JOHANN WOLFGANG VON GOETHE
(İllüstrasyon: BORİS PELCER)
Goethe der ki
"Şiiri anlamak isteyen
Yazıldığı ülkeye gitsin;
Şairi anlamak isteyen
Şairin ülkesine gitsin."
Frankfurt'a gelen herkese "Goethe'nin evini gezdin mi?" diye sorulurmuş. Ahmet Haşim, kente geldiği ilk gün Goethe'nin evine koşar. "Goethe ne kadar büyük bir şair olursa olsun, ölümünden 100 yıl sonra, bütün duvarları, bahçeleri, meydanları, taze sarı çiçeklerle dolduran bu neşeli ve güneşli sonbahar sabahında loş bir sokaktaki loş evinde kendine kâfi bir müşteri bulabileceğini pek de" ummaz.
"...Eski bir şairden başka bir şey olmayan Goethe'yi ölümünden yüz sene sonra ziyaret edecek iki kişi bile bulunmaz" diye düşünür. Ama yanılır. "Bir mezara" girecekmiş gibi "soğuk bir ürperme ile açılan kapıdan içeriye girince hayretten" donakalır.
"Evin içi talebe yaşında çocuklardan, kızlardan, şık kadın ve erkeklerden, yaşlı efendilerden müteşekkil gayet temiz ve heyecanlı büyük bir kalabalıkla" doludur. Goethe'nin çalışma odasına vardıklarında rehber, "Üstü baştan başa mürekkep lekeleriyle kaplı eski bir yazı masası önüne gelip de 'Goethe, Faust'u bu masa üzerinde yazdı!'" deyince "kalabalığın son hadde varan merakı ve heyecanı, ışık halinde gözlerden" taşar.
(GÜLTEKİN EMRE - Cumhuriyet Kitap)
Yaratma gücü tükenmişti. Artık yazamıyordu.
Sus öyleyse, esin perisi yeniden gelinceye dek.
Konu kalmayınca ya da uygun bir dil bulunamayınca,
aylaklık edilebilir diye
Goethe'nin izni var elimizde:
O yüce yetkeye sığınıyorum işte.
JOHN BERRYMAN
(Çeviren: CEVAT ÇAPAN)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder