(2023 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı)
Küresel ısınmanın yol açtığı iklim krizi tüm canlıların ve uygarlığın geleceğini tehdit eden en önemli gelişmedir. Bu gelişmeyi ve krizin derinleşmesini durduracak önlemleri tartışmak için Dubai'de 30 Kasım-12 Aralık arasında 198 ülkenin, binlerce delegenin katılımıyla gerçekleşen COP28 zirvesi bir kaytarma operasyonu olarak tamamlandı. Anlaşılan 2024 yılında da dünya geri dönülmez noktaya doğru ısınacak, iklim krizi derinleşmeye devam edecektir.
Birleşmiş Milletler iklim panelinin ısrarla vurguladığı gibi bugünkü durumu koruyabilmek için bile küresel sıcaklık artışının Sanayi Devrimi düzeyine göre 1.5 derecenin altında kalması gerekiyor. Bunun için 2030 ya da en hiç olmazsa 2050 yılına kadar, yıllık karbon emisyon artışı "0" düzeyine inmeli. Üretimi ve tüketimi atmosfere CO2 ve çeşitli zehirli gazlar salan fosil yakıtlara aşamalı olarak son vermek, yoğun tarım ve hayvancılıktan kaynaklanan CO2 ve metan gazı emisyonlarını hızla azaltmaya başlamak gerekiyor.
1997'de benimsenen Kyoto Protokolü hedefleri konusunda COP28 zirvesine kadar, elle tutulabilir bir gelişme kaydedilemedi. Sonuç olarak bugün dünyada yaşam ve uygarlık, Grönland ve Batı Antarktika buz tabakasının çökmesi, "kalıcı don" alanların (permafrost) erimeye başlayarak, atmosfere, CO2'den 20 kez daha zararlı metan gazını salmaya başlaması, giderek ısınan okyanus sularındaki mercan resiflerinin ölmesi ve Kuzey Atlantik'te Golfstrim Akıntısı'nın çökmesi gibi bir seri yaşamsal kırılma noktasına doğru hızla ilerliyor. Dahası bu kırılma noktaları birçok açıdan birbiriyle ilişkili. Bir noktada başlayan bir çöküşün ötekilerin üzerinde domino etkisi yaratma riski var. Bu koşullarda, tarım ürünlerinin rekoltesinde gıda krizlerine yol açacak sert düşüşlerin, kimi bölgelerde ekosistemin çökme, kitlesel göçlerin, toplumsal huzursuzluklar ve savaşların sıklaşma olasılığı da son derecede güçlü. tekrar vurgularsak bu felaket senaryolarının gerçekleşmemesi için küresel sıcaklık artışının 1.5 derecenin altında kalması gerekiyor.
Bugünkü küresel ısınma eğilimi, sıcaklık artışının 2030 yılına kadar 2.5-3 derece düzeyine ulaşma olasılığını gittikçe güçlendiriyor. COP28'deki manzara ne yazık ki bu acil durumla uyumlu değildi.
COP28 zirvesine BAE'nin ulusal petrol şirketi Andoc'un başkanı Sultan el Caber başkanlık ediyordu. Caber'in başkan olması ABD, Avrupa ve G77 (gelişmekte olan ülkeler) tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. Açış konuşmasını, dünyanın en büyük toprak sahiplerinden İngiltere Kralı Charles yaptı. Zirveye 97 bin delege katıldı, fosil yakıt şirketleri 2500 delege ile temsil edildi. Çoğu özel uçaklarla gelen bu delegelerin toplam 200 bin tondan fazla, COP28 toplantısının da 2.4 milyon tona yakın CO2 emisyon ürettiği hesaplanıyor. Dahası gelen devlet başkanlarının çoğunun özel jet uçağı, makam arabası filoları var. Brunei Sultanı'nın 300'ü Ferrari olmak üzere 7 bin lüks otomobili varmış.
COP28 toplantısına giderken gazeteler el Caber'in "fosil yakıtların küresel ısınmaya yol açtığına ilişkin iddianın arkasında bilimsel kanıt yok" sözlerini, BAE'nin, COP28 zirvesini doğalgaz ve petrol tüketiminin küresel çapta teşvik edilmesine yönelik lobi etkinlikleri için bir platform olarak kullanmaya hazırlandığını aktarıyorlardı. COP28 biterken Caber ve petrol lobileri, sonuç bildirgesinden "fosil yakıtlara dayalı enerji kullanımını sonlandırmak" ifadesini çıkartmak için büyük mücadele verdiler, tartışmaları uzadı ve sonunda, "sonlandırmak" yerine "kademeli olarak uzaklaşmak" ifadesi kondu. Alınan kararların bir bağlayıcılığı olmadığını da ekleyelim!
Özetle, küresel ısınmayı engellemek için yapılan COP28 zirvesi, fosil yakıt üreten şirketlerin, egemen sermayenin, büyük toprak sahiplerinin, küresel ısınmaya karşı alınacak önlemleri engellemeyi amaçlayan bir kampanya platformuna, kaytarma operasyonuna dönüşmüş oldu. Paradoks da işte buradaydı.
(ERGİN YILDIZOĞLU - Cumhuriyet Gazetesi)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder