19 Eylül 2021 Pazar

AY BÜYÜRKEN UYUYAMAM

 


  Nasıl ki

  kalkar, doğup büyüdüğün şehre

  gidersin bir gece

  ve bakarsın temelinden yıkılıp yeniden

  kurulmuş o şehir

  ve yakalamaya çalışırsın geçen yılları

  onları yeniden bulmanın umudu içinde.

   

  YORGO SEFERİS

  (Çeviri: CEVAT ÇAPAN)




***

   

  Dolunayı gösteriyor gençlere.

   "Çok güzel, değil mi?"

   "Çok..."

   "Kim bilir kaç kez ışıldadı bu göğün üzerinde. Kim bilir kimlere neler anlattı. Ne çok gelene, ne çok gidene ışık oldu. Ben çok severim memleketimi. Urla bir başkadır be çocuklar! Bereketli bir topraktır. Ay da, güneş de bir başka sever bu toprağı. Hayat senden bir şey alır ama yerine bir başka güzellik koyar derler ya... Buradan da çok şey almış, çok şey bırakmış yerine. Mesela... Yıl 1900. Urla'da bir şair doğar. Doğumundan 63 yıl sonra Nobel Ödülü alacak bir Şair: Yorgo Seferis. Ama işte, hayat 1914'te onu buradan alır, ailesiyle Yunanistan'a gönderir. Onlar gittikten epey bir zaman sonra Yunanistan'da, Florina'da bir başka şair doğar. Necati koyarlar ismini. İki üç yaşındayken ailesinin kucağında gelir Urla'ya. İki göçmen aile çocuğu. Kendilerinden önce ve sonrakilerin acılarına tanıklık etmiş iki delikanlı. İkisi de büyük şair, büyük yazar olur. Biri Yunancanın, öbürü Türkçenin büyüklerinden şimdi. İnsan ölür, kelimeler kalır geriye... Urla'da bu büyük aya her baktığımda Necati Cumalı'nın bir cümlesi gelir ilişir sanki gökyüzüne: 'Ay büyürken uyuyamam'. Necati Cumalı'dan bir zaman önce bu sokaklarda koşup oynayan Yorgo Seferis'in sesini duyarım sanki..." (İCLAL AYDIN / Söylenmemiş Sözler - Artemis Yayınları)  



 






***


   Ah o taşra geceleri! O küçük kıyı kentinde akşam oldu mu işleyen saatler dururdu sanki. Akşam karanlığından gözü uyku tutuncaya kadar geçmek bilmez bir süre uzanırdı önünde. Evliler, yerli arkadaşları çeker giderlerdi evlerine. Mermer masalı bir lokantada, çoklukla yalnız, iştahsız iştahsız yerdi yemeğini. Bazı geceler üç beş arkadaş toplanır, içerler, poker oynarlardı. Gösterilen film iyi mi kötü mü diye düşünmeden kentin tek sinemasına giderler, filmden çok sinemaya gelen kadınlar kızlarla ilgilenirlerdi. Ama çoğu geceler şaşırıp kalırdı ne yapacağını. Dükkânları erkenden kapanan, ıssızlaşan, susan kentin küçük alanında, lokantadan çıkınca tek başına bulurdu kendini.

  (...) Ayın erkenden doğduğu bir gece, her akşamkinden daha yalnız kaldı. Yemekte iki kadeh rakı içti.

 (...) Gece yarılanırken, gidecek başka bir yer bulamayarak, biraz yorgun, oda kiraladığı eve döndü. Kapıyı gürültüsüz açtı. Alt katta, bir oturma, bir yemek odası, bir sofa vardı. Pencerelerden sızan ay ışığı sessizliğini bozuyordu sanki sofanın. Evin üst katında, denize bakan yönündeydi odası. Evin karaya bakan yönünde iki oda daha vardı. Birini yaşlı bir öğretmen kiralamıştı. Öbüründe evini kiraladığı kadın kendi oturuyordu. 

   Üst kata çıkan merdivenlere bir türlü gitmiyordu ayakları. Konuşmak, dertleşmek, eski aşklarını anlatmak, yaşamak istiyordu kısacası. Bir kımıldama oldu sofada. Hiç dikkat etmemişti, baktı, denize bakan pencerenin kenarında birinin oturduğunu gördü. Karaltı ayağa kalkınca tanıdı: Evin kadınıydı.

   Kadın yavaşça:

   - Benim, dedi. Sinemaya mı gittin?

   Kadına doğru yaklaştı:

   - Dolaştım. Sinemaya gitmedim.

   - İyi etmişsin..

   - Bu aylı geceler deli ediyor beni, dedi..

   Kadın iç çekti:

   - Kimi etmiyor ki?

   - Ay büyürken uyuyamıyorum! Silip alıyor gözümden uykuyu..

   (NECATİ CUMALI - Ay Büyürken Uyuyamam)


                                                                                                                                                 


  Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder