29 Kasım 2020 Pazar
JAMES BALDWIN: "ARAP JIMMY"
22 Kasım 2020 Pazar
YAŞAMA DAİR
"Sosyalizm tarihe karıştı" diyenler bir gün kendilerinin tarihe nasıl gömüldüklerini göreceklerdir. Eğer onlar, kendi akıbetlerini görmezlerse onları tarihçiler anlatacaklardır. Ama gelecek nesiller kapitalizmin yok oluşuyla sosyalizmin nasıl ufukta doğduğunu mutlaka seyredeceklerdir. Devlet gadrinin yok olduğu, insan zihnine kilit vuran kurumların ortadan kalktığı, her insanın katkısı ve sonra ihtiyacı oranında pay aldığı sistem elbette gelecektir. (YILMAZ KARAKOYUNLU / Perîze - Ezan Vakti Beethoven)
***
Altındandır bütün imparatorların kaidesi, temeli tahtların, taçlar ve asalar ne kadar yoğun parlarsa altından, o kadar çok tebaası kralın kalır hayran!
Kaftanlar altınla sırmalarla süslenince, eğilir başlar, bu yüzden altınla yıkanır yüce günahlar, çünkü altın parlar, altın güçtür ve sır tutar. Bütün yükselme dönemleri "altın çağ" adını alır, düşüşler adsızdır. Ama gerçekte kaplanamaz kalpler altınla, bu yüzden tarihte bulunmaz kalbi altın tek bir imparator! (BUKET UZUNER - Benim Adım İstanbul)
***
Hiçbir ekonomi kitabı okumadan, Zonguldak'ta kömür işçilerinin durumunu gözledim: 'Zonguldak'tayım. İşçilerle birlikteyim. Üretim! Üreticinin hakkı! Emekçi için yepyeni, adil bir düzen istiyorum ben. Kömürü çıkaranlarla, kullananların derin ayrılığı.' CEYHUN ATUF KANSU - Cumhuriyet Bayrağı Altında)
***
Aklıma Gündüz Vassaf'ın Cehenneme Övgü adlı kitabında aktardığı İngiliz bir madenci çocuğunun minik öyküsü geldi.
Çocuk annesine sorar:
-Anne üşüyorum, sobayı yakamaz mısın?
Anne yanıtlar:
-Kömürümüz yok oğlum.
-Neden?
-Çünkü paramız yok.
-Neden?
-Çünkü baban işini yitirdi.
-Neden?
-Çünkü madende kömür fazlası var. (ÜNAL ERSÖZLÜ - Yeryüzü Misafiri)
***
"Savaş çok korkunç, bize rastlaması daha da korkunç."
"Savaş demek, Cehennem Tüneli demektir Hettie. İnsana ne zaman rastlayacağı tam olarak bilinmez ama rastlama olasılığı çok yüksektir. Eğer dünyaya dört yüzyıl önce gelseydik Yüz Yıl Savaşları'nın içinde olacaktık. Tam bir asır sürecek olan savaşların yangınını bir düşün. Bir yüz yıl sonra neler olacak kim bilir? Cehennem Tüneli... Seni o tünelden korumak için yolladım Londra'ya. Savaşlarda herkes ölür. Çanakkale cehennemi de bu savaşlardan biriydi."
"Ama yöneticilere bir şey olmuyor."
Ritali acı acı gülümsedi, sigarını yaktı, derin bir nefes çekti ve ortalığı dumana boğarken, "Mahalleli ölür," dedi. "Sonuçta mahalleli ölür, Türküyle, Ermenisiyle, Rumuyla... Savaş artığı yetimler, öksüzler... Yöneticilerin dünyasına yansımaz bu mahalle ve bu mahallenin kederleri, çünkü yeryüzünü mahalle yönetmez. Her dönemde oldu bu. Çanakkale de büyük bir mahalle olarak payını aldı o hep tekrarlayan trajediden."
Ne acı bir şeydi bu Cehennem Tüneli ve ne kadar da anlamsız. Sıradan insanların sıradan hayatları kaybolup gitmişti. Evleri, umutları, sevinçleri, anıları, her şeyleri... Sıradan insanlar, sıradan hayatlar... Ne kolaydı böyle bir sıfatla, bir anda küçültüvermek şu dünyanın büyük çoğunluğunu. Sıradanmış, diye mırıldandı. Oysa her nefes sıradanlığa bir meydan okuyuş değil miydi? Yaşamak tek başına bir meydan okuyuş değil miydi ölüme karşı? (SOLMAZ KAMURAN / Boreas - Çanakkale Rüzgârı)
***
Nâzım'ın kendisini hücresinde "ziyarete gelen" ölü dostlarıyla ölüm üzerine "sohbet ettiği", adı da "Ölüme Dair" olan bir şiiri vardır.
Gelen ölülerden birinin adı "Osman oğlu Hâşim"dir ve "İstanbul limanında/kömür yüklerken bir İngiliz şilebine" ölmüştür Hâşim. Nâzım, "Ölüm âdildir" çünkü "aynı haşmetle vurur şahı fakiri" diyen bir Acem şairinden söz eder Osman oğlu Hâşim'e ve ironik bir şekilde sorar: Hâşim, neden şaşırıyorsunuz?/Hiç duymadınız mıydı kardeşim,/herhangi bir şahın bir gemi ambarında/bir kömür küfesiyle öldüğünü?...
Duyamazsınız, çünkü hiçbir şah, hiçbir kral, hiçbir patron, bir gemi ambarında kömür küfesi taşırken ölmez ve tam da bu nedenle ölüm adil değildir; çünkü aynı şiirde söylendiği üzere "ölümün adil olması için hayatın adil olması gerekmektedir. (FATİH YAŞLI - soL haber)
***
Buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz.
Biliyorum, ben uyurken
hücreme pencereden girdiniz.
Ne ince boyunlu ilâç şişesini
ne kırmızı kutuyu devirdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
başucunda durup el ele verdiniz.
Buyrun oturun dostlar
hoş gelip sefalar getirdiniz.
Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor?
Osman oğlu Hâşim.
Ne tuhaf şey, hani siz ölmüştünüz kardeşim.
İstanbul limanında
kömür yüklerken bir İngiliz şilebine,
kömür küfesiyle beraber
ambarın dibine...
Şilebin vinci çıkartmıştı nâşınızı
ve paydostan evvel yıkamıştı kıpkırmızı kanınız
simsiyah başınızı.
Kim bilir nasıl yanmıştır canınız...
(...)
Yayalar-köylü Yakup,
iki gözüm,
merhaba.
Siz de ölmediniz miydi?
Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp
çok sıcak bir yaz günü
yapraksız kabristana gömülmediniz miydi?
Demek ölmemişsiniz?
Ya siz?
Muharrir Ahmet Cemil?
Gözümle gördüm
tabutunuzun
toprağa indiğini.
Hem galiba
tabut biraz kısaydı boyunuzdan.
Onu bırakın Ahmet Cemil,
vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan,
o ilâç şişesidir
rakı şişesi değil.
Günde elli kuruşu tutabilmek için,
yapyalnız
dünyayı unutabilmek için
ne kadar çok içerdiniz...
(...)
Bir eski Acem şairi:
"Ölüm âdildir" - diyor, -
"aynı haşmetle vurur şahı fakiri."
Hâşim,
neden şaşıyorsunuz?
Hiç duymadınız mıydı kardeşim,
herhangi bir şahın bir gemi ambarında
bir kömür küfesiyle öldüğünü?...
Bir eski Acem şairi:
"Ölüm âdildir" - diyor.
Yakup,
ne güzel güldünüz, iki gözüm.
Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir...
Fakat bekleyin, bitsin sözüm.
Bir eski Acem şairi:
"Ölüm âdil..."
Şişeyi bırakın Ahmet Cemil.
Boşuna hiddet ediyorsunuz.
Biliyorum,
ölümün âdil olması için
hayatın âdil olması lâzım, diyorsunuz...
(...)
***
İngiltere merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam, dünyanın en zengin 2.153 kişisinin elinde bulunan servetin, 4,6 milyar kişinin toplam servetinden fazla olduğunu açıkladı.
Raporda, Eğer herkes 100 dolarlık banknotlardan oluşan servetlerinin üzerine otursaydı, dünyanın büyük kısmı yerde oturuyor olurdu. Gelişmiş bir ülkede yaşayan orta halli bir kişi sandalye yüksekliğinde otururken, en zengin iki kişi uzayda olurdu" denildi.
Dünyanın en zengin kişisi olan Amazon'un kurucusu Jeff Bezos'un toplam serveti 116,4 milyar dolar seviyesinde. En zengin ikinci kişi olan Fransız Bernard Arnault ise 116 milyar dolarlık servete sahip.
Gelir adaletsizliğinin ortadan kaldırılabilmesi için ülkeleri zenginlerden daha fazla vergi almaya çağıran Oxfam, sadece 0,5'lik vergi artışının dahi eğitim ve sağlık alanlarında 117 milyon yeni istihdam yaratabileceği vurgulandı. (BBC News - Türkçe)
***
Salgının ekonomi politiği konusunda bu köşede daha önce birkaç makale yazmıştık. Özetlersek, o yazılardaki tezlerimiz şunlardı:
1. Virüsün bulaşıcılığı da tedavisi de sınıfsaldır: ABD'de salgında "Siyahların ve Hispaniklerin daha çok ölüyor olması" etnik değil, sınıfsal bir meseledir. Bağcılar ve Esenler'de vaka oranının, İstanbul'un diğer semtlerine göre daha yüksek olması, sınıfsal nedenledir.
2. ABD başta pek çok ülkede salgın nedeniyle açıklanan ekonomi tedbir paketleri, halkı desteklemek için değil, şirketleri, kapitalist sistemi desteklemek içindi.
3. Halk açısından daha vurucu kriz, salgın ilerledikçe ve hatta salgın kontrol altına alındıktan sonra ortaya çıkacak: Egemen sınıflar, salgın krizinden sonraki ekonomi krizini aşabilmek için krizin yükünü her zaman olduğu gibi emekçi sınıfların sırtına yükleyecek.
Bu tezleri dile getirdiğimiz makalelerimizi Nisan ayında yazmıştık. 6 ay sonra bir durum değerlendirmesi yapabiliriz. Çünkü elimizde yeni veriler var.
İşte o verilere göre, "salgının ya da virüsün ekonomi politiği" dediğimiz konuda, iki yeni tez daha ileri sürebiliriz:
1. En zengin Amerikalı milyarderlerin mal varlıkları, salgında ortalama yüzde 50'ye yakın oranda arttı. Yani salgın, zenginlere, hatta daha çok "en zenginlere" yaradı.
İşte o milyarderlerin bazıları ya da zenginlerin en zenginleri:
Amazon'un sahibi Jeff Bezos'un serveti, bu yılın başında 113 milyar dolardı. Bugün servetine 73 milyar dolar daha eklenerek 186 milyar dolara çıktı!
Facebook'un sahibi Mark Zuckerberg'in 54 milyar dolar büyüklüğündeki servetine yılbaşında bu yana 46 milyar dolar eklendi ve 100 milyar dolara çıktı!
2. Salgın, yoksul sayısını arttırdı. ABD'de en zenginler zenginleşirken işsizlik arttı, yardım için başvuran Amerikalıların sayısı yükseldi, kısacası halk yoksullaştı; yoksullar daha da yoksullaştı. (MEHMET ALİ GÜLLER - Cumhuriyet Gazetesi)
Merhaba!
14 Kasım 2020 Cumartesi
ÇİZGİDEKİ KARANFİL
KARANFİL
Yârin dudağından getirilmiş
Bir katre âlevdir bu karanfil,
Rûhum acısından bunu bildi!
Düştükçe, vurulmuş gibi, yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler,
Gönlüm ona pervâne kesildi...
AHMET HAŞİM
***
(...) Savaşın yarattığı kıtlık sonucu bir ekmeğe muhtaç olduğu günler de oldu. Herkes gibi memleketi için kaygılandı, kendisi için kaygılandı. Varşova'da ölen binlerce insan için de çarptı Orhan'ın kalbi. Hitler'in ırkçılığına hep karşı çıkmıştı; artık şiirleriyle de tepkisini ortaya koyuyordu.
Savaşın başladığı günlerde yazdığı bir başka şiir de yine savaş karşıtı bir duruş sergiliyordu. Bir yandan da söz sanatlarıyla örülü, kendini bireyin iç dünyasına hapsetmiş, beğenilerine olduğu kadar toplumun sorunlarına da uzak kalan Haşim'in, "Karanfil" şiirine nazire yapıyordu, şiirine aynı başlığı koymuştu ama bambaşka şeyler anlatıyordu:
Hakkınız var, güzel değildir ihtimal
Mübalağa sanatı kadar
Varşova'da ölmesi on bin kişinin
Ve benzememesi
Bir motörlü kıtanın bir karanfile,
"Yârin dudağından getirilmiş."
Şiirleriyle savaşa kayıtsız kalmadı Orhan; şiirini hiçbir zaman toplumsal olayların dışında tutmamış, anlattığı bireyi toplum içinde yaşayan, ondan etkilenen haliyle gözler önüne sermişti. Bunu da "Toplumcu şiir yazıyorum" havalarına girmeden, göze sokmadan, inceden inceye yapmıştı. (ADEM KOCAMAZ - Veli'nin Oğlu Orhan)
***
"Ben Orhan'ı Yaprak'ı çıkarırken tanıdım. Yaprak'tan hiçbir şahsi istifadesi yoktu. Gazeteyi on beş günde bir bastırmak için yüzlerce lirayı bir araya getirdiği günlerde yamalı pantolonla dolaştığını bilirim. Yaprak'ı şöhret kazanmak için de çıkarmıyordu, onun şöhreti Yaprak okuyucularını çoktan aşmıştı. Orhan Veli, Yaprak'ı doğru bildiği düşünceleri savunmak için çıkarıyordu. Orhan, bir ödevi yerine getirdiğinde, memlekete hizmet ettiğine inanıyor, Yaprak'ın mutlaka yayınlarına devam etmesini istiyordu. Çünkü O, sanatkârın sorumluluğunun ne demek olduğunu anlamış, göklerden yere inmiş, kendini halk hizmetine vermiş bir şairdir." (MAHMUT DİKERDEM)
***
Adı, soyadı
Açılır parantez
Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti
Kapanır parantez.
O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı
Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları.
Ya sayfa altında, ya da az ilerde
Eserleri, ne zaman basıldıkları
Kısa, uzun bir liste.
Kitap adları
Can çekişen kuşlar gibi elinizde.
Parantezin içindeki çizgi
Ne varsa orda
Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
Ne varsa orda.
Merhaba!
10 Kasım 2020 Salı
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Atatürk; emperyalist, sömürgeci devletlere karşı verilen ilk örgütlü bağımsızlık savaşının önderiydi. Başarıyla yürütülen ve zafere ulaşan bu bağımsızlık savaşı tüm mazlum milletlere örnek olmuştur. Bu bağımsızlık savaşı verilirken İngilizlerin en çok korktuğu, Kuvayi Milliye ve bağımsızlık düşüncesinin, kendilerinin yönettiği sömürgelere sıçrayacağı, yayılacağı ve oralarda filizlenip büyüyeceği idi. Nitekim Türk bağımsızlık savaşı, bütün mazlum milletlere, Hindistan'ın bağımsızlık kazanmasına, Cezayir bağımsızlık savaşçılarına örnek oldu. (ALEV COŞKUN - Cumhuriyet Kitap)
***
Hindistan, Irak, Suriye ve İran'daki ilerici hareketlere; Çin'de, Yugoslavya'da, Küba'da, Cezayir'deki devrimcilere ilham veriyor bizim Cumhuriyetimiz. O nedenle İran Şahı Rıza Pehlevi; Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı (1937) imzalandıktan sonra, Atatürk'e yolladığı telgrafta şöyle diyor: "İmzacı devletler, sizin emperyalistlere karşı verdiğiniz mücadele sayesinde var olmuşlardır. Bu sonucu size ve Türk milletine borçluyuz." (BARIŞ DOSTER - Cumhuriyet Gazetesi)
***
1930'ların hemen başı. Ziraat Enstitüsünde öğrenciler bir tiyatro eserini sahneye koyacaktır. Aylarca çalışılır. Son provada Hadiye isimli genç kız düşüp ayağını kırar. Bu nedenle ertesi gün Halkevi'ndeki temsilde sahneye çıkamaz. Gazi'nin de eseri izlemeye geleceği anlaşılınca Hadiye'nin üzüntüsü daha da artar. Temsil günü Hadiye gözyaşı dökerken evin kapısı çalar. Gelen kişi "Bunu size Gazi Hazretleri gönderdi" diyerek bir kutu uzatır. Hadiye kutuyu açınca gülün üzerine iliştirilen bir notu görür: "Acil şifalar dilerim kızım. Kemal Atatürk". İşte bu anı bize 'İnsan Atatürk'ü layıkıyla tarif eder. Hadiye okulunu bitirir, Türkiye'nin ilk kadın ziraat mühendisi olur. (TOLGA AYDOĞAN - Atatürk'ün izindekiler / Cumhuriyetin Unutulan Kahramanları)
İzindeyiz!
7 Kasım 2020 Cumartesi
BOLİVYA-LİTYUM-EMPERYALİZM
Bolivya, adını bağımsızlık mücadelesi kahramanı Simon Bolivar'dan alan Bolivya, merhaba!
Darbeye bir de bu gözle bakın: Bolivya'da yapılan ABD destekli darbenin ardından ülkedeki lityum üretimini kamulaştırma süreci durdu. Darbenin ardından lityum pili kullanan Tesla şirketi başta olmak üzere çokuluslu şirketlerin hisseleri yükselişe geçti. (soL Haber - 12 Kasım 2019)
***
Emperyalist düzenin yarattığı akılsızlık kültürel bir gelişime, teknolojik aşamalara sevinmemizi engelliyor, çünkü hemen süngüler emekçi sınıflara dönüyor.
Son yüz yıla damgasını vuran petrole dayalı binek araçlarından elektrikli olanlara geçişe tanıklık ediyoruz. Daha önümüzdeki yıl üretilen otomobillerin %6'ya yakınının elektrik ile de çalışacağı söyleniyor. Ancak elektrikli bir otomobilin tekrar şarj edilene kadar makul bir mesafe kat edebilmesi için binlerce cep telefonunu çalıştıracak kadar lityum piline gereksinimi bulunuyor. Bu gereksinim lityumu dünyanın en stratejik madenlerinden biri haline getiriyor. Hatta lityumun 21. yüzyılın petrolü olacağı iddia ediliyor.
Sadece elektrikli otomobil diye düşünmeyin, birçok elektrikli araçta kullanılacak lityum pilleri pazarının çok geniş olduğunu hatırlatalım. Çin şimdiden lityum pil pazarında güçlü rakiplerine rağmen bir tekel oluşturmuş durumda. Çinli şirketler halihazırda dünya lityum pil üretiminin %60'ını kontrol ediyor. Ancak bu kadar lityum nasıl elde edilecek? Aşağıdaki grafik, lityum kaynaklarının ulusal ekonomilere dağılımı konusunda fikir veriyor.
1 Kasım 2020 Pazar
BAHAR YİNE GELECEK
Sanki her şey bitecek, bir daha hiç başlamaz diye düşünürken araya giren umut, güneşli güzel günlerden: Pastırma yazı. Hem ne kalmıştır üstelik; aralık, ocak, şubat sadece; sabret, bahar yakın. Hayat döngüdür... Dönüp yerine gelecek yine kızaran güneşin kayısı rengi. Leylekler gitti; gamlanma, dönecekler. Çocuklar büyüyecek. Kadınlar güzelleştikçe güzel, erkekler her zamankinden güleç... (ONUR CAYMAZ - Aydınlık)
Yaz sonu geldi yine.
Dört mevsimde neler olup biter, düşünsenize.
Hayat kendini tekrar ederken, biz hayatta kalanlar biraz daha yıpranırken, dünya hep yeniden başlar.
Mesela bizim buralarda, Ayvalık'ta, toprak kısmen donar. Daha yukarılara çıkarsan kar da yağar. Toprak uykusundayken bahar yağmuru bir başka düşer üzerine. Haber verir ben geldim diye. Yağmur yumuşatır, güneş ısıtır toprağı, uyku biter ve uyanır uykuda olan ne varsa. Kökler salınır derinlere. Yüzeye çıtır çıtır genç bir yeşillik yayılır, arada papatyası, gelinciği gülüşür. Su yürür ağacın dallarına, çiçeğin yaprağına. Dallar bir sevgilinin kolları gibi güçlenir. Arılar sevgililer arasında bir meşk yolculuğuna çıkar, birinden diğerine taşır aşk sözcüklerini. Meyveye döner ağacın çiçekleri. Olgunlaşanlar kendiliğinden dökülür. Çifter çifter uçar kırlangıçlar. Salyangozlar gül dalına meyilli, sincaplar cevize sevdalı yürür.
Sonra eski evlerde sobalar sökülür. (İCLAL AYDIN - Kalbimin Can Mayası)
Güneş, kış boyu soğuktan ışığı çekilmeye yüz tutmuş titrek dudaklarını sınıfımızın camına dayadığında, dünyanın doğusunda bir yerlerden büyük bir kervan çıkardı yola. Aralarında her türden bitkinin, meyvenin, rüzgârın, yağmurun, tırtılın, kelebeğin, kuşun, sineğin kısacası büyüklü küçüklü her cinsten hayvanın da bulunduğu ucu bucağı görünmeyen bu kervanın başında, elinde kavalı, ince uzun, filiz gibi tazecik ve yeşil bakışlı bir oğlan yürürdü. Eteklerine sürünerek geçtiği dağlarda uyuyakalmış kar tepelerinin donuk iskeletlerini çatırdatarak koca dağı yeniden hayata buyur eden ezgiler salardı ortalığa. Bu ezgilerle toprak ısınır, su kaynaşır, rüzgâr hızını keserdi. Biz bahar derdik ona! (AYŞE DÜNDAR - Gökbilimcinin Salyangozu)
Merhaba!