22 Kasım 2020 Pazar

YAŞAMA DAİR

 


   "Sosyalizm tarihe karıştı" diyenler bir gün kendilerinin tarihe nasıl gömüldüklerini göreceklerdir. Eğer onlar, kendi akıbetlerini görmezlerse onları tarihçiler anlatacaklardır. Ama gelecek nesiller kapitalizmin yok oluşuyla sosyalizmin nasıl ufukta doğduğunu mutlaka seyredeceklerdir. Devlet gadrinin yok olduğu, insan zihnine kilit vuran kurumların ortadan kalktığı, her insanın katkısı ve sonra ihtiyacı oranında pay aldığı sistem elbette gelecektir. (YILMAZ KARAKOYUNLU / Perîze - Ezan Vakti Beethoven)


***


   Altındandır bütün imparatorların kaidesi, temeli tahtların, taçlar ve asalar ne kadar yoğun parlarsa altından, o kadar çok tebaası kralın kalır hayran! 

   Kaftanlar altınla sırmalarla süslenince, eğilir başlar, bu yüzden altınla yıkanır yüce günahlar, çünkü altın parlar, altın güçtür ve sır tutar. Bütün yükselme dönemleri "altın çağ" adını alır, düşüşler adsızdır. Ama gerçekte kaplanamaz kalpler altınla, bu yüzden tarihte bulunmaz kalbi altın tek bir imparator! (BUKET UZUNER - Benim Adım İstanbul)


***



   Hiçbir ekonomi kitabı okumadan, Zonguldak'ta kömür işçilerinin durumunu gözledim: 'Zonguldak'tayım. İşçilerle birlikteyim. Üretim! Üreticinin hakkı! Emekçi için yepyeni, adil bir düzen istiyorum ben. Kömürü çıkaranlarla, kullananların derin ayrılığı.' CEYHUN ATUF KANSU - Cumhuriyet Bayrağı Altında)


***


   Aklıma Gündüz Vassaf'ın Cehenneme Övgü adlı kitabında aktardığı İngiliz bir madenci çocuğunun minik öyküsü geldi.

   Çocuk annesine sorar:

   -Anne üşüyorum, sobayı yakamaz mısın?

   Anne yanıtlar:

   -Kömürümüz yok oğlum.

   -Neden?

   -Çünkü paramız yok.

   -Neden?

   -Çünkü baban işini yitirdi.

   -Neden?

   -Çünkü madende kömür fazlası var. (ÜNAL ERSÖZLÜ - Yeryüzü Misafiri)


***


  "Savaş çok korkunç, bize rastlaması daha da korkunç."

  "Savaş demek, Cehennem Tüneli demektir Hettie. İnsana ne zaman rastlayacağı tam olarak bilinmez ama rastlama olasılığı çok yüksektir. Eğer dünyaya dört yüzyıl önce gelseydik Yüz Yıl Savaşları'nın içinde olacaktık. Tam bir asır sürecek olan savaşların yangınını bir düşün. Bir yüz yıl sonra neler olacak kim bilir? Cehennem Tüneli... Seni o tünelden korumak için yolladım Londra'ya. Savaşlarda herkes ölür. Çanakkale cehennemi de bu savaşlardan biriydi."

   "Ama yöneticilere bir şey olmuyor."

  Ritali acı acı gülümsedi, sigarını yaktı, derin bir nefes çekti ve ortalığı dumana boğarken, "Mahalleli ölür," dedi. "Sonuçta mahalleli ölür, Türküyle, Ermenisiyle, Rumuyla... Savaş artığı yetimler, öksüzler... Yöneticilerin dünyasına yansımaz bu mahalle ve bu mahallenin kederleri, çünkü yeryüzünü mahalle yönetmez. Her dönemde oldu bu. Çanakkale de büyük bir mahalle olarak payını aldı o hep tekrarlayan trajediden."

  Ne acı bir şeydi bu Cehennem Tüneli ve ne kadar da anlamsız. Sıradan insanların sıradan hayatları kaybolup gitmişti. Evleri, umutları, sevinçleri, anıları, her şeyleri... Sıradan insanlar, sıradan hayatlar... Ne kolaydı böyle bir sıfatla, bir anda küçültüvermek şu dünyanın büyük çoğunluğunu. Sıradanmış, diye mırıldandı. Oysa her nefes sıradanlığa bir meydan okuyuş değil miydi? Yaşamak tek başına bir meydan okuyuş değil miydi ölüme karşı? (SOLMAZ KAMURAN / Boreas - Çanakkale Rüzgârı) 


***


   Nâzım'ın kendisini hücresinde "ziyarete gelen" ölü dostlarıyla ölüm üzerine "sohbet ettiği", adı da "Ölüme Dair" olan bir şiiri vardır.

  Gelen ölülerden birinin adı "Osman oğlu Hâşim"dir ve "İstanbul limanında/kömür yüklerken bir İngiliz şilebine" ölmüştür Hâşim. Nâzım, "Ölüm âdildir" çünkü "aynı haşmetle vurur şahı fakiri" diyen bir Acem şairinden söz eder Osman oğlu Hâşim'e ve ironik bir şekilde sorar: Hâşim, neden şaşırıyorsunuz?/Hiç duymadınız mıydı kardeşim,/herhangi bir şahın bir gemi ambarında/bir kömür küfesiyle öldüğünü?...

   Duyamazsınız, çünkü hiçbir şah, hiçbir kral, hiçbir patron, bir gemi ambarında kömür küfesi taşırken ölmez ve tam da bu nedenle ölüm adil değildir; çünkü aynı şiirde söylendiği üzere "ölümün adil olması için hayatın adil olması gerekmektedir. (FATİH YAŞLI - soL haber)


***


Buyrun, oturun dostlar,

hoş gelip sefalar getirdiniz.

Biliyorum, ben uyurken

hücreme pencereden girdiniz.

Ne ince boyunlu ilâç şişesini

ne kırmızı kutuyu devirdiniz.

Yüzünüzde yıldızların aydınlığı

başucunda durup el ele verdiniz.

Buyrun oturun dostlar

hoş gelip sefalar getirdiniz.


Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor?

Osman oğlu Hâşim.

Ne tuhaf şey, hani siz ölmüştünüz kardeşim.

İstanbul limanında 

                                                        kömür yüklerken bir İngiliz şilebine,

                                                                                                      kömür küfesiyle beraber 

                                                                                                                                          ambarın dibine...


Şilebin vinci çıkartmıştı nâşınızı

ve paydostan evvel yıkamıştı kıpkırmızı kanınız

                                                          simsiyah başınızı.

Kim bilir nasıl yanmıştır canınız...

(...)

Yayalar-köylü Yakup,

                                    iki gözüm,

                                                                  merhaba.

Siz de ölmediniz miydi?

Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp

çok sıcak bir yaz günü

yapraksız kabristana gömülmediniz miydi?

Demek ölmemişsiniz?


Ya siz?

Muharrir Ahmet Cemil?

Gözümle gördüm

                                            tabutunuzun 

                                                                                      toprağa indiğini.


Hem galiba

tabut biraz kısaydı boyunuzdan.

Onu bırakın Ahmet Cemil,

vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan,

o ilâç şişesidir

rakı şişesi değil.

Günde elli kuruşu tutabilmek için,

yapyalnız

dünyayı unutabilmek için

                                                                           ne kadar çok içerdiniz...

(...)

Bir eski Acem şairi:

"Ölüm âdildir" - diyor, -

"aynı haşmetle vurur şahı fakiri."


Hâşim,

neden şaşıyorsunuz?

Hiç duymadınız mıydı kardeşim,

                               herhangi bir şahın bir gemi ambarında

                                                                                       bir kömür küfesiyle öldüğünü?...


Bir eski Acem şairi:

"Ölüm âdildir" - diyor.

Yakup,

ne güzel güldünüz, iki gözüm.

Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir...

Fakat bekleyin, bitsin sözüm.

Bir eski Acem şairi:

"Ölüm âdil..."

Şişeyi bırakın Ahmet Cemil.

Boşuna hiddet ediyorsunuz.

Biliyorum,

ölümün âdil olması için

hayatın âdil olması lâzım, diyorsunuz...

(...)


***

 

    İngiltere merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam, dünyanın en zengin 2.153 kişisinin elinde bulunan servetin, 4,6 milyar kişinin toplam servetinden fazla olduğunu açıkladı.

   Raporda, Eğer herkes 100 dolarlık banknotlardan oluşan servetlerinin üzerine otursaydı, dünyanın büyük kısmı yerde oturuyor olurdu. Gelişmiş bir ülkede yaşayan orta halli bir kişi sandalye yüksekliğinde otururken, en zengin iki kişi uzayda olurdu" denildi.

   Dünyanın en zengin kişisi olan Amazon'un kurucusu Jeff Bezos'un toplam serveti 116,4 milyar dolar seviyesinde. En zengin ikinci kişi olan Fransız Bernard Arnault ise 116 milyar dolarlık servete sahip. 

   Gelir adaletsizliğinin ortadan kaldırılabilmesi için ülkeleri zenginlerden daha fazla vergi almaya çağıran Oxfam, sadece 0,5'lik vergi artışının dahi eğitim ve sağlık alanlarında 117 milyon yeni istihdam yaratabileceği vurgulandı. (BBC News - Türkçe)  

 

***


   Salgının ekonomi politiği konusunda bu köşede daha önce birkaç makale yazmıştık. Özetlersek, o yazılardaki tezlerimiz şunlardı:

   1. Virüsün bulaşıcılığı da tedavisi de sınıfsaldır: ABD'de salgında "Siyahların ve Hispaniklerin daha çok ölüyor olması" etnik değil, sınıfsal bir meseledir. Bağcılar ve Esenler'de vaka oranının, İstanbul'un diğer semtlerine göre daha yüksek olması, sınıfsal nedenledir.

   2. ABD başta pek çok ülkede salgın nedeniyle açıklanan ekonomi tedbir paketleri, halkı desteklemek için değil, şirketleri, kapitalist sistemi desteklemek içindi. 

   3. Halk açısından daha vurucu kriz, salgın ilerledikçe ve hatta salgın kontrol altına alındıktan sonra ortaya çıkacak: Egemen sınıflar, salgın krizinden sonraki ekonomi krizini aşabilmek için krizin yükünü her zaman olduğu gibi emekçi sınıfların sırtına yükleyecek.

   Bu tezleri dile getirdiğimiz makalelerimizi Nisan ayında yazmıştık. 6 ay sonra bir durum değerlendirmesi yapabiliriz. Çünkü elimizde yeni veriler var.

   İşte o verilere göre, "salgının ya da virüsün ekonomi politiği" dediğimiz konuda, iki yeni tez daha ileri sürebiliriz:

  1. En zengin Amerikalı milyarderlerin mal varlıkları, salgında ortalama yüzde 50'ye yakın oranda arttı. Yani salgın, zenginlere, hatta daha çok "en zenginlere" yaradı. 

   İşte o milyarderlerin bazıları ya da zenginlerin en zenginleri:

  Amazon'un sahibi Jeff Bezos'un serveti, bu yılın başında 113 milyar dolardı. Bugün servetine 73 milyar dolar daha eklenerek 186 milyar dolara çıktı!

  Facebook'un sahibi Mark Zuckerberg'in 54 milyar dolar büyüklüğündeki servetine yılbaşında bu yana 46 milyar dolar eklendi ve 100 milyar dolara çıktı!

 2. Salgın, yoksul sayısını arttırdı. ABD'de en zenginler zenginleşirken işsizlik arttı, yardım için başvuran Amerikalıların sayısı yükseldi, kısacası halk yoksullaştı; yoksullar daha da yoksullaştı. (MEHMET ALİ GÜLLER - Cumhuriyet Gazetesi)




Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder