19 Şubat 2023 Pazar

TSUNAMİ SÜRÜYOR

 

  Halka sevgilim diye seslenen bir şair var. Adı Behçet Aysan. Sivas'ta Madımak'ta ateşler içinde can verdi. Sesler ve Küller şiirinde hep aynı kitabı okuduğumuzdan bahseder. Kitabın adı Acılarbilgisi'dir. (SERKAN ÖNGEL - BirGün Gazetesi)



iner şafağın alacasında
karıncalar ordusu
şehre
kenar
mahallelerden
yürüyerek
ve trenlerle.

su satan çocuklarıyla
kapılarında vagonların

çamaşırcı 
kadınlarıyla
iner
şehre
sincandan
iner mamaktan

(...)

yok başka bir cehennem
yaşıyorsun işte

(...)

bilirim
döne döne
yıllar yılı
aynı
kitabı okur

adı acılarbilgisi

adı acılarbilgisi

acılarbilgisi.





   "Çok şükür yaşıyoruz diyemiyorum ne yazık ki. Yine de 'iyi ki yaşıyoruz' yaşamanın bir suç olduğu zamanda diyorum. Çok ağır bir yükü de taşıdığımı düşünemiyorum; yalnızca duyumsuyorum bunu. Yaşıyorsak bir anlamı olmalı yaşamanın, bir işlevi. Tsunami sürüyor..."

  Tsunami adlı öykü kitabınızın ikinci baskısı yayımlandı. Öykü kitaplarınız arasında şiirselliğe en çok yer verdiğiniz bu kitabın en önemli bir özelliği de ilk ve uzun öykü olan "Tsunami"nin Sivas Katliamı'nı anlatması...
   Orada bulunup da sağ kalan az kişiden birisiniz. Ağır yanıklarla yoğun bakımda, yanık ünitesinde uzun süre yatarak, hafızanızı o kıyım otelinde bırakarak taburcu olduğunuzda hâlâ ne olup bittiğini bilmiyordunuz.
   İyileştiniz diye eve gönderildiniz; ama ruhsal ve bedensel yaralarla doluydunuz henüz. Sizi onur konuğu olarak etkinliklere çağırıyor, konuşmaya zorluyorlardı.
   "Tsunami" öyküsünde bunu da anlatmışsınız. Bu öyküde aslında saklı bir kahraman da var. Öykü boyunca beklediğiniz, "Neden gelmedi?" diye sorup yanıtını alamadığınız biri var. Bilmeyenler için söyler misiniz?

   Evet bu öykü değerli şair ve sevgili dostum Behçet Aysan'a yazılmış bir güzellemedir. Bu kitap benim kurtuluş kitabımdır. Okumayı yazmayı unuttuktan ve yeniden öğrenmeye başladıktan sonra yazdığım hayata dönüş öyküleridir.
   Belki eski öykülerden de biri karışmış olabilir ama hepsinde bana ait müziğin olduğunu düşünüyorum. Aynı şiirde olduğu gibi öyküde müzikaliteyi de çok önemserim. 
   Yazar gerektiğinde sıradan bir gazete haberinden müzikli bir yapıt üretmek zorundadır. Bir gazete haberini büyülü bir öyküye dönüştürmelidir.
   Marquez'in Marquez olmasının nedenini onun gazeteci olmasına bağlıyorum. Zaten Marquez'in kendisi de söylüyor bunu.

 * Önce edebiyat öğretmeniydiniz, sonra TRT'de belgeseller, radyofonik oyunlar, "Arkası Yarın"lar yazdınız. Profesyonel olarak yazar olmaya nasıl karar verdiniz?

  Bu konuda çok hoş bir öyküm var: Evde ağabeylerimin ders kitaplarındaki öyküleri okurdum. Ayrıca komşu kızlarla roman alışverişi yapardık. Kerime Nadir'ler, Mebrure Sami Alevok'lar gibi... Bir gün baktım canım dondurma ister gibi roman yazmak istiyor.
  Paramı biriktirdim, en pahalısından bir defter ve dolmakalem aldım. Yazmaya oturdum. Birkaç satırı güçlükle yazdım, ama gerisi gelmiyor. Düşündüm, düşündüm yok... Sonunda roman yazmaktan vazgeçtim. Önce iyi bir okur olmaya çalıştım. O yıllarda taşra kentlerinde bile belirgin bir kültür ortamı solunurdu. Ben de iyi okur olarak iyi yazar olma yoluna girdim. Bu konuda beni yönlendiren değerli eleştirmen Mehmet Yaşar Bilen oldu. "Yahu bu kadar çok okuyorsun neden bir şey yazmayı düşünmüyorsun?" dedi. "Hocam ben Yunus'un torunuyum; Yunus, 'Hamdım, piştim, yandım' demiş ben de şimdi hamım, pişer ve yanarsam o zaman yazarım" dedim. Aslında ben yanmayı mecazi anlamda söylüyordum ama gerçek oldu. 

   (LÜTFİYE AYDIN - Söyleşi: GÜLSEREN ENGİN / Cumhuriyet Kitap)   



 
Lütfiye Aydın'ın Sivas Katliamı'nda yaşadığı travma sonucu okuma yazmayı unuttuğunu, sonra yeniden öğrendiğini biliyor muydunuz?

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder