28 Haziran 2015 Pazar

HEPİMİZ KARDEŞİZ



   15 Haziran 2015,

   Afrika Birliği Meclisi'nin 25. Olağan Oturumu'nun açılışına Afrika Birliği Başkanı ve Zimbabve Cumhurbaşkanı Robert Mugabe başkanlık etti.
   Zirvede konuşan Mugabe, Batı ülkelerinin Ortadoğu ve Afrika'daki çatışmacı yönünü eleştirerek emellerinin bölgedeki zengin yeraltı kaynaklarına ulaşmak olduğunu belirtti.
   Mugabe, "Bize Tanrının verdiklerini çok görüyorlar, kaynaklarımızın onların olmasını diliyorlar. Nerede barış varsa orada savaşı körüklüyorlar" ifadelerini kullandı. Amerika  Birleşik Devletleri eski Başkanı George Bush'un Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'i yalan yere suçlayarak Irak'ı işgal ettiğini söyleyen Zimbabve lideri, Libya eski lideri Muammer Kaddafi'nin öldürülmesinden de Batı'yı sorumlu tuttu ve "Şimdi bakın Irak ve Libya'daki karışıklığa; bahaneler üreterek bu ülkelere giriyorlar ve yeraltı kaynaklarından zenginleşiyorlar" dedi.



ROBERT MUGABE




   Aslında Ezilen-Gelişen Dünya'daki vatanları, emperyalist sistemle bütünleşmiş birer coğrafi bölgeye, milletleri de bu bölgelerde yaşayan insan topluluklarına indirgemeyi hedefleyen bir program vardır. O da emperyalizmin programıdır.Bu programın önündeki en büyük engel, Ezilen-Gelişen Dünya'nın milli devletleridir. Bugün emperyalizm ile bu milli devletler arasındaki çatışmanın dünyada ileri ile geri arasındaki mücadelenin odak noktasında yer alması, bu nedenledir.
   Bu mücadelede, ülkemiz kilit niteliğinde bir öneme sahiptir. Çünkü Atatürk Devrimi, eylem ve programıyla Ezilen Dünya'nın emperyalizme karşı seçeneği olarak yaşamaya devam etmektedir. Eğer böyle olmasaydı, kimsenin kuşkusu olmasın, emperyalizm, Atatürk Devrimini altetmek için ne tek bir kuruş, ne de tek bir kurşun harcardı. (SEMİH KORAY-Aydınlık Gazetesi)







   Prof. Niyazi Berkes'in bir Rum ailesi ile de ilginç bir hatırası var. Yunan asıllı bir Amerikalı, Türk olduğunu öğrenince, anne ve babasının Türkiye özlemlerinden, bir Türk'le tanışmak arzusundan söz ederek ısrarla Berkes'i evlerine davet eder. Kararlaştırdıkları bir gece Berkes bu eve gider ve yaşadıklarını şöyle anlatır:
   Kaldıkları apartmanın bütün ışıkları bir şenlik varmış gibi yakılmıştı. Oğlanın annesi İstanbullu bir bayandı.. Üstüme sarıldı, beni öptü. Yaşlı kollarından zor kurtuldum. Kocası da Edirneli bir Rum'muş. Atatürk'ün ölümü üzerine İstanbul'daki Rum metropolitten aldıkları bir mektubu Berkes'e okutmuşlar. Metropolit mektubun bir yerinde Türkçe olarak Ata'nın cenaze günü "Dağ taş ağladı" diye yazmış. Berkes şöyle devam eder:
   Anne-babanın oğlu ile kızları bizi seyrediyorlardı. Savaşan iki milleti böyle birbirine yaklaştırıp ağlatan adamı onlar da anlamaya çalışıyorlar, dikkatle bize bakıyorlardı. Ana-baba Meşrutiyet'in ilanından az sonra evlenmişler, Amerika'ya göç etmişler. Fakat anneleri Amerika'ya hiç alışamamış. Anne Berkes'ten Türkiye'yi çocuklarına anlatmasını şu sözlerle ister: "Anlat beyefendi, bu hayvanlara memleketimizi. Anlamıyorlar. Bu ülkenin insanları gibi onlar da hayvanlaşmışlar. Kaç yıldır bu hayvanlar ülkesinde nasıl yaşayabiliyorum, sormayın. Gittiğiniz yerde size bir fincan kahve bile vermezler."
   Berkes, "O gece içmediğim kahve, limonata, yemediğim lokum, kurabiye kalmadı" der. Çocukları biraz memnun etmek için "Amerika gibi dünyanın en medeni ülkesinde oturuyorsunuz. Ben onlara Türkiye'nin neresini anlatayım?" diyecek olur Rum bayan büsbütün kendinden geçerek şunları söyler: Ne medeniyeti bey, bunlarınki medeniyet değil, hayvanlık. Para, para, para! İş, iş, iş! Bütün bildikleri insanlık budur. Bizdeki insanlık bunlarda ne gezer. Çıkarcılıktır tek düşünceleri. Sevgi, saygı diye bir şey gelmemiş bunlara." 



NİYAZİ BERKES
(Unutulan Yıllar)





   Vatikan'ın aşırı zenginliğini eleştirip, gerçek Hıristiyanlar'ın kendileri olduklarını ileri süren Katharlar'a ve onları destekleyip barındıran Oc ülkesinin Hıristiyanlar'ına karşı "kuzeyin baronları" Haçlı Seferi'ne çıkar! Kahramanlığın, ihanetin ve katliamların iç içe geçtiği bu mücadelenin sonunda Katharlar'ın en önemli barınaklarından, kartal yuvası gibi bir şato olan Montségur 1243 yılının mayıs ayında kuşatılır ve aylarca direndikten sonra 1244 yılının 16 Mart'ında düşer. Yaklaşık 300 Kathar kendileri için kurulan inanılmaz büyüklükteki odun yığınında yanarak can verir. Engizisyon yargıçları son ana kadar içlerinden hiç değilse bir kişiyi inancından döndürüp zafer kazanmaya çalışırsa da bunda başarılı olamazlar. Katharlar'ın öncüsü Bernard Marty'nin son sözleri "BİZ HEPİMİZ KARDEŞTİK" olur. Montségur direnişi artık halk efsanelerinde, destanlarda yaşayacaktır.










Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder