18 Kasım 2018 Pazar

İNSAN İNSAN




  ... Arabalar geçeceği sırada kafile subayı, İranlı bir saray şairini götürdüğünü söyledi ve isteğim üzerine beni Fazıl Han'la tanıştırdı. Çevirmen yardımıyla, tumturaklı bir doğulu tavrıyla söze başlamıştım ki; Fazıl Han benim saçma sapan sözlerime akıllı uslu karşılıklar verince ne kadar utandım! Beni Petersburg'da yeniden göreceğini umuyor, görüşmemizin kısalığından hayıflanıyordu, vs. Kızarıp bozardım. Şakacı-tumturaklı konuşma tarzını bırakarak normal bir batılı gibi konuşmak zorunda kaldım. Böylece de, biz Ruslara özgü alaycılığın cezasını çekmiş oldum. Bundan böyle insanları, kafalarındaki papağa, ya da tırnaklarındaki kınaya bakarak yargılamayacağım... (Erzurum Yolculuğu)


ALEKSANDR S. PUŞKİN 
(Resim: IVAN K. AIVAZOVSKY & ILYA E. REPIN)











... Filozof Zeki Arsuzi Antakya'ya döner ve şehrin en popüler Fransız lisesinde çalışır. O tarihte Osmanlı idaresi çökmüş başta İskenderun Sancağı (Hatay) olmak üzere tüm bölge Fransız işgaline girmiştir.
   Fransız askeri sultası tarafından Arsuz Nahiyesi Müdürü ardından Antakya Maarif (Eğitim) Müdürlüğü Sekretaryası görevine getirilir. 1927'de Paris Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne burslu öğrenci olarak kabul edilir. 1930'da felsefe ve tarih öğretmeni olarak Antakya Lisesi'ne tayin edilir. 
   Zeki Arsuzi bir gün görev yaptığı çok etnikli, çok dinli ve çok mezhepli okulda sınıfa girer. Gördüğü manzara onu kahreder. Sınıfın öğrencileri okulun Fransız müdürü tarafından din ve mezhep farkına uygun olarak ayrı sıralarda oturtulmuşlardı. Müslümanlar, Mesihiler, Museviler, Sünniler, Aleviler artık karışık oturamazlardı. Bunu kimin yaptığını öğrencilerinden öğrenir. Sınıfı eski haline sokar...
... "Allah'ın birliği misali kemikle et gibi birlikte olun. Kimsenin sizi etnik ve mezhepsel temelde bölmesine izin vermeyin. Bu çalışmalara asla alet olmayın ve prim vermeyin. İnsan merkezli yaşayın. Bir milleti millet yapan farklı parçaların birlikteliğini koruyun" tembihinde bulunur. Ardından müdürün odasına girer. Odada bulunan Fransız idari ve askeri yetkililere aldırmadan okul müdürü Fransız'ın yüzüne haykırır:
  "Laik ve Cumhuriyet devrimleri ile öne çıkan, eşitlik ve yurttaşlık esasına dayalı siyasi sistemi inşa eden, 'mazlum milletleri köhnemiş Osmanlı hâkimiyetinden kurtarmaya' geldiğini iddia eden, demokrasi ve özgürlük abidesi Fransa'nın müdürünün öğrencilerimi din ve mezheplerine göre bölmesini yadırgadım. Bu tabloyu görmüş olmamdan dolayı büyük bir üzüntü ve mahcubiyet duydum. Fransa'da okurken bize laiklik, eşitlik, hürriyet nizamı ve önemi öğretildi" der. Müdür hışımla ayağa kalkar ve "Mösyö Arsuzi, size ve tüm İskenderun Sancağı ahalisine hatırlatmak isterim ki laiklik ve demokrasi Fransa'da başka kolonilerde (sömürgelerde) başkadır. Henüz kendi kendini idare edemeyenlere, biz büyük Fransız milleti ve demokrasisi önce medeniyeti sonra demokrasiyi öğreteceğiz" der. Müdürün yanındaki diğer Fransızlar bu ifadeye kafalarını sallayarak destek verir.
   Zeki Arsuzi duyduğu ve gördükleri karşısında büyük bir şaşkınlık içindedir. "Laiklik ve demokrasi Fransa'da başka sömürgelerde başka öyle mi? Demek ki sömürgeyiz öyle mi? Bize önce medeniyeti sonra demokrasiyi öğreteceksiniz öyle mi? Size medeniyeti öğretmiş bir milletin evlatları olarak laik yaşamayı da, demokrasi terbiyesini de bizler size öğreteceğiz" der ve okuldan ayrılır... (MEHMET YUVA - Aydınlık Gazetesi)



Filozof ZEKİ el-ARSUZİ  












   11 Kasım 2018

   Batılılar, milli birliğin ve şuurun ancak kuvvetli bir manevi sermaye ile yaşayabildiğini bilirler. Bunun için sembollere hak ettiği önemi verir, her durumda yerli yerine koyarlar. 
    Mütareke Günü anmasında Dünya liderleri Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron'un peşi sıra yürürken, tıpkı mütarekenin imzalandığı 11 Kasım 1918 gününde olduğu gibi tüm Paris'te kilise çanları çalıyordu. Barış Forumu öncesinde yapılan anma her ne kadar barış mesajları ile süslense de bu küçük detaylar bizi Batı dünyasının samimiyetini sorgulamaya itiyor.
   1. Dünya Savaşı, Batılı emperyalist ülkeler tarafından çıkarılmıştı. Onun bitişini sağlayan mütareke ise aslında sadece ondan daha büyük bir savaşın yollarını döşemeye yaradı. Almanya'nın onursuz bir teslimiyete mahkum edildiği ve açıkça hakarete uğradığı, dolayısı ile barışın değil daha beter bir savaşın mimarı olan bu anlaşmanın bire bir o günkü sembolizmle anılıyor olması hayli düşündürücü. Üstelik, laik medeniyeti ile övünen Fransa, Müslüman liderlerin de yer aldığı bir törende "insanlığın ortak ruhunu" çanlar çalarak kutlamayı uygun görüyor. Bırakın insanlığın ortak sembollerini, Fas, Senegal, Cezayir, Tunus ve Madagaskar gibi sömürgelerden zorla getirilip savaşa sürülen ve Fransız bayrağı altında yaşamını yitiren 72 bin Müslüman askerin hatırası bile pek iltifat görmüyor...

    

    
 ... Compiégne Anlaşması'ndan çıkarmamız gereken belki de en önemli sonuç, adalet duygusunun zedelendiği her yerde çatışmanın kaçınılmaz olduğudur. Törenlerin başında, Bay Macron ile Bayan Merkel'in 2419D numaralı vagonda (1. Dünya Savaşı sonrasında, 11 Kasım 1918'de, İtilaf Devletleri ile Almanya arasında Compiégne Ateşkes Anlaşması'nın yapıldığı vagon. Aynı zamanda 2. Dünya Savaşı sırasında, 22 Haziran 1940'ta, Hitler'in emriyle aynı koşullar altında, Fransa'nın teslim anlaşması olarak, 2. Compigne Ateşkes Anlaşması'nın da imzalandığı vagon. p.n.) yan yana verdikleri poza bakılırsa Batılılar kendi aralarındaki ilişkiler için bu dersi çıkarmışlar. Ancak aynı şeyi onların Doğu'ya karşı tutumları için söylemek pek mümkün görünmüyor. Afganistan, Libya, Irak, Suriye ve Yemen'de korkunç derecede adaletsiz bir yıkımın yolunu açanlar bunun kendilerine terör ve göçmen sorunu olarak döneceğini hesap edemiyorlar mı acaba?
   İşte bu noktada Paris'in çanları daha acı bir simgeye dönüşüyor. Kim bilir, belki de barışın adaletle mümkün olduğunu gayet iyi hesap eden Batılılar, bu kavramları hâlâ kendilerine özgü ayrıcalıklar olarak görüyor, Doğu'nun henüz adalet ve barışı hak etmediğini düşünüyorlar. Adalet olmadan barış olmuyor. (GAFFAR YAKINCA - Aydınlık Gazetesi)













Çiçekler ne denli çeşitliyse, bu çiçeklerden yapılan demet de o denli güzel olmaz mı?



RESUL HAMZATOV











Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder