11 Haziran 2017 Pazar

UMUT SANATTA



"Ufukları yine yoğun bir sis kaplamış olsa da, elbet sabah olacaktır."



TEVFİK FİKRET







   "Umutsuzluk insanoğlunun kendine karşı hazırlayabileceği suikastların en korkuncudur." 



JEAN PAUL SARTRE








 ...Umutsuzlar niteliksiz çoğunluktur. Zira umutsuzluk teslimiyeti ve köleliği kabul eder. Fark yaratamaz. Biyolojik hayata odaklıdır. Gelecek nesilleri düşünmez. Ulusal ya da kişisel onur önemli değildir. Edilgendir. Boyun eğmeyi gerektirir. Genelde zor durumlarda umudunu kaybetmeyenler her zaman azınlıkta olmuştur ama tarihi de onlar yazmıştır. (CEM GÜRDENİZ - Aydınlık Gazetesi)










   Hitler, Leningrad'ın düşeceği günü tam olarak söylemiş, "9 Ağustos" demişti.
   SSCB'yi teslim alacak bir Almanya'yı, bir daha hiçbir kuvvet tutamazdı.
   Bu nedenle soluğunu tutmuş izliyordu Sabahattin, Leningrad'dan gelecek haberleri.
   Beklediği haber 10 Ağustos'ta geldi. O gün Leningrad bir destan yazmıştı.
   Dimitri Şostakoviç'in yedi numaralı senfonisi şehrin meydanında seslendirilmişti.
   Eser, özel olarak bu kent için bestelenmişti ve ismi Leningrad Senfonisi'ydi.
   Dört bölümden oluşan senfoni yetmiş beş dakika sürüyordu.
  Birinci bölüm halkın mutlu yaşamını, kendilerine ve geleceklerine duydukları güveni, ikinci bölüm güzel ve mutlu olayların bir araya gelmesini, üçüncü bölüm yaşama sevinci ve doğaya hayranlığı anlatıyordu. Dördüncü bölüm ise neşeye vurgu yapıyordu.
   Sabahattin, bir yerde Şostakoviç'in eserini Leningrad'da yazmaya başladığını okumuştu.
  Savaş başladığında cepheye gitmek isteyen besteci, gözlerindeki bozukluk nedeniyle ateş hattına gönderilmemiş, itfaiyeci olmakla yetinmişti.
   Geceleri de, işte bu eser üzerine çalışmıştı.
   Leningrad kuşatılmaya başlandığında, Şostakoviç çalışmasının henüz ikinci bölümündeydi.
   Leningrad Radyosu bu haberi dinleyicilerle paylaşmıştı.
   Leningrad kısmen tahliye edilirken, besteci de kentten çıkartıldı. Samara'ya gönderildi.
  Gece gündüz çalışıyordu yetenekli adam. 27 Aralık'ta eserini tamamladı. 5 Mart'ta eseri Samara'da Bolşoy Tiyatro Orkestrası tarafından seslendirildi. 
   Sırada, bu muhteşem ve anlamlı eseri, Leningrad Senfoni Orkestrası'nın Leningrad'da seslendirmesi vardı.
   Savaş koşullarında, hazırlıklara girişildi.
  Almanlar nasıl tarih vererek kenti alacaklarını ilan ediyorlarsa, Ruslar da bu eseri kentin meydanında çalarak kenti asla terk etmeyeceklerini dünyaya göstermek istiyordu.
   Bir nevi, ölüm kalım meselesi halini almıştı Leningrad Senfonisi'nin seslendirilmesi.
   Nihayet büyük gün geldi.
   Eser seslendirilirken bomba sesleri engel olmasın diye, Kızıl Ordu önce Alman siperlerini bir buçuk saat süreyle dövdü.
 Sanatçılar havanın sıcak olmasına rağmen kalın giyinmiş, hatta bazıları eldiven bile giymişti. Çünkü, zayıflıktan üşüyorlardı.
   Sonuç şahaneydi.
 Bir kısım sanatçısını savaşa kurban vermiş, kalanları bitkin de olsa, Leningrad Senfoni Orkestrası, Leningrad Senfonisini başarıyla seslendirdi.
  Bu çok önemli çabanın haber ve hikâyesi, dünyanın her yerindeki Nazi karşıtları tarafından ağlayarak öğrenildi.
   İnsanlık despotluğu, müzikle yenmişti.

OSMAN BALCIGİL
(Yeşil Mürekkep)








   Sanat bütün teferruatıyla hayatı ihtiva etmeli, insanda yaşamak, insan gibi yaşamak, daha iyiye daha yükseğe, daha temize doğru koşarak yaşamak arzusunu, hatta ihtiyacını uyandırmalıdır. Hulasa sanat gaye değil, vasıtadır. Gaye hayattır.   


SABAHATTİN ALİ








   Sanatın içinde yalan yok, riya yok, ihanet yok! Ne var? Sevgi var, kültür var, aşk var, insanlık dersleri var. Şimdi bunlar olmadan siz toplumu nasıl ileriye götüreceksiniz ki?


CAN ATİLLA








Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder