Bir şiir festivalinde bir Arap şair, Avrupalı şairlerin Arap şairleri küçümsediklerinden yakınıyordu (ya da ona öyle gelmişti), o şairin biraz moralini düzeltmek için Özdemir (İnce) de "Ama onlara söyleseydin, Araplar da sıfırı buldu deseydin" demişti.
O Arap şairin yanıtını hiç unutamam. "Sıfırı bulduk ama sıfırın içinden dışarı çıkamadık, sıfırın içinde kaldık" dediydi.
(ÜLKER İNCE - Cumhuriyet Kitap, Söyleşi: GAMZE AKDEMİR)
***
"Ancak bir tek adam, emperyalist kudretin öz varlığını, iç yüzünü gerçekten sezip kavramıştı. İnkılâpçı dinamizmin bütün mantıksal neticelerini hesabına katarak ona karşı koyabilmişti: Kemal Atatürk.
Onun idaresi altında on altı milyon Türk ötekilerden milyarların ulaşamadıklarını ele geçirebilmişti. Onun idaresi altında on altı milyon Türk milli devlet hududu içinde milletin organize edilmiş kudretini, yaşanan çağın icap ettirdiği teknik işle, sistemli bir şekilde yan yana ve baş baş yürütebildiği için emperyalizmi alt edebilmişti."
(Dr. STEPHAN RONART - Bugünkü Türkiye, 1936)
***
Cumhuriyet'le kurulan yepyeni toplumsal yapımızın temel taşlarından en önemlisi, bağımsızlık ilkesinin bilincini yaşatıp, kuşaktan kuşağa, berkiştire geliştire aktaracak olan eğitim ve öğrenim sorunuydu kuşkusuz. Cumhuriyeti kuran düşüncenin temelinde, yeniye yeniliğe kapalı, çağdışı medrese kafası yerine, Türk ulusunu aklın, bilimin, olumlu düşüncenin onuruna kavuşturmak tutkusu yatıyordu. Bu tutkunun nişan noktası ilk ağızda eğitimde odaklanıyordu. Eğitim değil miydi ulus bilinci yeşertip kökleştirecek olan?
İşte, bu ileriye yönelik sağlıklı düşünceyledir ki dinsel ve laik eğitim ikiliğine son vermek amacıyla "Öğrenim Birliği" yasası çıkarılmış, daha sonra da halka okuma yazma kolaylığı sağlamak için Latin harfleri kabul edilmişti. Yine aynı düşünceyledir ki milli eğitimimize yön vermek ve taze kan aşılamak amacıyla Batı kafasının ileri gelen, liberal düşünceli bir filozof ve eğitimcisi yurdumuza çağrılmıştır. Bu, Amerika'nın önde gelen filozof ve eğitimcisi John Dewey'di.
JOHN DEWEY ve H. VASIF ÇINAR, 1924
İşte, 1924'te Türkiye'ye gelen John Dewey, milli eğitim kurumlarımızı yakından inceledikten sonra iki rapor vermiştir:
"İlk ve çok önemli nokta, Türkiye okullarının amaçlarını saptamaktır. Amaç, Türkiye'nin uygar uluslar arasında yetkin bir üye olarak canlı, özgür, bağımsız ve laik bir cumhuriyet olarak gelişmesidir. Bu amaca varmak üzere okulların, ulusun bireylerine önce doğru politik alışkanlıklar ve düşünceler aşılaması, sonra türlü biçimde ekonomik ve ticari yetenekleri yüreklendirmesi, son olarak da erkek ve kadını ulusal egemenliğe, ekonomik olarak kendi kendisini yönetmeye ve sanatça ilerlemeye itmesi, yani onları girişim ve yaratma, özgürce ve bilimsel biçimde düşünmeye ve genel yarar için toplumsal tarzda işbirliğine alıştırma ve ahlaki seciyenin eğilimlerini kendilerinde geliştirmesi gerekir.
Bu amaçları geliştirmek için sadece bazı lider'ler yetiştirmek elvermez, yurttaşların tümünü memleketin politik ve kültürel gelişmesine katılacak biçimde eğitmelidir."
Burada bir parantez açmak isterim. Batılılaşma yolunu benimsemiş olan Türkiye'nin kalkınması için tüm ulusu kapsayan geniş bir eğitim mi, yani halk çocuklarının toptan eğitilmesi mi, yoksa bir takım üstün zekalı gençleri Avrupalara yollayıp, toplumu yönetecek birer lider yetiştirmeyi mi benimsemeliyiz konusu yıllarca önce, bir açık oturumda Sabahattin Eyuboğlu ile Prof. Mümtaz Turhan'ı karşı karşıya getirmişti. Köy Enstitüleri'ne cephe alan bir geri tutumla, enstitülere gönül vermiş bir tutum çarpışmıştı. Sonunda ne oldu? Enstitü düşmanları arasında üstün yetenekli hiçbir lider yetişmedi ama Köy Enstitüleri'nden yetenekli insan ve sanatçı yetişti.
Dönelim yine John Dewey'e. Ona göre, okulun amacı ikidir:
"Bir yandan, milli yarar sağlayan bilgilerin toplanması ve yayınlanması görevini yapacak bir merkez ve araç olmak, öte yandan, öğrenciyi yurda yararlı olacak düşünce alışkanlıklarıyla donatmak, alacakları bilgileri kuramsal ve gereksiz olmaktan kurtarmaktır."
Liberal bir kafanın, liberal kafalı olmasını istediği bir ülkeye sunduğu ama köy enstitüleri ve meslek okulları dışında pek az uygulama alanı bulduğu bu raporun tümünü okumanızı dilerim.
(VEDAT GÜNYOL - Giderayak Yaşarken,1986)
Merhaba!