3 Eylül 2017 Pazar

ÜÇLER - VATAN ve NAMUS





   1957 seçimleri sırasında İsmet Paşa seçim gezisine çıkar, Sivas'ta bir - iki gece kalacaktır. Yanında damadı Metin Toker de vardır. Kalacağı yer konusunda tartışılır. Dönem Demokrat Parti dönemidir. Güvenle kalacağı bir otel bulunamaz. Şevket Çubukçu'nun evinde kalmasına karar verilir:

  "O sırada okuldan çıkıp eve gelmekte olan kardeşim Aydın da polis kordonunu yarmak için büyük bir çaba göstermekte ama başarılı olamamaktadır. Sonunda babamı tanıyan polislerden biri, elinden tutup apartmanımızın kapısına kadar Aydın'ı getirir. Aydın merdivenleri soluk soluğa çıkıp, kapının önüne geldiğinde, sınıfından bir arkadaşı onu beklemektedir. Çocuk, İsmet Paşa'yı yakından görmek ve elini öpmek istemektedir. O kadar polisi nasıl atlatmıştır, eve nasıl girmiştir bilinmez.
   İçeri girerler, çocuk Paşa'nın elini öper ve Paşa çocuğun saçlarını okşar.
  Yıllar sonra İsmet Paşa, o çocuk için büyük çaba harcayacak, bir zamanlar yine büyük çabasına karşın ipten kurtaramadığı bir üçlüye karşılık, kelleleri istenen bir başka üçlünün içinde bulunan o çocuğun yaşamını ne yazık ki kurtaramayacaktı.
   O çocuk Deniz Gezmiş'ti." 



AKIN ÇUBUKÇU
(Babamın Eczanesi)







   "12 Mart sonrasının kahır günleriydi. Bir sabah radyoda duyduk ağır haberi: Deniz'lere kıymışlardı. Karşıyaka'dan İzmir'e geçmek için vapura bindim. Deniz bulanıktı; simsiyah, alçalmış bir gökyüzünün altında hırçın, çalkantılı... Acı bir yel esintisinin ortasında aklıma düştü ilk mısra... Vapurda sessiz bir köşe bulup yüksek sesle tekrarladım. Vapurdan indikten sonra da rıhtım boyunca bu ilk mısraları tekrarlayarak yürüdüm;"

Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karadı
Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara


ATTİLÂ İLHAN










   "İzmir'de gazetecilik yapıyorum o sırada. 1960'ların sonlarına doğru. Karşıyaka'da oturuyoruz. Araba ile gittiğim zaman Alsancak'tan dolaşıyorum. Alsancak'tan dolaşırken gözüme bir taş ilişti benim, dikili bir taş, etrafında bahçe. Gazetecilik o ya. Arabadan indim, gittim baktım bu ne diye. Üzerinde eski harflerle bir şeyler yazıyor. Ben eski yazı okuyamam. Onları tatbik ederek kağıda yazdım. Bu işten anlayan bir arkadaşa götürüp okuttum. "Vatan ve Namus" yazıyor dedi. Oraya bir taş dikmişler. Niye dikilmiş bilmiyorum. Kurcalamaya başladım. 1922'de Fahrettin Paşa'nın süvarileri Manisa üzerinden İzmir'e giriyorlar. En önde Şerafettin Bey'in bölüğü var. Bu bölük Alsancak üzerinden Konak'a doğru gidecek ki, hükümet binasına bayrağı diksin. O yola girerken harap bir binanın içinde pusu kurmuş Yunanlılar ateş ediyorlar. Bu ateşle İzmir'e girmek üzereyken üç askerimiz şehit oluyor. İzmirliler bunu unutamıyorlar. Unutamadıkları için de bu abideyi dikiyorlar ve yazılabilecek yazıların en güzelini yazıyorlar. Çünkü İstiklal Savaşı'nın özeti o: Vatan ve Namus."


ATTİLÂ İLHAN









Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder