28 Ekim 2022 Cuma

EVİN ASIL SAHİPLERİ

 


Resim: HALİL DİKMEN




   30 Mayıs Pazar günü (1920 - k. n.) Fransız esirler Gülek'ten Bucak köyüne doğru yürüyüşe geçirildi. Gülek köylüleri orada kaldıkları süre boyunca Fransızların karınlarını doyurmuş, kötü muamelede bulunmamış ama onlardan hoşlanmadıklarını tavırlarıyla hissettirmişti.
  Bu durum Binbaşı Mesnil'in dikkatini çekmişti. Yanında yürüyen Yüzbaşı Journois'ya gözlemlerini aktardı ve ekledi:
   "Türkler misafirperver bir millet değil miydi?"
   Yüzbaşı tereddüt etmeden yanıtladı:
   "Evet, öyleler."
   "Peki, sence bizden neden hoşlanmadılar?"
   "Sanırım Türkler misafirliğe gittikleri eve silahla girmedikleri için olabilir."
  "İyi de bizi buraya davet eden zaten Osmanlı Devleti'nin İstanbul'daki yöneticileri değil miydi?"
   "Onlar evin asıl sahibine haber vermeyi unutmuş olabilirler."

   (MEHMET ULUĞTÜRKAN / Kayıp Sancak - İnkılâp Kitabevi) 


***


   "Ben Cumhuriyetle yaşıtım. Cumhuriyetimiz, 7 büyük savaşın ardından kurulmuştur. 1856 Kırım Harbi, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı, 1911-1912 Trablusgarp Harbi, 1912-1913 Balkan Savaşları, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı, 1919-1923 Kurtuluş Savaşı. Kurtuluş Savaşı vatandaştan sadece canını, kanını istememiştir. Atını, arabasını, kağnısını, sabanını, hayvanını, çorabını alarak kazanılmıştır. Türk köylüsünün yanında Türk aydınlarının en yiğit, en idealist, en iyi eğitimlileri geri gelmemiştir. Büyüklüğü, harabeye dönmüş bir memleketten, bitmiş bir ekonomiden, yepyeni ve özgür bir vatan çıkaran Gazi Mustafa Kemal'in başarısında gizlidir."

   (Prof. Dr. İLHAN BAŞGÖZ)







YAŞASIN CUMHURİYET !

23 Ekim 2022 Pazar

DOĞAYA SIRTINI DÖNME, DOĞAYA DÖN!

 

"Doğaya daha yakından bak, o zaman her şeyi daha iyi anlayacaksın."


ALBERT EINSTEIN


***


   "Doğanın en küçük parçasının bile bir kimliği, bir kişiliği var. Yıllarca ben Savrun Çayı kıyılarında dağlara yürürken, doğayla iç içe yaşadım. Pirinç tarlalarında yıllarca su kontrolörlüğü yaptım da... İşte o zamanlar yavaş yavaş, bir daldaki bir çiçeğin öbürüne benzemediğini, bir çimenlikte hiçbir yaprağın, bir köredeki hiçbir karıncanın, bir pınarın, Toroslardan ovaya inen Savrun Çayı gibi birçok çayın hiçbirinin birbirine benzemediğini gözlemledim. Bunların hepsini de Savrun Çayından öğrendim. Sonra düşüncelerimi geliştirdim." 

   (YAŞAR KEMAL - Fethi Naci'nin 1993 tarihli röportajından)


*** 

   "İnsanın doğaya sırtını dönüşünün öyküsü eskidir ama kapitalizmin yükselişiyle doğaya sırtını dönmenin ötesine geçti, yıkıma girişti doğayı. Daha az dışarı çıkıyor artık. Güneşin şenliğine, gecenin, yıldızların gizemine daha uzak. Bu yüzden kendisiyle ve öteki her şeyle kavga ediyor. Oysa doğa insanın hasmı değil akrabasıdır. Başı sıkışınca başvurabileceği, kendini sorgulayabileceği bir yakınıdır."

   (KÂMİL ERDEM / Yok Yolcu - Sel Yayıncılık)


***



   "Yaradılışın yarattığı ota, ağaca, insana, yani yavrularına verdiği bir sevinç ve mutluluk vardır, onu özlüyorum. İnsanlar doğayı yeniyoruz diye daha büyük bir sevinç ve mutluluk peşine düşmüşlerdi. Kimdir yaradılışı yenen? İnsan beyni mi? O da yaradılışın bir yaratığıdır."

   (HALİKARNAS BALIKÇISI - Mavi Sürgün)



   

Merhaba!

16 Ekim 2022 Pazar

İSTANBUL'UN ŞAİRİ

 

Fotoğraf: ARA GÜLER


   Ara Güler de en çok gözüyle şair. Tabii nasıl ve ne türden şair olunursa olunsun, her şeyden önce ve hep sabır gerekir. Sabır da zamanın şiiridir, şiir halidir. Ya sabır ya sabır! Ara Güler de doğrusu sabır ehlidir, ki bunca görmeye ne göz dayanır ne vakit! Bakmış, görmüş, beklemiş, çekmiş ve onları da 'al gözüm seyreyle' diyerek dünyayla paylaşmış.

   Şair deyişimin bir nedeni de bu. Büyüklenmiyor, kendisini yaratıcı görmüyor, var olanın içinden seçiyor ve sunuyor. Üstelik bunu da abartmadan yapıyor.

  Şiir anlatmaz, her şeyi anlatmaz. Ara'nın fotoğrafları da iyi şiirler gibi çok etkileyicidir ve yine iyi şiirlerin hep okunduğu gibi hep bakılan, hep okunan, boşlukları doldurulan, hatta yeniden yazılan resimlerdir. Fotoğrafla şiir buluşunca ortaya çıkan ve adına ancak siyahbeyaz resimler diyebileceğim yapıtlardır. Böyle olduğu için de Ara, klasik şair tavrı gösterip kıskançlık yapmaz, tam tersine mirası da, başlangıcı da kendisinin olduğu bir sanat yolunda çırak gibi çalışır, işte onun 'foto muhabirliği' dediği budur, yani bir nev'i çıraklık hali. 




   Ara'nın İstanbul'u var, Anadolu'su var, başka coğrafyaları var, ama asıl mekanı insanlar. İnsan yüzleri, bakışları, duruşları. Ara'nın insanları var, Ara'nın mekanı, evi, yurdu, iki gözü insanlar. Edip Cansever, şiiri için 'insan araştırması' diyordu, Ara Güler de bir şair olarak zoru, yani insanı göze alanlardan. Şiir, insanın yalın haliyse, Ara'nın fotoğrafları da, kederiyle, neşesiyle insanın doğal hali.

   (HAYDAR ERGÜLEN / BirGün Gazetesi - 2018)


***



ŞAKİR ECZACIBAŞI


   Ara Güler, gazetecilik ve fotoğrafçılığı sanatçılık mertebesinde birleştirmiş, yaptığı işin kalitesinin de farkında, burnundan kıl aldırmayan biri. Kendisinden takvim yapmak için fotoğraf istemişler, bir tane yollamış. "Birkaç tane yolla da seçelim" demişler, "Siz kim oluyorsunuz da benim fotoğraflarımdan birini seçeceksiniz?" diye diklendiğini anlatırdı! Şakir Eczacıbaşı da sanata meraklı, ama Eczacıbaşı ailesinden, varlıklı, patron. Ara Güler'den bir iş için fotoğraf istemiş. Onun getirdiği fotoğrafları da eleştirmiş! Ara Güler çok sinirlenmiş. "Çok biliyorsan git sen çek!" deyince ne olmuş?

   Şakir Eczacıbaşı hemen gidip bir fotoğraf makinesi almış ve fotoğraf çekmeye başlamış, yıl 1960! Ara Güler'i de saygı ve sevgiyle anıyorum, iyi ki de kızdırmış onu. 

   (YAZGÜLÜ ALDOĞAN / Cumhuriyet Gazetesi - 2020)






Merhaba!


9 Ekim 2022 Pazar

1950'LERDEN BERİ; NEDEN BU YAŞANANLAR?

 

   "Kapitalizmin beşiği olan İngiltere'de köylülerin topraktan zorla çıkarılmaları feodal lordların kapitalist toprak sahibi olarak dönüşmesine izin vermişti. Kapitalist işletmecinin gerek duyduğu esas unsur ücretli işçidir.

   Topraktan koparılan, mülksüzleştirilen köylüler, başka bir şansları olmadığından, ücretli işçi olarak çalışma zorunluluğu ile tanışırlar, böylece sadece tarımda değil, aynı zamanda kentlerde de kapitalist üretim şeklinin gelişmesine yol açılmış olur."

   (Bildiğimiz Tarımın Sonu: Küresel İktidar ve Köylülük / ÇAĞLAR KEYDER, ZAFER YENAL - İletişim Yayınları)


***



   (...) Burjuvazinin bazı kesimlerinde karşılık bulan Avrupalılaşma yanılsaması bir yana, Türkiye gelişmiş bir kapitalist ülke değil. Çevrede yer alan ülkelerde yaşıyoruz ve Amerikan, Avrupa ve Japonya tekelci sermayelerinin egemen olduğu küresel kapitalist sistemle bütünleşmiş durumdayız. Üstelik her ülkede farklı oranda olmakla birlikte, ülkelerimizde köylü nüfus önemli ölçüde varlığını sürdürüyor. Şehirli nüfusun bir kısmının da, proleterleşmekten öte yoksullaştığını, kırsal alanlara da sarkan yarı-köylülerden meydana geldiğini ve şehrin varoşlarında yaşadığını, dolayısıyla modern üretim yollarına büsbütün uyum sağlayamadığını öne sürebiliriz. Bu yüzden hepimiz, çevrede yer alıyoruz. Fakat farklı bir çağın çevre ülkeleriyiz. Türkiye, bu noktada iyi bir örnek. Artık 1950'lerin Çin'inde değiliz; nüfusumuzun da %80'i - %90'ı kırsal bölgelerde yaşamıyor. Artık neredeyse bütün sanayilerden yoksun bir durumda olduğumuzu söyleyemeyiz. Küresel sistemle çok çok daha fazla bütünleşmiş durumdayız. Yalnız ekonomik anlamda gelişmiş kapitalist ülkelerden büyük oranlarda donanım vb. ithal etmekle kalmıyoruz, fakat aynı zamanda bu ülkelerin yaşam biçimlerini, kültürlerini de ithal ediyoruz. Bunun etkileri çok daha derindir.

   (SAMİR AMİN - Söyleşi: Bilim ve Ütopya)


 
***


   (...) Türkiye'de iş bulmak, işleyecek toprak bulmak, bulabilenler için bayram nedenidir, düğün nedenidir. İşte biz bu bayram sevincini, bu bozulmamış, işlenmemiş çalışma aşkını işleyeceğiz. Bu emek gücünü değerlendireceğiz. Çalışanın hakkını almasını sağlayarak, bu gücü daha da hızlandıracağız. Ancak bu yoldan bağımsız bir Türkiye'yi kalkındırabiliriz.

   Diyorum ama, nafile. Konuştuğum insana bakıyorum, zengin çocuklarının okuduğu okullarda okumuş, ömrünü Avrupalarda bolluk içinde geçirmiş, aldığı eğitimle Batılılaşmış, Batı'nın üstünlüğünü kabullenmiş bir kişi. Ona kalırsa bizim Batı çizgisine ulaşmamız yüzyıllar ister, o da olanaksız. Kendisi sanki, daha bundan 300 yıl önce Batı'dan ileri bir toplumdan inmiyor. Ama belli ki bütün ömrünü halktan uzakta yaşamış. Bir kez olsun küçük bir kahvede, o emek gücünün örnek halk çocukları, arıları, karıncalarıyla oturup kâğıt oynamamış, şakalaşmamış, onların düşünce, duygu dünyalarının zenginliklerine inememiş. Üstelik de, o gücü yansıtan Sait Faik'leri, Orhan Kemal'leri hep "edebiyat" diye okumuş. 

   (NECATİ CUMALI / Senin İçin Ey Demokrasi - Tekin Yayınevi)


***



(Resim: SÜLEYMAN KARAKUL)



Denizde balık kokusuyla

Döşemelerinde tahtakurularıyla gelir

Haydarpaşa garında bahar

Sepetler ve heybeler

merdivenlerden inip

merdivenlerden çıkıp

merdivenlerde duruyorlar.


(NÂZIM HİKMET)







Merhaba!

2 Ekim 2022 Pazar

KİTABA DAİR


 

 



"Kitap, sadece bir araç değildir. Kitap binlerce, yüzlerce yıl önce yaşamış bir zekâ ile birlikte yaşamaktır."

(ORHAN BURSALI)






   "Unutulmamalıdır ki tarih boyunca suç işlemiş bir kitaba rastlanmamıştır, 
ancak suçluları ortaya çıkaran sayısız kitap mevcuttur."

(BUKET UZUNER)






   "Okumak, insanı megalomanlıktan, narsisizmden, kendi fikirlerine hayranlıktan kurtarır. Alçakgönüllü olmaya, dengeli olmaya, ölçülü olmaya götürür. Megalomaniye yakalanmaya en yatkın kişiler içinde sanatçılarla politikacılar sanırım en başta gelir. Bu virüse karşı en dayanaklılar, en bağışık olanlar ise bilim adamlarıdırlar. Bilim adamları bütün edindikleri bilgiyi başka kitaplara, başkalarının bu alandaki çalışmalarına ve tüm insanlığın bu alandaki birikimine borçlu olduklarını bilirler."

(HALDUN TANER)





(Karikatür: GUADA)



"Kitap, bilginin ve düş gücünün tekerleğidir."


(UMBERTO ECO)






Merhaba!