"Temizlik ve hijyenin" öneminin hatırlandığı salgın günlerinde, hep Erzincan Eğitmen Kursundan 1936 yılında mezun olan Eğitmen Mehmet Ali Boyraz'a ve anlattıklarına değinmek isterim.
Eğitmen Boyraz'ın; Sivas Zara'nın Bağlama ve Ekinli köylerinde öğrencilerine ve özellikle köy kadınlarına verdiği uygulamalı sağlık derslerini anlattığı videoyu seyrederken Köy Enstitüleri kurucu kadrosunun ülke gerçeklerinin içinden nasıl geldiğini sonra da çözümü nasıl gösterdiğini bir kez daha anladım.
Dikkatinizi çekerim, savaş yokluk yıllarında; Eğitmen Boyraz öğrencilerine ve köy kadınlarına yıllarca "hayvan sağarken, süt ve süt ürünleri işlenirken temizliğin" önemini, bakteri ve mikropların tehlikesini anlatıyordu.
Köyü / kırsalı canlandırmayı hedefleyen kurucu kadronun gelen öğrencilerin sıtma, uyuz, haşere vb. bulaşıcı ve salgın hastalıklardan kırıldığını görünce tüm enstitülerde revirler kurduğunu, sonra da kırsalda hastalıklarla mücadele için sağlık kolunu devreye soktuğunu görüyoruz.
Elbette sağlık hizmetleri kırsal kalkınmanın ayrılmaz bir parçasıdır.
(SERCAN ÜNSAL - Cumhuriyet Kitap, Söyleşi: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR)
*Köy Enstitülerinin sağlık alanındaki faaliyetleri yeterince bilinmiyor. Sizce bunun nedenleri nedir?
HİLMİ UYSAL - Hiç bilinmiyor demek daha doğru olur. Bunun başlıca birkaç nedeni olduğu kanısındayım:
Öncelikle Köy Enstitüleri resmi olarak kapatılmadan "Köy Enstitüsü Sağlık Kolu" okulu çok önceden sessiz sedasız ve sebepsiz kapatılıyor. Halkın bu kapatmayı bilmemesi isteniyor. Çünkü açıklamak mümkün değil. Gezici köy sağlık memurlarının köyler için önemini köylü hemen kavrıyor ve yaşamlarına etkisi çok somut, bebekleri ölmüyor onlar sayesinde.
Köy Enstitülerini kapatma gerekçesi olarak sunulan "komünist" vb. suçlamaları halkta kabul görüyor ama sağlıkçıları yetiştiren okulların kapatılmasını açıklamak mümkün değil. Dolayısıyla önce okul sayısı 7'den 2'ye indiriliyor (hemen 1946'da) ve ardından 1950'de 1'e indiriliyor. 1951'de de son mezununu veriyor.
Kamuoyuna yapılan bir açıklama bulamadık. Sadece Sağlık Bakanlığı'nın "gezici köy sağlıkçısına ihtiyacı kalmadığını" belirten gerekçesi var ortalıkta ve ne yazık ki bununla ilgili bir yazışmayı dahi bulabilmiş değiliz.
*Kemalist Cumhuriyetin, Köy Enstitüleri üzerinden de belirginleşen sağlık politikalarının özgün özellikleri nelerdir?
MUALLA AKSU - Kemalist Cumhuriyetin eğitim politikası gibi sağlık politikası da kamucudur. Çünkü "imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle" hedeflenmektedir.
Bu amaçla da günümüzdeki uygulamaların aksine, "paran kadar eğitim", "paran kadar sağlık" anlayışından uzak, en ücra köşedeki vatandaşa ulaşabilecek bir politika benimsenmiştir.
Hem her vatandaşın fırsat ve olanak eşitliği içinde sağlık elemanı olabilmesi hem de eşit koşullarda sağlık hizmeti alabilmesi istenmiştir.
*Köy Enstitülerinden vazgeçilmesinin sağlık alanında ne gibi olumsuz sonuçları oldu?
HİLMİ UYSAL - Köy Enstitüleri Sağlık Kolu'nun kurulduğu 7 Köy Enstitüsünde 1943-1944 yılında yapılan planlamada 10 yıl içinde (1954 yılına kadar) her yıl 500 köy sağlık memuru yetiştirilmesi ve 1950'lerin sonunda 5000 gezici köy sağlık memuru ile her birini 8 köye baktığı bir yapılanmayla 40.000 köyün birinci basamak sağlık hizmeti, koruyucu sağlık hizmeti, acil sağlık hizmeti, sağlık danışmanlığı sağlanmış olacaktı.
4459 sayılı kanun aynı zamanda köy hekimi ve köy ebe ve hemşiresinin yetiştirilmesini de içeriyordu.
3 yıl sonra kanunun uygulanmasından vazgeçilmeseydi 10 yıl sonunda nüfusun yüzde 80'inin yaşadığı köylerde, kırsal alanda sağlık sorunu kökten çözülmüş olacaktı.
Sağlık Kolu'nun ömrü kısa oldu ve ancak 1599 gezici köy sağlık memuru yetiştirilebildi. Hemşire ve ebe yetiştirilemedi. Köy Hekimliği ise kâğıt üstünde kaldı.
Yine de asırlar sonra, 1599 gezici köy sağlık memuru, her biri 15-20 köye bakarak yaklaşık 20-25 bin köyün koruyucu ve birinci basamak sayılabilecek düzeyde çağdaş sağlık olanaklarına kavuşma şansı oldu.
Bebek ve anne ölümleri düştü, aşılama köylere ulaştı, kızamıktan, sıtmadan ölenlerin sayısı azaldı. Köylere hijyen, temiz su, sağlıklı yaşam kavramları ulaştı.
Böylesi dünyaya örnek projenin erken sonlandırılması bugünkü çapraşık, içinden çıkılmaz hale gelmiş sağlık sorunlarımızın nedenidir.
Çözüm olarak da Köy Enstitüleri aracılığı ile yapılmak istenen koruyucu ve birinci basamağa dayanan sağlık hizmeti anlayışının tam tersi sağlık hizmetini tedavi edici hizmet olarak görme anlayışı galebe çalmış ve Cumhuriyetin kuruluşundan 100 yıl sonra yeniden ağır bir sağlık sorunu ile karşı karşıya kalınmıştır.
*Bugün, Köy Enstitüleri modelini felsefe edinecek nasıl bir modele ihtiyacımız var?
MUALLA AKSU - Köy Enstitüleri, özgün bir model olarak yüzde 80'i köyde yaşayan kendi toplumumuzun gereksinimlerinden doğmuştur. Sürekli gelişimi öngördüğü için de okul yerine enstitü adı verilmiştir.
Günümüzde yanlış tarım ve kentleşme politikaları ya da politikasızlığı yüzünden ülkemizde köyler boşalmış, tarım gerilemiş, kentler devasa köylere dönüşmüştür.
Oysaki dünyada doğal yaşam ve organik beslenme eğilimi artmış, ülkeler yüksek katma değerli üretime yönelmiştir.
Bizde ise en temel gıda ürünleri dahi dış alıma dayalı hale getirilmiş, plansız tarım da köylüyü üretimden uzaklaştırmıştır.
Bugün Köy Enstitüleri kurulabilir mi? Bugünkü gereksinimleri karşılayabilecek nitelikte, enstitünün laik ve üretici eğitim felsefesiyle elbette yeni kurumlar oluşturulabilir.
Kışlalı'nın "Kemalizm geçmişin bekçiliği değil, geleceğin öncülüğüdür" söylemini konumuza uyarlarsak, Kemalizm'in Aydınlanma Devriminin bir kurumu olan Köy Enstitüleri de özlemini duyduğumuz eğitimin esin kaynağı olacaktır.
Bunu ancak bilimsel, kamucu, demokratik, laik ve üretici bir eğitimi önceleyen bir siyasal irade gerçekleştirebilir.
O zamanlar Atatürk'ü ve devrimlerini çok iyi anlayan Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç vardı.
Bugün de onların yetiştirdiği kuşaklar ve o kuşakların etkilediği nice yeni kuşaklar var. Geçmişte örnek kurumlar yaptık, bugün yine yapabiliriz.
*Çalışmanızın yazarlarından, geçtiğimiz yıl aramızdan ayrılan Pakize Türkoğlu'nun emekleri de büyük kuşkusuz.
HİLMİ UYSAL - Pakize Türkoğlu ve onun Köy Enstitülü arkadaşları, Cumhuriyet Devrimlerinin heykelleri değil, kaideleri idiler.
Minicik elleriyle taşıdıkları tuğlalarla örüyorlardı kaideyi, hünerli elleriyle yazıyorlardı kaidenin duvarlarına gerçekleştirmeye çalıştıkları hayalleri.
Yaşamları boyunca kaideden sökülen tuğlaları onardılar, silinen yazıları yenilediler, yazdılar.
Karalandı yaptıkları yine yazdılar. Kıstırıldı sesleri, ezgileri mırıldandılar. Susmaları beklendi, haykırdılar.
Gerçeğin kayalarını sırtlanıp zirvelere taşıdılar, taşıdılar, taşıdılar. O ve onlar, Cumhuriyetin Devrimlerine, aydınlık gelecek güzel günlere adadılar, masalımsı dağ çiçeği yaşamlarını.
(Söyleşi: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR - Cumhuriyet Kitap)
Merhaba!