17 Eylül 2017 Pazar

TİYATRODA BİR FEDAİ - AFİFE JALE




"Sanatçı, yetinmeyen bir varlıktır!"







 ... Darülbedayi'nin açtığı sınavı kazanıp, tiyatro kurslarına başladığında 16 yaşındaydı. Müslüman kadınların sahneye çıkması yasaktı ama bu özgürlük ortamında (2.Meşrutiyet) yasaklar esnetilebilirdi. Zaten sadece kadın seyirciye oynanacak oyunlarda rol alacak Müslüman kadın oyuncu aranıyordu. Sınavı beş Türk kızı kazandı. Bunlardan üç kadın aday başlarına gelecekleri tahmin edip kursu bıraktılar. Kalanlardan biri suflör olarak sahnedeki yerini alırken, öteki sahneye çıkma zamanı geldiğinde Jale takma adını alacak olan Afife'ydi.



   O, stajyer oyuncu olarak Darülbedayi'ye girdiğinde Ermeni oyuncuların bozuk Türkçeleri artık ciddi bir sorun olarak görülüyordu. Hüseyin Suat'ın "Yamalar" adlı oyununda düzgün bir Türkçe'yle konuşan Ermeni oyuncunun ayrılması gerekince, onun yerini güzel Türkçesiyle ancak Afife Jale doldurabilirdi. Bütün oyunların provalarına katılmıştı. Takvimler 1919 yılını gösterdiğinde, bir Türk kadını sahneye adımını atmaya hazırdı. İşte şimdi bir hayal gerçek oluyordu. İçinde "sevinçli bir telaş" vardı. Afife Jale kırmızı elbisesi, beyaz kurdelesi, beyaz iskarpinleriyle sahnedeydi. Perde! Işıklar! Rutubet kokan kulis! Hele o ağlama sahnesi! Gerçek gibi ağlıyordu. Gerçekten sevinç gözyaşları döküyordu. Oyun bittiğinde alkışlar, hiç susmayacak hissi uyandıran o alkışlar! Seyircilerin "Kim bu aktris? Bugüne kadar neredeymiş?" soruları... Yine alkışlar ve açılıp kapanan perde. Bir düş gerçek olmuştu işte! Türk kadını sahneye çıkmıştı. Afife Jale'yi kuliste bekleyen oyunun yazarı, onu alnından öper ve "Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı; sen işte o fedaisin" der. Afife'nin canından başka feda edecek neyi vardı?



   O gece sahne tozunu yutmuş, oyunculuk artık onun kaderi olmuştur. Apollon Tiyatrosu'ndaki o ilk sahne deneyimi için "Hayatımda hiç bu kadar mesut olmamıştım" diyecektir. Fakat bu mutluluk uzun sürmeyecek, polisler onun "dinini milletini unuttuğu, devletine karşı geldiği, isyan çıkardığı" gerekçesiyle tiyatroyu basarlar. Kaçmalar, kovalanmalar, saklanmalar, yakalanmalar, hakarete uğrayıp hırpalanmalar birbirini izleyecektir...
 ... Afife Jale, memleketi gibi inişli çıkışlıdır. Meşrutiyet aksaklıkların düzeleceği, sorunların çözüleceği - mesela Türk kadınının sahneye çıkabileceği gibi - düşüncesiyle coşkuyla başlamıştır fakat 31 Mart olayından sonra umutsuzluğa düşülmüştür. Hürriyetin ilanıyla hür olunmayacağı anlaşılmış, içerideki anarşiye varan düzen karışıklığı, iktidar partisinin hukuk dışı davranışları, dışarıda bitmek bilmeyen savaşlarla toplum bunalıma düşmüştür. Böyle bir ortamda Afife Jale Dahiliye Nezareti'nin, Müslüman kadınların sahneye çıkamayacağına dair bildirisiyle Darülbedayi tarafından 8 Mart 1921'de işten çıkarılır. Afife Jale için sonun başlangıcıdır.



 ... Selahattin Pınar'dan ayrıldıktan sonra iyice yalnız kalır. Parasız ve çaresizdir. Mazhar Osman, onu hastaneye yatırır. Morfinmanlar koğuşu artık onun evidir. Afife Jale burada ölür. Kazlıçeşme kabristanına defnedilir. Başını yasladığı bir taşı yoktur. Fakat sahneye çıkan ilk Türk kadın oyuncu olduğunu tarih bize söyler. Afife Jale kırmızı elbisesi, beyaz kurdelesi ve beyaz iskarpinleriyle sahneden geçmiş, ardından gökkuşağındaki her renkten giysileriyle ve farklı farklı rollerin kostümleriyle başka kadınlar onu izlemiştir. (SERAP IŞIK - Aydınlık Gazetesi)







"Tiyatro çok güçlüdür. Hep direnir ve savaşlara, sansüre, maddi yoksunluklar gibi her güçlüğe karşın var olur."


ISABELLE  HUPPERT
(2017 Yılı Dünya Tiyatro Günü Uluslararası Bildirisi)







"Tiyatro varsa ben varım!"








Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder