22 Aralık 2019 Pazar

NÂZIM HİKMET MEMLEKET




   "Komünist oldum olalı, güzel sanatlardan beklediğim, istediğim şey, halka hizmetleri, halkı güzel günlere çağırmalarıdır. Halkımızın acısına, öfkesine, umuduna, sevincine, hasretine tercüman olmalarıdır. Sanat anlayışımda değişmeyen işte budur. Geri yanı boyuna değişti, değişiyor, değişecek. Değişmeyeni en dokunaklı, en usta, en faydalı, en güzel, en mükemmel ifade edebilmek için durup dinlenmeden değiştim değişeceğim."



NÂZIM HİKMET



   HALUK ORAL - Şiir Hikâyeleri:

   Melih Cevdet, 1950 yazında, Abidin-Güzin Dino çiftinin Çiftehavuzlar'daki yazlık evinde eşiyle birlikte misafirdir. Nâzım Hikmet de bu evin müdavimleri arasındadır. Melih Cevdet'ten bir isteği olur: 

   "Kuvay-i Milliye Destanını yazıyordu, bir bölüme 16 Mart Şehitleri'yle başlayacaktı, bana, 'Belgeler lâzım, ben rahat dolaşamıyorum, ne olur, bir kitaplıktan gerekli belgeleri buluver' dedi."

   Melih Cevdet, Beyazıt Kütüphanesi'ne giderek 1920 yılının gazetelerini inceler, istenilen bilgiyi toparlar, hem de bu bilginin bir şair tarafından istendiğini unutmadan yapar bunu: 

  "Götüreceğim bilgi bilimsel bir yapıt için değildi, bir şiir içindi, ona göre seçmeliydim. Nâzım Hikmet'in şiirini biliyordum, hangi çeşit bilgi ile neler yapacağını kestirmeliydim. Okuduklarım içinde şunlar bana ilginç göründü: Erlerden üçü uyurken süngü ile öldürülüyor, ikisi kurşuna diziliyor, altıncı şehidin nasıl öldürüldüğü belli değil ve adı bilinmiyor. İki şehit mezarı belli değil. Bunlardan Nâzım Hikmet'in nasıl bir şiir çıkaracağını merakla bekledim."

   Bu araştırmalar şiire şöyle yansımıştır:

   Uykuda kestiler üçümüzü,
kurşuna dizdiler ikimizi,
Ahmet oğlu Nasuh arkadaşımın adı,
Reşadiyeli Veli oğlu Memet benimkisi.
Bir de altıncımız var,
kara kaytan bıyıklı bir şehit
son mekânı şöyle dursun,
adını da bilen yok...




Karikatür: CEMAL NADİR



Bursa'nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

Bir şubat gecesi tutuldu dilin
Silaha bıçağa varmadı elin
Ne ana ne baba ne kız ne gelin
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

Ne bir haram yedin ne bir cana kıydın
Ekmek kadar temiz su gibi aydın
Hiç kimseler duymadan hükümler giydin
Döşek diken diken yastık batıyor
Yiğidim aslanım burda yatıyor.

Zindanı taştan oyarlar
İçine bir yiğit koyarlar
Sağa döner böğrü taşa gelir
Sola döner çırılçıplak demir
Çeliğin hası da yiğidim aman böyle bilenir
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler
Demirden pencere taştan sedirler
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman burda yatıyor.

Mezar arasında harman olur mu?
On üç yıl hapiste derman kalır mı?
Azrail aç susuz canın alır mı?
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman yerde yatıyor.

Dilinde dilimi bulduğum
gücüne kurban olduğum
Anam babam gibi övdüğüm
Dayan hey aslan ustam 
A benim yiğidim dayan
Dayan hey gözünü sevdiğim
Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler

Sana kökü dışarda diyenlerin kökleri kurusun
Kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün
Şiirin gökyüzü gibi herkesin
Sen Kızılırmak kadar bizimsin
En büyük ustası dilimizin
Canımız ciğerimizsin.

Bugün burdaysa şiirin, yarın Çin'dedir
Bütün hışmıyla dilimiz
kökünden sökülmüş bir çınar gibi 
Yüreğimiz içindedir.

Bugün burdaysa şiirin, yarın Çin'dedir
Acısıyla sızısıyla alnının kara yazısıyla
Bir yanı nur içinde tertemiz
Bir yanı sızım sızım sızlayan memleketimiz içindedir

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
(Zindanı Taştan Oyarlar)







Merhaba!


  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder