Nanik yapan
bir eylül çocuğunun
kurutulmuş çiçekler
ve güvercinlerle dolu
hasretliği bu...
Sanki gülmenin resmi
kış ortasında bahar yani
kardelen çiçeği...
(ÖNER YAĞCI)
Cezaevindeyim, düşünceler açılıp saçılamıyordu kitaplarda, yazılarda. 12 Eylül'ün fırtınası sürüyordu dehşetiyle. İsyancı baharlar gibi çıkan Düşün dergisinin Aralık 1984 sayısında Onat Kutlar'ın "Kardelenler" adlı bir yazısı çıktı:
"Kardelenler, o kadar güzel, diri ve narindirler ki insan ağlayabilir... Güzelliklerin geçici oluşuna kızarlar ve zulmün kalıcılığına. Bu yüzden padişah ve Tanrı'ya başkaldırırlar..."
Bu yazısının benim için çok anlamı var. O günlerde Çanakkale Cezaevi'nde yazmakta olduğum ilk romanıma Kardelen adını oradan aldım. Kardelen'in Akademi Kitabevi Ödülü almasında onun da oyu vardı. Sonra karşılaştık, tanıştık, söyleştik Onat Kutlar'la. "Size ithaf etmek istiyorum" dediğimde, "Hayır" dedi, "Mapustaki canları mektuplarıyla sıcaklayan tüm dostlara, sevgiyle, demişsin sen. Ben de o dostlardan biri değil miyim zaten!"
Öyleydi, gerçek, esinleyen bir sanatçıydı o. 1989'da çıkardığı deneme kitabı Yeter ki Kararmasın'ın girişinde şunları yazmıştı:
"Bu mektuplar aslında sanadır sevgili arkadaşım.
Adını bile bilmediğim sana.
Öylesine yakından ve derinden tanıyoruz ki birbirimizi,
öylesine ortak bir umut ve bilinçle paylaşıyoruz ki yeryüzünü,
yaşama öylesine inanıyoruz ki,
adını bilmesem ne çıkar?"
Karanlıkla kuşatılmış yaşamımızda yazdıklarıyla duyarsızlıkları incelikli uyarılarıyla duyarlılığa dönüştürmeye çabalarken akan kanlar durdurulsun, ülkemizi ortaçağ karanlıklarına sürüklemek isteyenlere karşı baharı savunanlar yaşamı sahiplensin istiyordu.
Aydınlığın inadını güçlendiren, acıları sevinçlere dönüştürmeye çabalayan, insanı sorgulamaya yönelten yazılarıyla var oluyor, sesini çığlığa dönüştürüyordu.
Tadına doyum olmayan bir dil ustalığıyla dünü bugüne, bugünü yarına bağlıyordu. Barbarlığın nereye varacağını, kendi canını da sırada olduğunu ama aydınlığın, baharın mutlaka geleceğini de biliyordu:
"Biz ekin adamlarıyız... Gerçeği görür ve söyleriz. Sözün kılıcı kendi boynumuzu kesse de. Kördüğümü bir 'can' sözüyle hallederiz... Şimdi kış. Pek yaprak görünmüyor dallarda. Ama hep biliyoruz. Bahar mutlaka gelecek. Hep birlikte duyacağız yapraklı dalların sesini... Tarihi düzeltmek elimizde değil. Ama hiç olmazsa geleceğin de kurban edilmesine razı olmayalım. Ne dersin?"
(ÖNER YAĞCI - Cumhuriyet Kitap)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder