2 Mart 2022 Çarşamba

ÖLÜM ALANI ŞİMDİ UKRAYNA

 



Konu savaşsa Batı ikiyüzlüdür

  İnsan toplumunda savaştan daha yıkıcı bir güç yoktur. Savaş günbegün ilerledikçe, insan yaşamını paramparça eder. Okullar kapanır, ulaşım durur, sokaklar boşalır. Savaşın dev dalgaları bir yere ulaştığında öyle bir korku yaratır ki bunu ancak savaş alanında bulunanlar anlayabilir. Bomba sesleri, evinizin yanı başından gelen yıkım görüntüleri, kan ve ölüm. Savaş, organize cinayettir.
  Ukrayna'da milyonlarca insan bu tehlikeyle karşı karşıya. Putin'in istilası ve yanında getirdiği cinayetler taviz vermeksizin kınanmalı. Konu çatışma oldu mu, bağlamı anlamak önemlidir fakat egemen bir ülkeye tanklar ve savaş uçakları ile girmenin meşru bir gerekçesi olamaz.
  (...)
  Irak 2003 yılında hiçbir provokasyon olmaksızın işgal edildi ve yüz binlerce insan öldü. Yalanlar söyleyerek savaşa sebep olanlar cezasız kaldı. Kariyerleri ve lüks yaşamları hiçbir şey olmamışçasına devam etti.
  2011 yılında NATO liderliğinde başlatılan Libya savaşı ülkeyi paramparça etti ve savaş lordlarının eline teslim etti. Yemen'de Suudi Arabistan tarafından başlatılan savaş İngiliz silahlarıyla sürdürülüyor. Birleşmiş Milletler savaşta 377 bin Yemenlinin öldüğünü tahmin ediyor. 
  Bu yaşamların her biri Ukraynalıların yaşamları kadar önemli. Bu savaşların hepsini bitirmek ve yeni savaşların yaşanmaması için mücadele etmeliyiz.
  (...)
  Batılı liderler için Ukrayna halkı jeopolitik satranç tahtasında piyonlardan ibaret. Hükümetlerimiz adalet, demokrasi ve barışı temsil etmedikçe kimse eylemleri için hesap vermeyecek. 
  2008 yılında NATO, Gürcistan ve Ukrayna'yı birliğe katılmaya davet etti. Yanı başlarında giderek güçlenen askeri süper güç ile karşı karşıya duran iki ülke için seçenekler gayet netti. Peki, Batı ne tür bir oyun oynuyordu? NATO üyeliğinin gerektirdiği üzere, bu ülkelerden biri işgal edilirse savaşa girmeyi mi planlıyorlardı? Rusya Gürcistan'ı işgal ettiği gün yanıt netlik kazanmıştı. Şimdi daha da net.

  (RONAN BURTENSHAW / Tribüne Mag - Çeviren: Fatih Kıyman)


***


  ABD, Soğuk Savaş bitiminde 14 üyesi olan NATO'yu, SSCB'yle anlaşmasına rağmen, sürekli Rusya'ya karşı genişletiyor. NATO şimdilik 30 üyeli. Ukrayna, Gürcistan, Moldova, Bosna, İsveç ve Finlandiya'yı da üye yaparak üye sayısını 36'ya çıkarmaya çalışıyor. 
  Bu tabloyu analiz etmeden, neden sonuç ilişkisi kurmadan, 30 yılı görmeyip 24 Şubat 2022 sabahına bakarak, "Rusya saldırdı" sonucu çıkarmak, bir saptama değildir, ânın fotoğrafıdır sadece. Çünkü bu tablo analiz edildiğinde, Ukrayna'nın bir sonuç olduğu ama ABD'nin NATO'yu genişletme stratejisinin ise neden olduğu görülecektir.
  Soğuk Savaş bitmesine ve rakibi Varşova Paktı ortadan kalkmasına rağmen NATO'nun varlığının neden sürdüğünü sorgulamayan, dahası NATO'nun, varlığını Rusya'nın boğazını sıkmak için doğuya doğru sürekli genişletmesine itiraz etmeyen tutum ve tavırların, Rusya'nın askerî harekâtı karşısında "savaşa hayır" sloganı atması ise ne yazık ki pasif bir hümanist yaklaşım sergilemekten öteye gitmeyecektir. 
  Pasif "savaşa hayır" tutumunun, sloganın kapsadığı içeriği kazanması ancak "ABD'ye/NATO'ya hayır" tutumuyla mümkündür. Çünkü 1945 yılından bu yana dünyamızda meydana gelmiş askerî saldırganlıkların yüzde 81'inin doğrudan Amerikan saldırganlığı olduğu çağımızın gerçeğidir.  
  Rusya'nın tutumu, en sonunda etrafı sarılmış, boğazına yapışılmış birinin, büyük bedel ödememek için yumruk atmasıdır... Yumruğu yiyenin (Ukrayna) alması gereken ders, mahallenin kabadayısı (ABD) adına neden komşusunu kuşattığını ve boğazına sarıldığını sorgulamaktır.
  Tablonun bu gerçeğine aktif müdahale edecek siyasal tutumlar almadan, salt "savaşa hayır" diyerek pasif bir konumda kalmak, insani görünür ama sonuç değiştirici değildir.
  NATO bir kültür derneği değil, askerî bir organizmadır, büyük bir savaş makinesidir. Bu savaş makinesini ABD dün hangi amaçla kullandıysa bugünkü amacı da aynıdır. Dünya düzenini korumanın, Avrupa üzerindeki hegemonyasını sürdürmenin, Çin ve Rusya'ya diz çöktürmenin aracı olarak kullanıyor.
  Ve güç dengeleri adım adım değiştiği için bugün hedef alınan ülkeler, boğazına yapışan ellerden kurtulmaya çalışıyor.
  Anlamamız gereken şudur: NATO'nun varlığı, savaş riskidir; NATO'nun varlığını sürekli genişletmesi daha büyük savaş riskidir. Savaş istemeyenin mücadele etmek zorunda olduğu, asıl budur. Hümanizm bunu gerektirir.
  Unutulmamalı: NATO'nun kırılan her dişi, büyük insanlığın geleceğinin ve barışının teminatıdır.

  (MEHMET ALİ GÜLLER - Cumhuriyet Gazetesi)






  "Lebensraum" Almanca Yaşam Alanı demek. Hitler'in en sevdiği bu kelime Doğu Avrupa'da Almanya sınırları dışında yaşayan Alman azınlıkların Almanya'nın hâkimiyetinde birleştirilmesi ve Alman nüfusun bu topraklara yerleştirilmesi politikasıydı. Naziler bu gerekçeyle önce Avusturya'yı ilhak etmişler ve ardından Çekoslovakya'yı ve Polonya'yı da işgal ederek II. Dünya Savaşı'nı başlatmışlardı.
  Putin Rusya'sı da lebensraum/yaşam alanı stratejisini uyguluyor. Zaten ABD'nin Başkanı Biden ve aslında her Başkanı "hür dünya" adına aynı stratejiyi hep uygulamaktaydı. ABD ve Rusya için şimdi lebensraum Ukrayna. Güçlü olanların nüfuz alanı pahasına güçsüz nüfuslar yok ediliyor. 
  Herkes görüyor ki ABD'nin yediği haltlar Rusya'yı, Rusya'nın yediği haltlar ABD'yi haklı çıkarmıyor. Sadece, kendileri için yaşam alanı olarak ilan ettikleri Ukrayna'yı bu ülkenin insanları için ölüm alanı haline getirmiş oluyor.
   Ukrayna'yı yönetenler, ABD'nin Ukrayna için savaşacağını ummuş olabilirlerdi, ama ABD 2014'te Rusya Kırım'ı ilhak ettiğinde de seyretmekle yetinmişti. Çünkü ABD'nin derdi kendi lebensraum'unu pekiştirmek. Eski Sovyet ülkelerini NATO'ya katarak bir kuşatma başlatmıştı. Şimdi bunu Avrupa'nın diğer ülkelerini yeniden kendi arkasına dizerek ve Rusya kuşatmasını sürdürerek gerçekleştiriyor. Yine de çoğu AB ülkesinin Rusya'ya enerji bağımlılığı söz konusuyken Putin de yaptırımları yaptırımsız düzeyinde değerlendirecek.
  Neler olduğuna bakıp neler olacağını görebiliyoruz. Ukrayna dirense bile, bir şekilde Rusya Ukrayna'yı yutmuş olacak. En azından Ukraynalıların "yönetimde" olduğu Rus yanlısı bir ülke haline getirilecek. Çünkü Rusya'ya karşı hiçbir ülke Ukrayna yanında savaşa girmiyor, girmeyecek. Şimdilik tablo böyle görünüyor.
  ABD ve AB sütü dökülmüş kedi gibiler. Mağdur edilmesinde kendilerinin oldukça payı olan Ukrayna yanında yer almış gibi yapınca mağdura oynamış oluyorlar.
  Bir de dünyaya gaz veriyorlar: Putin Sovyetleri yeniden kurmak peşindeymiş! Bu iddiayı Biden hep tekrarlıyor. Putin, Biden'dan daha sıkı antikomünist ama Biden hâlâ antikomünizm ekmeğini yemek istiyor. Ve Putin, Sovyetleri değil Çarlık Rusyası'nı ihya etmek istediğini hiç saklamıyor. "O bölgeler, Çarlık Rusyası'nda bizimdi!" diyor. Zaten Vladimir Putin'in rol modeli de Ukrayna'nın kaderini tayin etmesine vesile olduğu için kızdığı Vladimir İliç Ulyanof (Lenin) değil, Çar 1. Petro'dur. Ki o da Rusya'yı üç yüz yıl önce Avrupa'nın doğusunun hâkimi kılan bir zaferiyle "Büyük Petro" unvanını almıştı. Osmanlı tarihçileri ise ona "Deli Petro" adını vermişlerdi. Putin'e ikinci unvan daha yakışıyor gibi.
  (...)
  Emperyalizm bir nevi küresel mafyalıktır. NATO da onun tetikçisidir. Adeta "azdan az çoktan çok gider" hallerindeler. Bu klişeyi, mafya film repliklerinde sıklıkla duyarız. Azdan az ölür, çoktan çok ölürmüş. Ama bunların raconu da bozuk! Azdan çok gidiyor, çoktan az gidiyor. Şimdi gücü az Ukrayna çok kaybediyor, gücü çok ABD ve Rusya az kaybediyor.

  Ne yazık ki halkların lebensraum'u sadece kendi ülkeleri olana kadar bu hep böyle olacak.

  (MELİH PEKDEMİR - BirGün Gazetesi)






  21. yüzyıl dünyası, ilk kez bu denli büyük bir savaş tehdidiyle karşı karşıya. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı, önceki bölgesel çatışmalardan ve vekâlet savaşlarından çok daha riskli bir tablo çıkardı ortaya. Son otuz yılın yapay dengesi bozuldu, alevler yaşlı kıtanın üzerinde oturduğu barut fıçısına yaklaştı.
  Soğuk Savaş'ın bitiminden bu yana kıta Avrupası, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki çatışmalarda ABD ile Rusya'nın satranç oyununu uzaktan izliyordu.
 Emperyalist paylaşım kavgasının içindeydi, silah satıyor, büyük kârlar elde ediyordu; ancak göçmen krizini tetiklemesi dışında, Irak'ta, Suriye'de ya da Libya'daki ateşin Avrupa için herhangi bir yakıcılığı yoktu. Avrupalı liderler emperyalist müdahalelerle yıkılan şehirleri, hayatlarını yitiren sivilleri gerçek manada hiç dert etmediler. Ne de olsa savaş kendilerinden kilometrelerce uzaktaydı.
 Rusya-Ukrayna Savaşı böyle değil. Çünkü bu savaş, Avrupa'nın eski Soğuk Savaş korkularının üzerinden yükseliyor, krizden krize koşan neoliberal dünyanın karanlık yüzünü ortaya çıkarıyor. Doğu Avrupa bir kez daha geniş bir cepheye dönüşmenin arifesinde. Rus yayılmacılığına şimdilik ancak dolaylı yoldan cevap vermeye çalışan ABD ve Batı Avrupa, Doğu Avrupa'ya silah ve mühimmat yığmaya devam ediyor. Macaristan'dan Letonya'ya birçok ülke çılgınca bir hevesle bu silahları kabul ediyor, emperyalizmin ihraç ettiği militarist politikaları kendileri için bir güvence olarak görüyor. Her iki dünya savaşının da fitilinin bu bölgede yakıldığı düşünülünce karşımıza çıkan tablo çok daha ürkütücü bir hal alıyor.

  Savaşın ve siyasetin baronları, barut kokusuyla sarhoş oluyor.

  (GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN - BirGün Gazetesi)


***


  (...) Tabii bu felaketlerden kârlı çıkacak olanlar da var. En başta silah sanayisini sayabiliriz. Avrupa şimdi, panik içinde ve ABD'nin de teşvikiyle daha fazla silahlanmaktan, NATO'yu güçlendirmekten, "stratejik egemenlik" bağlamında kendi ordusunu inşa etmekten söz etmeye başladı.

  (ERGİN YILDIZOĞLU - Cumhuriyet Gazetesi)


***


  Tarih tekerrür ediyor. Savaşa sebep olan hükümetler, Ukraynalılara sığınmacı vizesi vermeyi reddediyor, mülteci karşıtı yasalar yürürlüğe koyuyorlar. Otoriter rejimlere silah satmayı sürdürüyorlar. Asla korumayacağı ve umursamayacağı insanlara hayaller satan Batı'nın, özgürlük ve demokrasi savunucusu olduğu efsanesi de sürüp gidecek.

  (RONAN BURTENSHAW/Tribune Mag - Çeviren: FATİH KIYMAN)









SAVAŞA HAYIR!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder