖĞÜTÇÜ - BirGün Gazetesi)


  


   Küçücük bir kartona yazılıp minibüsün önüne asılan bu yazı aslında Orhan Kemal'in büyük yaşamını özetliyordu. Gerçekten de ömrü küçük insanların yaşama tutunma mücadelesini anlatmakla geçen büyük bir yaşamdı Orhan Kemal'inki. 
   Orhan Kemal öykü kitaplarına "Ekmek Kavgası" (1949) ile başlayıp "Önce Ekmek" (1968) ile bitirmiştir. Bu rastlantı değildir. O, gerçekten de namuslu emekçinin ekmek kavgasını anlatan bir yazar olmuştur hep. "Neden hep yoksulların, emekçilerin hikâyesini yazıyorsun" diye sorulduğunda, "çünkü sadece onları tanıyorum, onlardan biriyim" diyecektir. (OKAN TOYGAR - Cumhuriyet Gazetesi)



***



      Yaşar Kemal, Orhan Kemal'e yazdığı bir mektubunda şöyle diyecektir:

   "İyi sanatın arkasındaki güçlü, namuslu, bükülmemiş adam bence sanatından daha makbul. Fikret'i şiirlerine tercih etmek isterdim. Seni de ne kadar çok sevdiğimi bildiğin romanlarına tercih ederim. Ne kadar güzel yazarsam yazayım, beni de romanlarıma tercih etseler. O kadar iyi, namuslu adam olabilsem."


YAŞAR KEMAL
(Fotoğraf: ARA GÜLER)




***



"Kalabildiğimiz tek yer, ötekilerin bellekleridir."


ORUÇ ARUOBA
(Yürüme)







Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder