"Ben hayal etmeye cüret ediyorum ve edeceğim. Her şey bu kadar basit aslında. Ben tarih trenine biniyorum ve her gün işe giden ama hayal etmeye cüret etmeyen, hali olmayan adam yerine ben yapıyorum bu işi. Gerçek sinemacı anarşisttir."
JEAN LUC GODARD
1921 yılının güzel bir yaz sabahı, denizden esen serin rüzgâr şehrin pis havasını temizlemiş Kalküta'da hayat yeniden başlamıştı. Bu sırada Bengal'in yetiştirdiği büyük şair Dr. Rabindranath Tagore, evinde salonun bir köşesine çekilmiş dikkatli şekilde bir şeyler yazıyordu. Aniden kapı açıldı, romantik bir şair ve asiye benzeyen bir genç adam içeri girerek yaşlı başlı şairi saygıyla selamladı. Tagore bu yakışıklı genci tanıyordu. Ancak sabahın erken saatinde gelmesini garipsemişti.
"Merhaba... Hayrola?" diye sordu. Gizli bir başarının verdiği hafif tebessümle yüzü gölgelenmiş bulunan genç adam, Nobel ödüllü büyük insana, "Seni öldürmeye geldim" dedikten sonra yazmış olduğu son şiirini okumaya başladı. Tagore bu jeste cevap olarak gülümsedikten sonra genç adamın okumaya başladığı şiiri dinlemeye koyuldu.
Ben evsiz barksızların ızdırabıyım
Ben kırılmış bir kalbin şiddetli elemiyim
Ben terkedilmiş bir sevgilinin yanan ızdırabı ve delisiyim
Ben bu sefil dünyayı kolaylıkla ve güç sarf etmeden kökünden sökeceğim
Barış ve mutlulukla dolu yeni bir kâinat yaratacağım
Şiir, duyuş ve stil olarak cesurane bir yenilikteydi. İhtişamının zirvesinde bulunmasına rağmen Tagore dahi bu şiiri dinlerken vecd içinde kendinden geçti. "Evet, Kazi" dedi. "Beni öldüreceksin. Yeni şiirini duyunca kalbimi kaybettim."
Genç şaiir o sıralarda hayatının 22. baharında olan Kazi Nazrul İslam'dı. (Dr. CÜNEYT AKALIN - Aydınlık Kitap)
RABINDRANATH TAGORE ve KAZI NAZRUL ISLAM
"Yazarın ağzını açması, ateş etmesi demektir. Gerçi susabilir de ama ateş etmeyi seçtiğine göre, bu işi aklı başında bir insan gibi yapması, hedeflere nişan alması beklenir ondan. Yoksa bir çocuk gibi, çatpatlarla oyalanması, gözlerini yumup kurşun sıkması değil."
JEAN PAUL SARTRE
Merhaba!