1 Mayıs 2016 Pazar

KİRAZ ZAMANI





Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek 
için
on binler verdi sekiz binini..

Yenildiler.

NAZIM HİKMET






    (YAVUZ ALOGAN-Aydınlık Gazetesi)

   Sosyalistler için kiraz zamanının ayrı bir anlamı vardır. 1871 Paris Komünü'nü çağrıştırır. Paris Komünü savaş koşullarında bir vatan savunması olarak başlamış, halkın bağrından çıkarak kendiliğinden gelişmiş, eşitlikçi bir dünya özlemiyle savaşmış, giderek bir işçi sınıfı devrimine dönüşmüş ve Marx'ın deyimiyle "gökyüzünü fethe"  çıkmıştır.
   1870 yılında, Alman birliğini engellemek ve tarıma elverişli geniş topraklara hükmetmek için Prusya'ya savaş açan  III. Napoleon kısa sürede yenilgiye uğrar., kılıcını Prusya Kralı Wilhelm'e teslim eder ve düşman ordusu bir süre Paris'i işgal eder.
   Malının mülkünün derdine düşen Fransız burjuvazisi, allahına kadar altın dolu kiliselerinden başka savunacak bir şeyi olmayan ruhban sınıfı, acil bir barış anlaşması yapmak için debelenmektedir. Tek istekleri servetlerinin muhafızı olan Cumhuriyet'in varlığını sürdürmesidir. İşte o sırada, tarihin daha önce görmediği bir olay olur. İşçiler ayaklanır ve Montmartre tepesindeki topları ele geçirerek vatanlarını, kendi ülkelerinin kralcılarına, burjuvazisine ve ruhban sınıfına karşı savunmaya başlarlar. Üç renkli ulusal bayrak kızıl bayrakla yan yana dalgalanmaktadır. Kısa süre içinde kamu binalarını işgal edip devlet yönetimini ele geçirirler. Bunu izleyen, kanlı çarpışmalarla geçen iki ay, 20. asrın bütün devrimci mücadelelerine ilham kaynağı olan bir kahramanlık destanıdır; insanlığın belleğinde, tarihte, siyaset sosyolojisinde, sanatın bütün dallarında derin izler bırakmış, o güne kadar sorgulanamaz sanılan her şeyin sorgulanmasını, yeni bir düşünce ve ayaklanma kültürünün doğmasını sağlamıştır.
   Komün savaşçıları sadece işçilerden oluşmuyordu. Orta sınıftan yurtseverleri, doktorları, gazetecileri, öğretmenleri, apoletlerini çıkarıp atan subayları; sosyalist, anarşist, Jakoben, Blanquist bütün entellektüelleri; tek kelimeyle, zenginlerin, soyluların ve rahiplerin dünyasına yabancı olan bütün yurtseverleri ve devrimcileri kapsıyordu. 1871 yılının 28 Mayıs gününe, Belleville Ramponneau'daki son barikat topçu ateşiyle parçalanana kadar hep birlikte, omuz omuza savaştılar. Ardından görülmemiş bir katliam başladı. Yenilgiden sonra kurşuna dizilenlerle birlikte toplam kayıpların yaklaşık 50 bin olduğu tahmin edilmiştir. Karşı devrimciler sadece 750 kayıp verdiler.





   Yenilginin ardından, kendisi de bir Komün savaşçısı olan Jean Baptiste Clement, sonraki yıllarda şansonlara, şarkılara söz olan "Kiraz Zamanı" adlı şiirle komünarları selamlamıştır:

Kiraz zamanı ne kadar da kısa
Gider çiftler düş kura kura
Kirazları toplamaya
 Bir örnek giysiler içinde aşk kirazları
Düşer yaprakların altından damla damla, kan gibi.








AYNI MAHALLEDEN İKİ DELİKANLI

    (TUNCA ARSLAN- Aydınlık Gazetesi)

   1957 yapımı "Aynı Mahalleden İki Delikanlı" filminin senaryosu Nazım Hikmet'in elinden çıkma. Yönetmen olarak Ukraynalı İlya Guri ve Türkmenistanlı Ejder İbrahimov'u görüyoruz ki, ikisinin de ilk yönetmenlik çalışması. Bakü Film Stüdyosu yapımı filmin kalabalık oyuncu kadrosunda Rus, Azeri, Ermeni sanatçılar yer alıyor. 
   Açıkça ülke belirtilmemekle, "Anadolu'da bir yer" denilmekle birlikte öykü Türkiye'de geçiyor ve olanı biteni bir tren yolculuğu boyunca Dr. Aziz'in anlatımıyla, geri dönüşlü olarak izliyoruz. Aynı mahallede doğup büyümüş, sıkı dost ve yoldaş iki işçi, Ahmet ile Nuri'yi tanıyoruz öncelikle. İkilinin çalışmalarının odağında ise "Aydınlık" dergisinin çıkarılması, ülke bir dönüm noktasındayken verilen mücadele var.
   Mücadele, adanmışlık, fedakârlık, aşk ve ihanet öyküsü aktarıyor "Aynı Mahalleden İki Delikanlı". "Birikir damla damla karanlığı eritir, Aydınlık'ı yaratan halkın alınteridir" dedirtircesine halktan toplanan paralarla çıkartılan derginin yayın yönetmeni Nuri olurken, yardımcılığını da Ahmet üstleniyor. Tabii ki kısa süre sonra Aydınlık'taki yazılar, savcıları rahatsız etmeye başlıyor, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi baskı ve ölüm tehditleriyle karşılaşıyor. "İktidar ve muhalefetin paranın iki yüzü gibi olduğu" ülkede, Ahmet ve Nuri çeşitli saldırılara uğruyor, devlete karşı yayın yaptıkları gerekçesiyle tutuklanıp on yıl hapse mahkum ediliyorlar. Toplanan on binlerce imza sonucu genel afla dışarı çıkıyorlar ama iki arkadaşın yolları da çatallanıp ayrılıyor. Nuri, "Akşam" gazetesinin sahibi Refik Bey'in, babasına "Senin işlerini de seviyorum, para harcamayı da ama dürüst insanları da seviyorum" diyen kızı  Gülsüm'le ilişkisini evliliğe dönüştürür ve mücadeleden uzaklaşırken, ihanete sürükleniyor, herkes için utanç kaynağı haline geliyor. Ahmet ise Aydınlık'ı yeniden çıkarma kararıyla birlikte tekrar işin başına geçiyor. Ülkenin yeni bir askeri pakta sürüklendiği ve "Biz vatana bu ihaneti durduramadık" dediği koşullarda egemenlerin yeni bir komplosuyla karşılaşıp bir kez daha zindana atılıyor ama ölüm bile onu davasından vazgeçiremiyor.

   Finalde, Dr. Aziz'in ağzından şu kelimeler dökülüyor:
   
                                              "Mücadele ettiklerini gördünüz, kazandıklarını da göreceksiniz."











Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder