12 Mart 2023 Pazar

VE SONUÇ !

 

   Şöyle iki üç sayfada bir toplumun nasıl ele geçirilip karanlığa sürüklenivermesini ne güzel özetlemişler böyle sevgili annem ve Şefika Hanım! Şıp diye anlıyor insan. Böyle bakınca nasıl da basit bir operasyon gibi görünüyor değil mi bir toplumu çökertmek?

   Eğitimi çökerteceksin ki aklı başında insan yetişmesin. Söz sahibi kimseleri yemleyerek ele geçireceksin ki kendi çıkarlarıyla beraber senin çıkarlarını savunsunlar.

   Dini kullanacaksın, din adamlarını ele geçireceksin ki manevi güç senin elinde olsun.

  Etnik ayrıcalık tohumları ekeceksin ki başını kaldırmaya çalışanlar sana saldıracaklarına birbirlerini yesinler.

  Tarımı, ticareti ve dolayısıyla ekonomiyi bitireceksin ki insanlar yiyecek ekmek derdine düşsünler. Yani Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki en alt seviyeye insinler. Var olmak için çabalasınlar artık. İletişim veya gelişme mümkün olmasın. Bu kadar basit aslıda.

   Hani üst akıl falan deyip duruyorlar ya, bunu yapmak için bırakın altını üstünü, akıl bile gerekmiyor.

  Olan biteni anlamak için ise âlim olmaya gerek yok. Azıcık tarih okunsa yeter. Çünkü hep aynı şeyler, aynı şekilde tekrarlanmış durmuş tarih boyunca. Hâlâ da tekrarlanıyor.

   (SERRA MENEKAY / Şefika - Galeati Yayıncılık) 

   

***


Onur ve hakikat alınır ayaklar altına

Şedit bir arzuyla;

Bir atlama tahtası olarak kullanırsın dostunu

Tırmanmak için daha yükseğe.


Muhteşem görünen alçakça bir didişmenin

İndiğinde üstüne perde

Sonlandırdığın boşa geçmiş hayatına

Bakacaksın acıyla.


Sattın hayatını küçük bir bahşişe

Yanıp sönen parıltılar içinde;

Ödülü oldu hep - ama sonunda hepsi

Döndü toza ve küle.


Çünkü indi gece ve sıfırladı

Kutsadığın tasarlarını

Ve pirinçten işlenecek mezar yazıtın

"Yaşadı, ve öldü."


ANDREW BARTON (BANJO) PATERSON

(Çeviren: RECEP NAS)


***


   İnsan evrenin dev takvimi içinde bir toz zerresi bile olmayan kısacık ömrüyle sınırlı bir canlı mıdır? O zaman insanın kendi kişisel ömrünü aşan amaçların peşinden gitmesi, bir tür çılgınlık, en iyi deyimle romantik bir idealizmden ibaret midir?

   İnsanlık bu tarz sorulara çağlara göre değişen ve genellikle "zamanın ruhu" tarafından belirlenen yanıtlar verir. 1960-1980 dönemindeki yanıtlar arasında toplumsal sorumluluk duygusunun, kamu yararı anlayışının ağır bastığı, gençliğin "yaşlanmış" dünyaya yeri geldiğinde kendini feda etme pahasına üflediği taze soluğun etkisinin hissedildiği söylenebilir. Bu ruh halinin yansımalarından biri 68 kuşağı oldu, bu deneyimin önemli bir örneği de ülkemizde yaşandı. Hatta 1968 sonrasında Türkiye'nin başına gelenlerde, "müesses nizam" ın o genç soluğu boğma hırsı önemli bir rol oynadı. Batı'nın daha demokratik ülkeleri ise bir yandan 68 şokunu amortize ederken, diğer yandan o yenilenmenin faydalarını da gördüler. Sovyet sistemine gelince, kendi 68'inin etkisini hiç kaldıramadı, zaten 20-25 yıllık bir zaman dilimi içinde de iskambil kâğıdından şatolar gibi peş peşe yıkıldı.

   Batı'da 1980 civarında İngiltere ve ABD merkezli olarak gerçekleşen "muhafazakâr devrim" in tüm dünyaya yayılan etkisi, Sovyet sisteminin yıkılmasıyla birleşince, zamanın ruhunda görünür bir değişim yaşandı: Kamusal çıkar, kamusal yarar kavramları gözden düştü; sosyal devlet anlayışı ayaklar altına alındı; özelleştirmeler yoluyla tüm kamu mallarını sermaye sınıfına aktarmanın yolu açıldı. Bu süreç haliyle başka alanlara da yansıdı: Metinlerde anlam aramanın boş bir çaba olduğu ilan edildi, aydınların toplumsal sorumluluğu olduğu savı tarihin çöp tenekesine atıldı, zaten tarihin de sonu gelmişti. İnsanlığa her yönden enjekte edilmeye çalışılan subliminal mesaj, "idealist insan" türünün artık soyu tükenmekte olan bir canlıya dönüştüğü, "dinozorlaştığı" ydı.

   Değer yargılarını tepelemek

   Aslında tepelenen şey, insanın toplumsal çıkarları, toplumun ve gezegenin geleceğini kendi kısacık ömründen daha önemli görme, kamu yararına değer verme, onu önceleme anlayışıydı. Tepelenen şey, bu anlayışın zeminini oluşturan çok daha sosyal paylaşımcı bir ahlaktı, böyle değer yargıları yaratmayı başarmış bir zamanın ruhuydu.

   Biz de bu günlere o değer yargılarını tepeleye tepeleye geldik.

  Şimdi devasa bir enkaz manzarası karşısında dehşete kapılıyor, şaşırıyoruz. Bu memleketin üzerinde durduğu bütün kolonları kesmişiz, "Durun yapmayın" diyenleri yıllar yılı "çağdışılık" la, "dünyanın gidişatını anlamamak" la, "dinozorluk" la suçlamışız, sonra bina yıkılınca şaşırıyoruz öyle mi? 

   (AYŞE EMEL MESCİ - Cumhuriyet Gazetesi)




Merhaba!   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder