23 Haziran 2023 Cuma

TALİHSİZLİK DEĞİL ADALETSİZLİK

 

Fotoğraf: AA


    Bir avuç zengini taşıyan Titan denizaltısına ulaşmak için herkes seferber oldu. Mora'da sulara gömülen 600 göçmen ise unutuldu. Milyarderlerin teknesi, zenginlerin dünyanın lanetlilerine karşı savaşının bir parçası.

   On yıl önce Ekim ayında İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında iki teknenin batması sonucu 600'den fazla göçmen boğularak can vermişti. Dönemin AB Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso bölgeye gitmiş ve şok olduğunu ifade etmişti. İtalya ulusal yas ilan ederek "Mare Nostrum" deniz kurtarma operasyonunu başlattı. Ancak bir yıl sonra bunun yerini AB sınır ajansı Frontex aldı. O tarihten bu yana Akdeniz'de 27 binden fazla göçmen hayatını kaybetti.

   Yunanistan açıklarında 14 Haziran'da meydana gelen ve 600 kadar (ağırlıklı görüş 750) kişinin boğulduğu gemi kazasının ardından resmi tepkiler yetersiz kaldı. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Twitter'dan üzüntü duyduğunu açıkladı. Yunanistan'ın geçici Başbakanı İoanis Sarmas ulusal yas ilan etse de buradan sahil güvenliğin yalan söylediği ya da bilgi vermeyi reddettiği anlaşılıyor. Geleceğin başbakanı Kyriakos Miçotakis "şaşkın" olduğunu dile getiriyor, ancak mülteci kamplarını kaldırmak istemiyor. Bir faşist tarafından (Giorgia Meloni) yönetilen İtalya ise sessiz. 

   Göçmenler konusunda AB kontrolden çıkmış durumda. Sağa, insanlık dışı ve emperyalist yapının sağına sapma yeni bir düzeye ulaştı. Bu durum 8 Haziran'da içişleri bakanlarının kararında da kendini gösterdi: "Göçmenlerin onurları yok sayılacak ve insan gibi davranılmayacak." 

   Almanya Federal Cumhuriyeti'ndeki AfD (Alternative für Deutschland) gibi partilerin önemli program içerikleri bu sayede amacına ulaşmış durumda.

   Batı ise, kendi askeri yayılmacı politikaları ve bitmek bilmeyen savaşlarının sonucu gibi AB'ye doğru göçün ana nedenlerinden hiç bahsetmiyor. Uzun zamandan beri barbarlık koşullarına işaret eden dünyadaki sosyal eşitsizlik konusunda sessiz kalan Batı devletleri, bu konuda burjuva partileriyle ortak bakış açısına sahipler.

   Bir grup çılgın süper zenginin şu anda Atlantik'te küçük bir denizaltının içinde sıkışıp kalarak "Titanik"in enkazını arıyor olması zamanın bir tesadüfü ve fakat aynı zamanda tesadüf değil. Çünkü bu toplumsal dehşetin zorunlu bir sonucu. Bütün bir filo onları kurtarmak için yola çıktı. Ki temennimiz kurtarılmaları. Ama hiçbir şey değişmedi. Onlar bir "Savaş El Kitabı'ndan" zalimin temsili figürleri.

  Salı günü Süddeutsche Zeitung'da avukat Ronen Steinke, Yunanistan açıklarında göçmenlerin boğulmasının "talihsizlik" değil "adaletsizlik" olduğunu yazdı. Dahası da var. Çarşamba günü Tagesspiegel, 190 deniz kurtarma örgütünün ortak çağrısını yayımladı. Çağrıda Akdeniz'in "insanlığa karşı işlenen suçlara sahne olduğu" belirtiliyor. Bu doğru.

  Newfoundland açıklarındaki denizaltıcılar birey olarak kontrolden çıkmış değiller. Onlar sefil bir şekilde ölmüş insanların toplu mezarları üzerinde seyreden bir "medeniyetin" temsilcileri. Milyarderlerin teknesi, zenginlerin yoksullara ve bu dünyanın lanetlilerine karşı savaşının bir parçasıdır.

   (ARNOLD SCHÖLZEL - BirGün Gazetesi)




SADECE ADALET!


19 Haziran 2023 Pazartesi

GOETHE: ŞAİRİ ANLAMAK

 


JOHANN WOLFGANG VON GOETHE
(İllüstrasyon: BORİS PELCER)


Goethe der ki

"Şiiri anlamak isteyen
Yazıldığı ülkeye gitsin;

Şairi anlamak isteyen
Şairin ülkesine gitsin."


   Frankfurt'a gelen herkese "Goethe'nin evini gezdin mi?" diye sorulurmuş. Ahmet Haşim, kente geldiği ilk gün Goethe'nin evine koşar. "Goethe ne kadar büyük bir şair olursa olsun, ölümünden 100 yıl sonra, bütün duvarları, bahçeleri, meydanları, taze sarı çiçeklerle dolduran bu neşeli ve güneşli sonbahar sabahında loş bir sokaktaki loş evinde kendine kâfi bir müşteri bulabileceğini pek de" ummaz. 
  "...Eski bir şairden başka bir şey olmayan Goethe'yi ölümünden yüz sene sonra ziyaret edecek iki kişi bile bulunmaz" diye düşünür. Ama yanılır. "Bir mezara" girecekmiş gibi "soğuk bir ürperme ile açılan kapıdan içeriye girince hayretten" donakalır.
   "Evin içi talebe yaşında çocuklardan, kızlardan, şık kadın ve erkeklerden, yaşlı efendilerden müteşekkil gayet temiz ve heyecanlı büyük bir kalabalıkla" doludur. Goethe'nin çalışma odasına vardıklarında rehber, "Üstü baştan başa mürekkep lekeleriyle kaplı eski bir yazı masası önüne gelip de 'Goethe, Faust'u bu masa üzerinde yazdı!'" deyince "kalabalığın son hadde varan merakı ve heyecanı, ışık halinde gözlerden" taşar.

   (GÜLTEKİN EMRE - Cumhuriyet Kitap)



Yaratma gücü tükenmişti. Artık yazamıyordu.
Sus öyleyse, esin perisi yeniden gelinceye dek.
Konu kalmayınca ya da uygun bir dil bulunamayınca,
aylaklık edilebilir diye
Goethe'nin izni var elimizde:
O yüce yetkeye sığınıyorum işte.

JOHN BERRYMAN
(Çeviren: CEVAT ÇAPAN)






Merhaba!

12 Haziran 2023 Pazartesi

İNSAN SORUMLULUKTUR

 

   Atina duvarlarının hemen dışında bulunan Kynosarges'in çevresinde, sur duvarlarının içinde yaşayan öz Atinalıları çatlatırcasına, her mevsim çiçek açan bahçeler vardır. Atina'ya sonradan geldikleri için birinci sınıf yurttaş kabul edilmeyen yabancıların çocuklarına ders veren Antisthenes, bu çiçeklerin kokularını duydukça, özgürlük duygusunun daha da arttığını söyler öğrencilerine.

  Bu kokular, kasım ve aralık aylarında, Küçük Asya'daki Mimas'tan Atina'ya gelen göçmenlerin getirerek yetiştirdikleri nergislerin kokusudur çoğunlukla. Atinalılar tarafından dışlanarak surların dışına itilen ve sadece Kynosarges'te ders görebilen göçmen çocukları, bu güzel kokulu çiçekleri kendileriyle özdeşleştirir, nergisleri bir başka severler!

   Nergis çok güzel kokusuna karşın ürkek, hüzünlü ve iddiasızdır. Öyle ki, parlak beyaz gençliğinden, sarımtırak yaşlılığına kadar başını hiç yukarı kaldırmaz, göçmen çocuklarının ezikliğini ve hüznünü taşır taçyapraklarının her bölümünde.

    (SUAT ÇAĞLAYAN / Sinopeli Diogenes - Kırmızı Kedi Yayınevi)






Nergisten sorumlu değilmişim bunu öğrendim

Kar umarsız yağabilir, ayaz çıkabilir 

Uzun sürebilir, kötü şeyler olabilir

Nergis uyanmayabilir

Ne ışgını ne dalı sor ne de tomurcuğu

Aklım kırık, şaşırdı beklentilerim

Kimyasal korkular, kanlı gecelikler, dalgalı sirenler

Çocukları koyver, nereye gitseler ne yapsalar

Nasılsa füzeler bombalar onları buluyor

Nergisten ben sorumluydum, ışgından ve çocuklardan

Yanlış mı belledim, insan sorumluluktur.



GÜLTEN AKIN
(Savaşı Beklerken)






Merhaba!

2 Haziran 2023 Cuma

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve EDEBİYAT

 



   İklim değişikliği günümüzde aktivizmi gerekli kılıyor. Susup oturarak, ah vah ederek sorunun önüne geçilemez. İşte burada uyarıcı, gösterici, ivdirici güç bence edebiyattır. Edebiyatçının artık alana inmesi gerekiyor. Edebiyatın, özellikle kurmacanın iklim değişikliğine bunca zamandır uzak duruşu sorgulanmalıdır. Kaleminin ucu Amasralı madencilerin öyküsüne uzanamayan bir edebiyatçı çevreye ilişkin ne yazabilir?

    ... Yaşar Kemal 1973'te şunları yazıyordu:
  "Çağımızda doğanın yok edilmesi artık dünyamızın başlıca sorunudur. Havanın, suyun kirlenmesi, doğanın dengesinin bozulması insanlığın bugünkü sorunlarından başlıcasıdır." (Ağacın Çürüğü - Milliyet Yayınları)
    Toprağın aşınmasından, toprağın dengesinin bozulmasından söz ediyordu...
  "Bir ülkenin gelişmesinde temel olan, öz topraktır. Bir ülkede toprak ölmüşse o ülke ağzıyla kuş tutsa kolay kalkınamaz" diye de ekliyordu.
    "Vahşetin kaideye dönüştüğü bir döneme girdik" diyordu Amitav Ghosh.
   Edebiyatın tüm bu yok oluşlar / yok edişler / yağmalar karşısındaki tutumunun daha aktif olması gerektiğini de hatırlatıyordu.
  Eğer çağın bu yağması, talanı karşısında susuyorsak; bunları tartışmaya açamıyor, gündemleştiremiyorsak öncelikle edebi türlerde ürün verenleri de sorumlu tutmalıyız. Romancılar, öykücüler, şairler...
    Röportaj yazarları, gazete makale yazarları... Bir yerlerden sesiniz çıkmalı artık bu kıyım, yıkım, yağma karşısında.
    "Yaratıcı yok oluşun bir parçası" diyordu Ghosh, bu suskunluğa.
    Ve şunları ekliyordu:
   "Görünen o ki sorun bilgi eksikliğinden kaynaklanmıyor, iklim krizinin tüm dünyada yarattığı mevcut sıkıntılardan bihaber çok az yazar olduğuna eminim. Bunun hakkında yazmayı tercih eden bir yazarın neredeyse her zaman kurgu dışı yazması da çarpıcı gerçeklerden biri." (Büyük Kaos - Çeviren: İrem Uzunhasanoğlu / Timaş Yayınları)
  Arundhati Roy, bu bilinçle bakışın yazarıdır. Kurgu dışında yazdıklarında iklim krizi, çevre sorunlarına dair yazdıkları, anlattıkları önemlidir.
   Yaşar Kemal ise çevreye ilişkin kurguladıklarını söylemeden önce yaşayan biridir. Dahası o gerçekliklerin tanığıdır, bunların içinden çıkıp gelmiş biridir.
   Fakir Baykurt da öyledir; "Dikenlerin içinden çıkıp geldim" der.
   Edebiyatlarını bu bilinç üzerine kuran yazarların bir döneme tanıklıkları bugünün yağmasına karşı susanların dönüp okuyacakları ana anlatılar olacaktır.
 Soma gerçeğini görmeyen, bilmeyen, gidip oranın havasını solumayan bir romancının, öykücünün, şairin yazabileceği bir şey yoktur.
  "Uzaktan maval okumak" denir olsa olsa! Hele çağımızda, bugünün dünyasında "enerji krizi", "konut sorunu" vb. denilerek yağmalanan doğa/çevre tümüyle insan kaynaklıdır. Yani "insan"ın ihtiyacı öne sürülerek gene "insan" eliyle gerçekleştiriliyor.
   Toprağı çölleştiriliyor, havası kirletiliyor, ormanı yok ediliyor... Ötede suspus kalışlar. 
   Ghosh'un da altını çizdiği gibi, "iklim değişikliğine ilişkin temel bakışımız"da meydan okuma bilinci oluşmalıdır.
  İşte bunun gerçekleşmesinde birbirini tümleyen iki yol var: "Alana inmek" , "edebiyatla beslenmek". Edebiyatın, özellikle kurmacanın iklim değişikliğine bunca zamandır uzak duruşu sorgulanmalıdır. 
 Yaşar Kemal, Fakir Baykurt örneğini verdim; yapıtlarında bu sorunu ilk dile getirenlerden. Buna Halikarnas Balıkçısı'nı, Sait Faik Abasıyanık'ı, Yaman Koray'ı da eklemleyebiliriz.
  Yaşadığımız çağın karbon ekonomisi, her şeyi ürettiği gibi tüketiyor da. Haz çağında yaşanan her bir şeyin ucu doğanın katledilmesine uzanıyor. 
   Amasralı madencilerin öyküsü yeni oluşan bir durum değildir
  Kaleminin ucu oraya uzanamayan bir edebiyatçı çevreye ilişkin ne yazabilir? Ya da Elias Canetti'nin söylediğini bir kez daha tekrar edersek:
  "Gerçekten bugün yazar olma hakkından ciddi olarak kuşku duymayan kimse yazar sayılmaz. İçinde yaşadığımız dünyanın durumunu görmeyenin o dünya üzerine yazacak hemen hiçbir şeyi yoktur." (Sözcüklerin Bilinci - Çeviren: Ahmet Cemal / Sel Yayınları)

   (FERİDUN ANDAÇ - Cumhuriyet Kitap)






   "Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi."


SAİT FAİK - Son Kuşlar
(Fotoğraf: ARA GÜLER)






Merhaba!