29 Kasım 2015 Pazar

UMUT ŞİİRDE



"Bir toplumda ozan yoksa, yetişmemişse, yetişmiyorsa o toplum bir süre sonra tarihten de silinir. Ozanı olmayan, şiirden yoksun bir toplum yok olur gider."


OKTAY AKBAL





Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!




TEVFİK FİKRET




Ah yaktık şu mübarek vatanın her yerini
Saçtık eflake kadar dudunu ateşlerini
Kapadı gözde olanlar çıkacak gözlerini
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini

(Ah şu mübarek vatanın her yerini yaktık
 Dumanını ve ateşlerini de göklere kadar saçtık
Gözde olanalar çıkacak gözlerini kapadı
Düşman vatanın bağrına hançerini dayadı
Yazısı kara anasını kurtaracak yokmuş)




NAMIK KEMAL





Atatürk, Namık Kemal'e ve Tevfik Fikret'e çok şey borçludur.
Namık Kemal vatan yokken vatan diyor.
Tevfik Fikret özgürlük yokken hürriyet diyor.
Başka ülkelerde bu yok.
Fransa, Almanya vb. gibi değiliz.
Biz özgünüz.
Türkiye'yi şairler yarattı.
Gerçekten Namık Kemal Osmanlı İmparatorluğu varken, vatan üzerine şiir yazıyordu.
Tevfik Fikret Osmanlı'da şeriat hukuku geçerliyken 'mürit'ten, 'kul'dan, 'tebaa'dan değil, 'insan'dan söz açıyordu.
Türkiye'yi şairler yarattı.
Edebiyatçılarımızın varoluşumuzdaki katkıları çok büyüktür.
Mayamızda şiir var.




İLHAN SELÇUK






Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile,
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası. 
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?




AHMED ARİF







"Şiir yazılan toplumda asla umut kesilmez."


CEYHUN ATUF KANSU







Merhaba!

24 Kasım 2015 Salı

HALKIN ÖĞRETMENİ




Mademki biliyorsun, neden öğretmiyorsun?
Zamanını boşa geçirdin ne işe yaradı?

(Sümer Atasözü)








Ben bir öğretmenim
Işık sürerim ekmeğime
Sevgi sürerim
Mesleğime boynuz takamam
Sonra nasıl bakarım
Çocuklarımın yüzüne



ALİ YÜCE







   Köy enstitülü öğretmenlere kadar, Türkiye'deki öğretmen okullarının mezunlarının büyük bölümü, okul ve ev dışındaki zamanlarını şehirlerdeki öğretmen derneklerinin lokallerinde veya şehir kulüplerinde kağıt oynayarak geçiren, halkla ilişkisini sınırlı tutan, öğrenciyi yaratıcı ve sorgulayıcı biçimde yetiştirmek ve halkı eğitmek gibi bir derdi olmayan, günün koşullarına göre iyice bir aylık alan bürokratlaşmış öğretmenlerdi.
   Halbuki köy enstitülerinin mezunlarının çok büyük bölümü üretken, sorgulayıcı, ekip çalışmasına alıştırılmış, dik başlı, özgüvenli, atak, toplumsal sorumluluk duygusu taşıyan, mesleğini çok önemseyip seven, mesleğini kimliği haline getirmiş, Türkiye'nin demokratik devriminin kazanımlarının önemini kavramış öğretmenlerdi. Kendilerinin cumhuriyeti koruma ve halkı eğitme gibi bir misyonlarının olduğuna inanmışlardı ve birçok sorunun çözümünün eğitimden geçtiğini düşünüyorlardı.(YILDIRIM KOÇ- Aydınlık Gazetesi)





Yıl 1946
Düziçi Köy Enstitüsünde
Bu dünyaya ayak bastım ben
Ekmeğime ışık sürdü Tonguç
Eşitlik özgürlük sürdü
Sevgi doldurdu gönlüme
Bin yıllık uykudan uyandım
Bir gramcık bilgi için
Tırmanmadık yokuş koymadım ben
Saç döktüm ömür tükettim
Öğrenmeye doymadım ben


ALİ YÜCE
















Merhaba!

20 Kasım 2015 Cuma

PERDE ARKASI







Yaşamak gerekiyorsa eğer,
Bir çocuk oyunu kadar renkli olsun.
Dünyayı kardeşlik dallarında,
Uçan kuşlar doldursun.
Sen dargınlık ağacı barış ve yemiş ver.

Birleşiniz bütün dünya çocukları,
Kalp kırılmadıkça sürüp gider oyun.
Yorulunca bir dost sesiyle uyuyun,
Sabah, kalbinize örtsün şafakları...

CEYHUN ATUF KANSU









   Silah satan ülkelerin en büyük pazarı Orta Doğu. Orta Doğu'da önümüzdeki 10 yıl içinde 110 milyar dolarlık bir satış pazarı olduğu belirtiliyor.
   2014'te en çok silah satan ülkeler:
   1- ABD: 23,7 milyar dolar
   2- Rusya: 10 milyar dolar
   3- Fransa: 5 milyar dolar
   4- Birleşik Krallık: 4,2 milyar dolar
   5- Almanya: 3,6 milyar dolar
   6- İtalya: 2 milyar dolar







Batı'nın perde arkasına bakmasını beklemeyin, çünkü orada Batı'nın ta kendisi var.







   Mülteciler için Avrupa'ya acil çağrı: Ege cesetlerle doldu hemen harekete geçin.
   Sevincini ve daha güzel yarınlar umudunu bizlerle paylaşan Yunanistanlı doktor şunları ifade ediyor: "Hayatımın en güzel anlarından bir tanesi. Bir bebeğin Midilli'nin Skamia bölgesinde Ahaialı  doktorlara gülümsemesi..." (Milliyet Gazetesi)














Merhaba!


15 Kasım 2015 Pazar

PATATES KITLIĞI






   1960 yılında Dışişleri Bakanlığı'nda göreve başlayan Taner Baytok, Abu Dhabi, Kopenhag ve Bern'in yanısıra İrlanda'nın başkenti Dublin'de de görev yapar. "Dış Politikada Bir Nefes" adlı anı kitabında 19. yüzyılda İrlanda'da neler yaşandığına dair ipuçları da verir:
   "...Dublin'de daha eski evimizdeyken, asansörün başında yaşlı bir hanım beni kolumdan tutarak durdurdu. Oğlunun benimle tanışmak ve golf oynamak istediğini söyleyerek, kulübüne davet etti. 'Biz Droghedalıyız. Biliyorsunuz, 1847 patates kıtlığı döneminde milyonlarca insan açlıktan ölürken, yardımımıza koşan Türkler oldu. Bize üç gemi dolusu yiyecek yolladınız ve Osmanlı Sultanı'nın bu jestine karşılık, biz de Osmanlı ay yıldızını şehrin sembolü haline getirdik' dedi."
   1845 yılında, Avrupa'da ortaya çıkan yiyecek sıkıntısı çok geçmeden, o yıllarda İngiltere'nin sömürgesi olan İrlanda'yı da etkiler. Umutlarını, patatese bağlayan İrlandalılar, bir süre sonra daha esaslı bir kâbusa uyanırlar. Tarlaları etkisi altına alan bir virüs, ürünün çürümesine ve bütün halkın böylece perişan olmasına yol açar. Açlık ve beraberinde gelen salgın hastalıklar, bir milyona yakın İrlandalı'nın ölmesine, aşağı yukarı aynı oranda insanın da yerlerinden yurtlarından ayrılmalarına neden olur. 
   Bugün başta Amerika olmak üzere, çeşitli ülkelerdeki İrlandalı ailelerin önemli bir kısmını, o yıllarda ülkelerinden göç edenlerin oluşturduğu bilinir.
   Büyük felaketin karanlık gölgesinde yardım çığlıkları atan ülke halkının sesini ise, çok uzaklardan duyanlar olur.
   Dönemin Osmanlı Sultanı I. Abdülmecit, felaketi öğrendiğinde, İrlanda'ya 10 bin sterlin göndermek üzere girişimlerde bulunur. Ne var ki İngiltere Kraliçesi Viktorya, ülkesi topraklarında yaşanan dram için ancak iki bin sterlin ayırabilmiştir.Elbette mevzu bahis, "devletin onurunu" korumak olduğunda, insanların sefalet çekip açlıktan ölmeleri ikinci planda kalmaktadır!
   Büyük Britanya için "Üzerinde güneş batmayan ülke" tanımını ilk kez Viktorya'nın kullandığı bilinir. Onun "aydınlık ülkesinde" yaşananlar ise, tüm çıplaklığıyla görülür. Osmanlı İmparatorluğu'nun altında ezilmek istemeyen kraliçe , bu nedenle İstanbul'daki İngiliz elçisi aracılığıyla Abdülmecit'ten yapacağı yardım miktarını azaltması için ricacı olur. Sultan, şaşırsa da çaresiz bir biçimde İrlanda'ya gönderilecek parayı bin sterline düşürür. Bununla birlikte Sultan yardımını, Britanya'ya doğru yola çıkardığı ambarları tıka basa tahılla dolu üç gemiyle pekiştirmeyi düşünecektir. Fakat Abdülmecit'in bu girişimi de İngiltere Hükümeti tarafından engellenmek istenir. Gemilerin ülkenin Dublin ve Belfast gibi büyük limanlarına girmelerine izin verilmez.
   İrlanda'ya yardım gemileriyle birlikte yola çıkan heyet, bu inanılmaz tutum karşısında inisiyatif alır. Tahılla dolu çuvallar, her ne pahasına olursa olsun sahiplerine teslim edilecektir! Gemiler böylece rotalarını değiştirip kuzeye doğru yönelerek, tüm tehdit ve engelleme çabalarına rağmen Drogheda Limanı'na yanaşmayı başarırlar.
   İrlandalıların, kendilerine ihanet eden yöneticilerine karşın, hiç tanımadıkları bir milletten yardım görmelerine akıl sır erdiremedikleri muhakkaktır. Öte yandan bu şaşkınlık kısa zamanda minnet duygularına dönüşür. Gemilerin kaptan ve tayfaları, bugün otel olarak hizmet veren dönemin belediye binasının üst katında ağırlanırlar.
   Ambarları boşalan gemiler, birbirlerine sarılan İrlandalılar tarafından mutluluk gözyaşları ve şükran duygularıyla uğurlanır. 
   Türklerin gidişinden birkaç gün sonra, şehrin girişindeki mütevazı Drogheda kalesinin burçlarından, onların gemilerinde dalgalanan bayrağa benzer bir flama sarkıtılır. İşte Drogheda United takımının amblemindeki ay yıldızın sırrı da buradadır. 
   Son söz mü?
   İrlanda, Türkiye'den üç bin kilometre uzakta bulunur.
   İnsan ruhu bazen, yardıma koşmak için mesafe tanımaz.
   Bir de, kimi zaman...
   Kardeşin duymaz eloğlu duyar!
   (ERK ACARER-Bir Gün Gazetesi)





Yıkılma bunları gördüğün zaman
Umudu kesip de incinme sakın 
Aç yüreğini bir merhabaya
Kardeşin duymaz eloğlu duyar


ZÜLFÜ LİVANELİ








Merhaba!

8 Kasım 2015 Pazar

PAPATYALARI SEVEN ADAM




Güler toplamış kırdan
Bir tabağın içine koymuş
Suyunu da unutmamış

Bir saat sonraydı
Can, bak dedi
Papatyalar ayaklanmış!

Nasıl beyaz, nasıl sarı
Nasıl yeşil!

Dur hele, dedim Güler'e
Bu 142'ye girmesin sakın!

CAN YÜCEL




   ...Bahçede oturuyorduk, Güler Abla seslendi:
  - Nâzım gelsin ona bir şey söyleyeceğim!
   Tekrar yanına girdim. Güler Yücel, "Bak şuna" diyerek küçük bir bakır tası gösterdi:
   -Fotoğrafını çek!



   Sonra yardımcısına seslendi:
   -Nâzım'a kahve fincanlarını göster dedi.
   Mutfak bölümüne geçtim. Üç adet fincanın fotoğraflarını çektim.


   
   Güler Yücel'in yanına döndüm. Soran gözlerle bakıyordum.
   O bana bir gazete yazısının çatısını kuruyordu:
   -Can'ın üç vasiyeti vardı. Biri beni Datça'ya gömün demişti. İkincisi benim adımı kârhaneye vermeyin... Bir ara galeriye onun ismini vermeye kalkanlar olmuştu. Üçüncüsü de Tohum Bankası kurun diye vasiyet etti. Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer onu yaptı.
   Ben heyecanla onu dinliyordum. Gözüm de başucunda duran bakır tasa kayıyordu. Anladı ve açıklamaya başladı:
   -Bu tas ve içeride fotoğraflarını çektiğin üç fincan nedir biliyor musun?
   -Bilmiyorum ama çok merak ediyorum.
   -İşte onlar Hasan Âli Yücel'den oğlu Can'a kalan mirasın tamamıdır!


   Hasan Âli Yücel 1938 ile 1946 yılları arasında milli eğitim bakanı olarak görev yaptı. Köy Enstitülerinin babası kabul edilir.
   Kısa iktidar dönemlerini fırsat olarak görüp çoluk-çocuğunu zengin edenlerin çokça çıktığı bu topraklarda oğluna bir bakır tas ile üç fincan ve onurlu bir geçmiş armağan eden kaç bakan vardır? (NÂZIM ALPMAN-BirGün Gazetesi)





papatyaları çok seven insanları sevin
narindir onların yüreği
incinir ama asla incitmez kimseyi

T.TUĞBA BAŞ
   






Merhaba!

1 Kasım 2015 Pazar

BİLİM VE SANAT



"Resim, hissedileceği yerde görülen bir şiir;
 şiir, görüleceği yerde hissedilen bir resimdir."




LEONARDO DA VİNCİ








   "Resim düşündürebilmeli, hatta dünyanın değiştirilebileceğinin ipuçlarını verebilmeli. Bunun için resim diğer birçok sanat dalı gibi geleceğin insanına katkıda bulunmalı, bundan soyutlanmamalı. Her bilim insanı ve sanatçı gibi ressam da yaşadığı çağın tanığı olabilmeli, birlikte yaşadığı toplumun önünde yer almalı, ondan kopuk değil, onun bir unsuru olduğunu unutmamalı."


İRFAN ERTEL






Adı bilinen bilinmeyen her ülkede
İnsan bir gariptir bayım
Siz pek bilemezsiniz sanırım
İnsan hep aynıdır
Önce küser mavisiz ve ekmeksiz
Sonra kızar işsizliğe ve ölülere
Yaşamaya mecbur değildir elbet
Ama yaşamaya mecbur olmasa bile
Yaşatmalıdır çocuklarını
İnsan düşünmeye başlar bayım
İnsan konuşmaya başlar
Ve alışır direnmeye...


SENNUR SEZER






   Bilim ve sanat aydınlanmanın iki ayağıdır. Bilim insanın aklını, sanat ise ruhunu özgürleştirir. Başka bir anonim değişle; "Bilim ve sanat bir kuşun kanatları gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olurlar. Tavuk toplum önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz." (ETHEM GÖNENÇ-Aydınlık Gazetesi)






Merhaba!