7 Ağustos 2016 Pazar

İLHAMİ BEKİR'İN ŞİİRLERİ




Kara bir dam altı,
çok şey istemiyorum,
ta kenar mahallelerde
kara bir dam altı...
Görmesin zararı yok
göğü caddeyi denizleri.
Bir ev ki her karışında parmak izleri,
bir ev ki
kapısı kalın tokmakla çalınır.
masamda isli bir lamba yansın,
masamda, açık kapalı kitaplarım tozlansın.
 siz bana odaların birinde
eski bir şilte serin
buna baş konur diye
patiska kılıflı bir yastık verin.
Hele sonra,
hele sonra,
benimki şöyle uzansın yanımda.
Ben onun nefeslerini duyayım canımda.
24 saat, 360 gün, 50 sene.
Ama benimki olsun o
benimki olsun o
benimki.
Başka  şey istemem...

İLHAMİ BEKİR TEZ 







   Mutsuz çocukluk döneminden, kendi deyimiyle Öksüzler Yurdu, daha sonraları otel odalarında çile çekerek yaşamını sürdüren İlhami Bekir için "Ev" sözcüğü ne kadar kutsaldı ve özlem duyduğu bir sözcüktü bilmiyorum.
   Haftanın belirli günlerinde babam (Behzat Ay), İlhami Bekir'i otel odasından alıp, evimize getirirdi. Akşam yemeğimizi Cemal Süreya'nın "Afrika Aslanı" olarak nitelediği İlhami Bekir'le birlikte yerdik.
   Hep hüzünlü bakışları, çekingen bir yapısı vardı. Sanırım iki kızı vardı. Ve onlarla küs bir hayat sürdürmüştü. Bu nedenle kız çocuklarına hep özlem duymuştu. O yıllar ilkokula giden bir kız çocuğuydum. İlhami Bekir, bize her gelişinde benimle sohbet eder, hüzünlü gözleriyle bana bakarak, "Benim kızlar ne yapıyor acaba, iyiler mi, hastalar mı?" derdi.
   Gözlerinden gözyaşları yerine, hüzün akan şair-yazardı o! (AYDAN AY-Gerçek Edebiyat)





   TUNCA ARSLAN(Aydınlık Gazetesi):

   Ali Özgentürk'ün "At" (1981) filmini seyretmiş olanlardan anımsayanlar vardır mutlaka... Oğlu Ferhat'la birlikte köyünden kalkıp İstanbul'a gelen; daha iyi bir yaşamın, oğlu için bir okulun peşindeki gariban Hüseyin'in trajik öyküsü anlatılır filmde. Baba-oğul, Haydarpaşa'da trenden inip kendilerine yardımcı olacak köylülerini bulmak için vapurla karşıya geçmektedirler. Denize, İstanbul'a bakarlar uzun uzun. O sırada yorgun görünümlü, üzerinde eski bir ceket ve elinde bazı kitaplar bulunan, yaşlı bir adam şiir okumaya başlar yolculara hitaben.
   Şiir bitince, "İlhami Bekir'in şiirleri...Hediyesi çok ucuz. Ucuz..."der yorgun bir sesle.
   Türk şiirinin önemli adlarından, çileli bir yaşam sürmüş olan İlhami Bekir Tez'dir görüntüdeki adam. Gerçekten de o yıllarda vapurlarda şiir kitaplarını satmaya çalışarak ayakta durmaya çalışmaktadır. Satacak başka şeyi yoktur çünkü. Okuduğu, "Unuttum" şiirinden bir bölümdür:


İstemem toprağa gömüldüğümü,
Yakın beni ve savurun külümü,
Baharda badem ağaçlarının üstüne,
Ben yine döneceğim yeryüzüne!


   "Ölüm düşüncesi bana acı vermiyor. Hakaretten korkarım ben. Bütün isteğim öldükten sonra aleyhime bir şey söylemesinler. Ne söyleyeceklerse şimdi yaşarken söylesinler ki ben cevabını verebileyim."

 

İLHAMİ BEKİR TEZ


   Tunca Arslan'nın deyişiyle "Ardından aleyhinde tek bir söz bile edilmemiş olan sosyalist şair", "Unuttum" şiirinin son dörtlüğündeki gibi bir mart sonu, bademler çiçeğe dururken hayata elveda dedi. 
   Zincirlikuyu'da bedeni toprağa kavuşurken şair Hüseyin Haydar, bir demet badem çiçeğini yüreğinin üzerine bırakırken okumuştu son dörtlüğü.

   Tarih 29 Mart 1984 idi...O günden beri bir badem ağacı çiçeklerini sermekte mezarı üzerine...(REFİK DURBAŞ-BirGün Gazetesi)




Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder