8 Eylül 2019 Pazar

"AYDIN OLMAK" ÜZERİNE





Resim: EROL DERAN




   O yıllarda, Rumeli Hisarı'ndaki meşhur Ali Baba'nın kahvesinde takılanlara yılkı entelektüelleri diyordum ben. Bazıları dışında kıyıya gelmezlerdi. Çünkü kıyıda zorluk vardır. Denize bakmak bile bir zorluktur. Onlar denizi mavi, yeşil görürdü, ben kırmızı görürdüm belki. Saat dörde yirmi kala karşı yakaya güneş vurduğunda, yalıların bütün pencereleri bakırla kaplanmış gibi olurdu. Onu göremezlerdi. Nokta Dergisi'nin bulmacasını çözer, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği'ni okurlardı. Her masada dört tane vardı o kitaptan. Yolun deniz tarafından değil, duvar tarafından, duvara hipotenüs, omuz vererek yürürlerdi. Neden? Çünkü dayanak lazım. Ama kıyıda dayanak yoktur. Küt diye düşersin suya. Bunlar folkloru bile yalnız oynayamazlar. Yalnız oynamak yürek ister. Birey olmak ister. Efeler gibi, folklorunu yalnız oynayacaksın. Kol kola girdiğin zaman ne anlamı var? Folklorunu yalnız oynayan ayakta kalır hayatta...


VECDİ ÇIRACIOĞLU
(gazeteduvar.com.tr)



***



Kahveler, sinemalar dolusu insan
Caddeler, sokaklar boyu dedikodu
Tavşanlar gibi korkak, tilkiler gibi kurnaz
Aydınlar istemiyorum.


FETHİ SAVAŞÇI
(Duvarcı Hasan Usta)



***




İSMAİL HAKKI TONGUÇ


   "Konuşan o değil, tarladan henüz dönmüş, ayağından çarığını çıkarmadan, sırtının teri kurumadan, topraklı elleri, kavruk yüzleriyle karşımıza dikilmiş babalarımızdı sanki. Sesi tarihin derinliklerinden geliyordu. Kıtlık, kuraklık yıllarını, bozkırları, yüzyıllarca çiğnenmiş hakları, ezginliği dile getiriyordu. Onu dinledikçe, kafamızdaki bulanıklık açılıyor, yeni sulara eriyordu aklımız. Halkın sırtından okuyup, iyi yiyip, güzel giyinmek, bir kendimizi kurtarmak, utanılacak bir bencillikti. Otuzuna basmadan insanlarımızın beli bükülür, dişleri dökülürken, et, tat yüzü görmeden gözleri sönüp giderken, muayenehanesinde müşteri bekleyen bir doktor olmak, yüksek paralarla dava kovalayan bir avukat olmak, saray gibi yapılarda, kürsülerde yüksek yüksek konuşmak, küpünü kesesini doldurmak. Bir terslik vardı bunda, katılamazdık bu kervana. Önemli olan, tümümüzü insanca yaşamaya kavuşturmak, bunun yollarını araştırmak, adamlarını yetiştirmek, savaşını vermekti. Aymıştık. Şimdi İdrisdağı'ndan birer sırt taş getirilecek dense hazırdık. Yaşadığımız sürece bu sesi unutamazdık. Bozkır gecesinde sigarasının birini söndürüp birini yakarak Tonguç Baba konuşuyordu." 


MEHMET BAŞARAN



***



Herifçioğlu Sen Mişel'de koyuvermiş sakalı
Neylesin Bizim Köy'ü, nitsin Mahmut Makal'ı
Esmeri, sarışını, kumralı, kuzguni karası
Cebinde dört dilberin numarası
Bir elinde telefon, bir elinde kesesi
Uyyy!.. Yesun oni nenesi, yesun oni nenesi.


BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU



***






   "Temel mesele, insan olmak. Bu ise kararlı, dürüst ve neşeli olmak demek, evet, herkese ve her şeye rağmen neşeli olmak, çünkü sızlanmak zayıfların işidir. İnsan olmak demek, gerektiğinde tüm hayatını seve seve kaderin büyük terazisine koymak, fakat aynı anda her aydınlık güne ve her güzel buluta sevinmek demektir. Ah boşver, insanın nasıl insan olabileceğiyle ilgili herhangi bir reçete bilmiyorum, yalnızca insanın ne zaman insan olduğunu biliyorum. Birlikte birkaç saatliğine Südende çayırlarında gezinti yaparken ve buğdayların üstüne kızıl akşam güneşi düştüğünde, sen de bunu hep bilirdin. Tüm çirkinliklere rağmen dünya ne kadar güzel ve inan, zayıf karakterliler ve korkaklar olmasaydı, daha da güzel olurdu." 


ROSA LUXEMBURG









Merhaba! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder