9 Ekim 2022 Pazar

1950'LERDEN BERİ; NEDEN BU YAŞANANLAR?

 

   "Kapitalizmin beşiği olan İngiltere'de köylülerin topraktan zorla çıkarılmaları feodal lordların kapitalist toprak sahibi olarak dönüşmesine izin vermişti. Kapitalist işletmecinin gerek duyduğu esas unsur ücretli işçidir.

   Topraktan koparılan, mülksüzleştirilen köylüler, başka bir şansları olmadığından, ücretli işçi olarak çalışma zorunluluğu ile tanışırlar, böylece sadece tarımda değil, aynı zamanda kentlerde de kapitalist üretim şeklinin gelişmesine yol açılmış olur."

   (Bildiğimiz Tarımın Sonu: Küresel İktidar ve Köylülük / ÇAĞLAR KEYDER, ZAFER YENAL - İletişim Yayınları)


***



   (...) Burjuvazinin bazı kesimlerinde karşılık bulan Avrupalılaşma yanılsaması bir yana, Türkiye gelişmiş bir kapitalist ülke değil. Çevrede yer alan ülkelerde yaşıyoruz ve Amerikan, Avrupa ve Japonya tekelci sermayelerinin egemen olduğu küresel kapitalist sistemle bütünleşmiş durumdayız. Üstelik her ülkede farklı oranda olmakla birlikte, ülkelerimizde köylü nüfus önemli ölçüde varlığını sürdürüyor. Şehirli nüfusun bir kısmının da, proleterleşmekten öte yoksullaştığını, kırsal alanlara da sarkan yarı-köylülerden meydana geldiğini ve şehrin varoşlarında yaşadığını, dolayısıyla modern üretim yollarına büsbütün uyum sağlayamadığını öne sürebiliriz. Bu yüzden hepimiz, çevrede yer alıyoruz. Fakat farklı bir çağın çevre ülkeleriyiz. Türkiye, bu noktada iyi bir örnek. Artık 1950'lerin Çin'inde değiliz; nüfusumuzun da %80'i - %90'ı kırsal bölgelerde yaşamıyor. Artık neredeyse bütün sanayilerden yoksun bir durumda olduğumuzu söyleyemeyiz. Küresel sistemle çok çok daha fazla bütünleşmiş durumdayız. Yalnız ekonomik anlamda gelişmiş kapitalist ülkelerden büyük oranlarda donanım vb. ithal etmekle kalmıyoruz, fakat aynı zamanda bu ülkelerin yaşam biçimlerini, kültürlerini de ithal ediyoruz. Bunun etkileri çok daha derindir.

   (SAMİR AMİN - Söyleşi: Bilim ve Ütopya)


 
***


   (...) Türkiye'de iş bulmak, işleyecek toprak bulmak, bulabilenler için bayram nedenidir, düğün nedenidir. İşte biz bu bayram sevincini, bu bozulmamış, işlenmemiş çalışma aşkını işleyeceğiz. Bu emek gücünü değerlendireceğiz. Çalışanın hakkını almasını sağlayarak, bu gücü daha da hızlandıracağız. Ancak bu yoldan bağımsız bir Türkiye'yi kalkındırabiliriz.

   Diyorum ama, nafile. Konuştuğum insana bakıyorum, zengin çocuklarının okuduğu okullarda okumuş, ömrünü Avrupalarda bolluk içinde geçirmiş, aldığı eğitimle Batılılaşmış, Batı'nın üstünlüğünü kabullenmiş bir kişi. Ona kalırsa bizim Batı çizgisine ulaşmamız yüzyıllar ister, o da olanaksız. Kendisi sanki, daha bundan 300 yıl önce Batı'dan ileri bir toplumdan inmiyor. Ama belli ki bütün ömrünü halktan uzakta yaşamış. Bir kez olsun küçük bir kahvede, o emek gücünün örnek halk çocukları, arıları, karıncalarıyla oturup kâğıt oynamamış, şakalaşmamış, onların düşünce, duygu dünyalarının zenginliklerine inememiş. Üstelik de, o gücü yansıtan Sait Faik'leri, Orhan Kemal'leri hep "edebiyat" diye okumuş. 

   (NECATİ CUMALI / Senin İçin Ey Demokrasi - Tekin Yayınevi)


***



(Resim: SÜLEYMAN KARAKUL)



Denizde balık kokusuyla

Döşemelerinde tahtakurularıyla gelir

Haydarpaşa garında bahar

Sepetler ve heybeler

merdivenlerden inip

merdivenlerden çıkıp

merdivenlerde duruyorlar.


(NÂZIM HİKMET)







Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder