31 Temmuz 2016 Pazar

CESARETE DAİR




   Bir Hint masalı:


   Kedi korkusundan endişe içinde yaşayan bir fare vardır. Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür. Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare sevineceği yerde avcıdan korkmaya başlar. Büyücü bakar ki ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu eski haline döndürür ve der ki:
   "Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var! O yüzden sana yardım edemem."







   Nazi Almanyası II. Dünya Savaşı'nda, Barbarossa Harekatı adını verdiği plan dahilinde SSCB'ye bağlı Ukrayna'ya saldırır. Bu saldırı, 1927'de Ukrayna'da kurulan ve Sovyet Ligi'nde başarılı bir grafik çizen Dynamo Kiev'i de etkiler. Takımın futbolcuları Sovyet Cepheleri'nde Nazi saldırılarına karşı saf tutar ve bunun sonucunda Dynamo Kiev sportif faaliyetlerine ara vermek zorunda kalır. Cephede saf tutan futbolculardan da kimisi esir alınır, kimisi angarya işlerde çalıştırılır, kimisi de öldürülür. Eylül 1941'de ise Nazi Almanyası Ukrayna'yı tamamen işgal eder.
   1942'ye gelindiğinde Dynamo Kievli futbolculardan bazıları esaretten kurtulur ve Kiev'e döner. Bunlardan biri de takımın kalecisi Nikolai Trusevich'dir. Ancak Kiev eski Kiev değildir ve Trusevich'in yaşamını sürdürebilmesi için çalışması gerekmektedir. Kısa bir zaman sonra Krusevich bir fırında iş bulur. Çalıştığı fırının sahibi Losif Kordik'tir. Bir futbol aşığı olan Kordik, Krusevich'i de tanımaktadır. Kordik'in teşvikleriyle cesaretlenen Trusevich eski takımı Dynamo Kiev'i toplamaya karar verir.Ancak bu kolay olmayacaktır. Çünkü hem kimlerin hayatta olduğu bilinmemektedir hem de Naziler Ukrayna'da kontrolü tamamen ele geçirmiştir ve sıkı bir baskı/denetim uygulamaktadır. Ancak Trusevich kararlıdır ve çabası sonuç verir. İlk bulduğu kişi Makar Goncharenko olur. Sonra Kuzmenko, Svyridovskiy, Klimenko derken takım eksik de olsa 8 kişiyle (Nikolai Trusevich, Aleksey Klimenko, Makar Goncharenko, Mikhail Svyridovskiy, Mikhail Putistin, Nikolai Korotkykh, Fedir Tyutchev, Ivan Kuzmenko) toplanır. Ama takımın maça çıkabilmesi için üç kişiye daha ihtiyaç vardır. Çözüm bulunur, demiryolu işçilerinin kurduğu Lokomotiv'den üç futbolcu (Vladimir Balakin, Mikhail Melnyk, Vasil Sukharev) takıma dahil edilir. Kısa bir zaman sonra da 1942'nin ilkbaharında 'fırıncılar' olarak anılan FC Start kurulur. Goncharenko o günleri daha sonra şöyle anlatacaktır: "Kreschatick Sokağı'nda kayınvalidemin evinde kaçak olarak yaşıyordum. Bir gün ansızın geldi ve bana bir futbol takımı kurduğunu söyledi. Diğer çocukları da bulmalıydık. Kuzmenko'yu birkaç defa sokakta görmüştüm. Ona ulaşmak zor olmadı. Daha sonra Svyridovskiy'e ulaştık. O da diğerlerine..."



   Antrenman yapacak saha bulamayan, forma ve ayakkabı bulmakta zorlanan, doğru dürüst beslenemeyen FC Startlı futbolcular bu zorluklara rağmen futbol oynama konusunda kararlıdır. Sonunda FC Start yerel lige girer ve maçlara çıkmaya başlar. Bir müddet sonra önce Macaristan sonra Romanya garnizon takımlarıyla maç yapar ve her ikisini de farklı şekilde mağlup eder. İşgalci Nazi komutanları, önüne geleni yenen FC Start'tan rahatsızlık duymaya başlar. Vali ve general olan Alman Eberhardt, hem 'büyük Alman ırkının' gücünü gösterip FC Start'ın galibiyetlerine son vermek hem de işgalci Nazi askerlerinin moralini yüksek tutmak için FC Start'a Nazi ordularıyla maç yapmalarını, bunu kabul ederlerse Zenit Stadyumu'nu kullanabileceklerini söyler. FC Startlı futbolcular da hem maç yapacakları hem de Zenit Stadyumu'nda antrenman yapabilecekleri için bu teklifi geri çevirmez. Nazi komutanları, ordularını bir bir yenen ve kendilerini sinirlendiren FC Start'a karşı son kozunu oynar: Flakelf.
   Bu takım Alman Hava Kuvvetleri'nin yenilmez takımıdır. Tarih, 6 Ağustos 1942'yi gösterdiğinde FC Start ile Flakelf, Zenit Stadyumu'nda karşılaşır.Sonuç Flakelf için hüsrandır. Flakelf, FC Start'a 5-1 yenilir. Nazi komutanları ve yetkilileri bu sonucun duyulmaması için çaba sarf eder. Bununla da yetinmez ve üç gün sonraya 'intikam almak' için rövanş maçı koyar... Naziler duyurular, hazırlıklar yaparak 9 Ağustos'taki maça ilgiyi arttırmayı amaçlar. Çünkü maçı kesin kazanacaklarından emindirler.





   Tarih, 9 Ağustos 1942'dir. Maçı hakemi SS subayıdır ve maçın oynanacağı Zenit Stadyumu'nun tribünlerini Nazi askerleri doldurmuştur. Maç başlamadan önce de maçın hakemi olan SS subayı FC Start'ın soyunma odasına giderek takıma seremonide Nazi selamı vermelerini söyler. FC Startlı futbolcular bütün bunların ne anlama geldiğini bilerek sahaya çıkar ve seremonide yerini alır. Flakelf takımı Nazi selamı verip "Heil Hitler" diye bağırırken FC Startlı futbolcular Nazi selamı vermez. Bunun yerine Sovyet spor selamı verip "çok yaşa spor" dedikleri söylenir. Naziler'de bu şok etkisi yaratır. Hakem Nazilerin bu 'şok etkisinden' çıkması için maçı hemen başlatır. Flakelfli futbolcular topa değil, FC Startlı futbolculara vurmakta, onların formalarını parçalamaktadır. Bütün bunlar görmezden gelinir. Sahada FC Start lehine hiçbir şey yoktur. Ama buna rağmen FC Start ilk yarıyı Flakelf karşısında 3-1 önde kapatır. SS subayı hakem devre arasında FC Start'ı yenilmeleri yönünde uyarır. Ancak FC Start cephesi mutludur. Flakelf cephesi ise köpürmüştür. Bu sinirle ikinci yarıya çıkan Flakelf çirkef futbolunun dozajını arttırır. Ama nafile! FC Start 5-3 öndedir. FC Startlı futbolcu Klimenko rakip takımı ipe dizer, kaleciye de bir çalım atar ve gol atmak yerine topu orta sahaya gönderir. Bunu yaparken kahkaha attığı da söylenir. Bu Naziler için utanç ve aşağılanma demektir. Hakem dayanamaz ve maçı erken bitirir. Kazanan 5-3' lük skorla FC Start olur.




   FC Startlı futbolcular maçtan 1-2 hafta sonra tutuklanır ve toplama kamplarına götürülür. Burada kimi yapılan işkencelerde ölür, kimi idam edilir, kimi kaçarken öldürülür, kiminin de kaçmayı başardığı ileri sürülür. Eduardo Galeano ise 'Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri' kitabında bu olaya yer vererek, "Bir uçurumun kıyısında üzerlerinde formalarıyla onları kurşuna dizmişler" der...
  Öte yandan işgalci Nazi güçlerine karşı ölümü göze alıp maça çıkan ve kazanan FC Startlı futbolcular unutulmamıştır. Futbolcular anısına 1971 yılında bir anıt yapılmış ve anıta şu yazılmıştır: "Kazandığınız zafer unutulmayacak korkusuz kahramanlar." (UTKU GEL-soL Haber)        










"Her insan hayatı boyunca kendi heykelini yontar."

İLHAN SELÇUK








SERVER TANİLLİ

  Üniversitelerde ders  olarak okutulan  "Uygarlık Tarihi" kitabının  yazarı Server Tanilli sıkıyönetim mahkemesinde yargılanmaktadır. "Ben, bilim adamı olarak tarihe ve ulusuma karşı sorumluyum; mahkemelere hesap vermem!" der. Uygun bir karar için fikirlerini biraz yumuşatması ima edilir. Tanilli, bir Attilâ İlhan şiiri ile cevap verir:


o sözler ki kalbimizin üstünde
dolu bir tabanca gibi
ölüp ölesiye taşırız
o sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan
uğrunda asılırız.



ATTİLÂ İLHAN








Merhaba!

24 Temmuz 2016 Pazar

EDEBİYATA DAİR-2




   1951 yılında Kozan Ağır Ceza Mahkemesinde, aldığı bir cezadan beraat haberi gelir. Mahkemeden çıkarken mübaşir, başkan seni istiyor der. Yaşar Kemal odaya girdiğinde başkan onu ayakta bekliyordur. Oturun, der önce ve devam eder: "Ben biraz okur-yazar bir adamım. Sizi mahkûm edeyim diye çok baskı yapıldı bana. Siz Çukurova'da kalmayın, hemen İstanbul'a gidin. Orada Yeni Cami'nin arkasında arzuhalcilik yapar, hayatınızı kazanabilirsiniz. Sizi burada öldürecekler. Yazık olacak öldürülürseniz. Sizin 'Bebek' hikayenizi karım da okudu. Edebiyattan iyi anlar. Merakından sizi görmeye mahkemeye kadar geldi. Ben de dilinize, ustalığınıza hayran kaldım, buralarda durmayacağınıza bana söz verin."




    Yaşar Kemal'in 14 Ekim 1982 tarihinde Uluslararası Cino Del Duca Ödülü töreninde yaptığı konuşmadan:

   "İnsanın gücüne inanıyorum, sözün gücüne de bundan dolayı inanıyorum. Edebiyatımı bu gücün üstüne kurmaya çalıştım. Söz insanın kendisidir. İsterdim ki benim de yaptığım edebiyat bir sevinç, insanlığa bir aydınlık türküsü olsun. En acıda, işkencede bile insanın yaşama sonsuz bağlılığını, minnettarlığını gördüm. Söz adamı olmamdan mutluluk duydum." (NURTEN AKSOY-BirGün Gazetesi)







   Bir yazarın "nötr" ya da apolitik olamayacağını düşünüyorum. Öyleyse de korkağın tekidir; ya da yalancıdır.

ANDRE VLTCHEK






   "Tabii tarafım. İnsan önünde sonunda bir yerdedir, bir taraftır. Toplum meselelerinde siyasete bağlı, solda duran bir bir yazar ve Marksist olmaya çalışan birisi olarak saydım kendimi hep. Edebiyata girdiğim günden bu yana da aynı doğrultuda gittiğimi düşünüyorum. Edebiyatın son kertede sadece insanları eğlendirmek amacı gütmediğine, edebiyatın da bir sorumluluğu olduğuna inanan bir insanım."



AHMET OKTAY







"Edebiyat dünyayı değiştirebilir, ama çok uzun sürer. Çünkü insanı kusurlarıyla tanımlar. Doğru tanımlayamadığımız hiçbir şeyi değiştiremeyiz. Dünya için dövüşmeye devam edeceğiz, kültürle, çok okuyarak."

AHMET ÜMİT









Merhaba!

17 Temmuz 2016 Pazar

MİZAHIN GÜCÜ-2


   Türkiye'de ne zaman "güleriz ağlanacak halimize" türünden bir olay meydana gelse herkesin ağzından ilk olarak şu cümle dökülür:
  -Tam Aziz Nesin'lik bir olay!..
   Bu belki de onun ikinci kitabı olan "Azizname" ile birlikte gelişti. Kitaplarında ülke "normallerini" anlatıyordu. Okuyanlar gülüyorlardı. O kadar güldürdü ki, devlet bu kadar kahkahayı cezasız bırakmayı göze alamadı. Aziz Nesin her iktidar döneminde adli tatbikata uğradı, hakkında davalar açıldı, hapse atıldı, değişik dönemlerde cezaevlerinde yattı.
   En son 12 Eylül döneminde herkesin tam siper olduğu yıllarda kudretli general Genelkurmay Başkanı, Milli Güvenlik Konseyi ve de Devlet Başkanı Kenan Evren'i hedef alarak "Demokrasi istiyoruz" diye Aydınlar Dilekçesi örgütlenmesini kotardı.
   Ama 12 Eylül'ün "iyi yanlarını" da belirtmeyi ihmal etmedi. O yıllarda Dostlar Tiyatrosu salonunda "12 Eylül'de taksilere, taksimetre takılmıştır, bunu da teslim etmeliyiz" dedikten sonra eklemişti:
  -Ama taksilere taksimetre taktırmak için de darbe yapılmaz ki! (NAZIM ALPMAN-BirGün Gazetesi)



AZİZ NESİN







   Olay şiddet kullanımına dönüşmeye başladığı zaman sistemin oyununa geliyorsunuz demektir. Yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kandırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek, yüzünüze fiske atacaktır. Çünkü siz bir kere şiddete başvurduktan sonra sizle nasıl baş edeceklerini bilirler. Bilmedikleri tek şey şiddet dışı olaylar ve mizahtır.


JOHN LENNON





Mizah ciddi bir iştir ve bunu en iyi mizahın kendisini ciddiye almayanlar bilir.
 Çünkü mizah , ciddiye alınmadığı her devirde, ciddiye almayanları bir şekilde alaşağı etmiştir.




   Şair Ahmet Haşim, eserlerini basan yayınevinin sahibinden bir miktar avans ister. Ancak eli sıkı yayıncının para vermeye niyeti yoktur. Ahmet Haşim ısrar edince, aklınca kurnazlık yapar yayıncı:
   "Benim gözlerimden biri camdır. İsviçre'de yaptırdım. Hangi gözümün cam olduğunu bilirseniz istediğiniz parayı veririm..."
   Haşim, adamın gözlerine bakar ve hiç tereddüt etmeden, "Cam olan sağ gözünüz" der...
   Şaşırır adam; "Hayret nasıl anladınız? Bugüne kadar kimse anlayamadı..."
   Gülümser Ahmet Haşim ve yumuşak bir ses tonuyla adama bakarak mırıldanır:
   "Sağ gözünüzün, sizden olmadığını hemen anladım. Çünkü...Üzerinde insaf parıltıları vardı!"






"Mizah, öyle kabak çekirdeği gibi eğlencelik bir şey değil, aklın sanatıdır."


AYDIN BOYSAN








Merhaba!

10 Temmuz 2016 Pazar

GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ






NAZIM HİKMET-ABİDİN DİNO


Bu adamlar, Dino,
Ellerinde ışık parçaları
Bu karanlıkta, Dino,
Bu adamlar nereye gider?
Sen de ben de Dino,
Onların arasındayız,
Biz de, biz de Dino
Gördük açık maviyi.

NAZIM HİKMET





  1990'da BBC adına rejisör Nicholson tarafından çevrilen geleceğe yönelik "The March" (Marş-yürüyüş) filminde, 20.000 Afrikalı sahrayı aşarak Cebelitarık Boğazı üzerinden Avrupa kapılarına dayanıyor ve "biz açlık, sefalet içinde yaşarken, siz bolluk ve refah içerisinde yaşayamazsınız" mesajı veriyordu. 




   Dünya nüfusunun en varlıklı yüzde 1'i, dünya nüfusunun yüzde 99'unun varlığına sahipken, yüz milyonlarca insan açlık ve sefalet içinde yaşarken ve milyonlarca insan açlıktan ölürken, emperyalist ülkelerin huzur içinde yaşamaları olası değildir. Bu milyarderler, dünyada her yıl 200 milyar, AB ülkelerinde ise 70 milyar avro vergi kaçırmaktadırlar. Bu yıllardır bilindiği halde, siyasi yetkililer, gereken önlemleri alabilmekten acizdirler. (Prof. Dr. HAKKI KESKİN-Aydınlık Gazetesi)



FERRUH DOĞAN






   "Ben devrimciliği bilirim. Benim için hayatı, düzeni değiştirmek vardır. Üreten emekçiyle, sermaye karşı karşıyadır. Hayatı eşitlemek için dahasına değil, devrime ihtiyaç vardır. Daha dediğiniz zaman, düzenin size verdiğini istiyorsunuz demektir. Bunun temelinde de asıl olarak işçi sınıfından daha çok alırken veriyor gibi yapmak vardır. Yasaları hakim sınıf yapar..." (ESİN ERGENÇ-Aydınlık Gazetesi)







İnanın güzel günler göreceğiz çocuklar
Güneşli günler göreceğiz
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar
Işıklı maviliklere süreceğiz

NAZIM HİKMET







Merhaba!

1 Temmuz 2016 Cuma

UMUT




   "Ben aydınlığın türküsünü, iyiliğin, güzelliğin türküsünü söylemek istedim. 
Romanlarım yaşam gibi doğru söylesin, yaşamla birlik olsun istedim. 
Çünkü yaşam umutsuzluktan umut üretmektir."


YAŞAR KEMAL







   Suriye Ulusal Senfoni Orkestrası Maestrosu Missak Bağbudaryan, Şam şehir merkezinin "muhalifler" tarafından roket yağmuruna tutulduğu bir günde yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
   "25 Ocak 2015 günü bir konsere hazırlanıyorduk Opera Evi'nde. Öğlen iki ya da üç sıralarıydı. Konser saat beşteydi. Şam'a roket yağıyordu. Seçenekler; evimize dönmek ya da sahnede kalıp provamıza devam ederek konseri yapmaktı. Bazı mensuplarımız 'Konsere bombardıman altında kim gelecek' diye sordu. 'Ve biz neden konser yapıyoruz bu bizim için de hayati tehlike taşıyor' dediler. Beşi çeyrek geçe önümüze bakınca büyük bir kalabalığın konseri izlemeye geldiğini gördük. Sonra burada kalmanın bizim sorumluluğumuz olduğunu fark ettik." (Aydınlık Gazetesi)









Yok öyle umutları yitirip karanlıklara savrulmak.
Unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak.



NAZIM HİKMET














   2.Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru, tarım arazileri her gün bombalanan Japonya'da gıda sıkıntısı baş gösterir. İmparator tüm ekilebilen arazilerde sadece yiyecek yetiştirilmesini emreder. Teftişle görevli genç bir asker, derme çatma bir kulübenin önünde son derece iyi düzenlenmiş bir bahçe görür. 
   İlk bakışta bir çiçek bahçesini andıran bu yerdeki her bir bitkinin büyük bir özen ve dikkatle yerleştirilmiş sebze ve tahıllardan oluştuğunu fark eder. Yaşlı bahçıvana yaklaşıp sorar: "Birkaç hafta sonra sökeceğiniz bu bahçe için neden bu kadar çok uğraştınız? Savaştayız ve nasılsa yakında hepsi toplanacak." Yaşlı adam yanıt verir: "Evlat, zafer için güzellikten vazgeçersek, barbarlar zaten savaşı kazanmış olur."



AUGUST MACKE
(Sebze Tarlası)





Biz ki, ustasıyız 
Vatan sevmenin
Umut, saklımızda ölümsüz bayrak
Kırmızı kırmızı
Dalga dalgadır



AHMED ARİF












Merhaba!