12 Haziran 2016 Pazar

PERDE ARKASI-2 ("SU" DAN SEBEPLER)




   Kışı Mersin'de geçiren Sarıkeçililer, baharda yayla yoluna koyuluyor. Konya ve Karaman'ın yaylalarında yazı geçiriyorlar. Sonbaharda, yaklaşık 2 bin kişinin şehre geri dönüşü başlıyor. Yörükler, bin yıldır yaya olarak gidip geldikleri yollarda, artık, tehdit altındalar. Hayvanlara verecek su bulamıyorlar. Kimi zaman, hayvanları ancak haraçla otlatabiliyorlar... Karaman'ın Hacıbaba Dağı eteklerindeki Çoka Çeşmesi'nde, 14 Mayıs'ta düzenlenen "11.Sarıkeçililer Geleneksel Göç Kervanı" etkinliğinde ise ilk kez organize bir saldırıyla karşılaştılar.
   (Konukların arasındaki belediye başkanı, su sorunundan konuşulunca rahatsız oldu. "Her şeyi sökün"  diye talimat vererek, etkinliği terk etti.)


PERVİN ÇOBAN SAVRAN
(Sarıkeçililer Yaşatma ve Dayanışma Derneği Başkanı)


   Pervin Ana anlatıyor:
  "Çoka Çeşmesi, yüzyıllardır sürülerimizi suladığımız bir yer. Ama 4-5 yıldır burada bir damla su bulamıyorduk. Su kaynağı, mermer ocağına bağlanmış. Biz ise belediyeden para karşılığında tankerlerle su alıyorduk... Panelde, su sorununu konuştuk. Mermer ocağının mühendisi de geldi. 'Suyunuzu biz aldık' dedi. Çözüm üretelim derken, belediye başkanı tepki gösterdi. Sonra saldırıya geçtiler...
   Bizim tepkimiz doğayı, suyu yok etmeye çalışanlara... Yerdeki karıncayı, kurdu, kuşu, yılanı, çiyanı, çakalı bile koruruz. Hepsine saygılıyız. Bizim sözlerimizden alınanlar varsa, yarası olan gocunuyorsa bir şey diyemem. Biz dağlarda, Toroslar gibi dimdikiz hala, eğilmeyeceğiz. Tek tek saldırılar oluyordu ama belediye organizesinde böyle bir olayla ilk kez karşılaştık. Siyaset üstü bir duruşumuz var. Bizim için hiç bir partinin değeri yok. Mühim olan doğa ve kültürdür. Bu duruşumuz herkesi rahatsız ediyor. Eğilmez bir gücümüz var. Bu güce sahip olmamıza inanamıyorlar. Dağlardan, doğadan, yoldaşımız keçilerden alıyoruz bu gücü... (Cumhuriyet Gazetesi)




  "Neden bir takım 'yüksek' mevkidekiler işi gücü bırakıp, 85 milyonluk bu ülkede 2 bin kişilik bir göçer gurubuyla uğraşıyorlar?" diye soran Erhan Ünal, "Sorun yeni değil. Yıllardır bu sinsi işkence sürüyor. Bir bakıyorsunuz, göçerlerin Aydıncık ile Karaman arasında geçtikleri güzergâh boyunca 'orman geçiş müsaadeleri' sorun oluyor. Bir bakıyorsunuz birileri göçerlerin develerini vurup öldürüyor ve bu sevimsiz liste uzayıp gidiyor" şeklinde konuştu. 
   Sarıkeçililerin yaşadığı sorunun dramatik olduğunu ancak münferit bir olay olarak görülmemesi gerektiğine vurgu yapan Ünal, "Konu aslında tüm Türkiye'nin geleceği üzerinde mayalanan bir dizi karanlık girişimin, Sarıkeçililer üzerinden uç yaptığı bir durum. En iyisi bu çok geniş ve meşum ve melun hazırlığın konu başlıklarını vererek Sarıkeçililerle bağlantısını açıklamaya çalışayım" ifadelerini kullandığı değerlendirmesinde, su, toprak ve hayvancılık gibi başlıklar altında özetlediği küresel oyunu şöyle anlattı:
   "Su sorunu; Türkiye en geç, 2009 yılında İstanbul'da gerçekleştirilen 'World Water Forum'da, bu forumu organize eden 'World Water Council'in, genel geçerli prensipleri yönünde hareket etme yükümlülüğü altına girmiştir. Buna göre, WWC'nin tüm dünyada gerçekleştirmek için mücadele verdiği en önemli hedefi olan 'Tatlı su kaynaklarının' bir araya getirilerek, işletmelerinin özel şirketlere (Suez, Thames Water, Viola, Bechtel gibi) verilmesi, Türkiye'de de ısrarla hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Bu yüzden sadece barajlarda toplanan nehir suları değil, HES adı altında toparlanan ve bir araya getirilen dereler de bu kapsamda su havzaları ile birlikte özelleştirme süreci içerisindedirler. Bu konudaki girişimler bir adım daha ileri taşınarak, 'köylüye sulama suyu sağlama' etiketi altında, en küçük derelerin suyu da göletler halinde biriktirilmekte. Sonuçta yakın bir gelecekte kimse doğada sahipsiz bir avuç su bulamayacaktır, hedef bu! Senaryo, korkutucu olmaktan çok ötedir. Bu ortamda Sarıkeçililer ya da başkalarının, hayvanları ile doğada 500 km den fazla yolu yürüyerek gitmeleri sistemin geleceği açısından olası değildir...
   Türkiye'de su işleriyle uğraşan ve özelleştirilmemiş tüm su kaynaklarını işleten kurum olan DSİ (Devlet Su İşleri), Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na bağlıdır. Dolayısı ile Sarıkeçililere müdahele ederken orman memurunun söylediği, 'Bizim görevimiz ormanları korumak' söyleminin arkasına saklanan diğer söylem ise: 'Su kaynakları konusunu gündemden düşürmek için o kadar gayret ediyoruz, bu konudaki her türlü hareketlilik, bu çok hassas konuda bizi zora sokar', olacaktır.(soL Haber)






FİDEL CASTRO


   Domuzlar Körfezi Zaferinin 55. yıldönümünde gerçekleşen Küba Komünist Partisi 7. Kongresi Fidel Castro'nun konuşmasıyla kapandı. Küba Devrim Lideri, 12 dakika süren konuşmasında insanlığın gezegene zarar vermeye devam edemeyeceğinin altını çizdi:
  "Dünyayı tehdit eden büyük bir tehlike var: Modern silahların yıkıcı gücü dünya barışını baltalayarak insan soyunun devamını imkansız kılabilir. İnsan soyu tıpkı dinozorlar gibi yok olabilir. Belki uzun bir sürede yeni akıllı bir tür gelişebilir ya da güneşin sıcaklığı tüm güneş sistemini yok edecek bir düzeye erişebilir. Birçok bilim insanı bu olasılıkları tartışıyor. Bu varsayımları yok sayamayız, insanoğlu bu konuda daha çok bilgi sahibi olup gerçeğe adapte olmak zorundadır. Ama önce büyük bir sorunu çözmek gerekiyor: İnsanın temel gereksinimi olan içilebilir su ve doğal kaynakların sınıra dayandığı dünyamızda milyarları bulan insan nüfusunu nasıl besleyeceğiz?
   Bazılarınız ya da belki çoğunuz bu konuşmada siyaset nerede diye içinizden geçiriyorsunuz. İnanın bunları söylemek bana da acı geliyor, ama siyaset burada, bu sözlerde. Umarım birçok insan bu gerçeklerin kaygısını taşıyordur...
   Teknolojiden yoksun; yağmuru, barajı olmayan yeraltı kaynakları kumlarla kaplı, Afrikalı susuzları kim besleyecek?" (soLHaber)







iyice görüyorum artık düzeni.
orada, bir avuç insan oturuyor yukarıda,
aşağıda da bir çok kişi.
ve bağırıyor yukarıdakiler aşağıya:
"çıkın buraya gelin ki,
hepimiz olalım yukarıda."
ama iyice gözlediğinde görüyorsun,
neyin saklı olduğunu
yukarıdakilerle, aşağıdakiler arasında.
bir yol gibi gözüküyor ilk bakışta.
yol değil ama.
bir tahta bu.
ve şimdi görüyorsun açıkça;
bu bir tahterevalli tahtası.
bütün düzen bir tahterevalli aslında.
iki ucu birbirine bağımlı.
yukarıdakiler durabiliyorlar orada, 
sırf ötekiler durduğundan aşağıda

ve ancak;
aşağıdakiler, aşağıda oturduğu sürece
kalabilirler orada.
yukarıda olamazlar çünkü,
ötekiler yerlerini bırakıp çıksalar yukarı.
bu yüzden isterler ki;
aşağıdakiler sonsuza dek 
hep orada kalsınlar.
çıkmasınlar yukarı.
bir de, aşağıda daha çok insan olmalı yukarıdakilerden.
yoksa durmaz tahtervalli.


BERTOLT BRECHT
   







Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder