26 Mart 2022 Cumartesi

HALDUN TANER

 



 (...) Kendinden emin insanı, karikatürünüzde istediğiniz kadar çirkinleştirin, yazılarınızda istediğiniz kadar gülünçleştirin, bana mısın demez. Bunlara kızmak bir nevi ham kalmışlığın, refulmanların, komplekslerin, kısaca, kendine güvensizliğin tepkisi değil de nedir?
  Totaliter rejimlerde mizaha narh konuşunun sebebini başka tarafta aramamalı.
  Ama mizah insanoğlunun mayasına öylesine işlemiş bir cevherdir ki ne yapılsa nafile.. Toprağını istediğiniz kadar kireçleyin, suyunu, güneşini kesin, o ne yapar yapar bir taraftan yine pırtlayıverir. 
  Kâğıdı kalemi ortadan kaldırsanız, kanuna türlü müeyyideler koysanız bu sefer de kulak yolu ile hükmünü icra eder. Üçüncü Reich'ın sansürü bu kadar sıkı olmasa, Hitler, Göring, Göbels hakkında çıkarılan fıkraların sayısı bu kadar yüksek, alayı bu derece insafsız olur mu idi sanıyorsunuz?
  Üçüncü Reich sansürü dedim de aklıma geldi. O tarihte Almanya'da okurken bizzat şahidi olduğum bir vakayı ibret için burada nakledeyim:
  Çok sevilen komiklerden biri bir monolog numarası sırasında, Hitler'in muhafız kıtası olan SS kıtalarının hep lüks otomobillerde gezme merakına şöyle bir dokunup geçmek için aynen şu cümleleri kullanmıştı:
  "O sırada yanımızdan gıcır gıcır bir Mercedes geçti. Bir de baktım: Tabii içinde SS subayları."
  Asıl hikâyenin dışında, bir teferruat olarak verilen ve halkın hafifçe gülüp geçtiği bu zararsız espri bile Gestapoyu o kadar sinirlendirmişti ki hemen o akşam komiğin merkeze çağırılıp bir güzel zılgıt yediği bütün şehirde duyuldu. 
  Ertesi gece aynı komikten aynı numarayı dinlemeğe giden meraklılar içinde ben de vardım. Hikâyenin orası gelince adam aynen şöyle konuştu:
  "O sırada yanımızdan gıcır gıcır bir Mercedes geçti. Bir de baktım: İçinde SS subayları yoktu beyler. Evet yoktu."
  Salonun bir gün öncekinin on misli kahkahalara boğulduğunu bilmem söylemeye lüzum var mı?

  (HALDUN TANER - Devekuşuna Mektuplar)  




  Tiyatronun beyefendisi Haldun Taner 

 İlk yazdığı oyun "Günün Adamı", İstanbul Şehir Tiyatroları'nda sahnelenmeden kaldırılır. O, "Daha oynanmadan yasaklanması beni meşhur etti. Yere bırakılsa tenis topu kadar sıçrayacak oyun, hızla yere atılınca, tavana kadar sıçradı. Piyesim daha sahne görmeden yasakçılara minnettarım." diyebilecek kadar eşsiz bir inceliğe sahiptir.

  * Haldun Taner'in LCC'deki (Language and Culture Center) öğrencisiydim. Dostluğumuz sonra devam etti. Annesini kaybetmişti. "Yeni Camii" avlusunda toplandık. Namaz kılındı fakat cenaze alınıp götürülmedi. Bir haber bekleniyor Ankara'dan. Hoca, babasının yanına defnetmek istemiş annesini. Bildiğiniz gibi babası eski mebus, önemli bir hukukçu. Fakat hemen öyle isteyince tarihi yerlere defin yapamıyorsunuz. Bakanlar Kurulu kararı gerekiyor. O zaman Bülent Ecevit hükümeti vardı, Ahmet Taner Kışlalı da Kültür Bakanı. Sonunda olumlu haber geldi. Mezarcılar hazırlamışlardı mezarı... Bir anda burada bir kafatası var dediler. Shakespeare'in Hamlet sahnesini yaşamaya başladık. Haldun Hoca, "Babamı göreyim" dedi. Mezarcılar kürek içerisinde kafatasını çıkarttılar. Hoca beş yaşında kaybettiği babasını neredeyse yıllar sonra ilk defa görüyordu. Hani Oscar Wilde'ın bir lafı vardır, "Hayat sanatı taklit eder" diye... İşte öyle bir sahneydi. (CEMAL ÜNLÜ)





  * İnce, uzun boylu, sarışın, etkileyici bir kişilik. İçten, müstehzi olmayan bir gülüş. Muntazam bir yüz iskeleti. İşte belleğimdeki Haldun Taner. Şık, ne giyse iyi taşıyan, daha ilk anda ne zarif adam dedirten birisi. Onu tanıdığım günden bu yana üzerine sanki yeni satın alınıp giyilmiş bir şey görmedim, mümkün mü? Üzerindeki giysiyi derisiymiş gibi taşırdı. Hiçbir gün uygunsuz bir kılıkta görmedim. Onu yazarken ilk kez 60 yılında Kadıköy Süreyya Sineması'nın fuayesindeki bir masada görmüştüm. Sonra Markiz ile Moda Plajı'nın üzerindeki kır kahvesinde, eski Tepebaşı Dram Tiyatrosu karşısındaki Pelit Pastanesinde... Hep yazarken gördüm. En son Divan Oteli'nin pastanesinde yazıyordu yazılarını. Aramızdan ayrılan değerli kişiler için yeri doldurulmaz derler ya ben sizin için benzersiz deyimini kullanmak isterim. Sizi çok özlüyorum Haldun Bey. Çünkü siz benzersizsiniz. Bugün benim için yazdığınız bir cümle ile seslenmek istiyorum: "Siz ile aynı çağı yaşamak ne güzelmiş." (GÜLRİZ SURURİ)

  (EREN AYSAN - BirGün Gazetesi / 7 Kasım 2019)






Merhaba!   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder