Çukurova'nın sarı sıcak güneşinde yanan, esmer tenli, iri yarı bir adamdır o. Çukurova toprakları kadar esmer, Toros Dağları kadar büyük bir Anadolu bilgesidir Yaşar Kemal.
Gençliğinde adı komüniste çıkmıştı. Sık sık gözaltına alınıyor, herhangi bir işte bir aydan fazla çalıştırılmıyordu. Bu yüzden gençliğinde neredeyse yapmadığı iş yoktu; ırgatlık, ırgat kâtipliği, bostan bekçiliği, öğretmen vekilliği, traktör sürücülüğü, arzuhalcilik...
Adana'da barındırmadılar onu.
(...)
1951 yılında İstanbul'a geldiğinde ilk evi, Gülhane Parkı'nda bir çınarın altı oldu. Uzun süre burada yatıp kalktı, oltayla balık avladı, yediklerini yedi, diğerlerini sattı.
Sonra Abidin Dino ve Behçet Kemal Çağlar aracılığıyla "Bebek" öyküsü geçti Nadir Nadi'nin eline. Nadir Bey, bu saçı sakalı birbirine karışmış, teni güneşte kalmaktan kapkara olmuş gencin öyküsüne hayran kalmıştı. Bu öyküyü gazetede tefrika edecekti.
Ancak Yaşar Kemal için düşündüğü asıl iş röportaj yazarlığıydı. Böylesine güçlü bir dili olan bu genç adamın müthiş röportajlar çıkaracağını düşünüyordu. O dönemler röportaj; edebiyatın bir uzantısı olarak görülüyordu ve yazarların insanlar, yerler ve olaylarla ilgili inceleme ve araştırmalarına kendi görüş ve gözlemlerini de ekleyerek oluşturduğu bir yazı türüydü. Şimdiki soru-cevap şeklindeki söyleşiler röportajdan sayılmıyordu.
Nadir Bey'in talimatıyla muhasebeden 1500 lira alan Yaşar Kemal, ilk olarak Diyarbakır'ın yolunu tuttu. Gazeteye yazılarını yolluyordu ama yayımlanıp yayımlanmayacağını bilmiyordu. Röportajları beğenmeyip yayımlamazlarsa, baba yurdu Van'a gidip orada bir süre arzuhalcilik yapıp gazeteye borcunu ödeyecekti.
Anadolu'yu karış karış gezip röportajlar yazıyordu. Tatvan'dan Van'a giderken feribotta bir yüzbaşının okuduğu Cumhuriyet gazetesinde ilk defa yazılarının çıktığını gördü. O zamana kadar gerçek adı olan Kemal Sadık Göğceli'yi kullanıyordu. Fakat görmüştü ki Cumhuriyet'te adını değiştirmişlerdi, artık yeni adı "Yaşar Kemal"di. Çünkü gerçek adı fişlenmişti bir kere, mimliydi. Gazete yönetimi ona taze bir başlangıç yapma fırsatı vermişti bu yeni adıyla.
Bir yeri sel mi bastı, deprem mi oldu? Otobüslere, trenlere, gemilere binip yolculuklara çıkan Yaşar Kemal hemen oraya varıp muhteşem röportajlar yazıyordu. Gazetedeki adı "ağır işçi"ye çıkan Yaşar Kemal, 1950'li yıllar boyunca Anadolu'yu gezip durdu. Çoğu kez yanında fotoğrafçı olarak Ara Güler ile birlikte hem de.
(...)
Fırsat buldukça aklında dönüp duran romanı yazıyordu. Hayli yaman geçen 1953 kışında İstanbul Boğazı'nı donduran o feci soğuklarda, eldiveniyle tuttuğu kurşun kalemiyle İnce Memed'i tamamlamıştı nihayet.
Götürüp Cumhuriyet'in Yazı İşleri Müdürü Cevat Fehmi Başkut'a teslim etti romanı. Beklemeye başladı, ses seda çıkmayınca 15 gün sonra Cevat Fehmi'ye romanı okuyup okumadığını sordu. "Yarısına kadar okudum" dedi Cevat Fehmi. "Hayır, okumamışsın" dedi Yaşar Kemal, "Eğer o romana başlasaydın yarısında duramazdın".
Cevat Fehmi bir ay sonra Yaşar Kemal'i odasına çağırdı, "Önceki gün başladım romanına, bu sabaha kadar durmadan okudum. Sen haklıymışsın. Hemen yayımlayalım" dedi.
İnce Memed, 1954 yılında ocak-nisan arasında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edildi. Kısa bir süre sonra gazeteye Ankara'dan "yayını durdurma" uyarısı geldi. "Ağalara başkaldıran bir eşkiyayı yücelterek komünizm propagandası yapıyordu" Yaşar Kemal! Fakat gazete bu ikazı dinlemedi. Yaşar Kemal, dünyada en az kendisi kadar ünlü İnce Memed'i ertesi yıl kitap olarak çıkardı.
Işığın türkücüsü Yaşar Kemal, 28 Şubat 2015'de "o güzel atlara binip gittiğinde" 92 yaşındaydı. Bu topraklardan dünyaya açılan en güzel pencerelerden biriydi.
(OLCAY BAĞIR - Cumhuriyet Kitap)
Sözü Yaşar Kemal alsın:
"Bilinçli olarak ben aydınlığın türküsünü, güzelliğin türküsünü söylemek istedim. Romanlarım yaşam gibi doğru söylesin, yaşamla birlik olsun istedim. Çünkü yaşam umutsuzluktan umut üretmektir. İnsan umutsuzluktan umut üreterek bugüne kadar gelmiştir. İyi ki dünyaya geldik, yaşadık, ışığı gördük. Ya gelmeseydik, ya bu güzellikleri görmeseydik..."
Yaşar Kemal'in anlatı dünyasının keşfi "binbir çiçekli bahçe"yi andırır. Onun söz dünyasına adım attığınızda karşınıza çıkan her imge, konu, olay, insan gerçekliğinde öylesine çok şey bulursunuz ki bunu bir "keşif yolculuğu" olarak nitelendirmek yabansı gelmemeli.
(FERİDUN ANDAÇ - Cumhuriyet Kitap)
Merhaba!