Konstantinopolis de Roma gibi 7 tepeli bir şehirdi
ve yine Roma gibi yönetim açısından 14 bölgeye ayrılmıştı.
(Fotoğraf: İstanbul Dünya Kenti Sergisi - YKY)
Dünya tarihinin en büyük kıyımlarından biri 1182 İstanbulu'nda. Vicdan şıklığımızla uyuşmadığından unutuldu gitti. Rumlar, imparatorluğun ticaret ve ulaşımını üstlenen şehrin Latin nüfusunu katletmiş. Hastanelere saldırmış, evleri, kiliseleri, vakıfları yağmalamış, Katolik kardinalin kafasını kesip bir köpeğin kuyruğuna bağlamış, sonra hayvanı kovalamışlar. Katlettikleri Venedik, Cenova ve Pisa kökenli altmış bin kişiden arta kalan dört bin kişi Türklere köle olarak satılmış.
İstanbul öksüz.
İşine geldiğinde herkesin kardeş, işine gelmediğinde herkesin piç olduğu şehir.
Delacroix gibi ressamlar Osmanlı'nın 1453 saldırısının dehşetini resmederken Hıristiyanların Dördüncü Haçlı Seferi'ni, Ayasofya'yı, şehrin sakinlerini katleden vahşetini görmezden gelirler.
İstanbul unutmaz.
Tanrılarla sıradan ölümlüler
Kaynaşırken masallarımda
Zeus torunu Byzas kulları
Byzantium derlerdi bana
Romalı Konstantin
İmparatorum, dedi, adını verdi
Rumca Istınpoli'den
Türkler esinlendi
İsim nedir ki?
Nova Roma, Aylana,
İslambol, Kanatorya,
Köşe kapmaca oyunlarında
Kimlik krizlerinin
Doğu-Batı sahnelerinde
Bulamadılar yerimi
Atın yaftaları
Bana bakın.
(...)
Fethedildim. Yağmalandım
Nice donanma demir attı sularımda
Gelen giden bayraklarını dikti topraklarıma
Bayrağım yok
Dinim yok
Sadakat aramayın bende
Biri gider öteki gelir
Ben kalırım
(...)
Sustum, zulüm gördüm,
Zalimler barındırdım konaklarımda.
Tarihin meddücezrinde
Gurbetçilerimin hasreti.
Benden gidenlerin düşleri
Hakkımda çok şey yazıldı
Küllerimde kıvılcım aramasın beni hüzünlü bulanlar
Kapımda kalmasın meçhulden korkanlar
Sahipsiz bir evim gelenlere
Kimi korur kimi kirletir beni
Eski parayım, bilenlere değerli.
Geçmişimde geleceği görenlere ilham
Engelim gelecekle yetinenlere
Asırların sabrında yaşadım değişimi.
Haliç kıyılarından bakın yedi tepeme
Göreceksiniz zaman beni korudu
Sizden tek istediğim de bu!
İstanbul Bahtsız şehir.
Yeni Roma diye anıldığında, "Bu şehrin sokaklarında insandan çok tanrılar geziyor," denirken tarihin ilk dini diktatörlüğü burada. İskender, Avrupa'yla Asya'nın kültür ve dinlerini çoğulcu bir toplumda buluşturmuşken, kilise Yunan'dan gelen soru sormanın, kritik düşüncenin, sivil yaşamın sonunu getirmiş.
(...)
Yetmemiş.
Kırda kentte tapınak, heykel, kütüphane, tiyatro, forumları yağmalayıp tahrip ettikten sonra Roma tanrılarına inançlarını sürdürenler, Yunan felsefesini benimseyen aydınlar, Yahudilerle evli olanlar katlediliyor. Günlük hayat dini buyruklarla ilkelleşiyor. Konstantinopolis'e kâbus çöküyor. Sevişmeye, gülmeye, sanata, eğlenceye şeytanın bizi ele geçirmesi diye bakılıyor.
Kilise, Roma lejyonlarının hiyerarşisi ve rütbelerinin taklidinde örgütlenirken, saflarına kattıkları toplumun dışlanmışlarını, paralı askerleri, köylerinden kopan gençleri manastırlarda askeri disiplinle koşullandırıyorlar. Köy-kent bakmaksızın halkı İsa'yla sindirmeye, katliama ve yağmaya yolluyorlar.
Olimpiyatlar kaldırılıyor, at arabası yarışları, hayvanlara işkence edilen eğlenceler yaygınlaşıyor, çocuk yapmak dışında cinsellik lanetleniyor, tiyatro İsa öğretisine indirgeniyor, klasik Yunan tragedya ve komedileri, halkın dans etmesi yasaklanıyor. Sanat içimizdeki tanrıyı yaşatırken, tanrıları sanatı susturuyor.
Gülmek, güler yüzlü olmak kınanıyor, Platon'un felsefe akademileri kapatılıyor, matematik dini bayramların hesaplanmasıyla sınırlandırılıyor, dönemin önde gelen astronom ve matematikçisi Hypatia, Yahudilerden miras kadın düşmanlıklarıyla katlediliyor. Köprüler, yollar, sukemerleri çökmeye bırakılıp ruhbanlarla asiller ganimetleriyle yozlaşırken şehvet yuvası dedikleri hamamlar kapatılınca kiliselerde pislikten, kokudan geçilmiyor. Yıkanmama âdeti köylü, kral fark etmeksizin Hıristiyanların olduğu her yerde yakın zamanlara kadar süregeliyor.
(...)
Karanlıklar karargâhı Konstantinopolis, Hıristiyanlığın ilk başkenti.
İstanbul, neler yaşamışsın.
Bir an için kendinden kabul et beni.
(GÜNDÜZ VASSAF / Ressamın İsyanı - Everest Yayınları)
***
Marks'a göre Bizans en kötü devletti. Orası doğru. Öyle prensesler yaşadı ki tahta geçebilmek için öz oğlunun gözlerini kızgın demirle dağladılar. Gerçekte son derece seçkin biri olan Romanos Diogenes'in sonu yürekler acısıdır. En yakın subayları bile onu satmışlardır. Kentte çıkan Mavi Yeşil kavgasında Hipodrom'da 20 bin kişi katledilmiştir.
Öte yandan, kültür alanına gelince pek çok ilk Konstantinopolis'te görülür. Çok yönlü eğitim veren ilk üniversite bu kentte açıldı. İlk noter, saraya bağlı Skholiastes odaları burada çalışmaya başladı. Skholiastesler eski metinler üzerinde yorumlar yazan ilk bilginlerdi. İlk eleştirmenler de bu odalardan çıkmışlardır.
İlk küçük harf yine burada kullanıldı. Osmanlı'nın tercüme odaları buradan esinlendi. İlk ciltli kitap codex burada yapıldı. Toplumsal hayatta da öyle. Pazar gününün ilk kez bu kentte tatil edildiğini kaçımız biliyoruz. Ayasofya bugün bile bizi şaşırtan bir yapıdır. Mozaikler ise başka bir dünya.
Ama beni Bizans'ta en çok etkileyen toplumun dinamik yapısıdır. Ayaklanma çıkmadığı yıl çok azdır.
(ERDAL ALOVA - Söyleşi: MUSTAFA ERDİKEN / Cumhuriyet Kitap)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder