Güler toplamış kırdan
Bir tabağın içine koymuş
Suyunu da unutmamış
Bir saat sonraydı
Can, bak dedi
Papatyalar ayaklanmış!
Nasıl beyaz, nasıl sarı
Nasıl yeşil!
Dur hele, dedim Güler'e
Bu 142'ye girmesin sakın!
CAN YÜCEL
...Bahçede oturuyorduk, Güler Abla seslendi:
- Nâzım gelsin ona bir şey söyleyeceğim!
Tekrar yanına girdim. Güler Yücel, "Bak şuna" diyerek küçük bir bakır tası gösterdi:
-Fotoğrafını çek!
Sonra yardımcısına seslendi:
-Nâzım'a kahve fincanlarını göster dedi.
Mutfak bölümüne geçtim. Üç adet fincanın fotoğraflarını çektim.
Güler Yücel'in yanına döndüm. Soran gözlerle bakıyordum.
O bana bir gazete yazısının çatısını kuruyordu:
-Can'ın üç vasiyeti vardı. Biri beni Datça'ya gömün demişti. İkincisi benim adımı kârhaneye vermeyin... Bir ara galeriye onun ismini vermeye kalkanlar olmuştu. Üçüncüsü de Tohum Bankası kurun diye vasiyet etti. Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer onu yaptı.
Ben heyecanla onu dinliyordum. Gözüm de başucunda duran bakır tasa kayıyordu. Anladı ve açıklamaya başladı:
-Bu tas ve içeride fotoğraflarını çektiğin üç fincan nedir biliyor musun?
-Bilmiyorum ama çok merak ediyorum.
-İşte onlar Hasan Âli Yücel'den oğlu Can'a kalan mirasın tamamıdır!
Hasan Âli Yücel 1938 ile 1946 yılları arasında milli eğitim bakanı olarak görev yaptı. Köy Enstitülerinin babası kabul edilir.
Kısa iktidar dönemlerini fırsat olarak görüp çoluk-çocuğunu zengin edenlerin çokça çıktığı bu topraklarda oğluna bir bakır tas ile üç fincan ve onurlu bir geçmiş armağan eden kaç bakan vardır? (NÂZIM ALPMAN-BirGün Gazetesi)
papatyaları çok seven insanları sevin
narindir onların yüreği
incinir ama asla incitmez kimseyi
T.TUĞBA BAŞ
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder