18 Şubat 2024 Pazar

TARİH BAĞIŞLAR MI SANIRSIN ?

 



   Cumhuriyet'in onuncu yıl şenlikleri İstanbullular için olağanüstü bir anlam taşır. Beyazıt Alanı'nda saatlerce süren görkemli bir geçit resmi yapılmış, gece bütün minareler ve resmî yapılar elektrikle donatılmıştı. Ana caddelerde insan selleri akıyordu. Sevinçli, heyecanlı ve umutlu. Yabancı askerlerin dolaştığı karanlık "Mütareke yıllarının" mezarlıkların ve yatır türbelerinde titrek mumlar yanan sokakların ürperti veren havası, arkada kalıvermişti. Cumhuriyet sözü her şeyi düzeltiverecek bir büyü gibiydi. Genç gırtlaklar, "Çıktık açık alınla on yılda her savaştan! On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan!" diye çın çın öttürüyordu şehri. Ne var ki, büyü hiçbir zaman gerçekleşmedi. 1938'de Kasım ayının onuncu günü İstanbul bir daha dalgalandı, sarsıldı ve durgunlaştı. Bayraklar yarıya inikti. Hüzünlü yüzler şehri doldurdu. Son umut da elden gitti, demek ister gibi.
   'Atam, sen kalk ben yatam!' diye manzumeler döktüren "yeni aydın"ların mangalda kül bırakmadığı bir dönem başlıyordu.

    (BURHAN ARPAD / Hesaplaşma - May Yayınları, 1976) 




   Aklın, doğrunun sınanması biter mi? Yarı sömürge edilmişliğimizi bilgi ile, akılla denkleştirip sonuçları yeniden tartacağız. Çıkarları gereği yalan söyleyerek bu yalanları egemen güçlerin payandalamasıyla doğrulaştırmaya çalışanları daha iyi tanımalıyız. Tarih bağışlar mı sanırsın? Gönüllü kanışların aydınlar arasındaki geçerliliği, sanımca en tehlikeli olanıdır. Nasıl kullanıldıklarını bilmezlerse başa çıkılmaz olurlar. O aydın kibirliliği yok mu, odur onlara halkı unutturan.

   (FÜRUZAN / Kırk Yedi'liler - Yapıkredi Yayınları)




    Aziz Nesin, Türkiye halkının yüzde şu kadarı aptaldır derken bu değerlendirmesinin içine aydınları da katmış mıydı bilmiyorum. Fakat Aziz Nesin'in ünlü özdeyişini yinelediklerinde aydınlarımızın kendilerini bu yüzdenin dışında tuttuklarını gözlemliyorum. Aydınımız, halkımızın genellikle aptal olduğunu düşünürken kendi zekâsının ve bilgi birikiminin de tartışılabileceğini aklına getirmek istemiyor. Burada bence, ülkemizde halk ve aydın ilişkisi bakımından irdelenmesi gereken ciddi bir sorun var.
   Aziz Nesin'in korkarım ki zaman içinde yapıtlarından daha çok popülerleşecek sözü, bana kalırsa halkımızı aşağılamak için değil, bir ölçüde onu sarsmak, bir ölçüde de üzüntüyle söylenmiş olmalıdır. Öyle de olsa, ben bu değerlendirmeyi de, söyleniş biçimini de doğru bulmuyorum. Halkımız aptal değil, eğitimsiz. Zaten dünyanın herhangi bir halkının aptal olabileceğini de düşünmüyorum. Bizim halkımıza gelince, Türkiye coğrafyasının herhangi bir yerindeki sıradan halk insanının zeki ve duyarlı olduğunu gözlemlemek pek de güç değil. Bütün sorun bu halk insanının eğitimsizliğinde ve aydınımızın toplumsal sorunların çözümüne öncülük yapmadaki yetersizlik, yeteneksizlik ve isteksizliğinde... Bunun başlıca bir nedeni, eğitimli olduklarını düşünen kişilerimizin (aydınlarımızın) genellikle yanlış ve eksik bir eğitim almış olmaları olsa gerek...
    (...)  
    Halk, bazı aydınlarımızın düşündüğünün tersine, büyük bir çoğunlukla, dincilik ya da sağcılık gibi nedenlerle değil, ekonomik sıkıntılarına çözüm bulunabileceği umudu ve kendisine başkaca da güven verici bir seçenek sunulmadığı için bu insanlara oy verdi.
    Bugün halk insanları arasında yapılacak bir araştırma, halk sağduyusunun, bugünkü iktidarın içyüzünü anlamada da kimi aydınlarımızdan daha ileride olduğunu gösterecektir. Fakat sorun bir kez daha doğru bir siyasal iktidar seçeneğinin, doğru bir biçimde bu halka bugün de sunulamıyor olması ve böylece de kabahatli olanın bir kez daha halk değil aydınlar, aydın geçinenler olduğudur...
     (...)
    Ekonomik değerlerimiz yağmalanırken, ülkenin kültürel yapısı geriye doğru zorla bozulup değiştirilmek istenirken (ve bu yönde ne yazık ki epeyce de yol alınmışken), emperyalist güçler en açık ve kaba biçimde ülke ekonomisini ve siyasetini yönlendirmekteyken; kişisel ve grupsal çıkar hesaplarından, bencilliklerden arınarak ortak bir sağduyu platformunda buluşmak bu kadar mı olanaksız?
    Bu soruların yanıtı bence, aydınımızın kendi kimliğini, kişiliğini irdelemeyi başarabilmesinden geçiyor.
   Ne yazık ki hepimiz ya da birçoğumuz, yüzeysel bilgilerle ve bunun sonucunda da karmaşık kişilik sorunlarıyla bugünlere geldik.
     Kendimize karşı dürüst olma yeteneğini tümüyle yitirmemişsek, bunun böyle olduğunu görmek çok güç değil...
     Halk, her şeye karşın, bulunduğu yerde sapasağlam duruyor...
    Sorunlarıyla, o sorunlara çözüm bulmaya çalışan ve çoğu kez de bunu başarabilen pratik aklıyla, binlerce yıldan süzülüp gelmiş yaşama kültürüyle, gelenekleriyle, doğal ve gösterişsiz yurtseverliğiyle...
     Halktan şikayetçi olmak için bir neden yok.
  Tam tersine, bakmasını biliyorsanız eğer, en güç zamanlarda (ve özellikle de öyle zamanlarda) mucize yaratabilecek sağlam bir halk olduğunu görüp gözlemlemek pek de güç değil...
  Sorun bence aydınımızın, nedenleri ayrıca ve önemle irdelenmesi gereken kafa karışıklığında, omurga zayıflığında...

    (ATAOL BEHRAMOĞLU / Aziz Nesin'li Anılar - Tekin Yayınevi)
   
 






Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder