9 Ağustos 2015 Pazar

HAYALET VE KARANLIK




Aydın kavramı sınıfsal bir kavramdır.
Ezen sınıfın aydını olduğu gibi, ezilen sınıfların aydını da vardır.




   TUNCA ARSLAN (Aydınlık Gazetesi):

   Yıl 1896... Doğu Afrika ülkelerinden Kenya'nın Tsavo bölgesindeyiz... İngilizler, Kenya'yı komşu Uganda'ya bağlayacak dev bir demiryolu inşaatına girişmişler ama Tsavo Irmağı üzerindeki demiryolu köprüsü projesini durdurmak zorunda kalmışlardır. Önlerine çıkan engelse oldukça ilginçtir. Şantiyeye sessizce sokularak son dokuz ay boyunca 35 işçi ve mühendisi parçalayıp öldüren iki aslan, beyaz adamın daha fazla ilerlemesini istememektedir. Yerlilerce efsaneleştirilip "Hayalet" ve Karanlık" olarak anılmaya başlayan aslanlar, ortalığı kan gölüne çevirmekte, korku ve dehşet salmaktadır. İngiliz Albay John Paterson ve mühendis Charles Remington, silahları kuşanıp Hayalet ve Karanlık'ın peşine düşerler. Aniden ortaya çıkan bu engeli, daha doğrusu demiryoluna, yani uygarlığa yönelen büyük tehdidi yok etmek zorundadırlar.
   Stephen Hopkins'in 1996'da çektiği, Başrollerinde Michael Douglas ve Val Kilmer'ın yer aldığı  "Hayalet ve Karanlık" (The Ghost and the Darkness) adlı film bir Hollywood yapımı olarak serüvene elbette ki öncelikle aslanların ya da Afrika'nın değil, beyaz adamların ve "uygarlığın" gözünden bakmaktadır ama hayli etkileyici simgesel bir boyutu da vardır. Bu boyut, adları yerlilerce konulan ve şeytani güçlere sahip olduklarına inanılan iki aslanın, özgürlüğüne düşkün, ruhunu korumak isteyen Afrika kıtasını temsilen film boyunca kükremeleriyle belirginleşir. Hayalet ve Karanlık, insanları köleleştirilmiş, sindirilmiş, beyazlarla işbirliğine zorlanmış kara kıtanın son koruyucusu olarak çizilirler alttan alta. Avcılar tarafından aranırlar ama bulunamazlar; bulunsalar bile yok edilemezler. Kendi topraklarında zarar verilememektedir onlara. Her ikisini de öldürmek ancak beyaz uygarlığın egemenlik alanı şantiyede mümkün olabilir. Beyaz avcılardan kaçarken değil, onlara saldırırken öldürülecektir aslanlar. Görebilen gözler için korkunun, gururun, Afrika'nın ve bu talihsiz coğrafyanın gerçek sahiplerinin filmidir "Hayalet ve Karanlık" ve gerçekten yaşanmış olaylardan esinlenilmiştir.
   Hayalet ve Karanlık'ın, içleri doldurulmuş halde Chicago Field Museum'da sergilenmekte olduklarını da üzülerek belirteyim. 
   Stephen Hopkins'in filmini, aklıma son günlerde medyada yer alan bir haber nedeniyle geldiğini tahmin etmişsinizdir. "Afrika'nın sembol aslanını öldüren ABD' li diş hekimi çıktı" başlığıyla verilen haber şöyle:
   "Hwange Ulusal Parkı'nda yaşayan ve Zimbabve'nin ulusal simgesi haline gelen 13 yaşındaki Cecil, 1 Temmuz'da öldürüldükten sonra başı kesilmiş ve derisi yüzülmüştü. Kaçak avcıların Cecil'in dikkatini çekerek, park sınırlarından çıkmasını sağladığı, bu sayede 'yasal' olarak aslanı öldürmeyi amaçladıkları ortaya çıktı. Minnesotalı diş hekimi Walter James Palmer'ın aslanın öldürülmesi için kendisine yardım eden kişilere 50 bin dolar ödediği öğrenildi..."






   İsrail'de son gerçekleşen seçimlerin ardından da İsrail politikalarında bir değişim olmayacağı görülmüştü. Yahudi yerleşimcilerin Nablus kentinin güneydoğusundaki Duma beldesinde Filistinlilere ait bir evi ateşe vermesi sonucu çıkan yangında Ali Devabişe isimli bir bebek hayatını kaybetmiş, anne, baba ve 4 yaşındaki diğer oğulları ağır yaralanmıştı. Saldırıya tepki gösteren Filistinlilerin eylemlerine sert müdahaleler yapılırken, İsrail ordusu Filistinlileri " sakinleştirmek" için Batı Şeria'ya destek kuvvetler yolladı.
   İngiliz eski milletvekili George Galloway, Batı basınının Zimbabve'de bir Amerikalı tarafından öldürülen aslan Cecil'e büyük önem verirken, Filistinli bebeği önemsememesine tepki gösterdi. Daha önce özellikle Batı basınında sayfalar dolusu çıkan bir habere gönderme yapan Galloway, twitter sayfasında, "Zimbabve'de aslan Cecil'in Amerikalı bir diş hekimi tarafından öldürülmesi büyük olay olmuştu. Dünya basını Ali bebek için sessiz kalırken. aslan Cecil için feryat etti. Çünkü Filistinli bir bebeğin kanının ucuz olduğunu düşünüyorlar" cümlelerini yayınladı.







   FARUK SARAÇ-(Aydınlık Gazetesi):

   Yaşamın yükü paslı bir silindir gibi geçmiş üzerinden...Şişkinlikler nedeniyle yüzünün şekli bozulmuş...Bir gözü kör, diğeri ise ihtimaldir ki iyi görmüyor.
   Yoksulluk üzerindeki gömlekten lime lime dökülüyor...Şalvarının dizlerindeki yamalar sosyal devletin çöktüğünü de çok net tarif ediyor...Çünkü çorapsız ayaklarını yırtık ayakkabılarının içine gizlemiş bir adam, şehidine ağlıyor...
   Ve nasırdan şekil değiştirmiş öpülesi elleri adeta "imdat" istercesine titriyor, sessizce isyan ediyor, sanki kimsesizliğine rest çekiyor...
   Bu yaşlı adam; annesi ölmüş, babası kayıp şehit asker Barış Akkabak'ı  aylık "290 lira" engelli maaşıyla, derme çatma bir gecekonduda büyüten 78 yaşındaki Ramazan Akkabak...
   Serik Kaymakamı, torununun şehadetini duyunca tamamen çöken bu yoksul dedenin yanına oturmuş, şu garip ve göstermelik soruyu sormuş:  "Bir ihtiyacınız var mı?..."
   Dedenin, "Allah devlete zeval vermesin" şeklindeki ironik yanıtı bilmem ki, "görünen köy kılavuz istemez" özdeyişinden habersiz olan Serik Kaymakamını uyandırmış mıdır?...









Bu gemi bir kara tabut.
Bu deniz bir ölü deniz.
İnsanlar ey, nerdesiniz?
Nerdesiniz?

NAZIM HİKMET






Merhaba!





   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder